hesabın var mı? giriş yap

  • yemin ediyorum gözlerim doldu. hayatımın en güzel günleri perşembe günlerini iple çekip penguen, uykusuz alıp aynı gün sabaha kadar okumaktı. yıllarca her sayısını biriktirdim. bazı yazılarda güldüm, bazılarında ağladım. karikatürist olmak umuduyla üniversite tercihimi istanbul'a yaptım. nafile. karikatürist olamadım ama bana çok şey kattı dergiler.

    turhan selçuk'tan umut sarıkaya'ya hepsine hürmet ederim.

  • eski kayinpeder, kizim ve ben sofradayiz. kayinpeder habire bir seyler anlatiyor, anlatiyor, anlatiyor. dinlemek istemiyorum, nefret ediyorum ondan, sesi bile beni delirtiyor -ki o donem bizimle yasiyor; yaslidir diye ben cagirmisim ustelik. sesi kesilmek bilmiyor. yemek yiyoruz ve onun soyledigi bir seye itiraz etmek icin agzimi aciyorum. once derin nefes alip sakinlesmek ve oyle konusmak istiyorum; ama...

    nasil oldugunu anlayamadigim bir sekilde hık diye kaliyorum, lokmam bogazimi kapatiyor. nefes alamiyorum, veremiyorum, panige kapilmamaya calisiyorum. kizim karsimda korkmasin istiyorum, ama yok. bogulmak uzereyim. kendimi yere atiyorum, kollarimla gogsume, sirtima vurmaya calisiyorum. fayda yok. en son allah'a sigindigimi hatirliyorum, "noolur kizimin gozleri onunde olmeyeyim."

    sonra birden nefes almaya basliyorum. sakinlesince kalkiyor ve yerime oturuyorum. bu sure icerisinde, kendimi yere attigim an dahil, kayinpeder kipirdamiyor bile yerinden. ben oturunca anlatmaya devam ediyor, sormuyor ne oldugunu. kizim kalkip kucagima geliyor, onu opuyorum.

    ben bu yuzden pek buyuk lokma yiyemem, hap vs yutamam cok.

  • 3 yasinda menenjit geçirip kör olmus, sonra 7 yasinda kendiliginden görmeye baslamistir tekrar. ama hayati boyunca talihsizlikler, acilar pesini birakmamistir. küçük kizini yine menenjite kurban vermistir. ve cenazesini kaldiracak parasi bile yoktur o zamanlar.
    hayatim adli otobiyografisinde geçen çok içli bir hikayedir bu: sabah saatin dördünde öyle ümitsizce para ararken, kendisi gibi fakir arkadaslarinin yardimlari da yetmezken ve cenaze masraflari için gerekli 10 frankin eksikligini hissederken bir adam laf atar arkasindan, "benimle birazcik eglenmek için ne istersin?" diye. "10 frank" der o da. küçük bir otele giderler. yabanci 10 frank'i pesin verir hatta. ve yapamayacagini anlar o zaman edith. aglamaya baslar adamin karsisinda; ve hikayesini, çocugunu kaybettigini, topraga verecek parasi bile olmadigini anlatir. ve adam parayi alarak gitmesine izin verir...
    söyle yazar piaf (ki fransizca serçe demektir piaf): "iste, bugüne kadar darda kalanlara en ufak bir karsilik bile beklemeden yardim etmemin asil nedeni bu adamdir. peki, bu adam bana bir fahise gibi davranmis olsaydi... belki de bugün birçok insanin vücudunu, birçogunun da ruhunu son anda kurtaran biri olmayacaktim. bugün dahi, bana başkalarina yardim etme duygusunu saglayan bu insana minnettarim".
    bilmiyorum, hislenirim ben...

  • gitardan cikarabildigi sesler ve o essiz monster ton, alet erdavatla, kalin tellerle , yok efendim srv strat satin almakla falan yakalanacak bir sey degil, keske olsaydi. yani ben de belki de onbinlerce insan gibi normalden kalin tel seti taktim, o tona amfi-pedal ayarlari ile yaklasmayi denedim, texas special pick uplar kullaniyorum, deniyorum ama sadece uzaktan yaklasabiliyorsun, en fazla "andiriyor" diyelim. esas hadise belki de milyon kere tartisilmis ve soylenmis oldugu uzere; adamin elleri ve calis bicimi. tellere genelde cidden abanarak vurup, sapi da kiracakmis gibi hatta beyzbol sopasi tutar gibi sikarsaniz daha once duymadiginiz tinilar ufaktan belirmeye baslayip, diger degiskenlerle ( tel kalinligi ve yuksekligi, pick uplar, amfi, pedal vs vs) de birlestiginde size "hassiktir! oluyo galiba lan!" dedirtebilir. heyecan yapmayin, yaklasik 30 saniye sonra sol kolunuz 15kg luk dumble la uc set on kol calismis gibi kasilip kalacak, birak herhangi bir srv lick'ini iki nota basacak gucunuz kalmayacak. abarti geliyorsa eger denemesi bedava. bu mevzuyu ilk john mayer'den duydugumda abartiyor demistim, basima gelince anladim, adam gercekmis. ciddi bir guc gerektiriyor o tonu cikarmak, dover gibi tellere vurup o rezonansi ayibogan gibi siki siki basarak kontrol etmek, ustune o cilgin, yurek eriten vibratolari, bendleri atmak ciddi bir emek, baya uzun bir sure gerektiriyor. yani kimse yapamaz demiyorum ama buna yeltenen varsa eger ( srv sarkilari calmaktan bahsetmiyorum ), o tonu ne olursa olsun alicam diyorsaniz -ki gercekten denemeye deger zira cok eglenceli- boyle bir gercek var. adama bosuna hands of steel demiyorlar. kolunuz once o kondusyona gelecek, parmaklar mutantlasacak, fretboardu delecek guce kavusacak, bunlarin uzerine tum o duygu, tutkuyu verecek kontrolu yakalayacaksiniz. lifetime challenge gercekten.

    ya yok ben bu kadar zahmete giremem ama srv calarken en azindan sarki az cok ona benzer tinlasin diyen varsa ilk aradan cikarmaniz gereken sey mute raking denen hadiseyi cozmek. yani 6 tele dan dun vuruken sadece tek bir telden ses alip, diger tellerden muted ses almak; click click sesler cikacak. bunu pena elinizle degil tele basan elle yapacaksiniz, kesinlikle palm mute degil. texas shuffle da denir buna. cold shot, pride and joy, couldn't stand the weather buna guzel ornekler. o teknigi cozmeden bu adamin sarkilarina girismek afaki bir caba olacaktir zira sadece ritm atarken degil, bendler oncesinde de sikca kullandigi bir hadise, bir nevi imzasi. bu sekilde tek bir notaya basmasina ragmen kalin, tok, guclu sesler cikarabiliyor. o tona ulasmada gereken tekniklerden belki de en muhimi bu mute raking hadisesi. cunku yeterince deneyerek bir cok solosunu calabilirsiniz zira belli bir patterni izliyorlar, dizilim olarak zor degiller, ama tellere vurus ve ritm stili? that's a bitch. strumming olayini en bastan cozmek, o tona yaklasmadaki en zor kapilardan ilkini acacaktir bence. zaten bu engel asildiktan sonra o giremem dediginiz zahmete girer, tadini aldikca devam edersiniz.

    velhasil boyle srv for dummies gibi bir yazi oldu ama burada bulunsun ; dunyada en sevdigim gitaristin basligina yeni bir sey yazmis olmak mutlulugu bana yeter. belki de bir gun birilerinin isine yarar.

  • kendi çocuğuna masadaki diğer çocuklardan daha fazla yemek koymak. ayıptır, günahtır. teyzem çok yapardı bunu acayip üzülürdüm küçükken. annem de tam tersini yapardı bana ve kardeşime daha az koyardı çok da farklı olmazdı ama biraz bile olsun kayırma durumu olmasın, gözden kaçmasın diye öyle yapardı herhalde. o zaman sevinirdim ama çocuk aklımla annem ne kadar da düşünceli falan diye. iki lokmanın derdinde değilmişim o insaniyetin derdindeymişim.

  • haydut gezegenler yörüngesinde dolanabilecegi bir yıldızı olmadığından, uzayda başı boş süzülüp yüzerek kendi başlarına evrende seyahat ederler.

    yörüngesinden kopan göçebe dünyamızda, öncelikle her şey soğumaya başlayacak. ihtiyatlı bir tahminle bile birkaç yıl içinde gezegen yüzeyinin artık sıvı suyu destekleyemeyeceği bir kartopu dünya senaryosu ile karşı karşıyayız.

    sahip olduğumuz enerji kaynaklarının mihenk taşı nihayetinde güneş radyasyonuna dayanır. zamanla bunu tamamen kaybedeceğiz. iyi haber ise gezegenimizin çekirdeğinin radyoaktif bozunma tarafından desteklenmesidir. bu milyarlarca yıl pişirmeye devam edeceği anlamına geliyor.

    okyanuslar yüzeyden aşağıya doğru donacak ve dondukça daha derindeki katmanları yalıtacaklar. okyanusların katı halde donması yüzbinlerce yıl alabilir, bu da okyanusların daha derin kısımlarında, özellikle aktif volkanizmanın sıcak tutduğu bazı bölgelerde yaşamın hala binlerce yıl boyunca tutunmayı başarabileceği anlamına gelir.
    birkaç hafta içinde tropik bölgelerde buzun oluşmaya başladığını göreceksiniz.

    donmuş bir dünyanın, donmuş bir marsa göre büyük bir ek sorunu vardır. atmosfer ki bu bir yıl içinde donmaya başlayacak. bu olduğunda üzerinde uzay giysisi olan bir insan dahi buharlaşacaktır. kuzeni nitrojen ile birlikte etrafınızda -298 fahrenheit buharlı oksijene sahip olacaksınız ki bu uzay boşluğundan iletkendir. dünyadaki hiçbir uzay giysisi bununla başa çıkmak için tasarlanmamıştır.

    bizim için temel sorun ise; dünyanın bir haydut gezegene dönüşmesi değil yeterince zamanımızın olmaması. teoride bu senaryoya hazırlanmamız için yeterli zamanımız olsaydı.

    bu durumda mevcut jeotermal enerji kaynaklarına ulaşım iyi bir başlangıç noktası olacaktır.
    yere indiğimiz her kilometrede sıcaklık yaklaşık 25c artar. yüzey sıcaklıkları -200°c'ye düştüğünde bile (plüton'u geride bıraktığımızda) gezegenimizin kalbinden gelen ısıyı doğrudan fisyon reaktörleri aracılığıyla veya dolaylı olarak jeotermal enerji kaynakları aracılığıyla kullanabiliriz.
    gezegenin çekirdeğinden gelen bu ısı, nihayetinde türlerin kurtuluşunu sağlayabilir.

    ilk olarak, kabuğa tünel açmak yeraltı yerleşimleri oluşturacak kadar büyük kazı alanları yapmak ve sualtı habitatları oluşturabilmek için hangi kapasiteye sahip olduğumuzu belirleriz. dünyanın dört bir yanındaki hükümetler kaynaklarını bir araya getirip, dünya çapında eş zamanlı olarak;

    -jeotermal güç kaynakları çevresinde yeraltı habitatlarının inşası.
    -kompakt hidroponik üretim için ultra besin açısından zengin alg ve mayaların yetiştirilmesi.
    -mobil nükleer enerjili araçların geliştirilmesi.
    -ultra soğuğa dayanıklı robotik geliştirmeler ve robotik teknolojinin başarılı ve eksiksiz uygulanması.
    -yeraltı derinliklerindeki sahalara ekip ve robotik madencilik ekipmanlarının taşınması.
    -uzun süre kullanılamayacak olan nadir toprak elementleri ve eser metallerin madenciliğinin yapılması.
    -havayı içeride tutmak için gereken sızdırmazlık teknolojisinin geliştirilmesi.
    -fosforun geri kazanılması adına teknolojik gelişim.
    -minimum malzeme ile üretilebilen son derece yalıtkan, hava geçirmez kumaş yalıtkanının geliştirilmesi.
    -taşınabilir, nükleer ısı kaynaklarının inşası gibi uzayıp giden bir listeyi bitirmeyi amaçları edinir.

    aday bir bölge seçip kazmaya başlıyoruz;
    geçici “kamplar” daha sığ derinliklerde kazılırken, gelecekteki hareketler için kazma ilerlemektedir. bu arada, gelecekteki kolonilerin her biri hayatta kalmak için ihtiyaç duyacakları kaynakları hazırlarlar. derin yeraltında, zorluklardan bazıları oksijen ve temiz su olacak; ancak suni güneş ışığı ve uygun hazırlık ile ekinleri yeraltında bile yetiştirmek mümkün olabilir. muhtemelen et yemeye veda etmek zorunda kalacağız, çünkü yiyecek için hayvan yetiştirmek kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasına fena halde ters.

    yaşam alanlarına giriş için bir seçim sisteminin uygulanması gerekecektir.
    bir noktada kimin aşağı inip hayatta kalacağına dair bir çeşit seçim süreci başlayacak. çoğumuz donarak ölmek üzere yüzeyde kalacağız. ama bir kez yapıldığında, seçilen gruplar dünya'nın derinliklerine inebilir ve yeni bir yeraltı varoluşuna başlayabilirler.

    başarılı olur mu? söylemesi zor. yeterince derine inmeleri gerekiyor ve bu da kendi içinde tehlikeler sunuyor. koloniler, onları çökerten sismik aktivite ile yok edilebilir. bu tür yakın çevrelerde, bir hastalık salgını tüm grup için ölümcül olabilir. yiyecek temini veya su temini ile ilgili sorunlar bir grubu mahvedebilir. herhangi bir yeraltı kolonisinin başarısız olmasının birçok yolu vardır ve bunlardan bazılarının olacağı neredeyse kesindir.

    ancak yeterince şans, azim ve sıkı çalışma ile bazıları bunu başarabilir ve nesiller boyunca bu yeni yaşam tarzına uyum sağlayabilir. belki de donmuş araziyi keşfederek, diğer yeraltı kolonilerini ziyaret etmek için buzun üzerinden geçerek yüzeye geziler gönderebilecekleri noktaya kadar gelişebilirlerdi. belki gezegeni terk etmek için gemiler inşa etmenin yollarını bulur ve tabiri caizse yaşam virüsünü başka bir gezegene taşıyabilir.