hesabın var mı? giriş yap

  • 50 kusur yasinda, hayatinda turkiye'de bulunmamis, konustugu 19. yy turkce'sini dedesinden ogrenmis bir adamin sirf turkce konustugum icin aglamakli olup ellerime sarilmasina yol acar bazen.

  • cahit sıtkı tarancı'nın şiirinden çok yeditepe istanbul'un yusuf'unu getirir akla;

    "35 yaşındayım. daha hiçbir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın. ama kenarındayım, o kesin"

    çoğu yaşa musallat olan cümledir esasen. ancak kaç ortalı ki hayatlarımız?

  • videonun çekildiği yer çin, video tagleri "china, chinese, fish, chop". yani japonların bundan haberi bile yok muhtemelen.

    benim sorularım var:
    1. okuma zorluğu mu var?
    2. çin ve japonyayı aynı yer zannedecek kadar cahil misin?
    3. alakasız bir konu ile bir savaştaki katliamı karşılaştıracak kadar gerizekalı mısın?

  • ne çekilmez başımız varmış.

    berat kadar taş dusuyor, tercüman kadar taş düşüyor. arada salladığı çay poseti düşüyor.

    allah'ım sen başımı tüm görünür ,
    görünmez belalardan koru.

  • 1. dışarıda salata yemeyin. o yeşillikler hiçbir zaman düzgün yıkanmıyor, sirkede falan bekletilmiyor, bir suda bekleten işletmelerin beklettikleri su hiç yıkanmamış olması durumundan daha az tercih edeceğiniz kirlilikte bir su.
    2. otellerde açık büfelerde yediğiniz birçok ürün bir önceki günün başka bir ürünü. örneğin dolma yiyorsanız içi bir önceki günün pilavı, pasta yiyorsanız onun kreması bir önceki günün sütlü tatlısı, vs vs. sıkıntılı bir durum değil aslında ama her şeyi taze yemeyi seven bir bireyseniz otel açık büfelerinden bir şey yemeyin.
    3. yediğiniz makarna, risotto gibi pişmesi 5 dakikadan uzun sürecek ürünler çoğunlukla bir ön pişirmeye tabi tutulur, sonrasında porsiyonlanır ve o şekilde saklanır, sipariş geldiğinde sosu/suyu ilave edilerek son 2-3 dakikalık kalan pişme süresi tamamlanır ve size öyle sunulur.
    4. restoranlarda buzlukta saklanmaya müsait tatlılar (örn brownie) asla günlük yapılmaz (günlük yapılmıştır ibaresi yoksa - ki bazen bu ibareye rağmen günlük değildir), siz siparişi verdiğinizde buzluktan çıkartılır, mikrodalgada çözdürülür, soslanır ve servis edilir.
    5. uzakdoğu restoranlarındaki wok tavalar gün içerisinde asla yıkanmazlar, iki sipariş arasında şöyle bir silinir, tekrar yağlanır ve o şekilde kullanılırlar.
    6. türkiye'de yediğiniz hiçbir sashimi veya nigiri (çok üst segment ya da özel bir butik restoran olmadığı sürece) asla sushi grade denilen çiğ tüketime müsait balıklardan yapılmamakta. maalesef ki herhangi bir karadeniz somonu/levreği, yaşadıkları suyun içerisindeki bakterilerden tutun da deniz tuzluluk seviyesine kadar çiğ tüketim için çok müsait balıklar değiller. ha ne olur, yüksek ihtimalle hasta olmazsınız ama asla yerinde yiyeceğiniz bir sashimiyle aynı tadı türkiye'deki ürünlerde yakalayamazsınız.
    7. yine türkiye'de bir uzakdoğu restoranında yediğiniz herhangi bir "çin yemeği" aslında çin yemeği değil. bir ürünün içerisine soya sosunu basıp yollamak bir amerikan adeti ve amerikanlaştırılmış bir çin mutfağı. gerçek çin yemeklerinin içerisinde soyadan çok daha baskın tatlar vardır: tarçın, yıldız anason, karanfil, rezene ve sichuan biberi gibi. gerçek çin yemeklerine yakın tatları bazı büyük şehirlerde olan uygur restoranlarında yakalayabilirsiniz.
    8. pastanelerden alıp yediğiniz poğaça, açma türü şeyler birçoğunuzun midesini yakıyordur. bunu mayalı ürün vs olmasına yorup ev yapımı bir poğaçayı yemekten kaçınmayın. midenizi asıl yakan şey oda sıcaklığında (hatta bir fırının önündeki 40-45 derecelik sıcaklıklarda bile) katı kalmayı başarabilen kimyasallar yuvası alba yağı denilen bir yağ. pastanelerde o sıcaklıklarda seri üretim esnasında katı formda yağ muhafaza etmek çok zor olduğundan bu rezil şeyi kullanıyorlar, sonra bütün gün reflü.
    9. üst segment restoranlarda genelde masada tuz görmezsiniz, karabiberiniz de garson tarafından değirmenle getirilerek istediğiniz miktarda yemeğinize serpilir. bunun sebebi şefin tuz ayarının dört dörtlüğünden emin olmasıdır, ekstra tuz isterseniz bazı restoranlarda azar bile işitebilirsiniz, yanınızda gizlice tuz falan getirmek daha az gerginlik yemin ediyorum.
    10. kapısında kuyruk olmayan restoranlarda yaz mevsiminde beyaz et ürünleri tüketmekten kaçının. türkiyede soğuk zincir bozulması zaten allahın emri bir durum olduğundan ve de bakterilerin üremeyi en sevdikleri sıcaklık aralığı 20-45 dereceler olduğundan illa ki ürün az ya da çok kontamine olmuştur, hele ki böyle hava 34-35 dereceyse eksponansiyel olarak artarlar. tavuk ve deniz ürünleri de nemlilik açısından zengin (yine en çok üremeyi sevdikleri yer) ortamlar olduklarından, hele de çiğ tavukta salmonella gibi illllletyus bir bakteri bulunduğundan aman diyeyim, kendinizi riske atmayın, sebze, tahıl veya kırmızı et tercih edin.
    11. temizliğinden emin olmadığınız bar/pub/köşe dükkanı yerlerde (ki inanın siz temizliğinden emin olamıyorsanız düşündüğünüzden de kötü bir senaryo vardır mutfakta) söyleyebileceğiniz en garanti ürünler kızartmalardır, 180-190 derecelerde kızardığı için ürününüz, üzerinde böcek bile kalmış olsa taşıdığı herhangi bir bakteri/mantar gibi canlının yaşama ihtimali yok. fikrinden iğrenmediğiniz sürece fiziksel olarak size bir etkisi olmayacaktır.
    12. restoran/bar/publarda üzerinde logolu bir bardak/tabak ile yiyecek içecek servisi yapılıyorsa, o ürünü kırmaktan (ya da ceplemekten diyeyim de tabii ki yapmayın bunu, ayıp evladım, sorarsanız bence zaten onu size hediye edeceklerdir) dolayı vicdan azabı çekmeyin, o ürün markalar tarafından reklam amaçlı promosyon olarak getiriliyor ve işletme o ürüne bir para ödemiyor.
    13. garsonlarınıza kötü davranmayın. bardağınızdan, içeceğinizden, çatalınızdan, bıçağınızdan ve yemeğinizden birebir onlar sorumlular ve kindar bir tanesine denk gelirseniz çaktırmadan size çok iğrenç yerlerinden sample'lar yediriyor olabilir.
    14. türkiye'de üst segment bir yerde değilseniz isteyeceğiniz parmesan peyniri genelde kars kaşarının kabuğunun rendesidir, trüflü patates kızartmasında içerisinde trüf'ün t'si bile olmayan tamamen laboratuvar üretimi tatlandırıcılarla yapılmış zeytinyağından birkaç damla vardır, boşu boşuna bunları güzel ürün zannedip kazık yemeyin.
    15. genelde bu tribe steakhouse'larda ve artizan hamburgercilerde giriyorlar ama siz siz olun, türkiyede hamburger köfteniz nasıl pişsin sorusuna az veya orta demeyin. özellikle köftenizi az veya orta pişirmeye çalışacak dallamalar olacaktır ama özellikle türkiye standartlarında (o kıyma makineleri asla düzgün temizlenmez, konulan yüzeyler rezil kirlidir vs) kıymayı az pişmiş olarak tüketmek çok çok çok tehlikeli çünkü az pişmiş bir biftekte etin bakteri bulaşmış yüzeyine zaten ısıl işlem uygulayarak o bakteriyi öldürebilirken, kıymanın her bir yüzeyine bulaşmış bakteriye iyi pişirmekten başka bir müdahalede bulunamazsınız. ayrıca zaten köfteyi az pişirmenin bir manası yok çünkü kıyma yapısal olarak çok ufak parçalara bölünmüş et olduğundan su tutma kapasitesi yoka yakın, dolayısıyla az pişirseniz bile biftek gibi sulu bir yapı göremezsiniz. en fazla yağ sızar içinden.

  • 3 aralık 1968 doğumlu oyuncu. bugünlerde the whale filmi için aldığı kilolar ve iyi oyunculuğuyla gündeme gelse de kariyeri pek parlak değildir. bunun sebebi de tacize uğradığını itiraf edip, sektör tarafından dışlanması sanırım. şu entry'de detaylıca değinilmiş.

    bu piyasada tacize uğradığını itiraf etmek, kendi ipini çekmek gibi bir şey. bir başka örneği corey feldman. her ne kadar metoo hareketiyle harvey weinstein 23 yıllık hapisle cezalandırılsa da sektör içerisindeki taciz gerçeği kapalı kapılar ardında devam ediyor ve bunu ifşa edenler sektörden dışlanıyor. hal böyle olunca kariyerini tehlikeye atmak istemeyen yıldızlar susmayı tercih ediyor. bu işin sadece hollywood boyutu olduğunu düşünmüyorum. avrupa ve ülkemizde de benzer vakalar vardır muhakkak. mesela kenan imirzalıoğlu, kıvanç tatlıtuğ, burak özçivit gibi isimlerin bile kariyerlerinin başlangıcında bu gerçekle yüzleştiklerini ve sustuklarını düşünüyorum. kanıtım yok elbette, sadece his.

    neyse, konu çok dağıldı. dilerim the whale filmi brendan abimiz için bir sıçrama tahtası işlevi görür ve kendisini beyaz perdede daha sık görürüz. bahtı açık olsun.

  • serbest stil dövüş tekniği konusunda genç yaşta uzmanlaşmış bir kardeşimizdir.

    yalnız o elektrik kutusunun üstüne çıkıp ilginçli tekme atmak nereden aklına geldi çok merak ediyorum. hani futbol oynarken artistlik yapan elemanlar olur ya, sırf hareket yapmak için pozisyon bekler, burada da eleman sırf hareket yapmak için uygun dövüş zemini aramış yıllarca da sonunda denk gelmiş gibi. saygı duydum.

  • yeşil mercimek, karabuğday kadar olmasa da kaliteli bir bitkisel protein kaynağıdır. lifli ve düşük glisemik indeksli olduğu için de diyet yaparken bazı kronik hastalıklara iyi gelebilir. içeriğinde demir ve potasyum da ciddiye alınacak kadar yüksektir.

    gıdaları hissiyata ya da statüye (?) göre yiyeceğinize "bunun bana ne faydası/zararı olur?" diye düşünerek yerseniz garibanlık neymiş anlarsınız.