hesabın var mı? giriş yap

  • kuşların çarpışından ve motorları etkisiz hale getirmelerinden sonra kalbinin deli gibi attığını ve son zamanları olduğunu düşündüğünü, fakat; soğukkanlılığını kazanması gerektiğini, yolculara paniksiz, kesin ve güven verici konuşması için 3-5 saniyesi olduğunu düşündüğünü, ve bunun ardından hemen işine koyulması gerektiğini anladığını belirtmiştir. ve tüm bu düşündüklerini eksiksiz başarabilmiştir.

    nehirden başka bir yere inme şansı olmadığını, piste çok uzak olduğunu ve bulunduğu bölgede de o kadar uzun ve o kadar yumuşak başka zemin olmadığını (smooth diye dillendiriyor tam yumuşak demese de) ve bu nedenle hudson nehrine indiğini belirtiyor.

    bu uçuşta motorlar durduğu için uçağın burnunu kaldırmaya çalışmak ya da sabit tutmaya çalışmak direk "ölüm" olacaktı. bu nedenle buradaki kritik nokta, uçağın önden hava gelmesine göre tasarlanmış aerodinamisini kullanmak ve dolayısıyla uçağın kendi kontrolünde kalması adına burnunu aşağı indirmektir.

    ki sullenberger öyle de yapmıştır. ta ki inene dek. inerken de ciddi bir hızda olduğu için en ufak yanlış açıyla inmesi uçaktaki herkesin ölmesi anlamına gelebilirdi. bu nedenle kendisi en mantıklı inişin önce uçağın kuyruğunu suya değdirmek olduğunu düşündüğünü belirtmiş, bunu uygulamış ve çarpışmanın büyük enerjini bu noktada bırakmıştır. bu nedenle hala ivmesi olan uçak suya kırılmayacağı bir açı ve yumuşaklıkla inmiş, gene de hızlı olduğu için burun suya değdikten sonra burnu doğal olarak suyun altına girmiş ve uçak bir süreliğine su fışkırmasından görünmez hale gelmiştir. gene de olabilecek en optimum hız ve açıyla gerçekleştiği için yaşamını kaybeden olmamıştır.

  • muhteşem yüzyıl kadar başarılı olamamış ve ilgi görememiş yapım.

    muhteşem yüzyıl kösem, kasım 2015'te çok büyük beklentiyle başladı ancak tabiri caizse tam anlamıyla yapımcılarının elinde patladı. ülke içindeki reytingler zaten yüksek başlamamıştı ama giderek daha da düştü, artık son bölümlere gelindiğinde dizinin elde ettiği en büyük başarı genel izleyici kategorisinde ilk 40'a girebilmekti. buna rağmen yurtdışı satışlarıyla iki sezon sürdü. sonuç olarak final bölümü bile ilk 10'a giremedi ve haziran 2017'de genel izleyicide yirmi beşinci sırayla ekranlara veda etti.

    dizinin tutmamasının arkasında -bana göre- üç neden var. ilki ve sanırım en önemlisi ülkenin daha muhafazakar bir yapıya bürünmesi ve bu "osmanlı'da kadınlar saltanatı" konusunun genel izleyicinin ilgisini çekmemesi. muhteşem yüzyıl ocak 2011'de başladığında ülke bu kadar kutuplaşmamıştı ve ortada diriliş ertuğrul dizisi yoktu. oysa 2015'te bütün iç ve dış mihrakları alt eden ertuğrul'un kahramanlık hikayelerini anlatan bir yapım varken saray kadınlarının kendi aralarındaki iktidar mücadelesi genel izleyicinin umurunda olmadı. erkeklerin elinde kılıç, sürekli zafer elde ettikleri ve kadınların arka planda sadece yemek pişirip erkekleri için üzüldükleri diziler bu kadar rağbet görürken kadınların ön planda olduğu bir yapıma tabii ki kimse bakmadı.

    bir diğer sebep dizinin anlatıldığı dönem: i. ahmet ve duraklama dönemi. ne sözü geçen padişah ne de içinde yaşadığı dönem halk tarafından seviliyor. osmanlı tarihi duraklama devrine kadar güzeldir, yükselme dönemi sonrasını kimse şevkle öğrenmek istemez. sınavda çıkacağı kadarını ezberler ve geçer. i. ahmet, halkın gözünde hiçbir zaman fatih sultan mehmet, yavuz sultan selim ya da kanuni sultan süleyman kadar tanınan ve övülen bir padişah olmadı ki yaptığı şeyler ilgi çeksin. duraklama dönemi nasıl anlatılırsa anlatılsın türk halkının dinlemeye/izlemeye bayıldığı bir dönem değil. osmanlı tarihi türk halkı için genellikle şöyledir: kuruluş, yükselme, ikinci abdülhamit ve kurtuluş savaşı. arada kalan dönemler pek sevilmez. ve tabii ki kösem sultan'dan ikinci bir hürrem sultan yaratma çabası da pek işe yaramadı. kösem, türk halkının gözünde hürrem kadar bilinen bir isim değil. kimse 30 yıl valide sultanlık yaptığını ya da haremde öldürüldüğünü bilmez. üstelik kösem'in iktidarı eline almasıyla hürrem'in yükselmesi arasında fark var. ikisi de "kadınlar saltanatı" olarak adlandırılıyor ancak kösem'in gücü daha çok padişah naipliğinden geliyor. oğlu çok küçük yaşta tahta çıkınca daha fazla müdahele edebilme şansı buldu. buna karşılık hürrem, sultan süleyman'ın kalbindeki yerini koruyarak yükselmenin ve güçlenmenin yolunu bulmuştu.

    dönem farkının etkisi karakterlerde de kendini gösteriyor. bu dönemde ilgi çeken bir karakter var: kösem sultan, ancak o bile hürrem sultan kadar ilgi çekmiyor. oysa yükselme döneminde (muhteşem yüzyıl’da) kanuni, pargalı ibrahim, hürrem sultan, mahidevran sultan, mihrimah sultan, rüstem paşa, şehzade mustafa, şehzade selim, şehzade mehmet, barbaros hayrettin paşa, mimar sinan, ebussuud efendi ayrı ayrı ilgi çekiyordu. hepsi genel izleyici tarafından merak edilen karakterlerdi. muhteşem yüzyıl kösem'in safiye sultan ve kösem sultan dışında bilinen karakteri yok, diğer kurgu karakterlerin başına ne geldiği de kimsenin umurunda değil. süleyman’la hürrem’in aşkı, hürrem’in yükselişi, hatice sultan’la pargalı’nın hikayesi, mihrimah sultan ve mimar sinan’ın hikayesi, hürrem ve mahidevran’ın mücadelesi, rüstem paşa’nın hırsı ve mihrimah’la evliliği, şehzade mustafa’nın ölümü. hepsi bilinen ve merak edilen konulardı. muhteşem yüzyıl kösem’de tarihi olarak bu kadar ilgi çeken konu dahi yok. genel izleyici kösem’in mahfiruz hatice sultan’la mücadelesini doğal olarak önemsemedi.

    bir diğer sorun iki dizi arasında sadece bir sezonluk ara olması. muhteşem yüzyıl unutulmadan ya da kendini özletmeden yeni bir kadro ve hikayeyle seyircinin karşısına çıktılar. e, doğal olarak gözler eski isimleri aradı ve sürekli yeni versiyonu eskisiyle kıyasladı. en azından aradan birkaç yıl geçseydi, belki insanlar muhteşem yüzyıl atmosferini özlemiş olurdu.

    dizi ekibinin yaptığı hatalar da var: ilk bölümler sonrası kösem’i oynayan oyuncuyu değiştirmek gibi. muhteşem yüzyıl’da vahide perçin zorunlu olarak meryem uzerli’nin yerine girdiğinde bile izleyici şikayet etmişti, bugün hâlâ youtube videolarının altında “keşke uzerli olsaydı” diyenleri görürsünüz. yapımcılar önlerinde böyle bir yaşanmış örnek varken ilk dokuz bölüm için neden başka birini getirdiler, anlamış değilim. dizinin reytingleri her hafta düşünce beren saat’i reytingleri kurtarır umuduyla erken dahil ettiler diziye ama sadece bir bölüm işe yaradı. sonra daha kötü reyting kaybetti dizi. ya doğrudan beren saat’le başlayacaklardı ya da anastasia tsilimpiou ile devam edeceklerdi. her şey bir yana, genel izleyici oyuncu değişikliğini sevmez.

  • ajdar alır.

    hülya avşar’la şöyle bir diyalog yaşamış insandan bahsediyoruz.

    hülya avşar: ajdarcığım, aynaya baktığında ben popstarım diyebiliyor musun?

    ajdar: aynaya bakmaya gerek yok, size bakıyorum ve "ben popstarım galiba" diyorum...

  • kesinlikle ses yalıtımıdır. adam yukarıda musluğu açıyor ve musluğun gıcırtısı aşağıya geliyor. hayır müteahhite bunu söylesen "abi senin kulaklar çok iyi duyuyor he " diye dalga geçer ama yaptığı ince duvarlardan utanmaz.

  • fat'ih terim'in öğrencilerine çek cumhuriyeti maçı öncesi verdiği taktikmiş, ahahahahah..

    şimdiye kadar bizim mahalle maçlarında oynadığımız topun top oynamayı bilmeyen sahibi gibi oynuyorlardı zaten..

    "kendiniz gibi oynayın" diyor ya..

    ulan ne geldiyse başımıza kendileri gibi oynadıkları için gelmedi mi zaten? biraz messi gibi, ronaldinho gibi, hagi falan gibi oynasınlar..

  • çift başlılıktan şikayet eden cumhurbaşkanının başbakanla birlikte düzenleyeceği miting.

    bu nasıl çift başlılık lan?

  • temiz ve naif bir öyküdür mutlu prens. oscar wilde, kendini feda etmenin erdemine vurgu yapmıştır bu öyküsünde. mükafatı hikayenin sonunda vermiştir ancak prens'in yaptığı bir menfaat ve çıkar değildir. onun ızdırabı çaresizlik karşısında kıvranan insanlara yardımdır. gördüğü sefalet onu içten içe kemirmektedir.

    prens kendini somutlaştıran, eşyalaştıran her şeyi bırakmış, onlardan vazgeçmiştir.

    "diriler hep altının onları mutlu edeceğini düşünürler."

  • ece erken'in vaktiyle benan hanım'a uyguladığı psikolojik şiddetten (kadına kocasının yatakta fotosunu göndermesi, fake hesaptan 's.kik' yazması, kadının otomobiline saldırması, yalan haber yayması, ölümden sonraki kayın valide kolu yarışı, "son yılını en çok sevdikleriyle geçirdi" yorumu...) rahatsız olanlara "gısganıyorsunuz, gısgançlar!!!" diye çıkışmak, varoşluğun kaçıncı mertebesi ben var anlamamak.

    on paragraflık yazı yazılmış ama ece'nin şu yukarıda ettiklerine itina ile değinilmemiş, göz ardı edilmiş. he canım he, en çok duyarlı olan, en asil duygunun insanı sensin. o sürekli tek bir kişiye çalıştırdığın vicdanına da diyecek yok.

    ece bu maçı istese şu noktada bile çevirebilirdi. olgun davranıp benan'dan af dilerdi, adamın kızlarına sahip çıkardı, aile hakkında ılımlı ve tamir edici demeçler verirdi. ama yok, ortada kocasının cenazesi varken bile 'tercih edilen benim' yarışında. şimdi ben bu kadının acısının neresine saygı duyayım. zaten ölen kocasının ne olduğu da belli değil. kusura bakmazsanız, duyar hakkımı başka bir ünlüde kullanmayı tercih ederim.