ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
aziz sancar'ın nobel ödülü alması
-
hayırlısı olsun dediğim olaydır. dna onarımı üzerine yaptığı çalışmalar üzerine 2 kişiyle beraber ödülü paylaşmıştır.
http://www.nytimes.com/…ancarn-nobel-chemistry.html
edit: öncelikle başlığı benden önce açan arkadaşı tebrik ederim. new york times okurken resmen son dakika haberi düşer düşmez buraya yazdım ona rağmen ikinci olmuşuz. kendisi ödülü veren jurilerden biriydi herhalde.
bununla birlikte aziz sancar ile ilgili çok önemli bir bilgi vermek istiyorum. kendisi mardin'in savur ilçesinde, okuma yazma bilmeyen 8 çocuklu bir ailenin çocuğu olarak doğmuş. ailesi eğitime önem verdiği için okulunu okumuş, üniversiteyi kazanmış.
işte aziz sancar gibi insanlara bakarak eğitimin ve cumhuriyetin önemini unutmamalıyız. herkese örnek olsun.
anneanne evindeki 30 kiloluk beton yorgan
-
kirmizi ve kaygan bir kumasla kaplanmis olmasi muhtemeldir.
boyle baklava seklinde dikili gibi, ic tarafi beyaz normal kumas ama..
papa için alınan yeni otomobil
-
türkiye'de 200 bin lira. e avrupa'da? max 40 bin euro. o da zaten onlara 40 bin tl gibi geliyor. fiat albea parası amk.
rıza baba'nın öldürülmesi
-
adam zaten normal hayatının sonuna geldi..doğal yollarla ölmesi daha muhtemel görünüyor.
songül karlı mı gösteriyor televizyon
yüzüncü yıl marşını serdar ortaç'ın bestelemesi
-
"60 değil 70 değil 80 değil oh 90 değil
100 yıl oldu daha yürek atmaz değil
bu kalpte 100 yıl daha bitmez sevgin
gözü olanın gözü çıksın bebeğim
*
her taraf metrobüs vefasız olma kalbi kapalı
sevmiyorsan da atma taş, yürek hep coşkuyla atalı
bak 100 yıl oldu hemen kıskanma şaşkın yunan
yıllar oldu sırtakini unutalı sen derdine yan
*
cumhuriyetim benim canım bebeğim
tüm rejimler arasında seni tek geçer deli yüreğim
oh diyorsam şimdi 100. yaşına
vefasız padişahlar giremesin kanına
*
ne monarşi ne oligarşi belki aristokrasi
ama en güzeli halkın yönetimi
benim cumhuriyetim kızıl ötesi, aşıklar müzesi
100 yıl daha coşar, sanma tekler bu yüreğin füzesi"
*
söz-müzik-düzenleme: serdar ortaç
hep hayal edilen uyku hikayesi
-
çocuksunuzdur, okuldan eve gelirsiniz, sevdiğiniz yemek hazırdır, dışarda deli gibi kar yağmaktadır. anneniz sizi "tank" gibi giydirir, sonra dışarı çıkarsınız, saatlerce kar topu oynanır, kardan adam yapılıp bozulur. kırmızı bi burunla, ıslanmış eldivenlerle yoğun karın altından eve dönersiniz, babanız haberin var mı 2 gün boyunca okullar tatil der, çok yorulmuşsunuzdur koşuşturmaktan hemen pijamalar giyilir, yorganın altına girilir anne ılık ballı süt yapar(isteyene çorba) sonra bi güzel mışıl mışıl uyunur.
türkiye'de evrim teorisine inanan 1000 kişi yoktur
-
ortaçağ avrupasında dünyanın yuvarlak olduğuna inanan 1000 değil 100 kişi bile yoktu. ne yani? o zamanlar dünya yuvarlak değil miydi?
evrim gerçeğini değiştirmez.
şile otoyolunda ata çarpan motorcu
-
bütün arabalar durmusken bayağı yüksek bir hızda emniyet şeridinden giden motorcudur.
sen motorlu taşıt değil misin birader? diğer butun araçlar normal şeritte iken senin ne işin var emniyet şeridinde? uyanık ya..
o ölseymis çok üzülmezdim.. ata yazık olmuş.
oradan at değil de bebek arabası taşıyan biri de çıkabilirdi..
edit: at arabasının karayoluna çıkmaya hakkı yok diyen olmuş.
karayolları trafik yönetmeliğinde şöyle der.
--- spoiler ---
1) trafik: yayaların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleridir.
2) karayolu: trafik için, kamunun yararlanmasına açık olan arazi şeridi, köprüler ve alanlardır.
https://www.tsb.org.tr/…ult.aspx?pageid=654&yid=806
--- spoiler ---
kaldi ki orada karsidan karşıya geçen bir at arabası değil bir çocuk da olabilirdi.
velhasıl-ı kelam, atın yolda olmaya hakkı varken motorun emniyet şeridinde devam etmeye asla hakkı yok.
türkiye'de gereksiz yere pahalı olan şeyler
-
(bkz: internet)
(bkz: kırmızı et)
(bkz: süt ve süt ürünleri)
(bkz: benzin)
(bkz: teknolojik ürünler)
(bkz: kitap)
mesai saatlerinde dışarıda dolaşan kalabalık
-
bunların bir kısmı yazar, çizer, sanatçı tayfasıdır. normal bir mesai anlayışları yoktur. bir kısmı bir yerlere freelance iş yapıp para kazanır. bazıları iş yemeği ayağına hesabı şirkete sokup bir kaç saatliğine de olsa bu kalabalığın arasına karışmıştır. diğer bir kısmı ise patrondur. akşam üzeri ofise şöyle bir uğrar, işleri kontrol eder, ay başı yakınsa muhasebeye maaş ödemelerini biraz erteleyelim diye talimat verir, sonra da tekrar alemlere akar. bir de hiç bir iş yapmadan koca-baba parası yiyenler vardır. bunlar zaten hal ve tavırlarından kendilerini belli ederler. ha bir de bir gün parayı bulursa ilk iş bunların arasına katılacak olan, ama şu sıralarda sadece önlerinden geçerken "mnagoduglarımın" diye söylenmekle yetinenler vardır. bunlar da sanırım biz oluyoruz.