hesabın var mı? giriş yap

  • 13 mayis:
    sevgili gunluk, bugun tekneyle yolculugumuz ba$ladi. havalar cok guzel. cok mutluyum.

    14 mayis:
    kaptan cok yaki$ikli bir genc. adi tolga. sanirim o da beni beni begeniyor. ama emin degilim. hava cok guzel.

    15 mayis:
    bugun suya atladigimda burnum kanadi. ama hic acimadi. teknedeki herkes guldu. ama sen gulmuyorsun. iyi ki varsin. iyi geceler.

    16 mayis:
    kola icerken guldum ve burnumdan kola cikti. herkes guldu. neden bilmiyorum. hava cok guzel.

    17 mayis:
    en sonunda onunla tani$tim! yani tolga'yla. birlikte yemek yedik. inanilmazdi. hava cok guzel.

    19 mayis:
    kamarasina davet etti, ama kabul etmedim.

    19 mayis: yazmayi unuttum. ozur dilerim. hava cok guzel.

    20 mayis:
    eger kamarasina gitmezsem, tekneyi batiracagini soyluyor. ne yapsam acaba? hava cok guzel.

    21 mayis:
    120 yolcunun hayatini kurtardim. hava cok guzel. yarin eve donuyoruz.

  • bir japonun fiziki özelliklere bakarak, ciddi ciddi sorduğu bir soruya şahit olunmuştur.

    -siz türkler neden hepiniz birbirinize benziyorsunuz ?

  • çocuğa zaten istemediği şey yaptırılmış.haber yapıp milyonlarca kişiye bunu yaymak sosyal zorbalıktır. bilin istedim.

  • devletten en kötü 2500 lira maaş alan askerlerdir. en az lise mezunu olmaları gerekmekte ise de bir uzman çavuş eğitim seviyemizin geldiği durumu bana göstermiştir.

    askerdeyken bir konuşma sırasında hitlerle ilgili bir şey söyledim. 'kim?' dedi. hitler dedim alman, nazi... 'hit mi?' adı dedi. ahmetler mehmetler gibi bir şey söylüyorum sandı. yok dedim adı hitler, adolf hitler. hıı dedi. lise mezunu birinin en azından hitleri tanıyacak kadar genel kültür seviyesinin olmasını beklemek benim hatam mı bilemedim...

    mesaj üzerine edit: ilköğretim mezunu olmak yetiyormuş*

  • köprünün adını mimar sinan koy ve o köprü göçsün. öbür tarafta yakanıza yapışır ismimi lekelediniz diye.

  • sessizlik olduğu zaman kafalarda "ne anlatsam şimdi" sorusunun oluşmadığı ve en sevdiğim ilişki türü. diğer türlü çok sevdiğim bir insanla bile iki kişi olarak vakit geçirmek boğucu geliyor. susunca tuhaf oluyor çünkü. sürekli bir şeyler konuşuyor olma gerekliliği de doğallığı bozuyor.

  • zaman disi yasam eski kocasiicin yazdigi senaryo.. evet haklisin herkes yazamaz oyle bir metin.
    "her varolus kendisiyle birlikte olumu de getirmiyor mu"
    daha ne diiim?

  • muhteşem bir max ophüls filmi! hayranlık uyandırıcı ve sarsıcı. aristokrat-burjuva kesimin temellerini oluşturan; para, borç, göreve hep hazır uşaklar, hiç ama hiç unutulmayan şallar, halk içine çıkmadan yapılan uzunca kusursuz hazırlıklar, en ufak bir terslikte olabileceklerin dile getirilmesi gibi şeyler ophüls' ün muazzam kamerasıyla asla gözden kaçmaz. o nasıl bir yönetmenliktir ki, "bu" dünyayı kısacık bir filme bu kadar anlamlı yerleştirebilmiştir. filmin her anı, ama abartmıyorum her anı, sosyolojik bir teşhir niteliğindedir. yazının bundan sonraki kısmı spoiler içerebilir.

    bu sosyal sınıfta tam adlara da yer yoktur. o yüzden louise, sadece "madame de..." olarak anılır. yani ismi yoktur da diyebiliriz. küpelerin farklı karakterlerde farklı olguları temsil etmesi ise, son derece zekice tasarlanmış bir ophüls marifetidir. küperlerin her hareketinin birbirine bağlanması; olay örgüsünün, konunun, karakterlerin de bütün önemli ayrımlarını birbirine bağlayan şey olur. mesela louise için küpeler aşkın sembolüyken, andre için aristokrat gücün sembolüdür.

    andre, masumiyeti yitirilmiş bu evlilikte, evliliğin sınırlarını belirleyici ilişkileri yürütebildiği sürece sakin ve nazik bir adam olarak kalırken; bu durum tehlikeye girdiğinde ise (louise, donati' ye aşık olduğunda) kimlik değiştirerek evliliği korumak için gerekeni yapar.

    filmin sonunda küpeleri gördüğümüz yer ise çok manidardır. burjuva ikiyüzlülüğünün simgesi haline gelen, herşeyin gösterişten ibaret olduğu bu yer, bir kilisedir.

    olayların gelişimi ve filmin ayrıntılarının bütüne yedirilen yapısı çok az filmde görülebilecek bir şeydir. bu kadar çok şeyi, bu kadar fazla düzlemde bir araya getirip, ortaya muazzam bir eser çıkarmak, benim şahsen sinemada az rastladığım bir durumdur. max ophüls özgün kamerasıyla harikalar yaratmış, övgüyü sonuna kadar haketmiştir.

    son olarak film hakkında martin scorsese' nin söylediklerini de aktararak entryi sonlandırıyorum.

    - marty: “bazı belli başlı stiller vardır, hemen içine girmekte zorlanırım. max ophüls’ün bazı filmlerinde olduğu gibi. mesela the earrings of madame de…‘yi anlamak için otuzlu yaşlarımı beklemem gerekti."

  • hoca artık dellenmiştir
    hoca: fear yeter artık numaran kaç senin
    fear: 227
    hoca: (elindeki kağıda 227 yazıp arkasını döner, masasına doğru yürür)
    fear: 8x xx
    hoca: ?
    fear: ama gece 11 den sonra aramayın internette oluyorum hocam.
    hoca: (kulaklarından duman çıkararak) oğlum ben ev numaranı değil, okul numaranı soruyorum! numaran kaç?
    fear: (sanki sonuna başka bir numara ilave edecekmiş gibi bir tonlama ile) 400
    hoca: (4 yazar, bekler) dörtyüz kaç oğlum?
    fear: (aynı gıcık tonlama ile) 400
    hoca: ya tamam da dörtyüz kaç?
    bu bir süre böyle sürer
    fear: hocam dörtyüz işte. ille de sonuna rakam istiyorsanız dörtyüz kök üç olsun.
    hoca: (iptal olur) çabuk git kendini disipline ver!!!
    sınıf: (dağılır)