hesabın var mı? giriş yap

  • çok genel bir soru aslında bu, hangi şehirlerden araba alınır ya da alınmaz. aslına bakılırsa sorunun cevabı basit fakat bir o kadar da önemli olabilir.

    antalya'da doğup büyümüş bir otomobilin yıllarca yemiş olduğu sıcak pek hayra alamet değildir. tam tersine erzurum'dan alınacak arabanın da yediği soğuk. yine bir noktada sıkışık olan istanbul trafiğinde dur kalk yapmış bir otomobilin motor çalışma saati farklı olur. örnek olarak, afyon'da bir otomobil 10 kilometre mesafeyi 10 dakikada alıyor ise, istanbul'da bu süre bir saati bulabilir. araç göstergede kilometre yapmamış fakat kullanılan yağın değişimi kilometre saatine uyarak yapılmıştır. afyon'da bulunan aracın motoru bir noktada daha temizdir. motor çalışma saati gerçekten çok önemlidir. fakat şunu unutmamak gerekir; bir otomobil uzun yıllar küçük bir şehirde bulunmuş ve sonradan kalabalık bir şehre getirilip yine orada satışı yapılıyor olabilir. araştırmak gerekir.

    sıcak bölgelerden alınan otomobillerde kozmetik ile ilgili sorunların gözlemlendiği doğrudur. güneş yanığı, torpido çatlaması, döşemelerin solması ve vernik atması gibi. yine çok sıcak bölgelerden alınacak bir otomobilin motoruna da detaylı bir şekilde baktırmak gerekebilir. özellikle birçok arabanın conta yaktığı, hararet yaptığı veya rektifiye görmüş bir motora sahip olduğu bilinen bir durum. biliyoruz ki; kapağı taşlanmış bir otomobilin ikinci şansı olmayabilir.

    nem oranı yüksek, denize çok yakın mesafede bulunan ya da sürekli yağış alan bir bölgede kullanılmış bir otomobilin de metal aksamları zayıflamış ve çürümeye başlamış olabilir. özellikle sel geçmişi olan bölgelerden araç alırken çok daha detaylı bir araştırma içine girilmesi gerekir. ülkemizde maalesef çok sayıda sel hasarlı otomobil satışı yapılmakta ve sel hasarlı bir otomobil ise alıcı kişinin hayatını karartabilmektedir.

    yolları parke taşı ile döşenmiş bir şehirden otomobil aldığınızda yine alt düzen ile ilgili sorunlar yaşamanız da muhtemel. örneğin çok küçük ilçeler, kasabalar, köyler. bu şimdi saçma gibi görünse de, yolları köstebek yuvası haline gelmiş bir şehirden alınacak otomobil size alt düzen ile ilgili bir dünya masraf açabilir.

    soğuk bölgelerden alınan otomobilin motorunda ise daha fazla aşınma gözlemlenir. yani motorun ömrü bir noktada daha kısa olur denilebilir. çünkü soğuk yağ ile motorun çalıştırılmış olduğu gerçeği asla gizlenemez bir durumdur. ben hem antalya'da, hem novosibirsk'de tamircilik yapmış biri olarak bunu size net olarak söyleyebilirim. ayrıca bunun içerisine şanzıman da giriyor maalesef. yine soğuk bölgelerden alınan otomobillerin plastik aksamları kırılmaya daha müsait olur. sıcak bir şehirde bulunan bir otomobilin tamponu biraz esnerken, soğuk bir şehirde bulunan aracın tamponu yumurta kabuğu gibi kırılabilir.

    sıcak bölgelerden alınan otomobilin motorunun içi çamurlaşmış ve pas içindeyken, soğuk bölgelerden alınan otomobilin motorunun içi ayna gibidir. çünkü soğuk bölgede antifiriz kullanılmış, sıcak bölgede ise çeşme suyu doldurulmuş olabilir. alırken bakmak gerekir.

    görüldüğü gibi her bölgenin kendine göre avantaj ve dezavantajları vardır. fakat ben şahsen 100 bin kilometrede bir aile otomobilini istanbul'dan alacağıma, afyon'da 200 bin ve fazlasını yapmış bir otomobili tercih ederim. fakat en önemli kriter kullanıcıdır. kullanıcı arabasına dikkat etmediyse yapılacak bir şey yok maalesef.

  • çok doğru bir tespit. hem uzun boylu hem de kısa boylu kızların yatakta ne kadar aktif olduğunu bizzat görmüş bir kişi olarak onaylıyorum. öğrencilik döneminde iki ev arkadaşımla birlikte süper yeteneksiz olduğumuz için eve gelen kızlar bir arada yatardı, sabah onları uyandırmaya gittiğimde uzun boylu olanlar yattıkları gibi kalkarlar, kısa boylu olanlar dönmüş, dolanmış, üstünü açmış, bütün gece rahat durmamış olduğu belli bir şekilde uyanırlardı.

  • şu an 2. bölümünü izlediğim dizi. aman allah'ım!

    başroldeki merve boluğur'un satranç turnuvasındaki o halleri... turnuvalara katılanlar iyi bilirler ki bu satranç zıkkımı kazandıkça zehirler insanı. tam bir ego yükselticidir. kaybedince de hele hele ezilerek kaybedince de tam bir gurur kırıcı.

    gözümü ekrandan alamıyorum oyun sahnelerinde.
    ilerleyen bölümlerde keyiften öleceğim herhâlde. atmosferi çok güzel dizinin ve görüyoruz ki rakibi küçümseme mevzuları hep varmış!

    katıldığım bir öğretmenler arası satranç turnuvasında ilk rakibim gelmemiş, ikinci rakibim de öylesine gelmişti.
    üçüncüsü beden eğitimi öğretmeni idi ve vallahi turnuvadaki tek hâtundu o da. yanında da erkek arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim bir zibidi. oyun başladı, baktım hocamız o kadar basite alınacak gibi değil dikkat kesildim oyuna. derken tek bir hatasıyla oyunu kaybetme yoluna girdi.
    zibidi başladı, " hocam bu maç berabere bitsin yenisine başlayın " falan demeye. ben maalesef falan dedikçe bu oyuna müdahale etmeye başladı ve ağzından şu sözler döküldü:

    " hayatım atı çapraz sür, atın gidecek " *

    lan bir kahkaha atmaya başladım az kalsın diskalifiye edilecektim.

    o ana kadar erkekine ses çıkarmayan hocamız da " ya saçmalama ozan çık dışarıda bekle beni allah'ını seversen " falan diye isyan etti.

    çocukluğumdan beri yüzlerce belki de binlerce karşılaşmaya çıkmış; rakibin atını, filini, kalesini, vezirini vs. oyun dışına itmişimdir, o vakit ilk defa bir satranç karşılaşmasında rakibin eşeğini saf dışı bırakmıştım.

    bu da böyle bir anımdır.

  • izleyen herkesin ya hayran ya asik oldugu kahraman. benim de askimdi tabi. oncelikle zeki, hem de nasil.. herseyden hersey yapabilen kisi. ilk ismini bilmiyorum ama soyadindan anlasildigi kadariyla iskoc asilli.. uzun kirli sari saclari, sade ve yakisikli yuzu, esprili tavirlariyla gonullere taht kurmustur. daha otesi hep mutevazi olmasina ragmen kendine inanilmaz guvenir de..
    bir karincali bolum aklimdan cikmamistir, bir de yanilmiyorsam afganistan gibi bir yerde bir bayanla yakinlasmistir, ki butun izleyen kiz cocuklari o anda kiskanclik nedir ogrenmistir.
    yakisiklidir, zekidir, kendine guvenir, elektronikten anlar, yaraticidir, kahramandir, centilmendir, sevimlidir, esprilidir.. gelmis gecmis en cazip erkek dizi karakteridir. (sayid* bile onun yanina ancak yaklasiyor.)
    kucukken ona asik olanlar buyuyunce de hizli klavye kullanan ellere, telleri birbirine baglayip bozuk aletleri calistiran zekaya, bir de herseyden ote nezaketini kaybetmeden ukala olabilen sevimli erkeklere (ozellikle uzun sacliysa) hasta olurlar..

  • göçün ve aradan 1 nesil dahi geçmeden istanbul'a yeni göçeceklere 'gelmeyin yeaaa yer kalmadı burda' diye atarlanıp, 9 göbekten istanbul'lu havası yaratın.

    (bkz: yalan mı?)

    not: istanbul'da oturmuyorum, sadece yaptığınız ikiyüzlülüğü yüzünüze çarpacak biri lazımdı. hadi şimdi koşarak çok kötü butonuna. öyle yapınca göçmüyorlarmış!

  • cem yilmaz'in kariyeri ve gosterilerini kronolojik olarak ele aldiginizda hakikaten sosyolojik cikarimlar yapabiliyorsunuz.*

    efsane gosteri bir tat bir doku mesela. 20li yaslardaki cem. espriler gosteriye gelen seyirciler, okul yillari, yeni yeni medyaya girmis cem'in hikayeleri, turkler uzayda, devlet erkani, trt programlari vs. tamamiyle gunluk, siradan insanin da dahil oldugu hikayeler aslinda.

    sonraki gosterilerde hafiften askerde unlu cem, yurt disi hikayeleri, teknolojiye uyum, zenginim esprileri, daha kulturel gozlemler, film cekerken yasananlar vs. hafif bir kopma.

    son yillardaki cem ise tamamiyle sinifi atlamis biri. siradan insanlara dokundugu espriler hep hanzo vatandas vs. unlu cem yilmaz uzerine. 20m yatta tatil hikayesi, veya rahmi koc esprileri gibi. yani cem hala ust klasmanla espri uretiyor, ama onun klasmani seyircisini coktan asti. seyircinin yuzde 95'ı hala bir tat bir doku cem'in orada biraktigi seyirci. beklentisi de cem'in onlari anlamasi. bu gosteride de en cok gulunen yerler hala zengin reflu olur, garibanin bogru yanar gibi seyler.

    aslinda burada tepkinin sebebi de cok buyuk ihtimalle bu. cem yilmaz deyince asker anilari, trt'deki bayik ablalar, beton ogretmenler geliyor. onun oglunun 6bin liralik harcamasi, ya da unlulerin gittigi salondaki anilari insalara bekledigini vermiyor.

    her ne nolursa olsun, bana gore cem yilmaz ile ayni donemde yasadigim, ve her gosterisini izleme sansi yakaladigim icin cok mutluyum. var olsun.*

  • 24 temmuz 2020 cuma günü tekrar ibadete açılacak olan ayasofya'da ilk namaz cuma namazı olarak kılınacak ve namazı diyanet işleri başkanı ali erbaş kıldıracak.

    buraya kadar her şey normal; (müze-cami dönüşüm tartışmasına girmiyorum mevzu başka burada)

    namaza katılacak 500 kişilik cemaate davetiye yollanmış. buyrun davetiye
    (yoğun tepki üzerine özışık bu twitini silmek zorunda kaldı)

    1. 18 yıllık akp döneminde vip müslümanlık (very imanlı person) diye bir müessese kurdunuz da bizim mi haberimiz yok?

    2. davetiye gönderilenler kimler? neye göre seçildi? işte ayasofya davetiyesi

    3. haydi namaza, haydi felaha diye günde beş vakit tekrarlanan ezan namaza çağrı/davet değil midir? allah'ın dinine yeni yorum getirdiniz de bizim mi haberimiz yok?

    4. davetiye gönderilmeyenler namaza iştirak edemeyecek mi? bu namaza katılmak isteyen onlarca inançlı/mümin insanın vebalini diyanet işleri başkanlığı üzerine almış mıdır?

    5. cami içerisinde saflar protokol derecesine göre mi belirlenecek? davetiye alanlar yada vip müslümanlar hangi bölümde namaz kılacak?

    6. vip davetiye alabilmek için müslümanlar hangi hatrı sayılır kişileri devreye sokmalıdır? diyanette çalışan akraba falan yeterli olmakta mıdır? yoksa bakanlık, cumhurbaşkanlığı seviyesinde mi adam sokmak gerek araya?

    7. vip müslümanlık kapsamında başka hangi icraatlarınız var? önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olan kurban bayramında da vip listesi oluşturacak mısınız? kurban kesecekler-kurban kesemeyecekler diye?

    8. vip davetiye uygulaması ile olayın tüm maneviyatını silip süpürdüğünüzün farkında mısınız?

    9. türkiye'de ehl-i islam başka adam kalmadı da gazetecilere davetiye gönderiyorsunuz? başka kimler var davetiye listesinde buna benzer?

    10. davetiye gönderirken bir iman ölçer mi kullanıyorsunuz? yoksa sadakat/biat ölçer yeterli mi?

    özetle: ayasofya içinde namaz kılabilmek için gerekli şartlar nelerdir?

    not: bana böyle bir davetiye gelse utancımdan yerin dibine girerdim o ayrı.

    dipçe-1.: davetiye caminin açılı töreni için, namaz için davetiyeye gerek yok diyenler buyurun

    dipçe-2: davettiye tören için namaz için davetiye yok diyen çomarlar, bu soytarıların boynunda ne yazıyor?

    dipçe-3: yavuz bahadıroğlu kim amk

    dipçe-4: diyanet işlerinin davetiye arkasına yazdığı ayet (tevbe 9/18)

    keşke davetiye arkasına tevbe 107-108 ayetini yazsaydınız