hesabın var mı? giriş yap

  • fentanil, uyuşturucu krizinin 'üçüncü dalgası' olarak adlandırılıyor. ilk dalga, doktorların oxycontin gibi ağrı kesicileri çok fazla yazmasıydı. ikinci dalga, bağımlı hastaların eroine dönmesiyle ortaya çıktı ve üçüncü dalga ise fentanil. fentanil yüzünden aşırı doz ölümlerinin sayısı çok büyük oranda arttı.
    fentanil, eroinden 50 kat güçlü. bu kadar fentanil, abraham lincoln'ün kafasını iyi yapabilir mi bilmiyorum ama bir fili öldürebilir. son 5 yılda fentanil ve benzerleri yaklaşık 95 bin kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. bu, bütün afyonlu uyuşturucu ölümlerinin yaklaşık üçte ikisi. ve bu maddeyi o kadar farklı kişiler kullanıyor ki, genç, yaşlı, zengin, yoksul, ünlü... prince, tom petty ve mac miller örnekleri gibi, hayatlarını kaybettiklerinde hepsinin vücudunda fentanil vardı.
    bizler, kullananlar ya da kullanmayanlar, hemen herkes çoğu zaman uyuşturucuları aynı kefeye koyuyoruz ancak aynı değiller. fentanil, oxy veya eroinden tamamen farklı çünkü; fentanili yenmenin bir yolunu bulana kadar bu krizi atlatabilmemiz mümkün değil. peki neden hala yenilmedi bu fentanil?

    bilmemiz gereken ilk şey şu, fentanilin iki yönü var: ilaç firmalarını da kapsayan yasal yanı ve birçok farklı adı olan yasa dışı yanı. piyasa, yasa dışı olarak satılan fentaniller tek başına satılamıyor, sıklıkla eroine karıştırılıyor ve haliyle bunun da yıkıcı sonucu olabiliyor (gerçi fentalin tek başına bile bi' yıkım makinası). fentanilin en trajik yanlarından biri de şu; onu kullandığını dâhi bilmeyen çok sayıda insanı öldürüyor. bunun nedeni de şu, bir çok satıcının eroine fentanilin karıştırmış olması (unutmayalım, bir tutamı, bir fili öldürebilir, hayvan oğlu hayvanlar kafaların göre karışım yapıyorlar). peki sizce, satıcılar kendi müşterilerini öldürme riskini neden göze alıyor? çünkü onlar zarar görmüyor. fentanilli eroin, inanılmaz kârlı, normal eroinden 20 kat daha kârlı. yapılışı şöyle; (tarih veriyorum hazırol) saf eroinle başlıyorsunuz sonra da onu elinizde ne varsa onunla seyreltiyorsunuz sonra bu seyreltilmiş eroine fentanil serpiştirince, bununla milyonlarda liralık mal üretebiliyorsunuz. ancak tuhaf olan şu; fentanilin çoğu, aslında sanıldığı gibi meksika'dan gelmiyor (aaa oysa her yerde öyle söylenir). dünya'da ve özellikle amerika'da her şey gibi fentanilin de çoğu çin malı. çin'in yasa dışı fentanile karşı düzenlemeleri olsa da, hükûmet nadiren bunları hayata geçiriyor. bu kadar fazla fentanilin olmasının nedeni de bu, hayata geçirilmiyor olması ve temin etmenin de inanılmaz kolay olması. dünya, yasa dışı çin malı fentanili karanlık ağdan alıyor ve daha sonra kargo sistemiyle kendilerine yollatıyor.

    insanlar, tarih boyunca vücutlarına uyuşturucu sokmaya çalışıyor çünkü seviyorlar bunu, neden yapmasınlar ki? haşhaşlara bakalım örneğin, içinde ağrı dindirip kafa yapan ilaçlardan olan güzel bir çiçek. insanlar onu vücuduna sokmanın da her türlü yolunu buldu, haşhaş çayı oldu, afyonu sigara yapıp içtiler, morfin yaptılar, eroin yaptılar... ancak 20. yüzyılın ortasında, büyük bir olay oldu. neydi o? bilim insanları, sentetik afyon yapmanın yolunu buldu yani çiçeklere ihtiyaç olmadan ve bu her şeyi değiştirdi. sadece kullanıcılar için değil, onu satarak kâr edecek olan firmalar için de ve bu durum bizi fentanilin yasal yönüne doğru çekiyor. fentanilin, karaborsa satılmadan önce iki önemli kullanım alanı vardı: ameliyat olanlara verilirdi ve belirli bir grup insana reçete edilirdi. örneğin, diğer ağrı kesici ilaçların işe yaramadığı son evre kanser hastalarına. bu ilaçlar, gerçekten sadece son evre kanser hastalarına verilseydi kabul edilebilirdi ancak onun yerine baş ağrısı olan bir hastaya bile bu ilaç verilmeye başlandı. asıl soru şu; bu kadar insan, yazılmaması gereken böyle aşırı güçlü bir ilacı nasıl alabildi? biliyor musunuz, bu uyuşturucunun tarihiyle ilgili bir şey aslında. fentanil, 1960'da paul janssen adında bir bilim insanınca sentezlendi ilk olarak. bu, o dönem için piyasada bulunan en güçlü afyondu. daha sonra 1981'da janssen'in fentanil patentinin süresi oldu ve bu uyuşturucu, herkese açık bir ürün haline geldi ve buna bağlı olarak diğer ilaç şirketleri de kolları sıvadı. fentanil plasterleri, spreyleri ve lolipopları ürettiler. bu dönemde, çok enteresan bazı eğitici videolar da ortaya çıktı. oxy'nin aksine, fda, fentanilin ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu ve bu yüzden düzenlemeyi denediler. 2011'de, fda, tırf-rems denen bir program yaptı. doktorların fentanili sadece küçük bir grup kanser hastasına yazması için sıkı kurallar belirlediler. ancak burada da bir sorun oluştu; fda, tırf-rems programını işletmek yerine bana göre çok salakça bir şey yaptı, ilaç şirketlerinden temin etmeye karar verdi. ilaç şirketleri de bu iş için, dünyanın en büyük ilaç dağıtıcılarından birini, mckesson adında bir şirketi atadı. yani; tırf-rems programının amacı, bu ilaçların sadece kullanması gereken kişilere verilmesini sağlamak ancak mckesson, insanların bu ilaca erişmesini sağlamayı engellemekle hiç ilgilenmedi çünkü ilaç onlar piyasaya sürüyordu. çıkar çatışmasının bir örneği :)
    bunların yanında, fda'nın doktorların geçmesini şart koştuğu sınavın soruları çok kolaydı. bu programda, bu ilacı yazmak isteyen doktorlar, 11 soruluk bir testi tamamlamak zorunda ancak sınava, dokuz sayfalık bilgilendirme broşürü ile girebilir, cevaplara oradan bakabilirsiniz. gerçekten, bu kadar önemli bir şeyi, bu kadar kolay alabilmek nasıl mümkün? amerika'nın fentanil yazmasını düzenleme girişimi fena halde başarısız oldu ancak şunu da unutmamamız gerekiyor, suçun büyük kısmı da fentanil üreticilerinde çünkü yıllardır fentanili agresif bir şekilde üretiyorlar. purdue'nun oxycontin stratejisinden doğrudan aldığı bir takti bu. purdue, herkesi oxy'nin bağımlılık yapmadığına inandırdı ki bu tamamen aptallık. fentanil reçetesi suistimaliyle suçlanacak birçok şirket var dünyada ancak ben burada birkaç kilit şirkete odaklanmak istiyorum.
    ilki, internette fentanil için araştırma yaptığınızda karşınıza çıkan ilk şirket; johnson & johnson. j&j, duragesic adında bir fentanil plasteri yaptı. oklahoma savcıları da şirketin ilacı olduğundan daha zararsız bir ilaç olarak pazarladığı için soruşturma başlattı (biz de olsa ooooo). sadece, oklahoma eyaletinde 6100 kişinin afyondan ölmesine doğrudan ya da dolaylı olarak katkıda bulunmuştu çünkü bu zararsız ilaç algısı.
    ikincisi cephalon, bu da çok fena. fentanili türlü şekillerde satıyorlar, hap ve lolipop gibi vs ancak haplara yoğunlaşmış durumdalar. cephalon'un agresif satış tekniklerinden dolayı, doktorlar kanser hastası olmayan pek çok kişiye yazdı bu ilacı. 2006'da, reçeteyle yazılan fentanillerinin sadece yüzde birlik bir dilimi onkologlarca yazıldı, evet evet sadece yüzde bir, %1. cephalon, bunun yanlış olduğunu biliyordu ve bu yüzden 443.9 milyon dolarlık federal bir davayı kabul ettiler, ihtiyacı olmayan insanlara fentanil verilmesi suçunu kabul etmek zorunda kaldılar.
    üçüncüsü insys, üstelik bunlar cephalon gibi suçlarını da kabul etmiyorlar. doktorlara, kendilerinin üretimi olan fentanil spreylerini satmak için doktorlara kucak dansı teklif ettiler (evet evet kucak dansı). tüm bu rüşvet skandalı, eski ceo'su john kapoor yönetiminde gerçekleşti. hüküm giymiş bir suçlu olmasından önce, john kapoor servetine servet kattı. bu yer cücesi, rüşvet ve yozlaşmayla bağımlılık yapıcı ilaçları satarak milyarder oldu, forbes listesine girdi. insys, rüşvet planlarıyla ilgili 225 milyon dolarlık federal bir soruşturmayı kabul etti ve bu da insys'i iflas eden ilk afyon şirketi haline getirdi (şükürler olsun). insys kendi bokunda boğuldu, hak yerini buldu derken şu anda olana da bakmak gerekiyor, bunlar artık fentanil satamıyor ancak fentanilin panzehiri naloksonu satabiliyorlar. cephalon ne yapıyor sizce? artık teva tıbbi ilaç şirketine bağlı ve bundan yaklaşık 2 sene önce, teva, nalokson spreyi için fda onayı aldı, bunlar bir veba salgını yaratıyorlar sonra da panzehirini satıyorlar. teorisyenlere göre, çin'in covid'i yaydıktan sonra aşısını bulması gibi mesela...

    bu şirketler, fentanil krizini çift taraflı körükledi: yasal ve yasa dışı yollarla. ihtiyacı olmayan hastalara yasal fentanil pazarladıklarında pek çok insan haliyle bağımlısı oldu ve bu da doğal olarak yasa dışı fentanil ihtiyacını arttırdı.
    uzun lafın kısası, bu konuda şunu düşünebiliriz; güçlü, yeni bir afyon yaratılır, üreten şirketler hiç sakınmadan piyasaya sürer, insanlar bağımlısı haline gelir ve bir kez ortaya çıktı mı, geri dönüşü olmaz çünkü ok yaydan çıkmıştır bir kere.

  • ben aldım. tüm uçlarının dahil olduğu paketten. 4 aydır kullanıyorum.

    + duştan sonra saç şekillendirme öncesi kurutma ihtiyacını ortadan kaldırıyor
    + duştan çıkıp üstümü giyene kadar havluyla sardığım saçları doğrudan dalga vs yapma işlemine geçilmesine olanak sağlıyor
    + maşadır, düzleştiriciyle saç kıvırmadır benim gibi pek yeteneğiniz yoksa çok daha pratik bir cihaz
    + belirli miktarda saç öbeğini tutup cihazın ucunu yaklaştırmak yeterli oluyor
    + ilk denemem 1.5 saat sürerken artık tüm saçımı 20 dk da dalgalı, kıvırcık veya düz yapabiliyorum.
    + doğal bir şekil veriyor, permalı gibi olmuyorsunuz
    + ben maşanın yönü, kafama ne kadar yaklaştıracağım vs ömründe verim alamamış bir kişi olarak bu kadar saç işini kolaylaştıran bir ürünü bulduğum için mutluyum.
    + verilen emeğe göre çıkan iş sonucu çok iyi.
    + bu ürünün kablosu baya uzun saçını yaparak ayna karşınına gel oradan başka bir şeye bak gel vs kısıtlamıyor
    + ana gövdesi uzun, bence en önemli özelliklerinden biri de bu. maşada kafanın arka kısmını yaparken kol inanılmaz yorulup titremeye başlarken bunda o kadar kolu kaldırmaya ihtiyaç olmuyor.
    + ısı kontrolü iyi. ben bu sıklıkta maşa ya da düzleştirici kullanmış olsam 3 er cm giderdi saç uçlarımdan. yaparken de fark ediliyor. maşadaki ya da düzleştiricideki o yanık saç kokusu yayılmıyor

    - pahalı bir ürün, ama kazandırdığı zaman ve memnuniyetle kıyaslayınca bence değer
    - düzleştirme için iki uç var. birini neden yaptıklarını hala çözemedim. yedektir diye düşünüyorum.
    - kutusu pratik değil. her kullanımdan sonra en az 2 dk yerleştirmeye çalışıyorum. ayrıca büyük. çekmeceye vs sığmıyor.
    - alt ucunda filtre var. filtre çok ince delikli. çabuk doluyor. sık sık fırçayla temizlemek lazım. fırçası kutudan çıkıyor zaten. zamanında temizlenmezse filtre dolduğundan, iç ısı artıyor ve kendi kendini kapatmaya başlıyor.

    özetle başa dönsem bu bilgilerle bir daha alırım.

  • bunun temel motivasyonu, o çok nefret edilen ve tüm kötülüklerin anası olarak görülen elitliğe bir övgü ve öykünmedir, "elit" diye güya hakaret ederken o kavramın içinde belli bir kültür birikimini, görgüyü, aileden gelen manevi bir zenginliği* barındırdığını, ihale sayesinde zengin olup paranın bir tarafına koysan da, arabanın en iyisine binip o elitlerin gezdiği yerde gezebilsen de, onların yazlık mekanlarında kadın-erkek plajı ayrı tatil yapabilsen de, bazı şeyleri parayla asla değiştiremeyeceğini ve elde edemeyeceğini, tüm "bakın artık ben de yapabiliyorum/sahip olabiliyorum" dediklerinin kendilerinde nasıl eğreti durduğunu bilmenin öfkesidir.
    çünkü taktılan saatin, modanisa gibi yerlerden alınan ve muhafazakar makastan çıkınca çok güzel oldu zannedilen o acıklı kitsch kıyafetlerin, havalimanında göze sokulan louis vuitton valizlerin, alta çekilen jeepin, en özel üniversitenin uluslararası bilmemne bölümünden mezun olmak için dökülen onca paranın, kendi çapında bir cemiyet, bir sosyete oluşturmak için mado'da pazar kahvaltısı edip huqqa'da latte içmenin bir boka, hiç ama hiçbir boka yaramadığını içten içe bilmenin çaresiz hırsıdır. ne tiyatroyla, ne kitapla, ne filmle, ne seyahatle telafi edilemeyecek keskin bir sakilliğin kinidir. çünkü bilir ki bugün islami moda dergisinin lansmanına gitmesine izin veren, modern zamana son derece uyumlu görünen kocası bir anda sinirlenip dayak atabilir, elitler gibi roma'ya gidilip alışveriş de yapılsa yolculuk hep maraş'taki köye kaynanaya gitmekle biter, tüm çaba dini bayramlarda ıslak ayak üzerine giyilmiş çorapların kokusuyla dolmuş havasız bir odada biter. çünkü bilir ki "çok şükür elhamdülillah, allahım, canım rabbim, bugün de bize bahçeşehir'deki evimizin bahçesinde dostlarımızla toplanmayı nasip etti" diye şükredilen her şey bir anda allak bullak olabilir ve hemen olmasa da birkaç yıl sonra kendilerini geldikleri yerde bulabilirler, ama yıllarca karı koca öğretmenlik yapıp ege'de yazlık alan beyefendiyle hanımefendinin öyle bir riski yoktur, insanın kumaşında olan bir şeyin öyle aniden kaybedilme riski olmaz.

    edit: "neden maraş?" diye soranlara cevap vermek adına, bu "italya'dan sonra maraş'a gitmekten ve köşelerden erkek çorabı toplamaktan ve kokudan ne kadar iğreniyoruz" benim nişantaşı dolaylarında bir cafede iki kadının muhabbetinden duyduğum bir şeydi, maraş'a ya da doğu'ya bir garezim yok, buradan tüm maraşlı vatandaşlarımıza "maraş'ın yollarına çıkayım dağlarına" şarkısını armağan ediyorum.

    edit: haters gonna hate.

  • bak bak bak

    uluslararası process bağlamında para değilmişmiş.

    garanti bankası çalışanlarına da, uluslarası standartlarda maaş ödüyor dimi?
    o yüzden bizlerden euro bazlı etf ücret alıyor dimi .mınoğlu?

    savunanı gondiklesinler dediğim ücrettir.

  • ulan ülke de milyonlarca turist değil mülteci var istilacı var hala renkler güzeldir betimlemesi yapıyor nagehan. ya halk istemiyor halk, bütün anketlerde min %60 suriyeliler afganlar gitsin çıkıyor ve hala kozmopolitliğin güzelliğini falan anlatıyor ,falafel yiyeceksen seni suriye topraklarına alalım nagehan!

  • teyze zaten senin zihniyetin buysa oğlunun farklı türde bir yaratık olması şaşırtıcı olurdu. oğlun yolda giden bir adama saldırıyor, oğlun yolda ailesiyle yolculuk eden bir adama saldırıyor, oğlun yolda ailesiyle yolculuk eden engelli bir adama saldırıyor, oğlun yolda ailesiyle yolculuk eden bu vatan için canını ortaya koymuş bacağından vazgeçmiş bir gaziye saldırıyor ve senin sorunun bu süreçlerden en sonuncusuyla, diğerlerinde herhangi bir problem görmüyorsun. hatta oğlunun gaziye saldırmasını bile diğerlerinin senin hakkında "terörist" diye düşüneceği endişesiyle yanlış buluyorsun, kimsenin görmeyeceği bir yerde dövseydi senin hakkında bir şey denmeseydi sorun yok yani. yazık cidden yazık tüm bu hastalıklı fikirlerini de kendine saklamak yerine bir de insanlara çağrıda bulunuyorsun oğluma terörist demeyin diye. ne desek az valla...