hesabın var mı? giriş yap

  • suriye sınırları içinde olup adı ayn-el arab olan şehre ayn-el arab demektir. bir ülkedeki yönetim boşluğundan faydalanıp, o şehri ele geçirip, adını değiştiriyoruz demekten çok daha insalcıl ve makuldur.

  • gerçekten çok sevdiğim ve çok saygı duyduğum bi kaç kişiden biri. ama sanırım ilki ya.
    bedenini kadavra olarak, servetini de çağdaş yaşam derneğine bağışlamış bi insan kendisi.
    ve böyle bi insanın televizyona çıkması yasak.
    esra erol isimli konuşabilen tek hücreli olan para müridinin sunduğu, leş ötesi dejenere anadolu köylerindeki dönen; ensest, tren, doğan bebeklerin kimden olduğu belli olmayan mevzuları kamuoyuna nerdeyse primetime yayınında canlı olarak sunmak serbest.
    ama huysuz virjin yasak.

    gülüyorum lan asabım bozuk.

  • sadece isçilik maliyetlerinin düşmesi ülkeleri daha rekabetçi yapmaz. başka bir entry yazmıştım buraya taşıyayım. (geniş bir konu ben sadece rekabetciliğe sınırlı değindim.)

    türk lirasının hem reel hem de nominal olarak yakın zamana göre zayıf olduğu bir dönemdeyiz; bu durumun olumlu sonucu nedir diye fikir yürütmek gerekirse akla gelecek belki de ilk cevap daha rekabetçi bir kura sahip olmamız sebebiyle ihracatın bu durumdan olumlu etkilenecek olmasıdır. türk lirasındaki değer kaybı tabii ki ihracatı olumlu etkiler fakat tl'nin 1,5'ten başlayıp(2011) 5 liranın üzerine yükseldiği hatta dönem içinde 7 liraların bile üstünü gördüğü süreçte ihracattaki artış bu değer kaybını telafi edecek büyüklükte değil.

    görsel

    rekabetçi kur ihracat üzerinde etkilidir ama tek önemli faktör değildir. çin'in düşük işçilik maliyetlerinden yararlanıp bütün dünyanın üretim merkezi olması sebebiyle düşük işçilik maliyeti ile ihracat arasında bütün dünyada abartılı bir ilişki kurulmaktadır fakat çin'in bugüne göre çok daha düşük gelire sahip olduğu dönemlerde de dünyada çin kadar nüfusu ve nispeten daha düşük geliri olan ülkeler hep oldu; çin'in ürünlerinin rekabetçiliğini sadece düşük işçilik maliyetlerinde aramak çok doğru bir tavır olmayabilir . mesela türkiye'de kişi başı gelir iki yıldır çin'in gerisinde kaldı; peki türkiye dış pazarlarda çin'den daha rekabetçidir diyebiliyor muyuz? pek sanmıyorum. çin'in rekabetçiliğinde tabii ki düşük işçilik maliyetlerinin de etkisi her dönem oldu ama çin'in bütün dünyaya göre maliyet yönünden üretim avantajı kazanmasında düşük işçilik maliyeti dışında birçok faktör etkili oldu, bunların en önemlilerinden biri çin'in ölçek ekonomisi konusunda bütün dünyaya ders vermesidir diyebilirim.

    görsel

    ölçek ekonomisi, bir hizmetin veya üretimin daha yüksek kapsamlı olarak gerçekleştirilmesi sonucu maliyetlerin düşmesine verilen isimdir. basitçe ifade etmek gerekirse bir lokantada kira veya çalışan maliyetleri sabittir; bu lokantanın kapasitesi 100 müşteriye hizmet verebilecek olsun; bu işletmenin ortalama 50 müşteriye hizmet vermesi ile 90 müşteriye hizmet vermesi durumlarında çalışan ve kira maliyetlerinin ürünlerin toplam maliyeti üzerindeki ağırlığı aynı değildir. rekabet ortamında ikinci senaryodaki lokanta aynı ürünü çok daha ucuza üretebilme kabiliyetine sahiptir. başka bir örnek vermek gerekirse bir işletmenin yüksek kapasite çalışması genelde maliyetleri düşürür fakat üretilen ürünlerin müşterilere ulaştırılma hızı yine ürünün nihai maliyeti üzerinde etkilidir. örneğin depo kullanma veya üretim için finansman ihtiyacı duyan işletmeler için ürünün müşteriye 3-5 ay içinde ulaşması ile 1 yıl içinde ulaşması arasında büyük farklar vardır ve bu durum ürünün maliyetini de etkilemektedir. örnekler artırılabilir.

    şirketlerde ölçek ekonomisi kabaca yukarıdaki gibiyken ülke olarak da ölçek ekonomisinden yararlanıp bir hedeflenen sektörde daha güçlü hale gelinebilir. örneğin beyaz eşya sektörü hedef sektör, a bölgesi de hedef bölge olsun. kamu a bölgesine yatırım için teşvikler açıklar, bölgedeki yatırımcılar arttıkça tedarikçilere teşvikler açıklar, sonra onların tedarikçilerine... zincire katılan her şirketin maliyetleri düşer.( mesela işletmeler bir birine yaklaştığı için taşıma maliyetleri ) maliyeti düşen her şirket ürün sağladığı şirketlere daha ucuz ürün üretip onun da daha rekabetçi hale gelmesini sağlar. kamu bu bölgeye alt yapı yatırımları yapar (liman, demir yolu, hava alanı) şirketlerin maliyetleri düşürür. tedarik hızı gibi en az maliyet kadar önemli bir çok konuda bölgenin gücünü artırır. kısacası zincire katılan her şirketin bütün zinciri desteklediği, bunun da yeni halkaları teşvik ettiği bir döngü ortaya çıkar.

    shenzen 1980'lerde hedef bölge olarak belirlenmeden önce 30.000 nüfusa sahip bir kasabaydı; günümüzde shenzen metropol bölgesinde 18 milyon insan yaşıyor. günümüzde dünyanın neresinde olursa olsun elektronik araçların %90'nının en az bir parçası shenzen'de üretilmiştir. yukarıda anlatmaya çalıştığım süreç başarılı olursa hedeflenen bölge bir noktadan sonra sadece ülke için değil, dünya için cazibe merkezi haline gelir. günümüzde dünyada ünlü markaların neredeyse tamamının shenzen'de üretim tesisleri vardır. (apple, sony, samsung, microsoft vs.) peki shenzen'de çalışan gelirleri düşük mü? shenzen'de çalışanların medyan geliri aylık 4.000 dolar civarında; dünyanın neredeyse hiçbir yeri için çok düşük değil... özetle fiyat rekabeti yapmak için düşük işçilik maliyeti önemlidir ama shenzen örneğinde olduğu gibi ölçek ekonomisinin faydaları bir seviyeden sonra düşük işçilik maliyetlerinin sağladığından çok daha fazla fiyat rekabeti avantajı sağlar/sağlayabilir.

    kapsam ekonomisi, bir işletmenin var olan gücünü farklı alanlarda kullanmasıdır. ölçek ekonomisine benzer farkı basitçe şudur. bir şirket çamaşır makinesi üretiyorsa bulaşık makinesi üretmek için gerekli birçok şeye sahiptir. bu şirketin bulaşık makinesi de üretmesi bazı ek maliyetlere sebep olur ama nihai ürünlerde ise maliyetler düşer/düşebilir. geniş çerçeveden bakınca da örneğin bir ülkede bir bölge beyaz eşya sektörü için desteklenmişse örneğin bilgisayar sektörü için bir çok şey bu bölgede hazır bulunmaktadır, bu alana da yönelmek bölgenin ekonomik gücünü artırabilir.

    toparlamak gerekirse fiyat rekabetinde işçilik maliyetleri önemlidir ama tek önemli veya en önemli faktör değildir. bunun dışında ''fiyat rekabeti'' işçilik maliyetleri pahasına yapılıyorsa bir anlam taşımaz yani insanlar bir şeyler üretiyorsa bunda nihai amaç bir kazanç elde etme/ refahı artırmadır. üretilen ürünler ile refah arasında paradoks oluşuyorsa bunun ülkelere de insanlara da faydası olmaz. bu bahsettiğim durum sadece işletmeler için değil ülkeler için de geçerli olan bir paradokstur.(orta gelir tuzağı)

  • donanımhaber ölücülerinin ne kadar asil insanlar olduklarını ortaya çıkarmışlardır. donanımhaber ölücüleri internetten buldukları ucuzluk fırsatlarını dayanışma içinde paylaşırlar ve kimseye rahatsızlık vermezler. letgo ölücüleri ise pazarlık kisvesi altında üç kuruşluk eşyaya "en son kaç olur" der, insanın sinirini zıplatır. "olmaz" demeniz karşılığında yiyeceğiniz trip de cabası.

  • haksızlığa uğradım, soyuldum, ölümle tehdit ediliyorum, şu herif evimi benden çaldı, aç açıkta kaldım, karda kışta soğukta yatıyorum desem, bana bugün git 6 ay sonra gel diyecek mahkemeler konu berat beyin 150 milyar doları olunca jet hızıyla entry sildiriyor.
    ülkedeki hukuk sisteminin, onu yönlendirenlerin ve onu yönlendirenleri yönlendirenin ben ...

  • geleneksel bir adamım sanıyorum. çocukken evde pide veya lahmacun içi hazırlanırdı. babamla pideciye giderdik. babam sosyal becerisi yüksek biriydi ve pideci ustaların onu hemen tanımaları, sohbet etmeleri ve bana ilgi göstermeleri hoşuma giderdi. pidelerimizi alır, eve dönerdik ve evde ayranı, turşusu, salatası ile muhteşem bir sofra bizi beklerdi. dumanı tüten pideleri yerdik. o günler zihnimde baya yer etmiş. seneler sonra ben de bu geleneği devam ettiriyorum baba olarak. hemen hemen her pazar içimizi hazırlar, oğlumla pide yaptırmaya gideriz. ustalarla sohbet eder, hamurun açılışından pişmesine kadar tüm aşamaları oğluma yakından gösteririm. ikimiz için de anlamlı bir rutine dönüştü artık. evde de o yıllardaki gibi ayran, turşu ve salata bizi bekler. dediğim gibi geleneksel bir babayım ve çocukken iyi hissettiğim anlara dair aklımda ne kalmışsa oğluma da yaşatmaya çalışıyorum. çünkü bir çocuğa gelecekte iyi hatırlayacağı hoş anılar bırakmanın kıymetini en çok kendimden biliyorum.

  • ''halkın devlete yük olmaması gerekiyor.'' demiş.
    devlet bize neden yük oluyor peki? vergiler altında eziliyoruz. araba alırken 2 tane de devlete alıyoruz. nefes almak için para veriyoruz. işimiz ve gelirimiz yok diye zorunlu sağlık sigortasına para veriyoruz. devlet halkına gereken hizmeti sunmakla yükümlü.

    devlet bize yük olmaktan çıksa zaten kimse kendi ağırlığı altında ezilmez.

  • yer, şanlıurfa akçakale
    savaşa dair bir inceleme için bir haftalığına bölgedeyiz. öğrencilerin etkilenme düzeylerini incelerken sınıf uygulamaları yapıyoruz. biz ona mehmet diyelim. 6. sınıf öğrencisi. uygulama esnasında fırsat bulup yanıma geliyor:

    - öğretmenim burada hayat çok tuhaftır.
    + hayrola mehmet?
    - mesela ben. bu sınıfta hem halam hem de yeğenimle okuyorum. benim için neyse de yeğenim büyük halasıyla sıra arkadaşı. nerden baksan nenesi sayılır.