ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
george r. r. martin vs j. r. r. tolkien
-
çok fazla r harfinin olduğu bir karşılaştırmadır.
türkiye cumhuriyeti kimlik kartı
-
(bkz: 18 tl x 75.000.000)
29 kasım 2016 debe listesindeki muhteşem olay
-
adamın biri ohal'in ingilizcesi diye başlık açmış. başka bir adam da başlığa state of emergency yazmış ve 13. sıradan debe'ye girmiş.
harbiden muhteşem bir olay değil mi?
az sonra elma'nın ingilizcesi diye başlık açacam. ilk apple yazan yarın debe'de. haberi olsun.
debe editi: olm işiniz gücünüz yok mu sizin ya! bütün ağır işsizler buraya mı toplandı amk!
ekşi itiraf
-
misafir çocuklarına ceviz kırıp, kendim yiyorum. oyun sanıyor gerizekalılar.
50 milyar dolarlık bir fon bütün hesapları bozar
-
dış guclerden medet ummak.
o degil de, usta satranc oyucularinin 4-5 hamle sonrasini dusundugunu saniyor adam. yazik la kimin ekonomistiyse...
çocuklarla girilen komik diyaloglar
-
ege (6,5) ve ilay (4,5) arabanın arka koltuğunda. ilay yoldan geçen hiç tanımadığı birine selam verir...
ege: tanımadığın insanlarla konuşmamalısın ilay, sadece arkadaşlarına selam ver!
ilay: sadece idil'e ve irem'e mi selam vereyim?
ege: hayır hayır, yarın anaokuluna başlayınca yeni arkadaşların olacak...
ilay: arkadaşlarım karnımdan mı doğacak?
ege: bak bunu söylemek istemiyorum ilay ama sen biraz salaksın, o yüzden tanımadığın insanlarla konuşmamalısın zaten!
sıla'nın yeni imajı
-
akıllara ibrahim yattara'yı getirmiştir.
bu bir suç duyurusudur kendimi ihbar ediyorum
-
(bkz: beyefendiye karı gönderelim)
sadece evli erkeklerin bildiği gerçekler
-
evlilik 31'i bitirmez.
agadez
-
hani bazı bilgiler insana mutluluk verir, " vay be! " dedirtir ya...
işte öyle güzel bir bilgiye kavuştum ve dahi sizinle de paylaşacağım. ayrıca konuyla ilgili neredeyse tüm internet âleminde ve yayın organlarında yanlış bilinen konuları da düzelteceğim.
agadez, afrika ülkesi olan nijer'in en büyük şehirlerinden biridir. nijer, yedi bölgeden oluşan bir ülkedir. işte bu bölgelerden biri de agadez bölgesidir. agadez şehri de bu eyaletin başkentidir.
bu bölgede çoğunluğu oluşturan halkın adı " tuaregler "dir ve kendilerine türkler derler. müslümandırlar.
agadez bölgesi'nin sultanı umaru ibrahim'dir. elbette saltanat sistemi hâkimdir yönetimde.
şimdi rivayetlere göre biraz geriye gidelim. hatta çokça geriye gidelim:
yıldırım bâyezid dönemlerine.
agadez sultanının anlattığına göre ataları, kimin sultan olacağına karar veremeyince devrin en güçlü müslüman devleti olan osmanlı devleti'ne giderler sorunu çözmeleri için. devrin padişahı yıldırım bayezid, siyahî cariyelerinin birinden olan şehzade yunus'u gelenlerle birlikte afrika'ya gönderir ve oranın sultanı olarak oğlunu tayin eder.
böyle bir şey imkânsızdır. yıldırım bâyezid'in yunus adında bir şehzadesi olmamıştır. isim benzerliği desek yusuf adlı bir oğlu olmuştur lâkin şehzade yusuf'un veba sebebiyle öldüğü kesindir.
hadi yunus diye bir oğlu olsa bile şehzadeleri öyle afrika'ya vs. sultan olarak gönderme gibi bir durum osmanlı'da mümkün değil olamaz.
" peki ama adamlar, kendileri anlatıyorlar bunu! " diyecek olursanız. afrika'dan bahsediyoruz. bırakın beş yüz yıl öncesine, yüz yıl öncesine bile kaynak olarak gösterilebilecek yazılı kaynaklar bulmanın neredeyse imkânsız olduğu topraklar buralar.
lâkin bu, anlatılan her şeyin yalan olduğu anlamına gelmez. sadece dönemleri ve padişahları karıştırmaktadırlar.
meselâ kendilerine istanbullu da derler. ataları istanbul'a gelmiştir çünkü padişah ile görüşmeye. işte bu sebeple de yıldırım bayezid hikâyesi doğru olamaz. istanbul'un fethinden sonraki padişahlardan biri olmalıdır görüştükleri.
o zaman 1453'ü geçelim ve 1551'e gelelim. dönemin osmanlı padişahı kimdir?
kanunî sultan süleyman!
işte şimdi " devrin en güçlü müslüman devleti " tanımıyla tarih örtüştü.
işte bu tarihte turgut reis'in trablusgarp'ı fethi gerçekleşmiş ve ispanyollar bölgeden uzaklaştırılmışlardır. tinbüktü paşalığı yani tuareglerin ataları da osmanlı imparatorluğu ile bu dönemde yakınlaşmıştır.
işte burada " kurtarıcı " gözüyle bakılmaya başlanmıştır artık osmanlı'ya.
günümüzde bu halkın osmanlı devleti dönemindeki osmanlı halkı gibi giyinmesinin sebebi de bu dönemde bu topraklara yapılan yiyecek - giyecek yardımları ve oraya gönderilen ailelerin osmanlı kültürünü buraya getirmelerinin sonucudur.
daha yakın tarihlere gelip agadez halkının neden kendilerine türk ve osmanlı torunuyuz dediklerini incelemeye devam edelim.
ikinci abdülhamid döneminde fransızlar bu bölgeyi işgal etmişler, müslümanlara zulmetmeye başlamışlardır.
bunun üzerine agadez halkının o dönemki reisleri gizlice istanbul'a haber ulaşıtırıp kendilerine silah yardımı yapılmasını ister ve mâlumunuz bölgede tam bir istihbarat savaşı yaşanır o tarihlerde. osmanlı, ulaştırabildiği tüm silahları ulaştırır agadez halkına. fransa bunu önlemek için çokça çaba gösterir ve nihayetinde bölgeyi işgal eder.
yine de halk, türklerin yardımlarını asla unutmaz.
agadez'de bugün her cuma hutbesinde tüm osmanlı padişahlarının isimleri tek tek okunur.
bölgede hilâl ve yıldız kutsal sayılan sembollerdendir.
işte agadez halkı ve osmanlı arasındaki meselenin gerçeği budur.
selam olsun.
johari penceresi
-
iki yatay iki dikey alandan oluşan 4 alanlık bir matrikstir. daha yüksek performanslı bir takım kurmak için kişinin kendini daha iyi tanıması ve open areasını genişletmesi gerekliliği vurgulanır.
alanlar sırası ile:
open area
bu alan kişinin kendi bildiği ve diğer insanların kişi hakkında bildiği karakteriksel özellikleri içerir.
blind area
kişinin kendisinde bilmediği buna karşın diğer insanlar tarafından bilinen özellikleri içerir.
hidden area
kişinin kendinde bildiği ancak bunu diğer insanlarla paylaşmadığı özellikleridir.
unknown area
kişinin ve diğer insanların bilmediği kişinin özelliklerini içerir.
yeni işe başlamış bir kişinin normal koşullarda open areası dar olmaktadır. ancak zamanla insanlarla kurulan iletişimin artması ile insanlar tarafından daha fazla bilinir hale gelmesi ve dolayısı ile open areası genişlemektedir. bu kişiyi daha iyi bir takım üyesi yapmaktadır. yaklaşımda vurgulanan kişinin open arasını genişletmek için hidden arasında sakladığı şeyleri daha fazla paylaşımda bulunması kendini zorlamasıdır, blind areasında olan göremediği özellikleri diğer insanlardan feedback alarak farkındalık kazanması istenir. ayrıca unknown area için danışmanlık, tecrübeli insanlarla konuşmak ve feedback alarak bu alanlar daraltılabilmektedir.
insan yönetimi yapabilmek için insanların öncelikle kendilerini çok iyi tanımaları gereklidir. bu yaklaşım kişinin kendisini tanımasını ve aynı zamanda yönetici pozisyonunda çalışanların daha fazla geribildirimde bulunması gerektiğini vurgulamaktadır.
netflix ve youtube için gelen rtük denetimi
-
kişinin kendi iradesiyle özellikle netflix gibi üstüne birde para verip izlemek istediği bir içerik için yapılacak olan denetimden kasıt nedir merak ettirmiştir.
çalıkuşu
-
calikusu, sekiz-dokuz yaslarinda evde babamin eski ciltli, yer yer parçalanmis ve dili iyice arapçaya kaçan baskisini buldugum günden beri en cok okudugum, kimi yerlerini ezbere bildigim, hayatima damgasini çikmayacak bir sekilde vurmus bir kitaptir. o yüzden simdi bu satirlari yazarkenki zorlanmam.
bir erkegin (bkz: resat nuri guntekin) bir kadinin içdünyasini bu kadar güzel anlatabilecegini, bu kadar ince, bu kadar hisli, bu kadar içten olabilecegini ben belki son olmasa da ilk defa çalikusu'nda gördüm.
ve feride tüm zamanlar içinde en sevdigim roman kahramani oldu. tüm ele avuca sigmazliginin, içten coskusunun, çocuk nesesinin altindaki içliligi, kirilganligi, olgunlugu, eh, bunu söylemeden geçmek olmaz, idealistligi ve cesareti, bir de -doktor hayrettin bey'in de hakkinda söyledigi gibi- onu kavuran sevme sevilme ihtiyaciyla çok güzel, çok güzel demenin yetersiz kaldigi bir insan oldu feride benim gözlerimde. ve hatta nickimi lacrima'dan feride'ye çeviresim geldi simdi bir an, o raddededir. ben mi feride'ye benziyordum da o yüzden o kadar sevdim bu romani, bu kadini; yoksa bu kadar sevdigim için mi kitabi o kadar benzedim, ya da benzemek istedim feride'ye.. bilmiyorum. fakat itiraf edeyim ki, çocukluk yillarim dügünümden bir gün önce nisanlimin beni aldattigini ögreneyim de kendimi anadolu'ya vurayim, ögretmen olayim, isik saçayim gibi tuhaf fantezilerle geçti (aslinda bu hususta çok yalniz oldugumu da sanmiyorum, "feride'nin cumhuriyet kadinlari üzerindeki etkisi" ve benzeri birkaç yazidan okuduklarimi hatirlayinca).
çok okudugumdan mi, yoksa resat nuri'nin içten tarzindan mi, yoksa ikisi mi bilmiyorum, ama bana kesinlikle fiction gibi, yaratilmis gibi, hayal mahsulü gibi gelmiyor anlatilanlar. gelmesinler.
en sevdigim sahnelerse, ne bileyim, kamran'in at arabasiyla tekirdag'a yolculugu sirasinda enistesiyle feride hakkindaki konusmasi, feride'nin kamran'in evlilik fotografini gördügü an, "kalpsiz", uçar kaçar feride'nin aldatildigini ögrenmesinden hemen önce bir kayanin üzerine oturan kamran'in altina paltosunu serip "bundan böyle seni muhafaza etmek biraz da benim vazifem kamran" demesi, kamran'in buna "bunlar zannederim ki simdiye dek senden duydugum en güzel sözler feride" diye cevap vermesi, zeyniler köyündeki ölüm oyunlari, mühendislerin fransizca bilmedigini sanarak feride hakkinda fransizca konusmalari, müjgan'in feride'ye zorla kamran'i sevdigini söyletip sonra da "zannederim ki o da sana karsi lakayt degil feride" demesi, feride'nin müjgan'la kamran'in konusmasini duymamak için delice kaçmasi, sonra kiraz agacina çiktiginda yasli bir adamla yaptigi sohbet... bunlar saymakla bitmiyor.
son olarak kitabin tüm güzellikleri yaninda dilinin ve üslubunun da hayranlik uyandirici oldugunu söyleyeyim, çalikusu'nun roman olarak tefrika edilmeden önce (sene 1922'dir) "istanbul kizi" adiyla bir tiyatro oyunu olarak yazildigini ve hatta feride isminin kitabin içerigine, mesajina da uygun olarak "basina buyruk, gururlu" oldugunu da ekleyeyim. kitap nasil bitiyorsa ben de öyle bitireyim bu feci bir his budalasi imaji çizdigimi düsündügüm entryimi: "yanlarindaki agacin dalinda bir çalikusu ötüyordu".