ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
jane goodall
-
kendisi, "dünya üzerindeki en uzun bilimsel çalışma"nın sahibi. hala çalışmasına devam etmektedir.
orta halli aileden geldiğinden dolayı üniversite okumaya durumu el vermez. afrika'ya gitmek için garsonluk yaparak parasını biriktirir; antropolog louis leakey'in asistanı olarak afrika'ya gider, burada şempanzeleri gözlemler. louis leakey'in amacı ise, ilk insanların davranışlarını öğrenmek için şempanzelerden istifade edilebileceğini düşünmesidir. tabi daha öncesinde şempanzelerle temas kurabilen kimse yoktur, sadece haklarında bir kaç ufak tefek makale vardır.
ilk yaptığı gözlemlerden çok fazla sonuç alamaz, zaten şempanzeler de insanlardan kaçmaktadırlar. bir süre onları gözlemledikçe şempanzeler de ona alışmaya başlar ve kısacası zamanla devamı da gelir. jane'nin kampının olduğu bölgeye bile gelirler. jane, onlar için de muz otomatları kurar, acıktıkça gelip buradan muz bile alırlar. zamanla aralarında samimiyet kurar ve şempanzeler onu bir dostu gibi görmeye başlar. oysa şempanzelerin biz insanoğlu gibi hırsları, öfkeleri, kıskançlıkları vardır; kendi aralarında ilkel savaşlar bile yapmaktadırlar, insanlar için oldukça tehlikeli olabilmekteler. tabi o dönemler hiçbir kaynak olmadığı için jane de bu gerçekleri bilmemektedir. ilk zamanlar bir kaç kez toplu olarak kamplarını basmışlardır, fakat yine de şempanzeler büyük bir tehdit oluşturmamışlar, jane'yi benimsemişlerdir.
bu süre zarfında gözlemlediği şempanze grubunun başından iki büyük felaket geçmiştir: birincisinde, güneyden insanlar aracılığıyla gelen bir salgın hastalık şempanzelere bulaşmış ve büyük zararlara yol açmıştır. hatta bu salgında ilk temas kurduğu şempanze; önce iki bacağını, daha sonra da vücudunu kullanamaz duruma gelmiştir. bunun sonucunda, acı çekmesin diye silahla vurarak öldürmek zorunda kalmışlardır.
ikinci felaket ise şempanze grupları arasında çıkan savaştır. bu savaşta jane'nin gözlem yaptığı şempanzelerin büyük kısmı ölmüştür. (evet, onlar da bizim gibi savaşabiliyor)
belgeseli ile ilgili video
avcılar'dan metrobüse binip yer isteyen yaşlı
-
avcıların, metrobüsün ilk durağı olduğunu ve yaşlı teyzenin biraz bekleyerek boş metrobüse binebileceğini bilmeyen yazarların ayıpladığı olay.
osmanlıcada kelime türetme ekleri
-
"engiz" eki:
kelimenin sonuna getirilir. "koparan, veren" manalarını katar.
(bkz: dehşetengiz)
(bkz: şevkengiz)
galerinin parama çökmesi olayı
-
sakın ırkçılık olarak düşünmeyin ama rojhat'a kapora mı verilir amk.
torku
-
şekerin iyisi de zararlı, kötüsü de zararlı olabilir. lakin bir firmanın pancar şekeri üzerinden reklam yapıp, premium olmayan ürünlerine glikoz şurubu katması, "ama glikoz şurubu var" diyince de "e pancar da zararlı ehühehe" demesi nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça. biz çıkıp da hede marka gofret glikoz şurubu kullanıyormuş diyor muyuz? kullandığını biliyoruz, o da kullanmıyorum demiyor, pancar şekeri kullanıyorum gibi bir iddiada bulunup müşteri çekmiyor.
adam mı seviyorsunuz siz?
linki de tekrardan vereyim: http://i.imgur.com/okxufy7.jpg
edit: bak güzel kardeşim. pek anlamıyorsun, tekrar anlatayım. sen "pancar şekeri kullanıyorum" diye firmanın reklamını yapıyorsan, senin ürünlerine glikoz şurubu koyma lüksün yoktur. damlasını bile koyamazsın, koymamalısın. tamamını pancar şekeriyle yapar, gerekiyorsa da pahalıya satarsın, isteyen alır, isteyen almaz. "niye pahalı" diyene de "çünkü tamamen şeker kullandım" der kapağı verirsin.
tek bir ürününde bile glikoz şurubu kullanıp ucuza mal etmek derdindeysen o zaman da çıkıp firmanın reklamını "pancar şekeri kullanıyorum" diye yapamazsın, yapmamalısın. istiyorsan firmanın değil, sadece glikoz şurubu kullanmadığın o ürünün reklamını "pancar şekeri kullanıyoruz" diye yapabilirsin, bunda bir sakınca yok.
ama sen "torku firması" pancar şekeri kullanıyor diye reklam yapar, sonra da ürünlerine glikoz şurubu katarsan bunun bahanesi yok. bunun adı ticarette sahtekarlık, yalancılık olarak geçer. pancar şekerinin de aynı derecede zararlı olması veya ağaç dikip orman yapman seni bu konuda haklı çıkarmaz, tüketiciyi yalan reklamla kandırma hakkı vermez. bu kadar basit.
ürünlerini sevmiyor, bok atıyor falan da değilim. ben sadece kandırılmak, aptal yerine konulmak istemiyorum o kadar. televizyonda "pancar şekeri pancar şekeri" diye reklamını görüp de "oh lan helal torku'ya" diyip oğluma aldığım gofretinin üstünde "glikoz şurubu" yazısı görmek, adama ayakta sikilmiş hissi yaşatıyor çünkü.
edit 2: torku "%100 pancar şekeri" diye reklamı torku banada için yapıyor denmiş aşağılarda. hayır canım kardeşim, "torku firması" için yapıyor. televizyon reklamı da var. şimdi arayıp bulma şansım yok. lakin resmi internet sitesinde, bizzat yukarıda linkte fotoğrafını verdiğim gofretin de bulunduğu ürün gamının en üstünde kab-bak gibi yazıyor bu iddiaları.
resmi site: http://www.torku.com.tr/urunler/liste/cikolata
caps: http://i.imgur.com/og3n1sr.jpg
caps: http://i.imgur.com/yfsbytx.jpg
edit: ahaha yukarıda caps'i bulunan resmi sitedeki "gdo'suz ve yüzde 100 pancar şekerinin hammadde olarak kullanıldığı torku çikolata" ibaresi "pancar şekerinin hammadde olarak kullanıldığı torku çikolata" olarak değişmiş. ne kadar da güzel. pancar şekerinin yüzdesi de yok, "gdo'suz" ibaresi de. yani içine %99 glikoz şurubu, %1 pancar şekeri katsan bile doğru oluyor bu ifade. algı yönetimine gel. gdo kısmına hiç değimiyorum bile.
papa için alınan yeni otomobil
-
türkiye'de 200 bin lira. e avrupa'da? max 40 bin euro. o da zaten onlara 40 bin tl gibi geliyor. fiat albea parası amk.
ihsanoğlu'nun yeni akit muhabirine verdiği ayar
-
ekmeleddin beyin bazı sözlüklerde gizliden gizliye @2'lik yaptığını, bu hazırcevaplığının, ayar vericiliğinin de buradan gelen bir alışkanlık olduğunu düşünmeye iten ayarlardan yalnızca biridir.
beyaz futbol
-
sinan engin: selçuk hoca! dünya çapında bir antrenörsün...
(düzeltiyorlar)
sinan engin: ha, cüneyt hoca! dünya çapında bir antrenörsün...
(yine düzeltiyorlar)
sinan engin: cüneyt hoca, dünya çapında bir hakemsin.
26:49'da başlıyor (crydqqr'e teşekkürler)
şeyma subaşı'nın milyarder sevgilisi ile ayrılması
-
şeymayı da milyarder sevgilisini de. napak amk
gurbetçilere bir defaya mahsus vergi gelmesi
-
vatandaşlıktan çıkıp bir daha türkiye'ye ayak basmazlar
kadınlardaki otomatik öncelik refleksi
-
ben buna fena halde uyuz oluyorum hacı. bakın başta vurguluyorum "kadına öncelik vermeye değil, kadının öncelik hakkını kendinde sorgusuz sualsiz görüp 'ben bayanım' diyerek öne geçmesidir" uyuz olduğum kısım. yoksa her zaman hanımlara veririm sorun yok bunda. hatta vermezsem kendimi kötü hissederim. burada ben olayın örtülü anayasasından söz ediyorum (ayrıca kadınlar aşağı kadınlar yukarı diye başlık açmayı da hiç sevmem. ben iki cinsin de hakkaniyetli şekilde eleştirilmesinden yanayım).
örneğin asansöre binmek için kalabalık bir sırada bekliyorsundur ve hemen arkandaki kadın "doğal öncelik reflesiyle" löp diye dalar. yahu bir dakika da sıra benim sıram. yani öncelik hakkı benim. o hakkı ben uygun görürsem "buyrun lütfen" derim zaten ama hanımefendi kişisi "nasılsa ben tırnak içinde bayanım verilecektir zaten o yüzden bakmaya gerek bile yok" diye düşünmesi beni deli ediyor. belki acele işim var? belki vermek istemiyorum? belki o kadar centilmen birisi değilim? olmaya da mecbur muyum? belki odunum?
bu yalnızca bir örnek. çarşıda pazarda, bir kapıdan girip çıkarken, toplu taşımaya binerken her şart ve her koşulda karşımıza çıkabiliyor.
ha arkada bekleyip "buyurun lütfen" diye teklif edilince teşekkür ederek öne geçen kadın yok mu? olmaz olur mu var ama ciddi anlamda az sayıda.
tekrar ediyorum ayar olduğum nokta öncelik vermek değil, öncelik verilmesini beklemeyip o doğal hakkı kendinde görüyor olmasıdır.
aynı anda birden fazla kadınla yatmak
-
kucukken misafirlikte 3 abla ile yer yataginda yatmistim. ılk kez kucagima erkek aliyorum filan diye saka yapmislardi birbirlerine gulusmuslerdi hatta... bilmiyorum sayilir mi..
eski kadınlar o kadar işi nasıl yapıyordu
-
1. dere kenarında çamaşır vs yıkamak tek başına yapılan bir eylem değildi. kızlar küçük yaşlardan itibaren çalıştırılırdı.
2. erkekler tarlalara giderdi yine küçük yaştan itibaren.
3. çocuk yetiştirmek öyle çok da önemli bir şey değildi. o nedenle 8-10 çocuk yapılırdı zaten. önemli olan gerekli iş gücüydü.
4. bu çocuklar verilen bu işler dışında genellikle orada burada rahat bir şekilde takılarak büyürdü. karakterlerine göre yönelimleri olurdu. kötüyse kötü, iyiyse iyi. özellikle erkek çocuklara aile gece nerede kaldın demezdi.
5. eski insanların karnını doyurmaktan başka derdi yoktu. şimdiki insanlar yani bizler kapitalist sistemlerin kölesiyiz. her şeye sahip olmak istiyoruz. o nedenle çok yorgunuz. eski insanların bildiği tek şey kendi köyleriydi ötesini pek bilmezlerdi.