hesabın var mı? giriş yap

  • %100 lastikmiş. iki gün önce arabaya dört tane lastik* aldık, onlar bile toplam 830tl tuttu amk. o nası lastik?

  • resmen bir hezimete dönüşmüş olan gişe hasılatı fiyaskosu yüzünden yapımcı şirketi warner bros. ve en başından beri serinin finans işlerinden sorumlu olan village roadshow pictures'ı mahkemelik eden film.

    gözlerden kaçacak gibi olmasa da pek dikkat etmemiş veya gerçekten de gözden kaçırmış olabilecek izleyiciler için öncelikle bütün matrix filmlerinin açılışlarında warner bros.'un logosundan hemen sonra görünen village roadshow pictures logosunu bir hatırlatayım ki kimlerden bahsettiğimiz anlaşılsın :
    the matrix yeşili village roadshow pictures logosu

    şirket, warner bros.'un filmi sinemalarla aynı anda hbo max üzerinden de yayınlamasına ateş püskürdü ve kendilerine bu konu hakkında danışılmadan bu kararın alındığını, danışmayı bırakın bilgilendirme dahi yapılmadığını, şu ana kadar hbo max gösterimlerinden elde edilen gelirden de hiçbir şey kazanmadıklarını ve filmin gişede kendi maliyetini bile çıkaramayacak derecede gümlemesinden dolayı warner bros.'a yapmakla yükümlü oldukları ödemeyi yapamadıklarını, haliyle film serisi üzerindeki haklarını kaybetme riskine girdiklerini söyleyerek warner bros.'a dava açtı :
    village roadshow warner bros.'u mahkemeye verdi

    yaptıkları açıklamada benzer bir durumun (filmleri sinemalarla aynı anda hbo max'te de gösterime sokma politikası) bu seneki bir başka önemli warner bros. filmi olan dune'da da yaşandığını ancak şirketin dune'un finansmanını sağlayan legendary pictures ile masaya oturarak ortak bir noktada anlaştığını, buna rağmen en uzun süreli ilişkilerden birine sahip oldukları kendileriyle görüşmeye yanaşmadığını belirttiler :
    dune stayla legendary pictures logo

    warner bros.'un sırf hbo max'i semirtebilmek için filmin sinema gösterimlerini kasten sabote ettiğini, sony ve disney'in spider man no way home'u sadece sinemalarda gösterime sokarak devasa bir başarı elde etmesini örnek göstererek wb'.un uyguladığı stratejinin sebebinin covid-19 falan olmadığını, bu şekilde yaparak korsan izlemelere yol verdiklerini ve hbo max markası büyüsün diye the matrix gibi kârlı bir serinin geleceğini dahi tehlikeye attıklarını belirttiler. filmin gişede yaşadığı hasılat hezimetinin hiç şüphesiz böyle büyük bir markanın ticari değerini zedelediğini ve bu hezimetin filmlere finansman sağlayan kendileri gibi başka şirketlerin yakın gelecekte matrix serisiyle ilgili muhtemel devam filmleri ve spin-off filmler için yatırım yapmasını engelleyeceğini de eklediler.

    the matrix resurrections'ın box office rakamlarında gümlediğini (bkz: box office bomb), kendisiyle aynı günlerde gösterime giren spider man no way home'un ise tam tersine gişeleri altüst ettiğini sözlükte ilk yazdığımda, bu başarısızlık için tıpkı village roadshow pictures'ın açıklamalarında olduğu gibi hbo max faktörünü hatırlatanlar olmuş ve gişe hasılatının bu nedenle bu kadar düşük kaldığını söyleyerek filmi savunmak istemişlerdi. kendimizi kandırmaya gerek yok... dune da hbo max faktörü varken platformla aynı gün sinemalarda gösterime sokuldu, buna rağmen 165 milyon dolarlık maliyetine karşılık 399.4 milyon dolar gelir elde etmeyi başararak rüştünü ispatladı. benim ilk entryi yazdığım sırada 1 milyar 600 küsur milyon dolar gişe hasılatı elde eden spider man no way home, o günden bugüne üstüne daha da ekleyerek 1 milyar 777 milyon dolar seviyesine ulaştı. 190 milyon dolar maliyetle çekilen the matrix resurrections ise gösterime girmesinden neredeyse iki ay sonra daha hâlâ 155.5 milyon dolar hasılatın üstüne çıkamadı, kendi maliyetini bile karşılayamadı. hbo max'in etkisi elbette vardır ama the matrix gibi kült bir film serisinin neredeyse 20 yıldır beklenen devam filminin ipini böyle küçük düşürücü bir şekilde çeken şey bizatihi kendisi oldu.

    lana wachowski'nin başı göğe ermiştir herhalde artık. görünen o ki hem koskoca seriyi, hem de warner bros.'u rezil edeyim derken nakit akışı sağlamaktan başka bir işlevi olmayan yan şirketleri batırdı galiba. yakıştı bacıma...

  • salaklıktan daha fazlası değildir. iki üç kişiye muhalefetine bakarak hangi partiye oy vereceğine karar veren insan salaktır. bu kişiler ne bileyim diğer partilere bağlı kişiler olsa neyse ama sadece ünlüler.

    kısacası bu kişi salaktır.

  • sayın sözlük yazarları, bakın sayın diyorum, zevkleriniz ve renkleriniz kimsenin sikinde değil de, şu şarkıyı beğenecek kadar ne yaşadınız hayatınızda, hiç mi şarkı dinlemediniz, kaliteli sese kulağınız hiç mi aşina olmadı merak ediyorum, utanmadan ben şarkıyı beğendim, sesi beğendim diyenler olmuş, pes.

    çocuğu tanımıyorum bile, emeğini katıyordur işlerine, ne bileyim karakter koyuyordur yaptığı şeye, lafım yok, takip et, sev. adamı kötülemek gibi bir niyetim zaten yok, haydi yaptığı klibi beğendim de bari ona da lafım yok, ama ben bu müzik türünün cidden içine sıçayım, arabesk pop mu oluyor, ya da her ne halt ise.

  • ilk çalismaya basladigim hukuk burosunda bunu talep ettigim zaman office manager denilen dallama yuzume karsi gulmustu, iste o ucrettir bu. ben de kendisine halihazirda elalemin hakkini savunan biri olarak (bkz: avukat) hakkimi yedirmeyecegimi, nasilsa bir sekilde alacagimi, o sebeple guzellikle bordroya yansitilmasinin daha dogru olacagini soyledim. tebessum etti. ben de tebessum ettim.

    baktim ay sonunda parayi alamadik, sonra hangi gun fazla mesaiye kalsam, ki 20 ay calistiysam, bugun yuzde 80'inde kaldim ben o mesaiye, o gun icin bir kitap (kaldigim saate bagli olarak bazen iki, kitabina bagli olarak bazen uc gunluk mesaiye 1 kitap) aldim ofisten. 20 ayin sonunda ayrildigimda 200'den fazla kitabi barindiran hayvani bir hukuk kutuphanesine sahiptim. hatta ofiste ilgimi ceken fazla kitap kalmayinca siparis ettirip, gelen kitaplari eve goturuyordum.

    isin ilginci ben bunu yaparken bir kisi de "aga sen napiyon? nerde lan bu kitaplar?" demedi. kutuphaneye bakan bir tek ben vardim sanirim.

    neyse, velhasil bu calisanin hakki olan bir ucrettir. ya efendi gibi verilir, ya da zorla alinir. zorla alinmasi kanunlara aykiri, adalete uygundur. boyledir.

  • takıntıları da son derece ilginç;
    örneğin hiç banyo yapamadan geçirdiği 20-30 günlük bir okyanusötesi yolculuk sonunda, temizlik hastalığına yakalanıyor, bir kurulandığı havluya bir daha deyemiyor.

    sonra, herhangi birşeyi 3 ve 3'ün katları şeklinde yapıyor; kitleme mi yapacak, üç defa kitliyor işte.

    yediği yemeklerin kübik hesaplarını yapıyor, gibi birsürü şizofrenik tavır içerisine giriyor, çıkıyor.

    başladığı işi bitirme takıntısı da var; lisedeyken realist bir yazarın eserine başlıyor, yazarın 100 ciltlik eseri var, genç nikola bitirmek zorunda kalıyor, bitirince de "bir daha asla" diyor sadece, işte türkçemize bu deyim de buradan geçmiştir, tesla'nın bir cilvesi daha işte.

  • 'devletin malı deniz, yemeyen keriz' gibi vecizeler üretmiş, rüşvetçi, ikiyüzlü, dedikoducu halktır.

  • dengesiz davranın. bi "eşşek kadarsın bunu akıl edemiyo musun" diyin bi "el kadar sıpa bana laf öğretiyo".
    kardeşler arasında ayrım yapın. köfteyi diğerine ayırın misal. ve kız olanı erkeğin ayak işçisi yapın. erkek hep çocuk, beceremez olsun. kız da "koskoca kızsın öyle oturma!".
    gereksiz panikleriniz olsun. okuldan yarım saat geç gelirse karakola başvurun.
    onun önceliklerini önemsemeyin. evde koltuk yokken/ fabrikada makina yokken 23 nisan kostümü de ne allaşkına?
    babasını/ annesini ona kötüleyin. e insan çocuğuyla da dertleşemeyecekse artık...
    eşinizi karşınıza alıp onun yanında kana kana kavga edin. hayatla yüzleşsin.
    yaptığı yaratıcı çalışmaları, ödevleri ucuzlaştırın. onu bıraksın da matematik çalışsın sıpa!
    en önemli madde; sizin önceliklerinizi yaşamasında diretin. siz oku! dediğinizde okusun. çalış! dediğinizde çalışsın. evlen diyin evlensin. evlenmesi gerekirken hala okuması şüphesiz ki bize aykırıdır.

  • istanbul özelinde konuşuyorum. sertlik, sallapatilik, rüzgar yapma, işinizi gördürmek için olmazsa olmaz haline gelmiştir. mobilya örneğini veren arkadaşı can-ı gönülden kutluyorum. daha dün akşam yaşadım. ki internettir, tv'dir, doğalgazdır, vergi borcudur, site yönetimidir, ptt'dir her yerde bu en aşağılık tavırlarla ancak iş gördürebiliyorsunuz. insanlara tehdit unsuru olduğunuzu hissettirmezseniz değer görmüyorsunuz. kısaca varoş kültürü artık genel bir düstur, bir gereklilik halini almıştır.

    istanbul'da yaptığını rize'de yaparsan seni sabaha kadar döverler. rize'de, trabzon'da beyefendilik, hanımefendilik yaparsan insanlar meşrebince saygı gösterir. burada kimse beğenmez ama bu taşrada çoğu zaman böyledir. sakarya'da, erzurum'da adam olursan seni adam bilirler, kral olmaya kalkarsan da dayak yersin.

    paris'te restoranda, kafede arsızlık yaparsan sana öyle bir ayar verirler ki doktora yaparsın medeniyet üzerine.

    tayland'da yüksek sesle ters çıkarsan herkes "invasion of body snatchers"daki uzaylılar gibi sana döner "bu ne çeşit bir hayvan diye" bakar.

    sürekli söylüyorum bunu, bu ülkenin milli duygusu "aşağılık kompleksidir". hiçbir diğer fikir, yaşam tarzı, paradigma bu denli baskın değildir. bu aşağılık kompleksi isveçlisinde, hollandalısında, avustralyalısında, ingilizinde de var. yani milli bir husus değil tarihsel, sosyal ve en önemli sınıfsal unsurların bir sonucu, görünümüdür. yalnız bunun en iğrenç versiyonlarından biri bizim yaşam tarzımıza entegredir ve iş, aşk, spor her alanda dört bir koldan bastırır.