hesabın var mı? giriş yap

  • pek çok kişinin neden pahalı olduğunu anlayamadığı yiyeceklerden biri makaron. detaylara inince neden bu kadar pahalı olduğu nispeten daha anlaşılabilir bir hal alıyor.

    1. malzeme: makaron, badem unu gibi normal kurabiyelerden daha pahalı olan malzemelerle yapılır. badem unu, yüksek protein ve yağ içeriğiyle lezzete ve dokuya katkıda bulunur. fakat maliyeti de diğer unlara kıyasla yüksektir.

    2. üretim süreci: makaron yapımı, özen ve hassasiyet gerektiren bir sanattır. mükemmel kıvam ve pürüzsüz kabuğu elde etmek için malzemelerin doğru oranlarda karıştırılması, hamurun dikkatli bir şekilde işlenmesi ve fırınlama süresinin hassasiyetle kontrol edilmesi gerekir. bu titiz ve zahmetli üretim süreci, makaronun pahalı olmasının önemli bir sebebidir.

    3. düşük üretim hacmi: makaronlar genellikle küçük fırınlarda, butik üretim şeklinde üretilir. büyük fabrikalarda seri üretilen ürünlere kıyasla bu durum, üretim maliyetlerini artırır. ayrıca, makaronların hassas bir ürün olması ve uzun raf ömrüne sahip olmaması da büyük ölçekli üretimi zorlaştırır.

    4. lüks algısı: makaronlar, özel günlerin ve gurme lezzetlerin sembolü haline gelmiştir. şık ambalajları ve estetik görünümleri ile lüks bir algı yaratmışlardır. bu algı da fiyatlarının yüksek kalmasına katkıda bulunur.

  • aşağıdaki formülle hemencecik hesaplanabilecek bir formüle dökülebilen acı eşiğidir:

    sevilen kişinin sizin için değeri = x
    sevilen kişinin sizi sevme değeri = y
    sonuç=z (saat değerinden)

    x . y = z formül basit.

    y'nin değeri 0 olduğunda, x'in değeri değişmeksizin mutlak "0"*olacaktır. haliyle ondan vazgeçme, onu unutma değeriniz onun aklınızda yer edeceği saati gösterir. o da 0 güne eşittir. yine de birkaç dakika ya da saat onunla geçen zamanları niye boşu boşuna harcadığınızı sorgulayabilirsiniz. ancak bunu uzatırsanız, kendinizi yıpratırsınız, yapmayın.

    x'in değeri 0 olduğunda ise, y'nin değeri değişmeksizin mutlak 0 olacağından, y'nin değerinin büyüklüğüne göre kendinizi sorgulamalısınız. mesela partneriniz 100'lük bir değerdeyken siz kendinizle çarparak onu sıfıra eşitlemişseniz, çok ayıp etmişsinizdir. lütfen kendinize çeki düzen verin, sevilmeyi hak eden bir insan olmak için çaba gösterin ya da sevmeyeceğiniz kimseleri hayatınıza sokarak onların hayatlarını da bok etmeyin. rica ediyorum.

    eğer, x ve y'nin değeri 0'dan farklıysa, örneğin:

    100 üzerinden, x'in değeri 65, y'nin değeri de 42 ise: x.y = 2730/24 = 113.75 gün (3.7 ay)

    yani sevdiğiniz insanı dört aya yakın bir süre içerisinde unutabilirsiniz, unutmalısınız. ama şunu unutmayın: zaman geçtikçe x'in değeri azalacağından, z'nin değeri de azalacaktır. muhtemelen aynı durum y'nin değeri için de aynı olacaktır. o yüzden ilk günden 2730 olarak çıkan değer bir ay sonra hesaplandığında 45 . 22 = 990/24 =41.25 yani 1,5 aya denk gelecektir. ama zaman geçmesine rağmen x ya da y'nin değeri yükseliyorsa muhtemelen insan kendi kendisinin faktöriyelini almaya başlamıştır. bunu virüs gibi de düşünebilirsiniz, o yüzden kendi duygusal durumunuzu sabit tutabilecek ya da sizin duygularınızı bölebilecek değerler bulmalısınız. bu yeni biriyle tanışmak, kendini sanata adamak ya da içinde kaybolacağınız bir kitap olabilir.

    veya daha kısası:

    gamsız olun lan. hem bi siz mi sevip ayrıldınız ya da kavuşamadınız? ayrıca her seferinde daha iyisini bulabiliyorsunuz, ben deneyimledim bunu. henüz varlığından haberdar bile olmadığınız ne kadınlar/erkekler var, daha mutlu olabileceğiniz. mesela ben bugün hiç sevmediğim bir adam tarafından terk edildim, yaklaşık 18 dakika boyunca üzüldüm, sonra "amaan" dedim be, "pek sevmedin, adam da istemedi tabii, normal." olayları öz eleştiri çerçevesinde, gelecekten de umudunuzu kesmeden, geçmişi de güzel anılar olarak hatırlayarak yolunuza devam edin. böyle iks, miks uğraşırsınız ondan sonra.

  • 80'li yılların başında beşiktaş'a çok büyük bir miktarda nakit hibe ederek beşiktaş'ı ayağa kaldıran ve bunu yaparken yönetim kurulunda dahi olmayan büyük beşiktaşlı erdoğan demirören'in frankenstein'a benzettiğim oğlu, iyi bir beşiktaşlı.

    yıllar sonra gelen edit: iyi bir beşiktaşlı olduğu konusunda bizleri şüpheye düşürmüş insan.

    daha bi yıllar sonra gelen edit: ben de bu adama "iyi bir beşiktaşlı" demişim ya, ağzıma sıçsınlar benim. 19 yaşında yazıp da 26 yaşımda pişman olduğum çok şey var ama bu bi başka mına koyim. acı çekiyorum resmen.

    en son edit: olm adam fenerbahçeli çıktı lan?

    en bi son edit: erdoğan demirören için söylediklerim de içime kaçmış bulunmakta. hayırlı olsun.

  • arkadaşlar bu yazılı olmayan kuraldır.

    şampiyon olduysan kendi semtinde eğlenirsin. rakip takımın semtinde eğlenemezsin. beşiktaş'ta, kadıköy'de bu kutlamayı yapamazsın. bu budur. sen şimdi trabzonspor taraftarı olarak bağdat caddesinde şampiyonluk kutlarım dersen senin oradaki amacın şampiyonluk kutlamak değil gövde gösterisi yapmak. bunu da sana yaptırmazlar. yapamazsın yani. etik değil.

    not: beşiktaş.

    edit: trabzona mı gidelim mesajları alıyorum.

    bağdat caddesine de gitmeyiver bir zahmet. istanbul'da semt mi bitti?

  • bodrum'da, kos adasının tam karşısındayım. deprem anında uyanıktım. 99 depreminde de istanbulda ve uyanıktım. şiddet olarak 99'a göre daha zayıftı. yinede psikolojimi allak bullak etmeye yetti. evde bardaklar vb. kırıldı, banyodaki kozmetikler döküldü, çekmece
    ve dolaplar açıldı. artçıların arkası halen kesilmiyor.

    komşu hamile. ağlaya ağlaya çıktı evden. sancı girdi hastaneye gittiler. aklım orada bir yandan.

    hayattayız, korkuyoruz.

  • kasılmayın. gidin kahve için. siz para ödeyeceksiniz hizmet ve ürün bekliyorsunuz. onlar size lütufta bulunmuyor. sanki mabede giriyoz.