hesabın var mı? giriş yap

  • asya tipi üretim tarzı (atüt) konusu uzun yıllar önce, özellikle sol aydınlarımız arasında çok tartışılmıştı; ama o tartışmalardan ne gibi sonuçlara varıldı, daha önemli olarak, türkiye'deki ekonomik- politik gelişimin yeri ve geleceği kesinlikle belirtildi mi? sanmıyorum. gerçekte bu sorun, geri kalmış ülkelerin, avrupa kıtasındaki mülkiyet biçimlerinin izlediği yolu geçmek zorunda olup olmadığı tartışmasından doğmuştu ve hatta bu tartışmalarda osmanlı toplumunun "sınıfsız bir devlet mülkiyeti" niteliğinden ötürü sosyalist sayılabileceği görüşü bile yer almıştı. sonra kapandı, unutuldu bu konu.

    bilindiği gibi, ilkel komünist toplumdan özel mülkiyete geçişin, köleci, feodal, kapitalist ve sosyalist toplumlar çizgisi, beşli bir şema olarak verilir, yaygın bir tarihsel gelişme anlayışıdır. ama avrupa dışında bu tarihsel çizgiyi tam olarak bulmanın güçlüğü ortaya bir sorun çıkarmıştır: asyagil üretim tarzı, bu beşli şemanın hangi aşamasına sokulacaktır? sorunu ortaya atanlar, karl marx ile friedrich engels'tir. şunu hemen belirtmek gerekiyor ki, devlet elinde bir kolektif mülkiyet biçiminin egemen olduğu asyagil toplumlarda sınıflaşma olayı gerçekleşmişti. ama bu sınıflaşma, toplumsal çatışmayı doğuracak nitelikte değildi. tam tersine, kolektif mülkiyet biçimi böyle bir çelişkiyi önleyecek güçte olduğu için bu tür toplumlar durgun olarak nitelendirilmiştir. başka bir deyişle, asyagil toplum, bir üst düzeye geçmemekte direnmektedir. karl marx diyor ki, "üretici güçlerin henüz düşük, ama bir artı-ürün çıkmasını da sağlayan düzeyi temelinde, toprağın kolektif kalan mülkiyet biçimleri çevresinde, sınıflı bir toplumun ortaya çıkması." şu sözlere de bir göz atalım: "köleci ve feodal toplumlarda özel mülkiyetin varlığının, kapitalizme doğru evrimini kolaylaştırdığını, oysa, asyagil toplumlarda, kolektif mülkiyetin ayak diremesinin bunu engellediğini gösterir." şurası önemli, "ama bu, genelde asyagil toplumların bir çıkmaz oluşturdukları anlamına gelmez."

    ilk sorun, asyagil üretim tarzının ve buna uygun olan despotizmin ya da askeri demokrasinin, dağılan ilkel komünist toplumla köleci feodal toplum arasında bir geçiş aşaması olarak mı, yoksa kendi başına, gelişme çizgisi dışı bir olay olarak mı inceleneceğidir. başka bir deyişle, asyagil üretim tarzı ile köleci feodal toplum biçimleri arasında organik bir ardışıklık var mıdır? friedrich engels'in şu sözünü okuyalım:

    "gerçekten de tıpkı bütün doğu egemenlikleri gibi, türk egemenliği de, kapitalist bir toplumla uzlaşmayacak bir şeydir; çünkü elde edilen artı-değeri zorba valilerin ve gözü doymaz paşaların pençesinden kurtarmak imkansızdır; burada burjuva mülkiyetinin ilk temel şartını, yani tüccarın ve malının emniyet altında bulunması halini görmüyoruz." konunun türk olduğumuz için özellikle bizi ilgilendiren yanına böylece gelmiş bulunuyoruz. friedrich engels'in bir asyagil üretim tarzı olarak gördüğü osmanlı imparatorluğu'nda valiler, paşalar gibi bir sömürücü sınıf vardı, fakat bunun yanında mülkiyet, kolektifti, devletindi. köleci feodal sınıflı toplumlar dışında, buna, ilk sınıflı toplum biçimlerinden biri diye bakabiliriz. bu tarz bir üretim biçiminin yürürlükte olduğu toplumun, tarihsel olarak, köleci üretim tarzından önce geleceği doğrudur. ama bunların arasında organik bir ardışıklık yoktur. başka bir deyişle, köleci ve feodal üretim biçimleri, kapitalizme yol açıcı aşamalardır, ama asyagil üretimi biçiminde bu tür bir aşamayı bulamayız.

    'durgun toplum' tanımını, tarihi başlatan ve yürüten en önemli çelişki, yani üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişki açısından çözümlemeye kalkarsak, diyeceğiz ki, örneğin osmanlı toplumunda zaten az olan artı-değerin sadece devlete gitmeyip, valiler ve paşalar elinde kalması, köylü ile vergi toplayıcı arasında zaman zaman gerilimler yaratmasına karşın, bir üretim araçları, üretim ilişkileri çelişkisini doğurmaz; tam tersine, osmanlı köylüsü zaman zaman başkaldırdı ise, bu başkaldırı, devlete karşı değildir, onu korumaya 'nizam-ı alem'i yaşatmaya yöneliktir. böylesi bir devlet korumacılığına, devlet yüceltmeciliğine, devlet büyütmeciliğine, batı sivil toplumda rastlamak olanaksızdır.

    sonra da bu durgun durum, devlete, dış artı sağlama zorunluluğunu yükler, böylece asyagil üretim tarzı da sürer gider. demek devletin korunması, gelişmemiş bir üretim ve dış artık sağlama öğeleri, bu tür toplumların başlıca karakteri olmakla kalmaz, geleneksel bir ahlakı da oluşturur. nereye kadar? devlet görevlilerinin, sömürme yetkilerini, sömürme hakkına dönüştürerek, kolektif devlet mülkiyetine dayanan sınıflı toplumdan, özel mülkiyete dayanan sınıflı topluma geçilinceye kadar.

    burada belirtmenin sırası geldi, devlet anlayışı, bu iki ayrı toplum biçiminde tümden birbirine karşıttır. şöyle ki, batıda devlet sınıflara dayandığı halde, asyagil toplumlarda sınıflar, devlete dayanır. işte doğu despotizminin temeli budur. "doğu despotizmi çerçevesinde, eğer zor kullanılacaksa, her şeyden önce kurulu düzeni değiştirmek isteyenlere karşı kullanılır... doğu despotizmi ve asyagil üretim tarzı çerçevesinde toplumsal devrim olanaksızlığını da bu açıklar!"

    öyle ise şimdi, sivil toplumun ne olduğu konusuna gelebiliriz: "kolektif topluluk mülkiyetine dayanan ilkel sınıfsız toplumdan, özel mülkiyete dayanan sınıflı topluma geçişin önemi" şuradadır ki, "sınıflı toplumun yurttaşlar toplumu olarak, devletin entelektüel ve moral temeli durumuna geldiği ve dolayısıyla, devleti toplumun özeti durumuna, politik toplum durumuna dönüştüren üstyapısal uğrak, sivil toplumdur... kolektif devlet mülkiyetine dayanan asyagil sınıflı toplumda sivil toplum oluşamaz."

  • herhangi bir nükleer felakette çernobildeki gibi nükleer santralin üstüne atılası yorgan. o yorganın altından atom geçemez, o yorganı hiçbir güç kaldıramaz aga.

  • çanakkale şavaşı;
    56.000 muharebede ölen
    21.000 hastanede ölen
    toplam ölü: 77.000
    97.000 yaralı
    11.000 kayıp
    64.000 savaş dışı veya hasta
    toplam zayiat: 250.000.

  • adam ülkenin paniğini görmüş ve açıklama yapma gereği duymus,

    "merak etmeyin, yuksek fiyatlara e-ticaret sitelerinden almayin, makarnamiz var" demis.

    simdi bu aciklama yapan adami sirf makarna üretiyor diye neden saçma sapan bir şekilde elestiriyorsunuz ki?

    acaba bu elestirileriniz " makarna eşittir akp" diyen beyninizdeki eşleşmeden olabilir mi?

    kaldı ki adam, ülkeyi en azından makarna konusunda merak etmeyin diye uyaran ve makarna ürettiği halde yüksek fiyata almayın diyen insan.

  • 3 şubat gecesi başlayan kar yağışına akpli ısparta belediyesinin yetersizliği sonucu 24 saati geçik süredir bir şehrin elektriksiz kalması durumudur. elektriksizlik yuzunden kombiler de calismiyor ve 24 saattir bir sehir karanlikta donuyor. ben ogrenciyim ve belki bu sekilde birkac gun idare edebilirim ama bu sehirde kucuk cocuklar, hastalar ve bircok elektrige, isiya benden daha muhtac durumda olan insanlar var. 2022 yilinda boyle bir durumun yasaniyor olmasi tam anlamiyla rezillik. bu duruma akdeniz elektrik dağıtım a.ş'nin yaptigi tek şey ise "elektrik .... saatinde verilecek" diyerek, o saat geldiginde 2 saat daha ileri atarak musteriyi oyalamak.

    edit: mevcut belediye baskanının mhpli degil, akpli oldugunu soylemis bircok arkadas, onu duzeltmis olayım.

    edit2: şu an itibariyle benim yasadigim konumda elektrigin kesik oldugu sure 37 saati geçti. evlerin içi buz gibi, mahallede tek bir ışık yok. yakındaki marketler dun kullandiklari jeneratorler bugunu çıkarmamış olacak ki artık satış yapmıyor. ispartada yasayan vatandaslar olarak afet yasiyoruz ama hala hicbir ana akim medyada sozu edilmiyor bu durumun.

    edit3: bir arkadaş yaşanan mağduriyete dair görüntüler de göndermiş. şöyle bırakayım:

    https://youtube.com/…orts/cww9w7e6lec?feature=share

    https://youtube.com/…orts/sxcienaanvs?feature=share

    edit4: 48 saati gectik ve hala sehrin buyuk bolumunde elektrik yok. modlar basligi 48 saat olarak guncellerse daha dogru olur. ustelik sular da kesilmeye basladi, akan yerlerde ise bulanık akıyor

  • danimarka devleti , suriye iç savaşının sona erdiğini ve esad'ın kapıları sığınmacılara açtığını belirtmiş ve danimarka'da ikamet etmekte olan 35 bin sığınmacının oturma izinlerini iptal edip, kendi ülkelerine iadeleri kararını almış. danimarka bu süreci 2021 temmuz ayında başlatmış. ayrıca sığınmacıların bir kısmının, ingiltere'nin yaptığı gibi, rwanda'ya gönderilmesi için de görüşmelere başlamış.

    link1

    link2

    link3

  • kendisine tarafsız demek siyaha beyaz demekle eşdeğer bir yaklaşımdır.

    deprem olduğundan beri yaklaşık 50 gün geçti. 50 gündür kendisinin moderatörlüğünü yaptığı her programda konuklar ne zaman iktidara laf söyleyecek olsa, gerçeklerden bahsetmeye başlasa bir şekilde araya girip sesini kesti ve konuyu başka yere çekmeye çalıştı. aynısını millet ittifakına yaptıklarında ise kimsenin sözünü kesmeyip aksine büyük bir keyifle izledi.

    kendisi dümdüz yandaş gazetecidir. %99 bile değil %100'dür. iktidar değişir, akpli dayılardan önce kendisi chp'li olur. demedi demeyin.

  • yav yürü git be dayı.. kız bir pantolon bir beyaz body giymiş ''anadan üryan dolaşıyorsun,beni tahrik ediyorsun'' diyorsun ya...
    kadının kıyafetinin depremle ne ilgisi var be.. kafayı yemişsin,sağa sola sataşmaya yer arıyorsun.
    senin kafa yapının içine edeyim küfrettiriyorlar ya...

  • mülkiyet hakkının gaspıdır bu. parasını alıp bir mal ve hizmeti satın aldıktan sonra o mal ve hizmeti kullanmak veya kullanmamak sahibinin tasarrufundadır. siz imei kopyacılığını engeleyecek beceriye sahip değilseniz diye bunun bedelini neden vatandaş ödüyor? bu alenen gasptır. bugün bu kararı veren varın 1 yıl boş kalan evlere devlet el koyacak da diyebilir ki ikisi arasında hiçbir, bak zerre kadar dahi fark yok.