ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
25 kuruşa satılacak poşetin 15 kuruşu hazine'ye
-
(bkz: doğa için çal)
kimsenin nefret etmediği 10 türk vatandaşı
-
(bkz: recep tayyip erdoğan)
(bkz: emre belözoğlu)
(bkz: fatih terim)
(bkz: yıldırım demirören)
(bkz: turabi çamkıran)
(bkz: rasim ozan kütahyalı) & (bkz: nagehan alçı)
(bkz: kenan evren)
(bkz: abdülkadir selvi)
(bkz: nihat doğan)
(bkz: ali ağaoğlu)
paralel evrenden yazıyorum...
farklı kişiler mesaj atıp rok neden yok, nagehan neden yok diyince ailecek bu arkadaşları listeye aldım :)
gece lampulu'nun ricaları kıramadım ve japanese bonus track olarak (bkz: melih gökçek) diyorum. burdan birisini silmeye içim el vermedi.
sonradan edit: arkadaşlar listeyi 10'da sınırlamak imkansız hale geldi biliyorum. hdp tek lgbt aday bizden çıktı demişti sanırım. bakıyorum kadın adayımız hiç yok. tek bir hamlede demokratik bir liste haline getirmek için (bkz: bülent ersoy) diyorum.
hayvanseverlerin de haklarını savunmamız gerektiğini düşünüyorum ve eveeett o bir sakallı!!! o bir evinden aldıran!!! o bir wesley sneijder hayranı!!! o bir ayııııı!!!!
düğme fobisi
-
muzdarip olduğum rahatsızlık. metal düğmelere dokunabiliyorum ama plastik ve camı hayal bile edemem. direkt öğürme geliyor. ilginçtir ne zaman başladı, sebebi ne onu da bilmem. annem daha bir buçuk yaşındaydın düğmeli yelek giydirdiğimde ağlardın çıkarayım diye diyor. hayatımda hiç gömlek giymedim mesela, okul formaları dahil. kaşe paltomun düğmelerini bile içimdeki kazağın kollarını elime geçirip öyle uğraşa uğraşa açabiliyorum gittiğim mekanlarda lavaboya girip. başkalarında da aynı fobinin olduğunu görünce rahatladım nedense.
yazılı olmayan facebook kuralları
-
40 yaş üstüyseniz ve 25 yaş altı bir aile ferdine bir şey yazacaksanız caps lock'u açık tutmanız farzdır. açık değilse derhal açılmalıdır. yoksa kimin anne/baba/teyze/dayı/amca/yenge olduğunu nasıl anlayacağız?
hatırladıkça iç burkan garibanlık anıları
-
5 6 yaşlarındayım, kız kardeşim yeni doğmuş, hasta ve güçsüz. istanbul'un yeni yerleşim yerlerinden birinde, çamurdan sokakları olan bir semtte yaşıyoruz. daha duvarlarındaki beton kururmamış bir kooparatif dairesinde kiradayız. duvarlar yeşil ve sürekli küflü. kardeşim sürekli hasta.
ben de muz seviyorum. 1 kere mi ne yedim ama olmaz böyle bir lezzet abicim. kokusu, kabuklarını yana doğru açarak yeme durumu falan. böyle bir şeyin ağaçta kendiliğinden yetişmesi ibretlik yani. işte hatırlarım kardeşime güç bela muz alırlardı, annem bi parça verirdi sonra da tembihlerdi beni, "oğlum kardeşin hasta diye bunları yemesi lazım, çok pahalı alamıyoruz" diye. o evde o muz dururdu da ben gidip bir tanesini yemezdim, arada sırada kese kağıdını koklardım ama yemezdim.
kız kardeşim evlendi şimdi, geçen gün onlara gittim, bir tabakta meyve getirmiş. dilimlenmiş muzlar... onlar öyle yenmez ki.
türklere sorulan salak sorular
-
bir japonun fiziki özelliklere bakarak, ciddi ciddi sorduğu bir soruya şahit olunmuştur.
-siz türkler neden hepiniz birbirinize benziyorsunuz ?
evli erkeklerin mesai bitimi sendromu
-
bir arkadaşım anlatmıştı:
“abi, yemin ediyorum en huzurlu olduğum yer servis. ne işin stresi, ne evin stresi, ikisinin arasında arafta gibi, kurtarılmış bölge sanki...”
adamın servis dediği de yarım saatlik yol amk, o zaman dilimini hayat kabul etmiş. yaptığı bir şey de yok, müzik dinliyor, dizi izliyor falan.
türkiye'nin en soğuk ili
-
askerliği erzurum'da yaptım. kademelerin birinde küçük bir soba yakmış ısınıyordu askerler. ben o sobaya ayağımı soktum. türkiye'nin en soğuk ili erzurum'dur.
iş hayatının ilk kuralı
-
dedikodu yapandan uzak duracaksın. uyanık olacaksın. salağa yatmayı öğreneceksin. iş yerindeki insanlar normal arkadaşın değil bunu unutmayacaksın. her an kuyunu kazabilirler.
türkiye'de evlerde veranda olmaması
-
öncelikle, veranda ne amk diyecekler için; (bkz: veranda)
ya ben köy evlerinde bile çok az gördüm bunu. geçenlerde bi çiftlik evinde görür gibi oldum onu da pimapen ile kapatmışlardı amk. bir de teoman kafası iyiyken bir kır evinde görmüş bunu ama nası uçuyorsa orada bi rüzgar gülüne rastlamış konuşmuş falan. yani o da görmemiş..
her neyse bence amerika'yı amerika yapan şey aha bu verandadır arkadaşım. babanla bir sorunun mu var, otur veranda da konuş. ananla mı var gel verandaya bağır çağır, düşmanın mı var al silahı verandaya otur...
sen bildin onu filmlerden, beyaz boyalı, sallanan koltuk var orada en yaşlı insan oturuyor. 20 sene sonra gelmiş evlat hesap soruyor,şurada bana tokat attın, orada beni mahçup ettin burada bok ettin diyerek.. tanıdın tabii.
türkiye de veranda olmayınca ne oluyor, salon var babaya hesap sormaya geliyorsun altı ay sonra ( bizde öyle 20 sene 25 sene ayrılık olmaz en babası bi bayram arası) ülke tv açık. salondaki büfe enerjini alıyor kafadan, büfe ne amk diye düşünürken az yumuşuyorsun, koltuk örtüsünün üstündeki kırlent, bardakların üstündeki dantel, ülke tv spikerinin naif ve mıymıntı sesi derken odaya girdiğinin 10. saniyesinde yumuşuyorsun. bir de anan poğaça viriyim ayrana katık eden mi diye sorunca ne oluyor, hesap soramıyorsun. ömrünce taşıyorsun o ağırlığı.
amerikalı o verandadan zıpkın gibi çıkıyor. sorunlarını halletmiş, herkes bir diğerini bağışlamış diyor ki sorunum yok madem gideyim afganistan'ı işgal edeyim diye süper güç oluyor, uzaya çıkıyor adam. onun için veranda mecbur tutulmalı. 38 katlı apartmanın hemen giriş kapısının yanında bi veranda olsa fena mı olur?
neyse bi şarkı ile bitireyim, bir kır evinin verandasında bir rüzgar gülüne rastladım, insanmışçasına konuşmaya lay lay lay..