hesabın var mı? giriş yap

  • haklıyken haksız duruma düşürecek ifşadır.

    fotoğraflarda elini oturduğu yere koymuş uyuyan bir adam ve yanında kadın var. fotoğrafı çeken kişi adamın uyuyor numarası yaparak, parmaklarını hareket ettirmek vasıtasıyla kadını taciz ettiğini ileri sürüyor. fakat tekrar etmek gerekiyor ki biz yalnızca eline yere koymuş, uyuyan bir adam görüyoruz. o telefonda video yok muydu?

    şimdi çıkıp da salakça; tacizciyi mi savunuyorsun diyecekler olabilir. tamam da ben bu adamın tacizci olduğunu nereden bileceğim. ya fotoğrafı çeken kişi ile hasım ise, ya kestiği erkek karşılık vermedi diye manyakça işler yapan biriyse, ya şöyleyse, ya böyleyse...

    sırf kendisinin haklı olduğunu düşünüyor diye, sözüne güvenilir diye var olan kanunlar yerine kendi kanunlarını işleten birileri size de tanıdık gelmiyor mu? en çok eleştirdiğimiz şey bu değil mi?

    dahası adam gerçekten sapık olsa dahi, kanıt olmadığı için fotoğrafı çekip, internete veren kişiyi mahveder. tacize uğrayan kadın inmiş, sen ne halt etmeye kendi kendine iş çeviriyorsun. kadın oradayken bağırıp çağırsana, kadını şikayetçi olmaya zorlasana! yok en olmayacak şekilde çıkmak ve yanlışı yanlış ile çözmek adetten oldu.

  • 27 kasım 2021 tarihli resmi gazete'de yayımlanmasıyla kesinleşmiştir. esnaf ve marketler fiyatları artırıyor diye suçlanırken hükümet gelirlerine %36.2 zam yapıyor. bu reel enflasyon bir tek çalışanların maaşına uğramıyor. haliyle fakirleşmeye tam gaz devam ediyoruz. geçmiş olsun.

  • başlık: a4 kağıdını araplar bulmuştur kanıtlıyorum

    1. beyler arabistan ingilizcede ne demektir? arabia...

    peki bir şey dikkatinizi çekti mi? a-rabia

    rabia arapçada 4 demektir, rabianın yerine 4 koy a4 olur

    bu da şüphesiz ki a4 kağıdını arapların bulduğuna işaret eder...

    genel kültür olsun size

    13. ismini bulmuşlar kağıdı değil oç

  • 40 yılda bir olabilecek, hoş bir tesadüf. her iki tarafında absürt bir durumu olgunlukla karşılaması da hoş olmuş.

    ben mesela şimdi bir düşündüm de, bundan 50 sene sonra birisi aynı şeyi volkan demirele sorsa muhtemelen bastonu kafaya yerdi.

  • tür. baldwin effect. amerikalı psikolog james mark baldwin’in adıyla anılan 1896 tarihli, öğrenme ve taklit yeteneğini artıran mutasyonların doğal seçilim tarafından destekleneceğini öngören teori.

    teori, bir türe ait organizmaların yaşantısı boyunca elde ettiği davranışların ve kimi zaman fenotipik özelliklerin gen havuzunu nasıl şekillendirebileceğine dairdir. teorinin bir psikolog tarafından ortaya atılması tevekkeli değildir çünkü sadece, edinilen davranışın doğal seçilim üzerindeki etkisini açıklayan dar fakat etkileyici bir teoridir. ilk bakışta lamarck’ın edinilmiş karakteristiklerin kalıtımı kuralını çağrıştırsa da olay tamamen, davranışta, türün diğer üyelerinden öğrenmek suretiyle meydana gelen bir değişikliğin ortamdaki seçilim baskısının yönünü değiştirip gen havuzunu bu yönde manipüle etme prensibine dayanıyor.

    örnek olarak zıplama yeteneği olmayan bir kurbağa türünü düşünelim. sinekle beslenen bu türde, türün hiçbir üyesi sineklere ulaşmak için zıplamazken, sinekler aşağı yukarı türün her üyesine eşit miktarda dağılacaktır. ama diyelim ki bir kurbağa zıplayarak daha çok sinek yakalanabileceğini öğrenmiş olsun. zıplayabilen kurbağa daha çok sinek yakalarken zıplayamayanların payına düşen sinek sayısı azalacaktır. işte bu noktada seçilim baskısı bir anda değişir, zıplamamak grup üyeleri için artık eskiden olduğu gibi bir seçenek değildir. zıplama yeteneğini arttıran mutasyonlar bu baskı uyarınca seçilirler ve böylece bir süre sonra gen havuzu zıplama yeteneği olan kurbağalar ile dolar. hatta zıplamanın hayatta kalmaya sağladığı büyük avantajın baskısı artık popülasyonumuzda çok net olduğu için daha da yukarıya zıplamayı sağlayacak genler seçilir.

    bu, grubun hayatta kalmakta başarılı üyelerinin davranışlarının sosyal öğrenme ile* gen havuzunu nasıl değiştireceğine güzel bir örnek, ama teori daha temelde bireysel öğrenme yeteneği de kapsıyor. örneğin şimdi zıplayan kurbağa türümüzün avı olan sineklerin her türü yenilebilir olmasın; düz çizgili sinekler yenilemezken noktalı sinekler yenilebilsin. ilk zamanlarda düz çizgili sinekleri tercih edenlere kıyasla noktalı sinekleri tercih edenlerin sayısı popülasyonda artacaktır, bu da doğal seçilimin noktalı sinekleri yemeye meyilli olan kurbağaları tercih etmesine yönelik bir baskı oluşturacaktır. eğer bu baskının kurbağanın genleri üzerindeki etkisinin hızı, aynı baskının sineklerin görünüşlerini kontrol eden genleri üzerindeki etkisinin hızından yavaş değilse, ortamda (kurbağa için) nispeten durağan seçilim koşulları hakim olacağı için sosyal öğrenmenin yavaş işleyen dinamikleri kurbağa için sorun olmayacaktır. ama eğer sineklerin dış görünüşü nesilden nesile hızla değişiyorsa, sosyal öğrenme kurbağa için yeterince efektif olamaz. bu noktada kurbağa için, hangi sineğin yenilebilir olduğunu öğrenmek büyük fark yaratacaktır. öğrenemeyenler elenecek, öğrenenler soylarını devam ettirebileceklerdir. böylece genel bir öğrenme yeteneği gen havuzunda hakim olacaktır. baldwin etkisi, öğrenme yeteneğinin organizmanın genotipine olan işte bu etkisidir.

    görüldüğü gibi anne-babadan çocuğa genetik olarak aktarılan bir “edinilmiş davranış” bilgisi yok, dolayısıyla teori lamarkçı değil.* hatta tam tersine, lamarck’ın kalıtım mantığından habersiz ortaya attığı zamanına göre son derece makul (türlerin kökeninden yaklaşık yarım yüzyıl önce yayınlamış lamarck bu fikirleri ve bırakın modern sentezi, darwin’in ilk dönemdeki fikirlerini dinlemiş olsa teorisinin yanlışlığını kendisinin de kabul edeceği biyoloji camiasında genişçe kabul edilen bir gerçek) fikirlerine benzer sonuçlara tamamen farklı mekanizmalarla nasıl ulaşılabileceğini ortaya koyması açısından lamarck’çılığın (değilse bile edinilmiş karakteristiklerin kalıtımının) tabutuna çakılmış ampirik kazıktır, teorik kazık ise baldwin’ininkiyle aşağı yukarı aynı dönemde çakılmak üzeredir: (bkz: weismann bariyeri)

  • kazazedeyi yerinden kaldırmaktan tut kamyon şoförüne saldırmalarına kadar cehaletin resmi olan video. işte cehalet budur. faydalı olacağım derken zarar verir ve zararsız ya da faydalı olanı yok eder.

    edit: have you no sense of decency nickli yazar tarafından aldığım, feodal bir köle zihniyetine sahip olduğuma dair ithamlarla dolu mesajda dikkate değer bir detay vardı. kendisi "hız sınırının 50 üzerinde olduğu her yerde bu yolları o hız sınırına uygun hale getirmeyen akan vergi musluklarını cebine dolduran hırsızlar suçlu" diye bir ibare eklemiş mesaja. bu söylediğinde haklıysa elbette bu yöndeki eksiklik de sorumlulardan biridir.

  • neyse ki kendi halinde yoluna devam eden insanlara zararı olmamış. tertemiz gitmiş. darısı diğer magandaların başına...

  • boyner holding yönetim kurulu başkanı cem boyner'in, berkin elvan'ın ölümü nedeniyle bugün tüm boyner mağazalarında uygulanmasını istediği maddeleri içerir.

    cem boyner'den kurum içi gönderilen e-mail'de şu ifadeler kullanıldı:

    "tüm mağazalarda müzik yayınını durdurun bugün. mağazalardaki müşteri etkinliklerini iptal edin, bugün ve yarın. tüm mağazaların wi-fi şifrelerini iptal edin hemen. vatandaş istediği yerden haberleşme imkanına sahip olsun.

    kritik noktalardaki mağazalarınızın hassas, evi uzak olanlarda olan, fiziki açıdan ilgiye ve desteğe ihtiyacı olabilecek personeli erkenden evine gönderin.

    mağazalarınıza sığınabilecek vatandaşlara yardım için su, ilkyardım malzemesi vs. eksiksiz bulundurun.

    bu güzel halkı allah korusun ama biz de bize düşeni eksiksiz, kimseyi ayırmadan yapacağız.

    sorusu olan, önce sorusunu vicdanına sorsun, gereğini yapsın, sonra isterse şirketine, merkeze sorsun.

    allah utandırmasın..."

    "sorusu olan, önce sorusunu vicdanına sorsun, gereğini yapsın" kısmı duygulandırmıştır.

    linki

    edit: boyner, geçen yıldan bu yana satışlarını %51, karını ise %58 civarında artırmış, halihazırda reklama fazla ihtiyacı olmayan bir mağazalar zinciridir. bilgilerinize;

    satış hasılatı 2012: 935,000,000 tl - satış hasılatı 2013: 1,415,000,000 tl

    kar 2012: 6,870,000 tl - kar 2013: 10,880,000 tl

  • şehirlerin plansız olmasıyla ilgilidir. abd, japonya gibi ülkelerde o terimler kullanılır çünkü şehirler ızgara sistemiyle imar edilmiştir. bir caddede batıya doğru giderken düz gittikçe aynı yöne gidersiniz. ancak türkiye'de batıya giderken cadde'nin sola dönmesiyle güneye dönebilir ya da son bulmasıyla farklı bir yönde bulabilirsiniz kendinizi. bu nedenle coğrafi yönlerin türkiye'de kullanılması pratikte imkansızdır.

  • mendeburlardır. hatta kadını ayrı, erkeği ayrı mendeburdur. en sevdikleri şey asansörden inerken asansör kapısında durup sohbete devam etmek. tam o sırada dünyayı kurtardığından, sizin düdük gibi kapı önünde sevgili plaza insanının keyfini beklemeniz gerekir.

    domuz ötesi olurlar. her gün yüzlerini gördüğünüz insanlarla nezaketen de olsa selamlaşırsınız, sevmediğiniz komşunuzla, kapıcınızla, sokağı süpüren çöpçüyle, nihayetinde en azından yüz aşinalığı olur. plazada iyi günler diyerek asansörden inerken arkanızdan kimse ses etmez zira kendini bir sikim sanan suratsız bir insan olmak plaza insanı olmanın ilk şartıdır. çalıştığım plazada dış kapıdaki güvenlikten, tuvaleti temizleyenlere kadar herkes ismimi biliyor, hatrımı soruyor. bi bok yaptığımdan değil, sadece "günaydın" ve "kolay gelsin" diyorum. plaza insanları her daim çevresindeki insanlara selam veremeyecek kadar yoğun ve ayak işi yapanlarla muhatap olmayacak kadar kıymetli olduklarından, kimsenin hizmetlileri umursadığı yok. o yüzden hatır sorana saygı duyuyorlar.

    ciddi bir kısmı sanılandan düşük maaşlıdır ama plazada çalıştığından çevrelerindeki gelir algısı yüksektir ve bu algıyı korumak için oradan buradan kısıp kıyafete, ıvır zıvıra gereksiz harcarlar. bütün dertleri sanıldıkları kadar iyi kazanıyormuş gibi görünmektir.

    plaza insanı kapı tutmak, yol vermek gibi nezaketen yapılan hareketler için teşekkür etmez zira sen nezaketten değil, yükümlülükten yapıyorsundur. bi de zaten dünyayı kurtarıyor ya, ondan. o kadar işi arasında seninle mi muhatap olsun.

    en belirgin ayrıntıları kemer askısına takılmış manyetik kart, elinde laptopla katlar arasında koşturmak(aynı firma bir kaç kata yayılmış olabiliyor.), aşırı topuklu giymek(erkeklerde sık rastlanmıyor), ortak alanlarda sahte kahkahalar, yemek getiren elemanlara bi sebepten çatmak felan.

    insanlıklarına dair güzelliklerini bile isteye solduruyorlar, mekanik, ruhsuz, materyalist garip canlılara dönüşüyorlar. ama günahlarını almayayım, bizim plazada çok iyi plaza insanları da var, yapı kredi plaza'nın önünde takılan kedileri besliyorlar, hatta öyle besliyorlar ki, ben yemek verdiğimde önceden doyduklarından kafayı çevirip bakmıyor şerefsiz kediler. yemeğe sırtını dönüp oturan kedi olur mu, burada oluyor.

    bu da böyle bir tespitimdir.