hesabın var mı? giriş yap

  • tanım: yaptığı şey de artık dönüşü olmamak, her şeyi bütün sonuçlarıyla göze almak anlamında kullanılan deyim.

    her deyimin kendine özgü bir hikayesi olduğu gibi bunun da ilginç bir hikayesi var elbet. zamanında emevi komutan tarık bin ziyad, ordusuyla birlikte cebelitarık’tan ispanya’ya geçmiş, eh ispanya kralı durur mu, daha büyük orduyla bunların üzerine doğru gelmeye başlamış ya da askerler arasında böyle bir dedikodu almış başını gitmiş, gerçek olduğuna inanılmış. orduya korku salınmış bir kere. tarık bin ziyad da bunun üzerine, ordusunu yüksek bir tepeye çıkarmış, aralarından seçtiği kişilere de geldikleri gemiyi yakmalarını emretmiş. şaşkın askerler ve tarık bin ziyad, koskoca geminin alev alev yanmasını izlemişler hep birlikte. gemi yanıp kül olduktan sonra, bu deli yürek komutan, askerlerine dönüp, askerlerim gördüğünüz gibi artık geri dönüşümüz yok, gemileri yaktık, ya gelen ispanya ordusunu yeneceğiz ya da öleceğiz, ona göre savaşın! demiş. sonuç olarak tarık bin ziyad’ın ordusu ispanya kralını yenip endülüs emevi devletinin temellerini atmışlar.

    gün içinde kullandığım deyimlerin hikayesini okumak, araştırmak hoşuma gidiyor bu da etkilendiğim hikayelerden biridir.

    insanın hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan, gerekirse ölümü göze olabileceği durumlarda kullanılan anlamı derin bir deyimdir.

  • kıssadan hisselerde başrol oynayan kardeşimizdir.

    şöyle;

    "yeni mezun genç mühendis insan kaynakları bölümünden yetkili biriyle iş görüşmesi yapmaktadır. adam genç mezuna sorar, “başlangıç için ne kadar ücret düşünüyorsunuz?”
    genç adam “yıllık 125 bin dolar” diye yanıt verir.
    adam devam eder, “peki yılda 5 hafta tatil, ücretli izinler, tam sağlık hizmeti, her altı ayda %100 zam ve kırmızı bir corvette ile bu düşündüğünüz ücrete ne dersiniz?”
    genç adam sevinçle çığlık atar “şaka yapıyor olmalısınız!..”
    adam, soğukkanlı bir şekilde cevap verdi “evet… ama önce siz başlattınız!..”

  • adını anlatmakta bu film. büyüdükçe sorunlarının da büyüdüğünü, bir insanın sakalımı hiç kesmiycemden sakallı duramadığı günlere gelişini, birlikte büyüdüğünüz insanların ne kadar çok değişebileceğini ama bunun yanında nolursa olsun ailenin aile kalıdığını, saçma tesadüflerin hayatı değiştirebileceğini, hayatının döngüsünü...

    su gibi duru, su gibi akıo. biraz çemberimde gül oya'nın italyan versiyonun film olmuşu gibi. tez buluna, tez izlenile!

  • rahmetli dedemin cüzdanından çıkan, annemin kesilen ilk saçı, beyaz kağıdın içinde bi bukle.

    45 sene taşımış cüzdanında.

    huzur içinde uyu güzel dedem.

    edit: güzel anneciğim 6 aydır kanser tedavisi görüyor, ameliyatını oldu; son iki kemoterapisini alacak. dularınızı bekliyoruz.

  • ne zaman bir yerde görsem, tasarımla ortadirek arasında gittikçe büyümeye devam eden boşluğa lanet ediyorum. tasarımlar güzelleştikçe, bizden hızla uzaklaşıyorlar. çünkü daha önemli vatandaşlık görevlerim var. geçmediğim köprünün parasını ödemek gibi, bayburt'a kütahya'ya havaalanı yaptırmak gibi, kalyon'a, cengiz'e ihalaler kazandırmak gibi... bunun için de vergi cennetindeki hurilerden biri olarak, daha fazla vergi ödeyip ne zaman yolda kalacağı belli olmayan bir arabaya binmek zorundayım.

    xc90'la da ilişkimiz bu şekilde. tam diyorum bu ay 1000 tl arttırdım böyle giderse, 1000 ay sonra 116. doğumgünü hediyesi olarak kendime bir tane alırım, binmesem de olur evin salonuna çeker iki lafın belini kırarım ama olmuyor. vergi tanrıları boş durmuyor. biriktirdiğim her tl'yi anında vasıfsız hale getiriveriyorlar.

    hal böyle olunca da, üretim bandından çıkmış bir üründen çok, sonsuz güçteki bir kudret tarafından tasarlanmış bir cennet dekoruna benzeyen xc90'a binmek de hava boşluğunda yok olup giden bir düşünce olarak kalıyor. bari her parası olana satmasalar. toefl, kpss falan sorsalar.

  • 15-16 yaşlarındayken nicolas cage abimiz sayesinde yapmaktan kurtulduğum hata.

    patates kızartmak için ateşe koyduğum yağ bir türlü fokurdamadı. oysa annem kızartırken cozur cozur kaynıyordu bu yağ. meğer içine patates atınca kaynıyormuş. ne bileyim. neyse bekle bekle mutfak kapkara duman altında kalmış farketmedim. bir süre sonra dumanı farkedip bir terslik olduğunu anladım ama iş işten geçti. tencere baarrr diye alev aldı. buzdolabından bir şişe su alıp üzerine boca edecekken, önceki hafta büyük zevkle izlediğim gone in 60 seconds filmi aklıma geldi. orada da nicolas cage abimizin mal kardeşinin başına aynı şey geliyordu ve nicolas abi tüm soğukkanlılığıyla yağın üzerine bir paket tuz boca edip söndürüyordu. allahtan aklıma geldi ve aynı soğukkanlılıkla bir paket billur tuzu tencereye döktüm. ocağı kapadım.

    bu da nicolas cage‘le olan böyle bir anımdır. büyüksün abi. sayende hayattayım denilebilir.