hesabın var mı? giriş yap

  • ne zaman bir ambulans sesi duysam, içindeki için dua ediyorum, dışında olduğum için şükrediyorum, yol vermeyene beddua, arkasına takılıp fırsatçılık yapana da küfrediyorum.

  • sokaktaki vatandaşın bile diline düşmüşse patlaması yakındır demeyeceğim ama bu fiyatlardan uzun vadeli yatırıma girlimeyecek hissedir. nerede patlayacağını kestirmek mümkün değil.. patlamak diyorum bu fiyatlar normal değil.. bu ülkede uzun vadeli yatırım yapılacak 10 şirket say deseler bunlardan biri aselsandır. 10 yıllık logaritmik grafiği harikadır temettü verir vs. lakin borsa ile alakasız bu kadar küçük yatırımcının doluştuğu hisseye ne olursa olsun temkinli yaklaşmak gerekir.. sağlam trend tutturmuş bir hisse insana sanki hep yükselecekmiş hiç düşmeyecekmiş gibi gelir, trendi aşağı dönmüş ve uzun süre sürdürmüş hisse sanki hiç dönmeyecekmiş gibi gelir. eğer bir hisseye güveniniz yüzde yüzse o hisseyi satın.. en büyük zararlar özgüveninizin ve inancınızın en yüksek olduğu zamanlarda gerçekleşir.. bu dediklerim borsada yeni yatırıma başlamış küçük yatırımcı için çok fazla anlam taşımayabilir ama hisse senedi piyasaları para kazanmanın çok zor olduğu platformlardır.. herkesin bildiği, beklediği şey bu piyasalarda gerçekleşmez.. uzun zamandır taşıyorsanız bu yükseliş trendi bozulana kadar elinizde tutabilirsiniz ama yeni yatırımcıysanız sakın evi arsayı satıp yarın aselsana girmeyin üzülebilirsiniz..

  • calikusu, sekiz-dokuz yaslarinda evde babamin eski ciltli, yer yer parçalanmis ve dili iyice arapçaya kaçan baskisini buldugum günden beri en cok okudugum, kimi yerlerini ezbere bildigim, hayatima damgasini çikmayacak bir sekilde vurmus bir kitaptir. o yüzden simdi bu satirlari yazarkenki zorlanmam.
    bir erkegin (bkz: resat nuri guntekin) bir kadinin içdünyasini bu kadar güzel anlatabilecegini, bu kadar ince, bu kadar hisli, bu kadar içten olabilecegini ben belki son olmasa da ilk defa çalikusu'nda gördüm.
    ve feride tüm zamanlar içinde en sevdigim roman kahramani oldu. tüm ele avuca sigmazliginin, içten coskusunun, çocuk nesesinin altindaki içliligi, kirilganligi, olgunlugu, eh, bunu söylemeden geçmek olmaz, idealistligi ve cesareti, bir de -doktor hayrettin bey'in de hakkinda söyledigi gibi- onu kavuran sevme sevilme ihtiyaciyla çok güzel, çok güzel demenin yetersiz kaldigi bir insan oldu feride benim gözlerimde. ve hatta nickimi lacrima'dan feride'ye çeviresim geldi simdi bir an, o raddededir. ben mi feride'ye benziyordum da o yüzden o kadar sevdim bu romani, bu kadini; yoksa bu kadar sevdigim için mi kitabi o kadar benzedim, ya da benzemek istedim feride'ye.. bilmiyorum. fakat itiraf edeyim ki, çocukluk yillarim dügünümden bir gün önce nisanlimin beni aldattigini ögreneyim de kendimi anadolu'ya vurayim, ögretmen olayim, isik saçayim gibi tuhaf fantezilerle geçti (aslinda bu hususta çok yalniz oldugumu da sanmiyorum, "feride'nin cumhuriyet kadinlari üzerindeki etkisi" ve benzeri birkaç yazidan okuduklarimi hatirlayinca).
    çok okudugumdan mi, yoksa resat nuri'nin içten tarzindan mi, yoksa ikisi mi bilmiyorum, ama bana kesinlikle fiction gibi, yaratilmis gibi, hayal mahsulü gibi gelmiyor anlatilanlar. gelmesinler.
    en sevdigim sahnelerse, ne bileyim, kamran'in at arabasiyla tekirdag'a yolculugu sirasinda enistesiyle feride hakkindaki konusmasi, feride'nin kamran'in evlilik fotografini gördügü an, "kalpsiz", uçar kaçar feride'nin aldatildigini ögrenmesinden hemen önce bir kayanin üzerine oturan kamran'in altina paltosunu serip "bundan böyle seni muhafaza etmek biraz da benim vazifem kamran" demesi, kamran'in buna "bunlar zannederim ki simdiye dek senden duydugum en güzel sözler feride" diye cevap vermesi, zeyniler köyündeki ölüm oyunlari, mühendislerin fransizca bilmedigini sanarak feride hakkinda fransizca konusmalari, müjgan'in feride'ye zorla kamran'i sevdigini söyletip sonra da "zannederim ki o da sana karsi lakayt degil feride" demesi, feride'nin müjgan'la kamran'in konusmasini duymamak için delice kaçmasi, sonra kiraz agacina çiktiginda yasli bir adamla yaptigi sohbet... bunlar saymakla bitmiyor.
    son olarak kitabin tüm güzellikleri yaninda dilinin ve üslubunun da hayranlik uyandirici oldugunu söyleyeyim, çalikusu'nun roman olarak tefrika edilmeden önce (sene 1922'dir) "istanbul kizi" adiyla bir tiyatro oyunu olarak yazildigini ve hatta feride isminin kitabin içerigine, mesajina da uygun olarak "basina buyruk, gururlu" oldugunu da ekleyeyim. kitap nasil bitiyorsa ben de öyle bitireyim bu feci bir his budalasi imaji çizdigimi düsündügüm entryimi: "yanlarindaki agacin dalinda bir çalikusu ötüyordu".