hesabın var mı? giriş yap

  • en basit anlatimiyla kitap cercevesinde kurulmus bir sosyal paylasim sitesi. uye sayisi 60-70 milyon civarindaydi en son, turk kullanici sayisi hayli az olmasina ragmen, turk ''kitap kurtlari''nin bircoguna ulasabiliyorsunuz. cok guzel insanlarla tanistigim, sohbet ettigim, gorustugum oldu. benden birkac yas buyuk olmasina ragmen yuzlerce kitap fark atmis insanlarla bir seyler paylasmak guzel bir his. cok guzel dinliyorlar seni, bildigin bir konuyu bile oyle guzel anlatiyorlar ki yeni seyler ogreniyorsun, vizyon katiyorlar her anlamda. agirlikli olarak nedense ankara insani ile karsilasiyorum, algida secicilik midir bilmiyorum ama aktif okurlar ankara'da daha fazla gibi.

    sitenin en sevdigim kismi ''compare books'' yani kitap karsilastirma. okudugunuz/degerlendirdiginiz kitaplari goodreads arkadasiniz ile kiyaslayip asagi yukari bir bilgi sahibi olabiliyorsunuz arkadasiniz hakkinda, bu da sohbet etmek icin guzel bir firsat sunuyor. zaten gonderdigim/gelen mesajlarin buyuk bir bolumu bununla alakali oluyor, atiyorum karamazov kardeslere uc yildiz vermis birisi -bizim neyimize dostoyevski'yi degerlendirmek, orasi apayri bir konu- neden verdigini soruyorum, ufak bir sohbet edip noktaliyoruz konusmayi. degerlendirme bes uzerinden oluyor, tum degerlendirmelerin ortamalasi ile bir puan ortaya cikiyor ve basarali da bir sonuca ulasiyor diyebilirim cogu kitapta.

    biricigimiz eksi sozlugun meritokrasi adinda bir grubu, goodreads arsivini gelistirmek icin emek sarf eden insanlarin oldugu gruplar, yogun bir trafigin oldugu tartisma gruplari, bir sehirdeki goodreads kullanicilarina ulasmak icin acilmis gruplar var.

    site tasarim olarak bana nedense cok soguk geliyor, iyilestirmelere ihtiyaclari var, dusunce ve uygulamasi tatmin edici olsa da masaustu sitesi, mobil aplikasyonlari biraz eksik kalmis hissi veriyor. o an online olan insanlari -kendi ulkende/dunya genelinde- gorebiliyorken, yani, o derece bir esneklik sagliyorken, tasarim olarak boylesi soguk bir arayuz biraz garip geldi bana. osym sitesi gibi bir sey. ehehe

    bana kattigi en guzel seylerden biri de kitap okuma istegimi en az iki kat artiriyor olmasi. giriyorum anasayfa yenilemeye -iyice aliskanlik oldu- iki gun once bir kitaba baslayan arkadasim bitirmis, yorum/degerlendirme yapmis. lan? ben hala elimde tutuyorum bir haftadir 300 sayfalik kitabi, yaziklar olsun bana. benzeri bir dongu de yazarlarda oluyor. bakiyorum ihsan oktay anar'in tum kitaplarini okumus, vermis yildizlarini, ince bir kiskanclik ve buna bagli olarak da hirs kapliyor bedenimi. biraz tuhaf bir durum, en azindan boyle seylere takarak daha saglikli bir sey yapiyormusum gibi gibi...

    referans olarak ise hic kullanmadim. bir kitabim var caretta yayinlarindan, "olmeden once okumaniz gereken 1001 kitap" isminde, oradan listeledigim kitaplar uzun bir kuyruk oldugu icin pek kurcalama firsatim olmadi.

    gecenlerde de olgunlar'da kitaplara bakiyordum, bir kitabin arkasinda goodreads'te aldigi yildizi yazmislar, gulumsedim, imdb gibi bir sey olmus, umarim turk yazarlar da yapar boyle bir uygulamayi. ama yapabilmeleri icin sitenin turkce filan olmasi gerekiyor en azindan, onu da pek istemiyorum. gerci dusununce turkce olsa da siteyi aktif olarak kullanan insanlarin hicbir zaman facebook'ta, twitter'da oldugu gibi bir kirlilige neden olacagini zannetmiyorum. umarim dusundugum gibi olur.

    kindle'a gomulu halde gelmesi ve senkronize calismasi da basarili bir adim site icin. kindle paperwhite 3 basliginda uzun uzun yazmistim (bkz: #54469738)

  • "araplar beni bilirler, ben de arapları" sözleri ile tanınan ve müslüman filistin halkı için "ezilmesi gereken bir böcek" gibi küstah ifadeler kullanan ariel şaron'un eseri.
    filistinlilerin evlerini bombalamak, mülteci kamplarının üzerinden buldozerle geçmek, yüzlerce filistinli genci hiçbir gerekçe göstermeden tutuklamak ve sonra işkenceye uğratmak gibi psikopatça ve insanlık ölçüsünde değerlendirmeye alınmayacak pislikler yapılmıştır.
    ariel şaron'un gazze bölgesinin güvenliğinden sorumlu olduğu dönemde ise yüzlerce kişi suikaste uğramış, binlercesi tutuklanıp sınır dışı edilmiş, yalnız gazze'de 2 bin ev yıkılmış ve 16 bin kişi ikinci defa sürgüne gönderilmiştir. sabra ve şatilla katliamları dışında 1982'de israil'in lübnan'ı işgali esnasında birkaç hafta içinde 14 bin insan hayatını kaybetmiş (bunların 13 bini silahsız sivillerdir), yaklaşık yarım milyon insan ise evsiz kalmıştır.
    (bkz: allah belanı versin ariel saron)

    edit:kötülense de; evet, allah belanı versin ariel saron

  • hayatımı değiştiren insan kendisidir. 1991 yılında gitar çalmaya başladım. ilk gitarım beyaz renkli bir kore yapımı fender stratocaster'dı. o yaz gitar dersleri vs derken ilk seneyi geride bıraktım. 1992'nin yazında yine bodrum'a gittim her yaz olduğu gibi. bu sefer yaş 14 olduğu için ailem gece 1'e kadar bodrum'da arkadaşlarımızla dolanmamıza izin vermişti. o zamanlar bodrum başka bir alemdi bir ara anlatırım. tam merkezde, barların olduğu sokakta şimdinin kule bar'ın yanında beyaz ev vardı. işte onun önünden geçerken hayatımda hiç duymadığım kadar güzel bir ses duydum. yanımdaki arkadaşım da neyse ki benim gibi müzik tutkunu bir çocuktu ve beraberce beyaz ev'in kapısından girdik çekingen şekilde. yavuz vokal yapıyor ve gitar çalıyordu, bir arkadaşı da akustik gitar ve back vokallerle ile eşlik ediyordu. o akşam bize içki almamamız şartıyla konseri izlememize izin verdiler.

    bir ay boyunca yavuz'un çaldığı her akşam babamla ya da yalnız beyaz ev'deydim. neler dinliyor, neler çalışıyor, ne ekipman kullanıyor hepsini birinci elden hatmettim. hayatımda içtiğim ilk birayı da yanlış hatırlamıyorsam yavuz ile beraber içmiştik. ben içememiştim gerçi iki yudumdan sonra. *

    istanbul'daki o kış konserlerine yaş sebebiyle giremedim ama ertesi yaz yani 1993'te yine beyaz ev'in gediklisi olmuştuk. hem bu sefer yavuz da ekibi toplamış ve blue blues band ile çalmaya başlamıştı. biz de sadece iki kişi değil 7-8 kişi gidiyor ve resmen ders niteliğinde izliyorduk yavuz'u. keyifler yerindeydi yani.

    1995'te artık kapıda kimlik sorulmadığında istanbul'da da girebilmeye başlamıştım programlarına. piyasa küçük, gitar çalan az olduğu için yavuz ile sohbet etmeye ve görece tenha olan programlarında uygun olduğu zaman barda beraber bira içmeye de başlamıştık. yavuz, çekingen bir genç adamdı ve her çaldığı akşam modunda olmuyordu. bazen grup arkadaşlarıyla kulise geçiyordu programa ara verdiğinde. bazense barda yalnız takılıyordu. kimseyle muhabbet etmek istemediğini iki cümlede anlayabiliyordunuz. benim şansıma ben genelde keyifli zamanlarına denk gelmiştim. hatta bir defasında "yavuz sana bira ısmarlayabilir miyim" dediğimde, "sen niye ısmarlıyorsun ben zaten burada çalıyorum. ben sana ısmarlıyorum" demişti gülerek. 50'lik şişko bardak bir efes istemişti. o akşam, gördüğüm en keyifli yavuz çetin'di. 5-6 yıl sonra aramızdan ayrılacağını bilsem o bardağı saklardım.

    1996 yılında yavuz çok güzel bir amfi almıştı: daha türkiye'ye yeni gelen bir seriden seçmişti amfisini: peavey classic 30. aynı amfinin daha büyük olanı duman'ın gitarcısı batuhan mutlugil'de de var hatta. yanlış hatırlamıyorsam o seriden ülkemize o sene 5 6 adet gelmişti. biri batu'da, birini yavuz almıştı. amfilerden bir tanesini bir caz gitarcısı almıştı adını hatırlayamadığım. bir de aynı serinin farklı bir versiyonu gelmişti delta isimli. onu da bir başka gitarcı almıştı. o delta modeli amfi de piyasada baya bir barda kullanılmıştı. sürekli denk geliyordum. ama batu ve yavuz'un seçtikleri en güzel iki modeldi.

    yavuz bir süre mojo, jazz stop ve jazz bar'da bu sarı peavey classic 30'u kullanmıştı. hatta blue belgeselinin açılışında amfiyi yavuz'un odasında görebilirsiniz. yanlış hatırlamıyorsam 1997'de yavuz fender twin reverb almak için amfiyi satışa çıkartmıştı. ben de o sene bilgi üniversitesi'nde okumaya başlamıştım ve yavuz'un izinden ben de istanbul barlarında çalmaya başlamıştım. bir yandan da pera jazz okulunda gitar bölümüne gidiyordum haftada 2 gün okul çıkışı. ama düzgün bir amfi bulamıyordum zevkime göre.

    tam da o sırada yavuz'un amfisini satacağını duydum. sarı peavey, benim kadıköy'de zamanında stajerlik yaptığım bir gitar dükkanına (şimdinin bira fabrikası olan dükkan) satılığa çıkmıştı. dükkan sahibi benim gitar hocam olduğu ve yavuz'u çok sevdiğimi bildiği için ilk ve sadece beni aramıştı. o dönem ev telefonu vardı bende sadece. şansıma dükkandan aradıklarında evdeydim ve haberi duyar duymaz resmen uçarak dükkana girdim. yavuz ile dükkanda da karşılaştık. selamlaştık. amfiyi almaya geldiğimi söyledim. o da fender twin aldığını o yüzden mecburen sattığını anlattı vs.

    neyse o gün aldığım peavey classic 30 halen daha yanımda ve aktif şekilde kullanıyorum.
    dile kolay 23 sene olmuş amfiyi alalı. uzun yıllar binden fazla işte kullanmışımdır. zamanla yoruldu ve eskidi bu sarı amfi. düğmeleri döküldü. ısparta'da bir konser sırasında voltajdan dolayı tüm devreleri yandı. normalde çöp olması gereken amfiyi iki amfi parası verip restore ettirdim amerika'dan orijinal parçalarını getirterek.

    uzun uzadıya yazdım. ama işim gereği richie kotzen, slash, joe satriani, andy timmons, steve vai vs kim varsa canlı izleyip tanıştım. hem yurt dışı hem yurt içinde vip workshop'lara vs katıldım. dünyadaki en iyilerin arasındaydı yavuz çetin. eğer yaşasaydı ülkemizin tim pierce'ı olacaktı net şekilde.

    benim için yavuz'u en iyi anlatan kayıtlı performansı, deniz arcak'ın bırakın beni şarkısının sonunda doğaçlama çaldığı solosudur. canlı performansı buradaki kayıtta çaldığı gibi inanılmaz akıcı ve muazzam bir dinamik içerirdi yavuz'un.
    şu karantina günlerinde kendisini anmış oldum. son 4 saattir o amfiyle gitar çalıyordum aklıma geldi. huzur içinde uyusun.

  • gün içinde ilgilendiğiniz bir işiniz ya da okulunuz varsa görme şansınızın olmadığı, ancak bu aktivitelerden fırsat bulup bir şekilde şehre karıştığınız zamanlarda görebileceğiniz kalabalık.

    gerçekten ama gerçekten tahmin edebileceğinizin çok üzerindeler. örneğin bugün işyerinde değilim ve evimin çevresinde biraz yürüyerek biraz açılmak istedim. sabahın bu saatinde bile kafeleri doldurabilen bir kalabalık mevcut. bu insanlar ne yapıyor ne ediyor diye düşünüyor insan ister istemez. bir kısmı işsiz olabilir, ok. bir kısmı iş sahibi olabilir ve işyerinde değildir, ok. bir kısmı da benim gibi işinden ya da okulundan uzakta olabilir, ok. ama bir türlü tamamını açıklamaya yetmiyor bence bunlar.

    gerçekten tahmin edilemez boyutta bir kalabalıktan bahsediyoruz. sanki böyle bu arkadaşlara figüranlık görevi verilmiş de onlar da orada bulunuyor gibi görünüyorlar. sadece şu yüzden bir simülasyon içerisinde yaşatıldığımızı falan düşünüyorum. sonra bu fikre kendimi çok kaptırmadan hayatıma devam ediyorum ama aklıma ara ara yine geliyor bu düşünce.

    arkadaşlar gerçekten siz necisiniz ya? ben de sizin gibi gece gündüz böyle özgürce takılmak istiyorum. boş oturmak fikrini yapım gereği sevmiyorum ama kıskanılıyorsunuz gerçekten. ne dediğimi ben de anlamadım ama öyle. ne hayatlar var ya rab!

    not: istanbul çok kalabalık. gerçekten çok.

  • edit: açıklama gelecek.

    edit:

    sevgili arkadaşlar,

    tarcanlar ile beraber hazırladığımız ortak açıklama metnini sunuyorum:

    tarcanlar ile yaptığımız görüşmeler neticesinde karşılıklı olarak paylaşımlarımızı kaldırma kararı aldık. nedenlerimizi detaylı olarak paylaşarak süreci daha fazla uzatmak istemiyoruz ve sizlerden de bu konuda anlayış bekliyoruz. aramızdaki anlaşmazlıkları sami bey ile görüşerek uzlastik, kendisine yapıcı tavrından ötürü teşekkür ediyorum. konuyla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen bu paylaşımlardan zarar gören tarcanlar şubelerinden ve isim benzerliği nedeniyle mağdur olan benli otomotivden özür diliyoruz. vermis olduğumuz rahatsızlıktan dolayı sizlerden de ayrıca özür dileyerek, bu süreç içerisinde kendi hizmet almadığınız firmalara yapmış olduğunuz spam yorum ve puanlamaları geri almanızı rica ediyoruz.

    saygılarımızla.

  • işveren: biz sadece sektörün en iyileri ile çalışırız, çok kaliteli bir ekibimiz var bıdı bıdı...

    aradan 3 dk geçer.

    işveren: maaş beklentiniz nedir?
    iş isteyen: en iyilerle çalıştığınıza göre doğal olarak sektörün en iyi maaşını bekliyorum.

  • cüneyt özdemir’in ahmet şık’a laf söyleyebilmesi haddine değil. önünü ilikleyip saygı duruşunda bulunmalı.
    ahmet şık gibi bir adama para ağır basıyor demek ciddi anlamda saçmalamaktır. hele hele trol demek için kafayı sıyırmış olmak gerek.

    mevcut düzene mafyalaşmış devlet diyebilme cesaretini göstermiş, mahkemede tutuklanırken bu ülkeye hesap vereceksiniz diye iktidara bas bas bağırmış, aylarca içerde yatmış birisi ahmet şık. korkmadan cesaretle mafyalaşmış siyasete kafa tutmuş, hukuksuz faşizan sisteme boyun eğmemiş, mecliste de takır takır ağzına geleni söylemiş cesur bir siyasetçi.

    cüneyt’in ahmet şık’a laf söylemesi için kırk fırın ekmek yemesi lazım. sonra da abdest alıp takım elbise giyip kapıda sıranın kendisine gelmesini beklemesi lazım.