hesabın var mı? giriş yap

  • maalesef yüksek farkındalık, her şeyin farkındasın ama farkında değilmiş gibi davranmaya çalışmak bir ızdırap, bir de komik gelmeyen o kadar çok şey varken yalandan gülmeye çalışmak... tanrıııım çok zekiyiiiimm!!

  • -alo aşkım napıyosun
    +sağol hayatım iyiyim, evde televizyon seyrediyorum. sen napıosun?
    -sen de karı gibi ne oturuyorsun evde anlamıyorum ki...
    +birazdan çıkacam zaten arkadaşlarla ya
    -kim kim?
    +ercan, kamil, ufuk, behzat...
    -kesin bi bok yiyeceksiniz erkek erkeğe siz. ne yapmaya nereye gidiyorsunuz bu saatte?
    +kızlar da var hayatım
    -ne işin var ben yokken kızların arasında senin ha???
    +yok öyle değil hayatım, yani bizim arkadaşların sevgilileri falan, boşta kız yok yani
    -o daha kötü ya, ne işin var onlar çift sen tek..
    +onlar sorun etmiyor ki...
    -sen niye etmiyorsun?
    +lan ben niye edeyim?
    -hoşuna gidiyor galiba...
    +sende gel...
    -ben gelemem!
    +lan o zaman ne yapayım.. manyak mısın?!
    -ne biçim konuşuyorsun sen yaaa? kavga çıkarmakta üstüne yok! nereye gidersen git, beni ilgilendirmez...
    +tamam o zaman
    -nereye gidiyorsun?
    +allah belamı versin, bi yere gitmiyorum evde oturacam..
    -otur zaten evde karı gibi
    +.....
    -sana diyorum orda mısın?

  • cahil bir medya patronunun, kızı yaşında hayatın baharında bir genç kızı neye dönüştürdüğünün göstergesidir bu kız.

    herkes bu hatuna kızıyor lakin bu kızcağızı bu hale getiren firarda.

  • twitterda ağlamaya başlayan paralı troll.

    noldu lan furki ayarını bozduğunuz kantar nasıl güzel tartıyor mu?

    hem nolmuş 30.000 lira dolandırıldıysan maaşını alamadıysan işinden atıldıysan. sen devlete karşı mı geliyorsun. vatan haini misin ? terörist misin?

  • madde 5:

    adam olacaksın; ailesini geçindirme derdindeki birine hallenecek kadar insanlıktan çıkmayacaksın.

    zöge: başlığı açan ve ondan sonra madde sıralayan arkadaşlar entrylerini silince benimki madde 5 olarak öylece ortada kalmış.

  • 10'luk para birimine (veya 10 luk herhangi bir sisteme) geçiş veya dönüş demektir. ama literatürde daha çok ingilizlerin 1971'de yaptığı para birimi değişimine atıf yapan bir terimdir.

    eski zamanlarda paranın dolaşımında 10'luk sistem yerine düzine'nin kullanıldığı 12'lik sistem çok daha yaygındı. tüccarlar arasında da saymanın ilginç bir şekilde daha kolay olması yüzünden 12'lik (duodecimal) sistemin tercih edildiğini de biliyoruz. bunun niye böyle olduğunun açıklaması çok ama benim hoşuma giden bir tanesi insanın bir elinde yalnız 5 parmak olmasına rağmen başparmağı pivot kullandığınızda 12 adet boğumun olması. eski zamanlarda abaküs taşıyacaklarına tüccarlar iki ellerini hesap makinesi gibi kullanarak hızlıca hesap kitap yapmışlar. paraları da bu sistemi desteklemek için 10'a bölünen (1-10-100'lük) paralar yerine 12'ye bölünen paraları tercih etmişler.

    günümüze yaklaştıkça 12'lik sistem ticarette yerini 10'luk sisteme bırakmış. buna ilk geçen de 1704 yılında ruble ile ruslardır. amerikalılar 1792'de, fransızlar 1794'te 10'luk sisteme dönmeye karar vermiştir.

    ancak ingiltere buna bir türlü geçememiştir. herkesin a dediği bir dünyada b demek ticari olarak absürd bir şeyse de, muhafazakar ingilizlere bu derece bir değişim belki zul geldiğinden gereken adımları bir türlü atamamışlar, tüm dünyanın 100'lük banknotlarla alışveriş yaptığı bir dönemde 1971'e kadar bu sistemi atamızın babamızın sistemi diye devam ettirmişlerdir.

    eski sistemde ingiliz para birimi penny ile pound arasında milyon adet farklı isimde renkte alaşımda ve tipte paralar içeriyordu. bir pound 240 penny ediyordu. ancak bunun altında ve üstünde de bin küsür yıldır ihtiyaçlar neticesinde farklı paralar da ortaya çıkmıştı. mesela :

    farthing
    yarım penny
    thrupenny
    sixpence
    şilin
    florin
    yarım crown
    crown

    bunların değerlemesi yapıldığında ise :

    iki farthing - bir yarım penny
    iki yarım penny - bir penny
    üç penny - bir thrupenny bit
    iki thruppeny - bir sixpence
    iki sixpence - bir şilin (veya bob)
    iki şilin - bir florin
    bir florin ve bir sixpence - yarım crown
    iki yarım crown - bir crown
    dört yarım crown - on şilin
    iki on şilinlik banknot - bir pound (240 penny)
    bir pound ve bir şilin - bir guinea

    etmektedir.

    yani öyle ilginç bir vaziyet ki dümdüz 12lik sisteme biat edilse bir miktar kolay olabilecekken 1 - 12 - 24 - 48 penny diye dümdüz para da basamıyorlardı. zira arada şilin gibi şahsına münhasır sistem birimleri de vardı. ve bunlar ortaçağdan beri var olan, edebiyatlarına şarkılarına vs aksetmiş olan para birimleri olduğu için biri çıkıp o muhafazakar kafaya meydan okuyup "ben şilini kaldırdım artık 24 penny parası" basacağız diyemiyordu. 1800'lerde 10'luk sistemi 12'lik ile bir miktar kaynaştırmak için planlanan 1000'e bölünen "mill" para birimi falan hep parlementoda reddedilmişti. mesela 1800'lerden beri basılmayan bir para birimi olan altın guinea ingiliz günlük hayatında konuşmalarda 1930'larda bile hala yaşıyordu. çok üst düzey lord leydi parası olduğu için ev arsa alırken çok büyük para birimleri hakkında konuşulacaksa hala "evi şu kadar guinea'ye sattım" deniyordu. yani eski para birimi kültüre çok derin işlediğinden bir yerde bırakamıyorlardı.

    1900'lerin ortasında nihayet bakmışlar ki artık milyon dolarların konuştuğu bir global ekonomide cidden eski 12'lik para birimi ingiliz bankacılık sistemine bir hörgüç olmaya başlıyor. 10'luk sisteme dönüş, decimalisation günü, ya da d-günü ile 1971 yılında bu dönüşümün tetiğini çekerler.

    ama bu hiç de kolay bir şey değildir. zira alışmış kudurmuştan beterdir. konu para birimi olunca da alışmış 56 milyon ingiliz vatandaşı vardır. bunları yeniye alıştırmanın tek yolu da eğitimden geçer. o yüzden yeni sisteme geçilmeden önceki sene ingiltere her gazetede her televizyonda her panoda göze çarpan çok yoğun bir alıştırma programına sahne olur. her eve bir kitapçık gönderilir, spor programlarında at yarışlarında 10'luk sistem kartları basılır. televizyonlarda 10'luk sisteme geçiş programları yayınlanır. posta pulları eski ve yeni paraları çevirenı tablolarla basılır, her gün saat 10'da bbc yeni paranın tanıtım programını canlı verir. okullarda yeni nesle 10'luk sistem öğretilir.

    ama bu daha işin iyimser yanıdır. 56 milyonluk bir ülkedeki (daha kredi kartı icat olmadığı düşünülürse) 5 milyon makina, her otomat, her kahve makinası, her ankesörlü telefon kulübesi, her yazar kasa, her park bankosu, her turnike yeni 10'luk sistem paralarıyla değiştirilmelidir. sadece bu makinelerin ayarlanması 87 milyon pound tutacaktır. bunu da yapacak 1 yılları vardır. ama gözü karartıp o işe de girerler. çünkü dediğim gibi artık ok yaydan çıkmıştır.

    nitekim bu ölçüde bir değişime göre bütün bu eğitim programları vesaire meyvesini verir ve yeni paraya geçiş büyük bir sıkıntı çıkmadan gerçekleşir. bankalar yeni basılmış paraları önden büyük stoklar halinde aldıkları için eski paraları hemen değiştirmeye başlarlar. değişim için de yılın bankacılık açısından en sakin ayı olan şubat seçilir.

    bir başka değişik ayrıntı da ülkede para birimi değişince malların fiyatı çat diye değişmeyeceği için raflarda kesirli fiyatlar belirmeye başlar. bir konserveye 3 1/6 penny isteyen satıcılar bir süre ortalarda olur. sonra onlar da alışırlar.

    yeni basılan 10'luk sistem para birimlerinde bizdeki yeni lira ibaresi gibi new/yeni ibaresi karışmasın diye koyulur. bu 1971'de basılan paralar ülkede enflasyon çok da abarmadığı için hala dolaşımdadır ve arada görebilirsiniz

    yeni 1 penny
    yeni 2 pence
    yeni 5 pence
    yeni 50 pence

    işin en ilginç kısmı da ingilizler'in bunu 1971'e kadar yapmamış olma nedenlerinden biri de 10'luk sistemin "karmaşık" olmasıdır. farthinglerle şilinlerle 144'ün katıyla uğraşan adamlar poundun 10'a bölünen kuruş hesabını yapabilmek için plastik aparatlar kullanmışlar

    uzunluk sistemlerinde ise 12 inç'in denk gelen 1 ayak ve 3 ayağa denk gelen 1 yard gibi imperial hesaplamalar sürmektedir. amerikalılar da o yolun yolcusu olduğu için metrik sisteme dönüş bu yüzyıl içinde daha zor gibi görünüyor.

  • pitbull besleyenler, topluma kendini kanıtlayamamış korkak tiplerdir.

    pitbull’u olan insanlarla arkadaşlık etmeyiniz.

  • asla bir battaniye içine michelin maskotu koyan baba değildir.

    efenim bilen bilir,eskiden kamyonların üzerinde süs niyetine michelin maskotları takarlardı.
    amcamın kamyonundaki süs bi şekilde bizim eve geliyor.

    derdimi tam anlatamasam da şöyle bir şey ;
    http://2.bp.blogspot.com/…elin-lastik-adam-foto.png

    ben bebekken bana göz kulak olan babam,o sırada merdiveni süpüren anneme bi şakar yapar.
    sarılı olduğum battaniyenin içinden beni çıkararak michelin maskotunu güzelce yerleştirir.merdivene çıkarak "-ulan bu çocuk ne çok ağlıyo bee !" deyip maskotlu battaniyeyi merdivene doğru fırlatır.annem de ne yapsın çığlık,feryat figan...

    bu ne ki amk...

  • öncelikle, veranda ne amk diyecekler için; (bkz: veranda)

    ya ben köy evlerinde bile çok az gördüm bunu. geçenlerde bi çiftlik evinde görür gibi oldum onu da pimapen ile kapatmışlardı amk. bir de teoman kafası iyiyken bir kır evinde görmüş bunu ama nası uçuyorsa orada bi rüzgar gülüne rastlamış konuşmuş falan. yani o da görmemiş..

    her neyse bence amerika'yı amerika yapan şey aha bu verandadır arkadaşım. babanla bir sorunun mu var, otur veranda da konuş. ananla mı var gel verandaya bağır çağır, düşmanın mı var al silahı verandaya otur...

    sen bildin onu filmlerden, beyaz boyalı, sallanan koltuk var orada en yaşlı insan oturuyor. 20 sene sonra gelmiş evlat hesap soruyor,şurada bana tokat attın, orada beni mahçup ettin burada bok ettin diyerek.. tanıdın tabii.

    türkiye de veranda olmayınca ne oluyor, salon var babaya hesap sormaya geliyorsun altı ay sonra ( bizde öyle 20 sene 25 sene ayrılık olmaz en babası bi bayram arası) ülke tv açık. salondaki büfe enerjini alıyor kafadan, büfe ne amk diye düşünürken az yumuşuyorsun, koltuk örtüsünün üstündeki kırlent, bardakların üstündeki dantel, ülke tv spikerinin naif ve mıymıntı sesi derken odaya girdiğinin 10. saniyesinde yumuşuyorsun. bir de anan poğaça viriyim ayrana katık eden mi diye sorunca ne oluyor, hesap soramıyorsun. ömrünce taşıyorsun o ağırlığı.

    amerikalı o verandadan zıpkın gibi çıkıyor. sorunlarını halletmiş, herkes bir diğerini bağışlamış diyor ki sorunum yok madem gideyim afganistan'ı işgal edeyim diye süper güç oluyor, uzaya çıkıyor adam. onun için veranda mecbur tutulmalı. 38 katlı apartmanın hemen giriş kapısının yanında bi veranda olsa fena mı olur?

    neyse bi şarkı ile bitireyim, bir kır evinin verandasında bir rüzgar gülüne rastladım, insanmışçasına konuşmaya lay lay lay..

  • cehaletin alamet-i farikası, cahilin yüzündeki arsız tebessüm. bunu farkettiğimden beri, şaşmaz bir kesinlikle tanıdım cahili büyük kalabalıkların arasında bile.

    uzak durmaya çalışsam da, bazen aynı masayı paylaşmak zorunda kaldığım da oldu; çok iyi bildiğini sandığı konuda getirilen eleştiriye, o arsız tebessümle papağan gibi ezberlediği cevapları vererek zafer kazanmış havasına girdiğini gördüm.

    bu bir savunma refleksi. düşman olduğu, daha iyi semtlerde yaşayan, daha eğitimli ve daha fazla para kazanan kişiler. teşhisi doğru yapıyoruz, ama nedenlerini ıskalıyoruz. bu insan profilinden nefret ediyor olması, en temelinde, onlar gibi olmayı düşleyip de olamaması. hiçbir zaman özendiği bu insanlar gibi olamayacağını bilmesi.

    sahip olamadığı arabayı çizen barbarın davranışı ile kendisini beğenmeyen kadının yüzüne kezzap atmak veya öldürmek benzer. hiç kuramayacağı cümleleri kurana duyduğu öfke de, aynı ateşten besleniyor. o yüzden, cahilin en büyük düşmanı cehaleti ve yoksulluğu değil, ulaşamadıkları.