hesabın var mı? giriş yap

  • adam özetle diyor ki,

    batılılar gelecek, çocuklarınızı öldürecek, kadınlarınıza ve sizi köle haline getirecek. bunun yerine bizi destekleyin, bütün bunları biz yapalım, yetmedi yanında da bir kilo fiyatına iki kilo bal verelim.

  • edit: sadece güncel ay test sonuçlarını aşağıya ekledim.

    erişimimde bazı imkanlar olduğu için düzenli olarak antikor testi yaptırıyorum.
    coronavac aşı çalışmalarında üçüncü fazda denektim. gerçek aşı denk geldiği ortaya çıktı. ikinci dozu olduktan 15 gün sonra ilk testimi yaptırdım. o esnada spike protein testi yoktu henüz, sars-cov-2 ıgg olarak geçen testi yaptırdım. bundan iki ay sonra ise spike protein antikor testi yaptırabilmeye başladım. tarihlerle birlikte aşağıya yazıyorum.

    takip ettiğim kimi doktor ve profesörler antikor seviyesinin ne kadar bağışıklık kazandığımızla bir ilgisi olmadığını söylüyor. ben daha çok aşı olmamın üzerine ne süreyle antikor üretebildiğimi takip etmek istediğim için bu işe girdim.

    tarih / test cinsi / ref. / sonuç
    21.01.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 4.18 s/co
    26.02.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 18.59 s/co
    25.03.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 12.46 s/co
    29.04.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 12.79 s/co
    28.05.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 9.02 s/co
    09.07.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 4.92 s/co
    10.08.21 / sars-cov-2 ıgg / 0-1 / 2.94 s/co

    tarih / test cinsi / ref. / sonuç
    25.03.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 123.8 u/ml
    29.04.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 111.2 u/ml
    28.05.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 100.9 u/ml
    09.07.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 133.4 u/ml
    10.08.21 / anti sars cov 2 s / 0-1 / 250+ u/ml

    ikinci dozu aldıktan iki hafta sonra yaptırdığım ilk testle testi takiben bir ay sonra yaptırdığım ikinci test arasında dört kattan fazla bir antikor artışı vardı. bir ay sonra bu seviye belli bir noktaya geriledi. bir ay sonra orada kalmaya devam etti. spike protein ölçümü için de aynı durumdan bahsedilebilir gibi geliyor bana, önceki dönemlerde bu sonuçlar olmasa da.

    neticede en azından benim durumumda antikorun aşıdan hemen sonra en çok miktarda üretilmediği, bir buçuk ay sonra kadar pik yaptığı ve sonra gerilediği gibi bir durum var. tamamen cahil halimle bu seviyelerde içim rahat, antikor artık negatife dönene kadar bu testleri yaptırmaya devam edeceğim aylık bazda, bir yandan da kendimce aşının en azından antikor üretmekteki etkinliğini de takip etmiş olacağım. hemen hemen dört aydır fena gitmiyor gibi işte.

    bu arada sıfır yan etki oldu bende, aşı yerinde ağrı dahil. hatta ikinci doz için gittiğimde çalışmaları yürüten doktorla sohbet ederken "bana plasebo mu geldi acaba, en ufak yan etki görmedim, bari aşı yerinde ağrı olsaydı" dedim. o da yan etki olacak diye bir kaide olmadığını, bunun plasebo aldığıma dair bir emare olamayacağını, aşı yerindeki ağrının ise aşıyı yapan kişinin becerisiyle ilgili olduğunu söyledi. zaten ikinci dozdan sonra da bir iki gün kolumda ağrı oldu, aşı yapan arkadaş sağolsun.

    umarım herkes istediği tip aşıya en kısa zamanda ulaşır. ben eşime oranla daha çok dışarı çıkmak zorunda olduğum için ve biraz da meraktan denek olmuştum. ha aşı oldum diye de aldığım önlemleri gevşetemedim çünkü eve virüs taşımayacağımın garantisi yoktu. etrafta tek aşılı kişi olmak da çok saçma bişey bu arada. bir anlamı varsa söyleyeyim, korona olmadım henüz. aşı mı korudu, önlemlerim mi bilmiyorum. ama annem babam da coronavac oldular ve onlar için içim daha rahat artık.

  • olması gereken tavırdır.

    yeter ya, adamlar ne dese ferman sayılıyor

    kimse padişah değil. burası türkiye cumhuriyeti, laik bir hukuk devleti.

    isteyen zemzem içer isteyen rakı, bırakın ortaçağ zihniyetini

    üç beş marjinalin komplekslerine ve şahsi ego tatminine göre yönetilmeyecek kadar büyük bir ülkeyiz.

  • teknolojide bir ku$ak geride kalmalari geregi, oyuna yakla$imlari farkli olan oyuncular, baba dedim ya amca dayi da olur. teknolojiden kastim bilgisayar teknolojisi degil efendim, silah teknolojisi. mesela babalar. bizim pedere red alert 2 ogrettik vaktiyle, kiz karde$imle, ogretmez olaydik. onun zamaninda roket, nuclear missile, chronosphere, iron curtain yok ya takmi$ tanka, piyadeye...
    daldim bir gece odaya, pederle karde$im red alert oynuyorlar, peder soyluyor karde$im yapiyor.

    - baba tamam bissuru tank yapmi$in. azicik da teknoloji yapsak, bak eleman nukleeri dikmi$, $imdi az sonra cakacak, ne war factory kalacak, ne power kalacak, ne barracks kalacak...
    - barracks hangisiydi?
    - bu i$te. asker yapilan.
    - haaa cadir. onemli deil ucuz o gene yapariz. ben bir kac tank daha yapayim dumduz edecem.
    - olmaz boyle hava desteksiz falan.
    - nukleer ne?
    - hani boyle bir roket iniyo, her taraf patliyo.
    - hani her taraf yemye$il oluyo. o mu? adamlar da eriyip gubre oluyo. [daha once yemi$.]
    - baba, gel tech lab yapalim. oradan da chronosphere yapariz, indirip dalariz tanklarla.
    - birak $imdi tank yapalim tank. bak bir yandan da piyade yaptiriyom bol, onlari da agacin altina sakladim. [her agacin altina 3-5 piyade dikmi$ saklaniyolar saniyor.]
    - baba yapmi$in, 20 tane tank yapmi$in.
    - 2 tumen tank yapip rommel gibi dalacam ibnenin haritasina. sen hic yanyana giden 48 tank gordun mu. toprak titrer be toprakkkk! [peder askerligi tankci yapmi$]
    - baba, bak adam az sonra cakacak nukleeri bir milyon olucaz. bak buraya cakacak. her $eyi yan yana dikmi$in. uzak dik dedik ya sana...
    - uzak dikilmez salak oglum. uzak dikersen ikmal etmek zor olur. [cagiralim eski boluk komutanini sana $ilt versin o zaman, iyi ogrenmi$sin.]
    - nuclear missile launched!
    - hah bak cektin rifkiyi. iyi geceler.
    - dur gitme. ne labratuvariydi o?

  • insanoğlu, var olduğu andan itibaren farkında olmasa da zamanı ölçmüştür. kimi zaman yaşayacağı mağaradan dışarı çıkacağı anı, kimi zaman da mahsullerini toplayacağı zamanı bilmek için. fakat bu soyut zaman kavramını, somut nesnelere evirilmesi sırayla güneş ve kum saatleriyle başlamıştır. şu an binlerce insanın kolunda, duvarında veya masasında tamamen soyut bir kavramı somutlaştıran saatleri kullanarak neredeyse tüm hayatını planlaması, insanoğlunu farkında olmadan zamanın kölesi haline getirmiştir. horoloji ise bu köleliği en sanatsal bir şekilde mekanizmalara ve dokunulabilir matematiğe çevirmektir.

    peki bu horoloji tam olarak nedir?

    horolojinin türkçe'de tam bir karşılğı olmasa da, kısaca zaman gösteren alet üretme sanatı olarak özetleyebiliriz. insanoğlunun mö 4000’lerde güneş sayesinde ölçmeye başladığı zaman, 1500’lü yıllarda elle tutulur makinelere dönüşmüştü. almanlar ve fransızlar öncülüğünde başlayan horoloji fırtınası, dönemin zenginleri tarafından aksesuar ve takı olarak görülüyordu. bilinen en eski kol saatine ise ingiltere ve irlanda kraliçesi 1. elizabeth sahip olmuştu. fakat 1800’lü yılların sonunda, askerlerin savaş esnasında köstekli cep saatlerini kullanması zorluk çıkardığı için kol saatlerini kullanmaya başlaması, aksesuar olarak görülen kol saatlerini bir ihtiyaç haline getirmişti. bu senelerde ordular için üretime öncelik veren başta isviçreli üreticiler olmak üzere neredeyse tüm milletler, saatleri her türlü isteğe yanıt verebilir hale getirmeye başladı. fakat savaş dönemi geçtikten sonra bile, popülaritesini kaybetmeyen bu araçlar, bir savaş malzemesi olmaktan çok, prestij belirten nesnelere dönüştü. bu yüzden kullanılan mekanizmalar gittikçe çok işlemeli ve karışık olmaya, saatlerin kasaları ise çeşitli mücevherler ve değerli taşlarla süslenmeye başladı.

    tabii bu her alanda böyle değildi, insanoğlu sürekli olduğu yerde yaşamayı sevmiyordu, dağlara tırmanmak ve okyanusların derinliklerini keşfetmek istiyordu. işte bu yüzden 3000 metre derinlikteki basınca dayanacak saatlerden, dondurucu soğuklarla baş edebilecek saatlere kadar her türlü ihtiyaca cevap verebilecek mekanizmalar üretilmeye başlandı. soğuk savaş sırasında da insanoğlunun uzay macerasında ona eşlik edecek saatler de lazımdı, bu yüzden saat biliminin sınırları tamamen zorlandı ve ortaya çıkabilecek en hassas ölçümleri yapan aletler ortaya çıktı. hatta, apollo 13 görevinde anlık bir aksaklık sonucu uzay mekiğinin tüm sisteminin çökmesi yüzünden, astronotun atmosfere giriş zamanını ayarlamak için kolundaki saate güvenmesi, ve bu güveninin omega speedmaster sayesinde boşa çıkmaması, saat teknolojisinin insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymuştur.

    horolojiye yapılan en büyük darbe ise, ne kadar şaşırtıcı olsa da bir saat üreticisi tarafından yapılmıştır. 1970’lerde japon saat üreticisi seiko tarafından bulunan ve pil gücüyle çalışan saatlerin üretilmesi, yüzyıllardır ulaşılmaya çalışılan maksimum dakikliği olabilecek en ucuz ve dayanıklı şekilde müşterilere sunmuştu. bu teknolojiyle birlikte 10 birim paraya alabileceğiniz bir quartz kol saati, 10.000 birim paraya alabileceğiniz bir mekanik saatten daha iyi zaman tutabiliyordu.

    1980’lere doğru pil gücüyle çalışan dijital saatlerin de piyasaya sürülmesiyle bir daha kimsenin ağır ve pahalı mekanik saatlerin yüzüne bakmayacağı düşünülüyordu. fakat unutulan şey ise bu yeni nesil ucuz ve pilli saatlerin asla bir prestij nesnesi olarak görülmeyeceğiydi. en köklü saat firmaları yaptıkları muhteşem atılımlarla çoğu ünlüyle kendi saatlerini kullanmaları için anlaşıyorlardı. hatta bu atılım o kadar iyi işlemişti ki fiyatlar bile pilli saat krizi öncesinin 2, hatta 3 katına çıkmıştı.

    horolojide tarih tekerrür etmişti. aksesuar olarak kullanılan saatler, sırayla onlarca savaş atlatmış, derinlere inmiş, uzaya gitmiş, aklınıza gelebilecek her türlü görevde kullanılmış ve tekrar aksesuar haline gelmişti. ve insanlar teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, mekanik saat sanatının hiç bitmeyeceğini anlamıştı.

  • yüreğimi en çok yakan diyalogu;

    snape: madem ölmek umrunda değil, neden bunu draco'nun yapmasına izin vermiyorsun?
    dumbledore: o çocuğun ruhu henüz o kadar zedelenmiş değil, benim yüzümden paramparça olmasını istemem.
    snape: ya benim ruhum dumbledore? ya benimki?

  • çanakkale savaşı başladığında genelkurmay başkanı bronzert v. sehellendörf, çanakkale 3. kolordu komutanı weber paşa, donanma komutanı amiral souchen, çanakkale boğaz komutanı amiral von usedon, 5. ordu kurmay başkan yardımcısı von wrankenburg idi.

    ayrıca çanakkale savaşında çanakkale boğazını koruma görevi 5. ordu komutanı liman von sanders'a verilmiş idi.

    asıl sana sormalı, neden osmanlı ordusunu elin gavuru yönetiyordu?

    atatürk o dönem göz önündeydi çünkü zamanında 31 mart vak'asını bastıran hareket ordusunun başında o vardı. ayrıca avrupalı devlet adamlarının tanıdığı bir diplomattı. hatta ve hatta sultan vahdettin'in yâveriydi.

  • hayatının kaydığını düşünen ve pişman olan insanların bebekleri için çok üzüldüm. keşke siz çocuk yapmasaydınız lan. şahsen benim hayatım kaymadı, tek istediğim bi gece deliksiz uyumaktı. eşim ve kızım bir haftalığına memlekete gittiler, bir gün ayı gibi uyudum ama işten gelince akşam kızımı göremeyince, hayat bir anda anlamsız geldi.

  • bilmesi.
    evet adamın çok şey bilmesi, ama ukalalık gibi değil, hmmm nası desem, işinde uzman olması diyim.
    yani ne sorsan yanıtlaması, ya da bir hobisi var diyelim, örneğin caz, adam caz tarihinden, enstrümanlarına kadar her şeyi biliyor mesela,
    ama gösteriş yapmıyor, sırası geldikçe, ona soruldukça tevazu içinde yanıtlıyor.
    bilgi güçtür.
    bilgi diğer tüm defoları kapatır.