• kill bill 2'de;

    - beatrix kiddo?
    - here!!!

    repliğinden sonra the bride'ın olduğunu ögrendiğimiz isim.
    ayrıca belirtmek gerekirse filmin bu kısmı beni tarantino'ya bir kez daha hayran bıraktı.
  • eli en kanlı, cesareti en yüksek, kungfu, jujitsu, aikido, karate, vesaire yalamış yutmuş, hafif psikopata kaçmış yegane gelin...
  • "crimson queen". ama istedigi zaman pembe de olabilir. mor, yesil hatta kilicin soguk celiginin mavisi oldugu dahi gorulmustur. herhalukarda kralicelerin en adili ve kudretlisidir. arada sarayindan kacip tebdili alice kiyafetiyle yaramazlik yapmayi sever. geri dondugunde yorgunlugunu hemen atabilmesi icin buzdolabinda servise hazir, iyi sogutulmus moet bulundurulmasi kesinlikle ihmal edilmemelidir.
    ah, bi de fosfor connoisseurudur. en iyisi hem de.
  • kill bill harikası.mükemmel olmasının sebebi kötü biri olduğunu kabul etmesinden.
  • agresif dede pai mei tarafından burjuva erkeği parası yemekle itham edilen, kaplan turna tekniği ve icra ettiği samuray kılıcı sanatı acınası bulunan saman sarısı saçlı savaşçı.
  • yaşayan herkes bilir; "bir insan tüm insanlığın özeti de olsa" insanları birbirinden ayıran, farklılıklarını görmemizi sağlayan ya da onların farklılıklarına anlam veren sınıflandırılmalar vardır. tarihin içerisinde öyle ya da böyle yer almış her insan muhakkak ki sosyal-ekonomik sınıfı, siyasi görüşleri, konuştuğu dil, ait hissettiği yurt veya başka bir şeyle, bir şekilde sınıflandırılmıştır. bense insanları acıyı nasıl yaşadıklarına bakarak sınıflandırmayı tercih ediyorum ve bunu her yapışımda beatrix kiddo'nun benzersizliğine şahit olabilmiş olmaktan bir kez daha mutlu oluyorum.

    şimdi hayat içerisinde karşılaşma şansınızın kulaktan kulağa gizlice anlatılan bir şehir efsanesinin gerçekliğine tanık olmak kadar az olduğu bu durumu anlamak için hayal gücünüzün yardımına başvurun ve bir an için beatrix kiddo'yu bir çiçek bahçesi olarak hayal edin:
    uzun, kalın ama korkutucu olmayan demir parmaklıkların arkasında , yeşil çimlerin üzerinde beyaz -neredeyse gözünü kamaştıracak kadar beyaz- , mavi, mor, pembe bir çok çiçeğin kokusunun karıştığı, şehrin içinde, uzaklara kaçmamış ama yine de şehre benzemeden kalabilmiş, her güzel şey gibi akan zamanla birlikte güzelliğini kaybedebileceğini düşünmenin mümkün olmadığı kadar durgun ama yine de hayatın akıp gittiğini hissettiren ve hatta içinden ufak bir nehir bile geçmekte olan bir çiçek bahçesi.

    acının kendisi ve onu yaratan nedenler de başını bir kez olsun çevirip çiçeklere bakmayı akıl edememiş , burnu da çiçek kokusuna yabancı birilerinin gelişigüzel gelip o parmaklıklar üzerinden bahçeye bıraktığı moloz yığınları olsun. bu yığınlar alelacele bırakıldığı için bahçenin ortasında bir yığın halinde biriksin ve gözü rahatsız etsin.

    bahçe ve acı bu. benzersiz olan ne?
    şu: normalde içine moloz yığınları bırakılmış bir çiçek bahçesi bir süre sonra gözümüze "molozlu bir bahçe" olarak görünecekken, beatrix kiddo'nun bahçesine boşaltılan pislikler sanki iki farklı resme bakıyormuşsunuz gibi o bahçeye yabancı duruyor. bahçenin bünyesi onu içine kabul etmiyor ve o pisliğe rağmen güzelliğini muhafaza edebiliyor. çiçekler daha solgun, nehir gri olmuyor ve bir süre sonra o bahçede kendine yer bulamayan tüm pislikler ufalıp ufalıp yok oluyor. bahçeye bakan biri sanki ilk kez bakıyormuş gibi temiz, beyaz çiçekleri görüyor ve şehrin içinde olsa da şehrin kendisi olmayan bu parkın kokusunu duyuyor.

    işte bu nedenle ben başta annesi babası olmak üzere, bu bahçenin oluşumuna katkıda bulunmuş her kim varsa, hayatına girip çıkan insanlar, çocukluk arkadaşları, okuduğu kitapların yazarları, dinlediği müziklerin bestecileri, gitmeyi düşlediği şehirlerin mimarları, kim, kim bu bahçeye bir çiçek dikmişşe çok çok teşekkür ediyorum.

    hoyrat ziyaretçiler bahçedeki çiçekleri yolmaya çalışabilir, benim gibi şehirde hırpalanmış yorulmuş insanlar sadece bu bahçede kendilerini açığa vurabildiği için bitmek bilmez hayallerini, hayal kırıklıklarını, hedeflerini bağıra bağıra anlatarak bahçenin huzurunu kaçırabilir. uçurtması nehre düşen bir çocuk akınıtıyı kederle izleyerek bahçeye hüzün katabilir.

    ama tüm bunlara ve moloz kafalara inat beatrix hep güzel kalacak, hep çiçek kokacak. eğer siz de bir gün bu kokuyu duyarsanız onun aklımda ve de kalbimde sahip olduğu o benzersiz yeri anlayacaksınız.
  • hırsız girdiğini öğrenince belki karşılaşır döverim umuduyla gittiğim, onun yerine geyik yapıp döndüğüm evin sahibesi. bu entry de size ondan çok benim aklımın kaç karış havada olduğu ile ilgili bilgi veriyor ama kusura bakmayın artık.
  • dün gece hiç tanımadığı bir erkeğe, sırf hırsıza benziyor diye usulca sokulup "kış kıışşş pssst" demiştir.
  • "sana söz yine baharlar gelecek sana söz ışık sönmeyeceeeek tuaanaaa tuaanaaa" diye karşısında bağıra bağıra şarkı söylemek istiyorum ama kafama asayı yerim diye korkuyorum. bugüne bugün kraliçe, belli bir çizgisi var, sinirlendirmemek lazım.
  • bugün onu üzüntüsünün içine çekilmiş otururken izledim... ona zarafetinden nasıl da hiç bir şey kaybettiremediğini görse, ölüm hırsından ağlardı.
hesabın var mı? giriş yap