hesabın var mı? giriş yap

  • işe girme duası:

    void main(void) {
    printf("hello world\n"); // 10 bin kere kopyala
    ...
    }

    hayırlı olsun.

  • 78'de nasıl ne zaman ve 80'de nereden nereye adlı iki long play yapıp türkiye'de arabeskin ciddi ciddi hakim olduğu dönemlerde tozu dumana katmış büyük rock grubu. hardal, batı normlarında rock soundu çıkartmıştır tam manasıyla. bunalımlar, üç hürel, moğollar, barış manço, cem karaca mühim gibi müzisyenler/gruplar daha ziyade anadolu ezgileriyle müzik yaparken hardal çıkmış baba baba grup sounduyla batılı bir rock inşa etmiştir. erkin koray'ın da bir dönem yol dostu olan bu mühim grup bu manada ilktir! bunalımlar'ın hardal'dan 10 sene önce hard rock şarkılar yaptığı doğrudur lakin bu tam manasıyla garage rockın etkileridir. ve bunalımların da o dönem anlaşılamaması ortaya çıkan kuvvetli soundun yansımasıdır adeta. çünkü 70'lerde bunalım elemanları yeri geldiğinde soyunmuş yeri geldiğinde de gitar falan kırmıştır. tabii bunalımın bir dönemi de türkü soundlu dönemidir. hardal ise naif bir gruptur! temiz sound sağlam sololar grubun temelidir. sözlerde arabesk furyasına göre az biraz derli topludur. lakin gene de bu dönemin izleri görülür. hardal'ın solisti şükrü yüksel pürüssüz sesiyle grubu daha da büyütmüştür. hardal'ın yıllar sonra eksik kadroyla 3. albümlerini yaptığını da eksik geçmeyelim. bu albümün adı yeniden doğuş! gene yeni tarz rock gruplarına nazaran çok daha iyi bir işle yıllar sonra karşımıza çıktılar. leyla hit olarak dönüp durdu. iyi bir albümdü yeniden doğuş. fakat grubun asıl olayı ilk iki long playınde yatar. nasıl ne zaman iyi şarkılarla örülü olsa da nereden nereye de sound oturmuştur. bir yağmur masalı türkiye'de rock müziğin vardığı son noktadır! gene dönemin arabesk yapısını sözlerinde bulabildiğimiz lanet olsun, muhteşem ballad beni anlayamazsın, nereden nereye, babalar küçük oğullarına söylesinler diye, sen olmasaydın dinlenmesi farz olan güzelliklerdir. hardal'ın hiç bir şarkısı vasata dahi yaklaşamaz. hepsi üst düzeydir. yıllar yılı dinlemiş birisi olarak türk rockından bahsedilecekse hardal'dan bahsetmemek olmaz derim başka bir şey demem. grup elemanlarından baterist sedat avcı 'yı -avdıkoğlu diye de geçer- kaybettik. grupla ilgili az çok bilgi verecek bir kitapta yakın dönem de çıktı. erkin koray'ın mezarlık gülleri adlı kitabında hardal'dan çok şey bulabilirsiniz. bu malum iki long play akabinde hardal'ın seçmeler adlı bir kasetinin elden ele dolaştığını ve bunun iki albümün şarkılarından derlendiğini söylemeliyim. gerek nasıl ne zaman gerekte nereden nereye bu ülkenin müziğine değer vermediğinin bu ülkede adam akıllı bir müzik hafızasının olmadığının kanıtıdır! çünkü iki güzellikten de şuanki nesil bihaberdir maalesef. hardal, kendisinden bihaber olunamayacak kadar kalite bir gruptur! iki plak için şuan 800 tl rahatlıkla gözden çıkarılabilir. çünkü bulmak hayli zor.
    türk rockının yakın dönemi hakkında bilgi sahibi arkadaşların hardal'ı bir yerlerden bulup dinlemelerini salık veririm. hardal bu ülkenin başına gelmiş en büyük güzelliklerdendir kuşkusuz. tarihin tozlu raflarında kalsalar dahi.

  • "oğlum 7 aylıktı, nisan ayı...

    benim evi sanırım, ev gibi hissettiğim zamanlar. nereden hatırlıyorum; salonun bir köşesinde saksı çiçekleri var. rahmetli kayınpederim benimle yaşıyor, yarı felçli. çok şık bir adam. zar zor yürüyor, titreye titreye iniyor merdivenlerden, pastaneye gidip çay içiyor, dönüşte mutlaka bir çiçek alıp geliyor. çok zarif bir adam, yattığı yerler nur dolsun. belki karısına, çocuklarına çok çektirmiş ama beni seviyor. ben de onu.

    salonun bir köşesinde oğlumu emziriyorum ve telefon çalıyor. oğlumu koltuğa bırakıp telefona bakıyorum. telefonda ablam;

    -babam iyi değil, yoğun bakımda. doktor, çocuklarını çağırın dedi. gel...

    diyor. gel dediği yer, istanbul dışında. ama o an aklımda sadece "babam iyi değil" cümlesi yankılanıyor, bu istanbul dışılık endişesi dışında. eşim evde, ne olduğunu soruyor, anlatıyorum ağlamadan. "babam iyi değilmiş, ablam çağırıyor, babam yoğun bakımdaymış" dedikten sonra salıyorum çeşmeleri. hiç hareket yok. "bakarız" diyor.

    "bakarız..." işe gidiyor, deli tavuk gibi dolaşıyorum evde, ne yapacağımı da bilmiyorum. hapisanede gibi yaşıyorum zaten, tek başıma bakkala markete gidemezken, şehir dışına çıkma endişesi sarıyor her yanımı. "babam gidicem, doktor çocukları gelsin demiş, niye bekliyorum ki?" diye kara kara düşünüyorum. hava bir açıyor, bir kapıyor. ablam bir daha arıyor;

    -gelmeyi düşünmüyor musun? durum ciddi, beyin kanaması geçirdi ve durumu çok kötü!

    annemlerde kimse yok, sanki kocaman şehirde tek başıma kalmışım gibi, ne yapacağımı bilmez bir vaziyette, rutin yaşamaya çalışıyorum. oğlumu emziriyor, altını değiştiriyor, gülen yüzüne bakıp, gülmeye çalışıyorum. ama, kafam allak bullak. bir şey eksik ? saat, akşam sekize doğru eşim geliyor. sormuyor hiç, şaşırmıyorum ama daha fazla dayanacak halim yok.

    -ben gidicem!

    diyorum. o mutfağa girip, bir bardak rakı doldurup içiyor ve;

    -bekle!

    diyor.

    bekliyorum... saat 12'ye doğru, çıkıyoruz evden, o? o zil zurna sarhoş, ben korkak... benimle gelmesini istemiyorum, çünkü, ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmiyorum. hem zaten gezmeye de gitmiyorum ki. babam, babam iyi değilmiş, doktor çocukları gelsin demiş. belki bir daha görmem... korkuyorum... oğlum kucağımda, o, söylene söylene çıkıyoruz. yarım saat geçiyor belki babam yok artık, bilmiyorum... bir şey eksik...

    bilet bulamıyoruz. eve dönüyoruz. o, o söyleniyor... bir şey eksik. belki babam? bilmiyorum kocaman bir eksik var ve gittikçe büyüyor. ağlaya ağlaya eve giriyorum. oğlum kucağımda uyuyor. onu yatağına yerleştirip yatak odasına geçiyorum. o, o hala sarhoş ve daha da öfkeli. yatağın ucuna oturup, yüzümü ellerimin arasına saklayıp sessizce ağlıyorum. kapının sesini duyuyorum, içeri attığı adımlar karışıyor sessiz ağlayışıma. tam önümde duruyor ve hala bir şey eksik. bir eliyle kolumdan tutup ayağa kaldırıyor beni... karşı karşıya duruyoruz. gözlerim kızardı biliyorum, yanıyor çünkü. hala eksik, hala eksik...

    bir adım atıyor geriye, elini saçlarıma uzatıyor. oda loş, gözlerini seçemiyorum, gözlerim yanıyor. eksik, eksik... saçlarımı kavrıyor elleri, işte o an göz göze geliyoruz. gözlerinde, hayasız bir parıltı var, içinde ateş var ve öfke. kavradığı saçlarımın kökleri acımaya başlıyor, yanmaya... suratımın orta yerine bir tokat iniyor...

    -gecemi mahvettin!!

    hayatımda ilk defa duydum bu sesi aslında. kafama yumruk attığında. hani şu çizgi romanlardaki "çtönk!!" sesi varya, işte onu duydum kafamda.

    "hayatımı mahvettin" dedi içimde bir ses. işi bittikten sonra, odadan hırsla çıkarken o. eksik bir şey var bu hikayede ki, hala eksik..."

    bu hikayenin ekisiğidir sefkat. daha belki kaç hikayenin. o yüzden gördüğüm zaman aptala döner, çocuklaşırım...

  • gözümü anında yaşartan, bakmaya gücümün yetemediği el yazısı ile çeşitli zamanlarda bana yazmış olduğu kısa notları eşimin. sanki kağıda süzülen ruhu satırlardan canlanıp; o anı yeniden yaşatıyorlar bana. buruk.

  • konuyla ilgili bir ornek vermek gerekirse

    100 kisilik bir grubun 50 evli ciftten olustugunu varsayalim. bu grup icinden en az kac kisi secmeliyiz ki secilenlerden en az ikisi evli bir cift olsun?

    eger 50 kisi secersek en kotu ihtimalle hepsi erkek veya kiz olabilir. isimize yaramadi. hala evli bir cifti bulmus degiliz.

    ancak, 51 kisi secersek en kotu ihtimalle 50 kadin ve 1 erkek ya da 50 erkek ve 1 kadin secmis oluruz. bu sayede, en kotu ihtimalle en az ikisi birbiriyle evli olan bir cift secmis oluruz.

  • aaa manyak lan bu insanlar,
    kurban, mavi sakal, pilli bebek, dr. skull filan yazmışlar. lan bu adamları türk rock tarihinde ilk 10'a yazarsın, kimse de laf etmez. herkes bu adamların kıymetini çok iyi biliyor merak etmeyin.

    yok metallica!!!

    edit: aaaa bulutsuzluk özlemi yazmışlar.

    bakın arkadaşlar siz anketi bile yanlış anlamışsınız. saydığınız grupların %80'i zaten kendilerini konumlandırmak istedikleri durumdalar. popülerlik ile kıymet bilmek arasında çok kalın bir çizgi var ve siz o kalın çizgide futbol maçı bile yapabilirsiniz, öyle kalı bir çizgi.