ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yazarların şu an duymak istediği söz
-
vatandaşlık başvurunuz hiç yapmamış olmanıza rağmen bizim de bilmediğimiz bir şekilde kabul edilmiştir.
konyalı saat işten atılma rezaleti
-
iyi bari kel pezevenk dememiş. çok da rezalet olmayan rezalet.
birçok pizzacının kapanacak olduğu gerçeği
-
akıl verirken önce aklınızı sorgulayın lütfen. elektrik yerine gazlı fırın tavsiye etmiş beyni uçkurunda olan arkadaş, gaz ucuzmuş gibi… odun diyip italya ile kıyaslamış. odun fırını kullanabilmek için güzel bir havalandırma sistemi ile birlikte fırının kurulabileceği geniş bir alan olmalı. tavsiye vermeden önce fazla alan işgal etmeyen 2 kapaklı buzdolabı büyüklüğünde elektrikli fırını neden kullanamıyoruz diye sorgulaman gerekiyor. işletmecinin bu hesapları detaylı yapıp akıcı bir şekilde bize aktarabilimiş olması tüm ihtimalleri değerlendirmiş olmasını düşündürüyor. şu aşağılayıcı her şeye negatif yaklaşan kişiliklerinizi bir kenara bırakın da insanları anlayıp mantıklı fikirler vermeye çalışın. ayrıca odunun tonu 2 bin türk lirasına dayanmış onu da belirtmiş olayım. bugünün şartlarında fırının enerji tüketimini hesaba katmasanız bile kaliteli malzemelerle hazırlanan pizzanın maliyeti 40 lirayı geçecektir. diğer ülkelerle kıyaslanamayacak kadar kötü bir haldeyken italyanları örnek göstereceğinize lütfen yalnızca darbe attığız yerle ilgilenin.
ayasofya
-
6. yüzyılda inşaa edildiği vakit en büyük kilise olan yapı. kubbesi o kadar geniştir ki, birkaç kere çökmüştür. ayasofya’nın kendisi ise 3 kere inşa edilmiştir. antik dönemden kalan en iyi kalan büyük yapılardan biridir( inşaası 537 yılında bitmiştir).
1453’te camiye dönüştürüldüğünde, kuşkusuzki tarihin en güzel camilerinden biri olmuştur. zaten bunu osmanlı mimarisindeki etkisinden de anlayabilirsiniz. klasik osmanlı mimarisinin temelinde ayasofya vardır: küçük kubbelerin büyük devasa bir kubbeyi desteklediği camiler.
camiye dönüştürüldüğünde içindeki mozaiklere dokunulmamıştır bile. mozaiklerin üstü 18.inci yüzyıldan sonra kapatılmıştır.
ayasofya herhangi bir dine ait olmak için fazla güzel bir yapı. istanbul, “city of world’s desire” olarak bilinir. ayasofya da istanbul’un kalbidir. ayasofya’nın müzeye çevrilmesi olabilecek en doğru karardı. böylece sembolik gücü bu kadar yüksek olan bir yapı sadece müslümanların veya ortodoksların mirası değil bütün insanlığın mirası haline geldi.
ama ben bunları neden anlatıyorum ki ? tarihin, sanatın bir değeri mi kaldı ki ? ahh...
laptop kamerasını bantlayan insan
-
paranoyak değil, tedbirli insandır. paranoya gerçek olmayan kaygı ve korkular üzerine kuruludur. art niyetli birinin sizin haberiniz olmadan webcaminize erişim sağlayabileceği ise kanıtlanmış bir gerçektir.
auroville
-
auroville, 1940'ların ünlü gurusu sri aurobindo ve annesi olan "görücü anne" tarafından düşünülmüş ve temelleri atılmış kentütopi.
25 sene önce ütopik bir fikir gerçekleştirilmeye başladı. 124 ülkeden gelen konukların katılımıyla hindistan’ın güneyinde "auroville" kuruldu, yani "gelecekdeki insanların uluslararası şehri". bu zihinsel bir deneyimdi. bütün iyi niyetli insanların bir arada yaşayacakları ve sadece en büyük gerçeği dinleyecekleri bir yer. büyük usta yogi sri aurobindo ve görücü anne böyle istemişti. kısacası auroville, barış ve huzur rüyasını gerçekleştirme yolunda atılan bir adım. auroville bir tatil cenneti değildir, ilk bakışta öyle görünse de. auroville’nin gercekten ne olduğu çok zor ifade edilir. resmi adı "toplum projesi" olan auroville’deki yaklaşık 700 sakin orayı zihinsel bir deneyim olarak görmekteler. bu insanlar, yogi ve filozof olan sri aurobindo’nun ve anne'nin fikirlerini gercekleştirmeye çalışmaktadırlar.
28 şubat 1968'de, anne 90 yaşında kuruluşu gerçekleştirmeye adımını atmaktaydı; pondycherry’nin bir kaç kilometre kuzeyinde (bengal körgezi yakınlarında) 124 ülkeden gelen davetlilerle birlikte auroville’nin, yani "gelecekteki insanların uluslararası şehrinin" açılışı yapıldı. anne, ilerlemek ve daha iyi bir yere gelmek isteyenleri davet etmişti. aslında, auroville bir deney yeriydi ve haber tüm dünya basınında yer almıştı. bu yüzden çok ilgi çekti ama son noktaya hiç de kolay ulaşılmamıştı. yetmişli yıllarda 20 kilometrekarelik bölge, perişan bir görüntüdeydi; vicdansız, yakıcı bir güneşin altında olan kurak ve kaskatı bir toprak. sadece bir kaç tane mango, banyan, kaschu ve palmyra ağaçları vardı. 50.000 kişilik bir şehir planlandı, orada insanlığın bütünlüğü gösterilecek ve burası "süper insan" ın doğum yeri olacaktı. işe çok büyük bir umut, heyecan ve hevesle başladı;ilk gelenler çok çalışkandılar, ağaçlar dikip, inşaatları sürdürüp, auroville’nin merkezi için temeli oluşturdular. merkez inanılmaz büyüklükdeki "matrimandir"di, yani yuvarlak bir şekilde olan "tanrının tapınağı". ondan sonra herşey birden duraklamaya başladı: 1973'de herşeyi yöneten ve auroville üzerindeki bütün otoriteye sahip olan anne öldü. yetmişli yıllarda hindistan’a akın akın gelen hippiler auroville’e de gitmeye başladılar ve orada yaşayan normal insanları görünümleriyle ve davranışlarıyla korkuttular. genelde batıdan ve fransa’dan gelmiş olan 400 auroville sakini pondicherry’deki "sri aurobindo derneği" den pek memnun değildiler. ve bu kuruluş auroville’nin yönetimiyle ve bağış toplanmasıyla görevlendirildi, daha doğrusu bu görevi zorla aldı. (bu biraz da bakış açısına bağlıdır.) kötü bir yönetim, ana fikre uzak ve yetersiz bir bağ ve de para dağıtımında kolay yerine getirilemiyecek kurallar, kısacası maddi yardımlar istenildiği gibi ulaştırılamıyordu. bunların hepsi hindistanlı organizatörlerin istenmemelerinin nedenleri oldular.
bu olaylardan sonra auroville’liler kendi aralarında iki gruba ayrıldılar. büyük bir grup ana dernekle ilişkisine tamamen kesmek istemekteydi diğerleri ise, ilişkileri devam ettirmekde iddialıydılar. 80’li yıllarda za tartışmalar sürüyordu. ve inanılmaz ama genelde kaba kuvvetden yararlanıyorlardı, hatta bazen profesyonel dövüşcüler bile tutuluyordu. ziyaretçilere pasaportlarını ve paralarını yanlarında götürmeleri tavsiye ediliyordu, çünkü eve dönüldüğünde orasını soyulmuş olarak bulabilirlerdi. auroville’in o dönemde huzur ve barışla pek bir ilgisi yoktu. tek konuşulan şey, maddi ve politik noktaların önemli olduğuydu. izlenim olarak auroville sıradandı. auroville’liler sonunda mahkemeye başvurdular ve çoğunluk ne pahasına olursa olsun aurobindo derneği'ni istemeyerek çok çiddi bir adım attıktan sonra hindistan hükümeti'nden auroville’yi üzerine almasını istediler. ve bu istek olay 1988’de gerçekleştirildi ve işte o zamandan sonra ortam biraz sakinleşti. devletin araya girmesiyle birlikte bazı sıkıntıların ortaya çıkması ihtimalinden korkulmaktaydı ama avantajların daha fazla olacağı umut ediliyordu. ama herşeyden önce artık iyimserlik ön plandaydı ve yeni bir dönemin başladığı açıkça görülüyordu. matrimandir'in göbeğinde bulunan meditasyon odası nihayet bitmişti, oysa 20 yıldan beri anne'ye göre "auroville’nin ruhu" olan bu odanın bitimi için çalışılmaktaydı. anne orayı bir vizyonda gördüğünü söylüyordu ve buna göre verdiği emirler, tüm kopukluklara rağmen son ayrıntısına kadar yerine getirildi; matrimandir'de beyaz renkli,12 köşeli,12 tane sütunu var, ortasında almanya’da yapılan, 70 santim çapında bir kristal küre bulunuyor. üzerine bilgisayarla kumanda edilen bir ayna yerleştirildi, bu ayna güneş ışınlarını yansıtırken bu odadaki tek ışık kaynağını oluşturmakta. anne ölmeden önce, gücünü bu odaya akıtacağına söz vermişti. şimdi insanlar bunu hatırlıyorlar ve odayı bilinç süreçlerini başlatacak bir yer olarak görmekteler.
şu 6 kadınla evlenmeyin
-
özet: erkekle evlenin.
t: değişik bir önerme
7 yılda 29 bin adet 1 tl biriktiren trabzonlu
-
tebrik ettiğimiz vatandaş. lütfen elindeki paraların bir kısmını taksicilere bütünletsin de 'abi bir lira yok' muhabbetinden kurtulalım biz de. hadi kahraman, sıra toplumsal duyarlılık projelerinde.
merhaba ben damla seninle tanışmak istiyorum
murphy yasaları
-
bir işin ters gitme olasılığı varsa, ters gider
bir kadın susuyorsa yapılması gerekenler
-
üstünü örtün, uyumuştur o.
küçük boyutlarda yaşamayı sevmek
-
insanın dar alanlarda, sınırlarını görebileceği küçük yerlerde kendini iyi hissetmesi durumu. benim gibi bu durumdan hoşnut olanlar için asosyal ve içine kapanık insanlardır denmiş. içine kapanıklık nispeten doğru ama asosyal olmadığımı net bir şekilde söyleyebilirim. belki de aslında ihtiyacım olan şey asosyal olmaktır kim bilir. ve minik kare bir oda, kare eşyalar, başkasının sığmayacağı kadar dar bir alan. küçücük yer, kocaman özgürlükler.
küçükken birçoğunuz gibi ben de kardeşimle aynı odayı paylaşırdım ve kendimle kalmak istediğimde masanın altına girerdim. çok büyük gelirdi masanın altı, yastıklardan sadece beni çevreleyen bir ev yapardım. bazen elbise dolabına girer otururdum. anneannemin evini çok severdim ama büyüklüğü beni rahatsız ederdi, neyse ki çok ağaç vardı bahçesinde. ağacın üstünde değilsem mutlaka birinin altında kendime topraktan bir sınır belirlemiş oraya oturmuş bulurlardı beni, ya da kümeste. en sevdiğim oyun saklambaçtı mesela, kuytu yerler bulmanın en güzel yoluydu bu ve o yeri bulunca sobelemek için bile çıkmak istemezdim bulunduğum yerden. şimdi de nefes almak istediğimde evin en kuytu ve karanlık yerine gidip birkaç dakika da olsa kendimi geniş yerlerden olabildiğince sakındığımı fark ettim. bunun bana ne kadar iyi geldiğini anlatmamın imkanı yok. tutkunu olduğum uçsuz bucaksız denizlerde, bitmesin dediğim kocaman ormanlarda, uçaktayken dünyanın büyüklüğünü gözüme gözüme sokan gökyüzünde kendimi ne kadar iyi hissedersem hissedeyim hiçbiri o masanın altı, dolabın içi, ağacın kovuğu ya da karanlık küçük bir kiler kadar bana iyi gelmiyor. sınırlar da sadece bu anlarda beni ben yapıyor.