hesabın var mı? giriş yap

  • nihal' in dalgalı saçla yattığı yataktan fönlü saçlarla kalkması da bir garipti hani. zengin yatağı bile bir başka oluyor canım.

  • anlamak için uzun uzun test çözmenize gerek olmayan şey.

    kalbimin tek sahibine* eşliğinde duygulanıp tabi tabi* eşliğinde eğleniyorsanız bu zekayla bu yaşa gelebildiğiniz için şükür namazı kılın. bakın ne kadar basit.

    edit: gerçekleri çarpıtmadan söylüyorum ki haftada 3-4 gün uyumadan önce ya da çizim yaparken muhakkak beethoven dinlerim, lil wayne kimdir bilmiyorum bile. karşınızda nasıl bir deha var bilin yani.

  • şahsi fikrim bu mahlukat cinayete teşebbüsten yargılanmalı! sakın ekmek parası vs. gibi duyarlar kasmayın. planlı olarak adam öldürmeye teşebbüsten yargılanmalı.

    edit: iş yeri 5 aydır kapalı, asgari ücretliyim, devlet 5 krş yardım yapmadı. ev kredisi ödüyorum. borçlandım, kredi çektim, çaresizlik had safhada..
    ne olursa olsun "ekmek parası" adı altında kimseye zarar veremezsin. buna hakkın yok. nokta.

  • 4 milyon dolarlik evleri alip gotune sokabilecek olanlarin hic bulasmamasi gerektigi konu. varsin herkes insan olmasin, halden bilmesin.

    yardim eden de, ufak da olsa iyi niyetle caba sarf eden de sag olsun.

    kazandigi parayi paylasmak icin degil, sekil icin tutan da kahrolsun.

    humanizmden selamlar.

  • kendi içmez,içeni kınamaya bayılır
    yüzünden aldatmaca,sahtekarlık yayılır
    şarap içmiyor diye kasılıp gezer ama
    yedikleri yanında şarap meze sayılır

    diyerek acaba yıllar evvelden hangi ülkenin başbakanını işaret etmiş merak ettiğim ileri görüşlü büyük adam.

  • tamam, bu bir şekilde kabul edilebilir, ticari amaçla bunları kullanan ve şarkıları üzerinden para kazanan varsa tabii ki hakkıdır.
    amma velakin söylemek istediğim bir şey var.
    erkin koray'ı çok severim, hemen hemen tüm 45liklerini de topladım, yani öyle böyle değil ilgim.
    pandeminden önceki yıllarda iki kere de konserine gitme şansım oldu.
    her iki konserde de zırt pırt durup " telefonla çekmeyin, beni videoya almayın, kameraları kapatın, güvenlik kameralara müdahale edin" demesi canımı sıktı.
    akabinde bir 33lüğünü ( benden sana) imzalatmaya yanına gittim, imzaladı ama "bu korsan" dedi. ahah, "yav 82 baskısı" bu dedim, " haa ben yenilerden sandım " dedi.
    bunadın mı abi sen? bırak çeksin çocuklar, seni ileriki yıllara aktarsınlar. bilsak günlerindeki erkin baba nerede, şu hallerin nerede.
    az sal ya.

  • bir çok kez başıma geldi. zaman aşımları falan oldu, sicilim temizlendi sonra tekrar yakalandım.. en sonuncuda ehliyeti geri alabilmek için zorunlu olarak bir ay süren "sürücü davranışları geliştirme eğitimi" aldım.. bu eğitimdeki bir kaç şey hiç aklımdan çıkmıyor. bunlardan iki tanesini paylaşayım;

    -eğitimde psikolog hoca bize "diyelim ki sizin çocuğunuza 0,51 promil alkollü olan bi sürücü çarptı ve çocuğunuzu öldürdü. o adam için aman canım 0,01 promil geçmiş sadece, zaten adam 10 tane de içse çok dikkatli kullanacak birine benziyor" şeklinde düşünebilir miydiniz diye sormuştu.

    -başka bir gün ki eğitimde de trafik polisi eğitmen alkol nedenli bir çok kazanın resmini gösterdi. içimiz kalkmıştı. polisin sözleri hala aklımda. "keşke bu kazalardan önce trafik kontrolüne yakalansalardı da, ehliyetlerini alsaydık. şu an ehliyetsiz de olsa en azından hayatta olurlardı"

    öyle işte.. anlayana!

  • salem zengin bir kasabayla bir çiftçi köyü olmak üzere ikiye ayrılmıştı. bu iki zıt taraf sürekli bir çatışma halindeydi. köylüler şiddetli tartışmalar, kavgalar çıkararak, kasabadan dinsel ve politik özgürlük istiyorlardı. salem cadı avlarını anlayabilmek için öncelikle cadılık suçlamalarının ilk ortaya çıktığı zamanı incelemek gerekir. orda da 17.yüz yılda massachusetts bay colony’deki yaşamın klasik gerginlikleri yaşanıyordu. şeytana olan büyük bir inanç, salem köyü’ndeki gruplar, fanatikler ve salem kasabasıyla olan rekabet, yeni başlayan frengi salgını ve savaşan kabileler tarafından saldırıya uğrama tehlikesi, şüphe ve korkulara çok iyi bir zemin hazırlamıştı.

    1688’de, glower ve goodwin adlı iki kadının arasındaki tartışmadan sonra, şiddetli kavgayı izleyen goodwin’in çocuğu, yerde kıvranmaya başladı. glower, koyu bir katolik olmasına rağmen, cadılıkla suçlandı ve idam edildi.

    1689’da köylüler kendi kiliselerini kurma ve eski bir tüccar olan saygıdeğer samuel parris’i başkanları olarak seçme hakkını kazandılar. başkanın katı tavırları ve sınırsız gibi görünen tazminat talepleri onu popüler yapmıştı. bir çok köylü parris’i başkanlıktan atmak için yemin ettiler ve ekim 1691’de onun maaşına katkıda bulunmayı kestiler.

    ailelerini boğan bu gerginlikten bir kaçış yolu arayan parris’in 9 yaşındaki kızı betty ve onun kuzeni abigail williams, barbados’dan bir köle olan tituba tarafından anlatılan büyüleyici hikayelerin keyfini çıkarıyorlardı. kızlar bu çok güzel ve yasaklanmış eğlenceyi paylaşmak için birkaç arkadaşlarını da davet etmişlerdi. tituba’nın dinleyicileri, o geleceği söylemekten bahsederken, dikkatle dinlediler..

    1692’de salem köyü’nün saygıdeğer başkanı samuel parris’in yiğeni ve kızı hastalandı.

    betty bir çeşit kriz, bir sarsıntı içindeydi. abigail williams ve kızların arkadaşı ann putnam’da da aynı belirtiler gözlemlenmişti. doktorlar ve rahipler korku içinde kızların eğilip bükülmelerini, kendilerini sandalyelerin altına saklamalarını ve anlamsız şekilde bağırmalarını izlediler. doğal bir açıklamanın olmaması, doğa üstü bir açıklamayı doğurdu, puritanlar kızların büyülendiğini öne sürdü. parris ve diğerleri tarafından kışkırtılıp,işkencecilerinin adını verdiler: sarah good adındaki bir dilenci, yaşlı sarah osburn ve tituba’nın kendisi. her kadın da çevresine uyumlu olmayan insanlardı. osburn masum olduğunu söyledi. good da aynısını yaptı, ama osburn’ü suçladı. tituba ise 1692’nin mart ayında itiraf etti: “şeytan bana geldi ve ona hizmet etmemi teklif etti.” köylüler, tituba siyah köpeklerden, kırmızı kedilerden, sarı kuşlardan ve beyaz saçlı bir adamın, tituba’ya şeytanın kitabına imza atmasını buyurmasından bahsederken, büyülenmiş bir şekilde oturuyorlardı. birkaç tane keşfedilmemiş cadının bulunduğunu ve onların puritanları yok etmeye ant içtiklerini soyledi tituba. bu cadıları bulmak sadece salem için değil, tüm massachusetts için bir haçlı seferi, bir cihat haline gelmişti. bu cihatın bir sancıya dönüşmesinden ve cadı avcılarının, kurbanlarından çok daha ölümcül olduğunun kanıtlanmasından önce, anne putman, hikayenin muhtemelen en önemli elemntlerinden bir tanesiydi. zengin histerik ve “sirk kızları”na katılan kadına kıyasla onun hakkında çok fazla detay bilinmiyor.

    1692’nin mayıs ayında salem cadı avı başladı. cadı olduğu idda edilen martha cory’e yapılan suçlamalar sırasında, kızlar cadı olduğu idda edilen kadının kendi ellerini büküp, kızları fiziksen olarak incitebileceğini öne sürdüler. kızlar ayrıca, öbür mahkeme odasındayken, bayılıp, eğilip, bükülüp, başka dramatik yollar denediler. kızlardan bir tanesi “hayali bir kanıt”ı olduğunu öne sürdü, başka bir deyişle sadece kızın algılayabildiği, insanlara görünmez olan bir hayalet yada kötü bir ruh. inanılmaz şekilde, bu kanıtlar kanunen cadılık yapıldığı yönünde yeterli bulundu. bu kızlar sözde işkence görmüş ve ele geçirilmişlerdi. suçlandırılanlar, sözde kendilerini ele geçirip, işkence yapanlardı.

    1692 haziranında, özel oyer ve terminer mahkemesi (anlamı dinleme ve karar verme) salem’e geldi ve cadılıkla ilgili olayları dinledi. william stoughton’un başkanlığında, bir yargıç ve jüriden oluşuyordu. ilk suçlanan bridget bishop, suçlu bulunarak 10 haziran’da asıldı. 1692’de 19 “cadı” gallows hill’de asıldı ve giles cory adındaki kendini savunup,kurtulmak için yalvarmayan bir sanığa ölümüne işkence edildi. aralarında hapiste ölen bir çocuk da bulunan beş kişi öldü. mahkemenin otoritesini anlamadığı, savunma yapmadığı gerekçesiyle de bir adam, büyük bir taşın altında ezilerek öldürüldü. tituba önce hapse atıldı, sonra da salem köyü’nden sınır dışı edildi.

    nasılsa, otoritesi olan insanlar ve halk, cadı avının kontrolden çıktığını farkettiler, görünen oydu ki herkes cadılıkla suçlanabilirdi. 3 ekim 1692’de harvard koleji’nin en meşhurbaşkanı mather, şöyle konuştu:

    “on tane maznun cadının kaçmasındansa, bir tane masum insanın suçlanması daha iyidir.”

    vali william phips bu cadı vakalarından iğrenmişti artık ve bu çılgınlığa bir son vermek istiyordu. mahkemeye baş vurarak, “hayali kanıt”ların geçerli olmamasını sağladı. bu yeni mahkeme zanlıların 56’sından sadece 3’ünü suçlu buldu. mayıs 1693’te phips hala cadılık suçlamalarından dolayı hapiste olanlardan ve asılmayı bekleyen 5 kişiden özür diledi. salem cadı avı, artık bitmişti.

    bu ayıptan çıkan tek iyi şey insanların duygularını dinleyip salem cadı avı’nı dava etmeleri oldu. ama cadı avı lekesi hep kaldı.