hesabın var mı? giriş yap

  • yoktur. bu kadar kısa ve net. aldattığının ortaya çıkmasından sonra beni affet diye yalvaran, ağlayan, kapı aşındıran, mesaj atan kız yoktur. aldatan bir kızın yakalanması ihtimali zaten son derece düşüktür, diyelim ki yakalandı takılıp kalmaz yoluna devam eder. az biraz pişmanlık duyar, az biraz kendini sorgular, sonra kendine haklı gerekçeler bulur, suçun büyüğünü erkeğe yıkar ve kısa süre içerisinde sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam eder.

    erkek denen nesne ise, “ya inan hiçbir anlamı yoktu", "ben sadece seni seviyorum", "o, anlık bir zayıflıktı", "sadece etten ibaretti benim için", "aşk seninle varsa aşk", vb. türlü ayak oyunlarıyla kızı tekrar elde etmeye çalışır. elde edip tez zamanda yine aldatır. valla harikayız biz lan.

    not: evet arkadaşım, senin eski sevgilin günlerce kapında yatmış, beni affet diye ağlamıştı. evet arkadaşım seni kaybetmeyi sindirememişti, bugün hala sen aklına geldikçe içi sızlar durur. benim lafım diğerlerinin sevgililerine falan, sen alınma sakın. bugün bile hala sessiz telefonlar alırsın sen ve bilirsin ki arayan o'dur, sesini duymak istemiştir, gel desen her şeyi bırakıp sana koşar.

  • iclerinde bo$luk falan yoktur aksine ateistler muminlere gore daha doludur. cunku onlar hayatla ilgili sorularini basit cevaplara indirgeme luksune sahip degillerdir. haliyle varolu$ sebeplerini rasyonalize edemezler. her ortaya ciktiginda oldukten sonra yokolacagini bilmenin ya$amsal icguduleriyle carpi$masindan dogan depresif ruh halleriyle de mucadele etmek zorunda kalirlar.

    oysa ki din bizim varolu$sal kaygilarimizi ya$am dongumuzden soyutlayan bir ara bolmedir. hayatla ilgili cozemediginiz $ey mi var, atin dine, allah bilir. her sifat gibi etiketleme ve gutmeye kurban gitmedigi surece de guvenlidir.

    bizim toplum olarak dini sadece bu amacla kullanip, ickisiydi kumariydi karisiydi be$ vakit namaziydi pek takmiyor olmamizin sebebi de tek derdimizin aidiyetin yumu$ak pembe tasmasini takmak, ondaki huzurun bize yetiyor olmasidir.

    (bkz: ignorance is bliss)
    (bkz: hayati cozmek)

  • otuza gelip deyim yerindeyse karta kaçmaya yakın, yirmilerin başlarına gidip serserilikler yapıp dağıtmaya bir o kadar uzak demek 27 yaşında olmak. yıla bakıp yaşlanma hesabı yaparken aynaya bakıp suratında pek bir değişiklik göremediğin yaştır. belki gözlerinin altındaki çizgiler birazcık derinleşmiş o kadar. ama hadi içip sıçalım dediğinde artık eskisi kadar diplerde dolaşamadığını gördüğün, farkında olmadan otokontrol geliştirmeye başladığın yaştır.

    biraz da hesap kitap yapmak demek 27 yaşında olmak. eteklerini döküp yaptıkların ve yapmadıklarını gördüğün, sadece kendin için başardıklarının, hayal ettiğin kadar kabarık olmadığını gördüğün yaştır. sanki elinden kayıp gitmiş onca zaman, onca gençlik, onca aşk, onca sana ait her şey. bunu idrak edince de hesaplar yapmaya başladığın yaştır. çevrede senden başarılı yaşıtlarınla kendini kıyaslamaya başladığın, adını tarihe yazmışları ilahlaştırdığın ondan da öte evlenip çocuk sahibi olmuş akranlarına saygı ile yaklaştığın yaştır.

    hayatın bir kıyısından öbür kıyısına geçtiğini fark ettiğin, farkındalığının arttığı bir eşikte olmak demektir 27 yaşında olmak. sancılı, ürkütücü, tekinsiz... iki yakanın ortasındaki köprü gibi, nereye ait olduğuna tam emin olamamaktır. atladığın mı da o eşiği, daha iyi mi ya da kötüye mi gider bilememek; kararsız kalmaktır.