23210 entry daha
  • 2013'te "unutmak 'undan' gelir, un ufak etmek lazım unutmak için" deyip vosvosa binip gittiğinde 27 yaşında, hayata karşı atacak biraz daha barutu olan umutlu bir adamdım.

    şimdi amirim gibiyim. hayatta kalmak için kafamdaki şalteri indirip gidip geldiğim işi saymazsak öyleyim. içiyorum, oturuyorum, bağlantı kurmuyorum, zorda kalmadıkça sosyalleşmiyorum. beni ortamlara katacak bir şevket abi yok. çünkü o abi aslında benim zaten.

    bir şeylere tutunmadan yaşamanın zorluğunu anlattı bana behzat. o horoza kızması lazım, savcıyla konuşması lazım, havuza girmese de o otele gitmesi lazım.

    doğmak bir uçurumdan aşağı atlamak gibi. uçurumun dibi de ölüm. ölüme gidiş süresini uzatmak için arada bazı dallara tutunmak lazım. bazen o dalları yaratmak lazım. amirim de yaratmış işte. bizim gibi insanlar için hayat zor.

    özlemişim amirim. en kötü ihtimalle 9 bölüm daha birlikteyiz. hoşgeldin.
  • üçüncü birayı almaya gittim dolaba, kafamı çevirdim bitti dizi. gerçekten özlemişiz ama tadı damağımızda kaldı. neyse az olsun öz olsun, iyi geldi bu yoklukta.
  • bu dizinin tek bir bölümünü bile izlemedim.
    belki linç yerim, belki önyargılı diyeceksiniz ama popüler kültürden nefret ediyorum. bu dizi de bunun bir ürünü, bu ve benzeri herşeyden tiksiniyorum.

    (bkz: angara)
  • bu arada gözden kaçmayan konu, blutv nin ekşiye hayvan gibi reklam verdiği, her üç girdiden birisi blutv ye üye olmak ile ilgili .

    neyse buna lafım yok, ben de aynısını yapardım kafadan bir yıllık üye oldum lakin site mi kitlendi artık ne bok olduysa evde açılmadı, diğer eve geçtim orada başladım kitlendi, sonunda telefondan izledim.

    hayvan gibi reklam yaparken talebi de karşılamak lazım

    belki benim notebooklar sıkıntılıydı bilemiyorum, güncelleme yapmam genelde airmac’lere ondan açılmadı belki de ama chrome da bile izleyemedim, blutv app. ini indirip izleyebildim ancak

    neyse özetle

    özlemişim amirimi,
  • nasıl özlemişiz, nasıl beklemişiz 6 sene belli değil. dizi ile ilgili en çok entry giren yazarlardan biri olabilirim. (bkz: behzat ç./@zenci nicki) star tv'de ilk başladığı zamanları, her akşam gündeme giren behzat ç. başlığını unutmak mümkün değil. 2013'te sona erdiğinden beri yanına yaklaşılacak kalitede bir dizi yapılmadı memlekette, çıtayı taşıdığı yere ulaşabilen tek tük yapımlar oldu ama hep birşeyler eksikti, sonunda o boşluğu da kendisinden başka bir yapımın dolduramayacağı da aşikardı.

    en başta şunu söyleyelim kadronun hemen hemen aynı olması, senaristin, yönetmenin, müziklerin aynı olması ilk bölümden itibaren kaldığımız yerden devam ediyoruz hissiyatını vermekte çok başarılı oldu. dizi tahmin edilen başarıyı tekrar gösterirse ki bence gösterecek, sadık kemik kitlesi sayesinde yeterli abone sayısına ulaşarak yeni sezonlarının çekimlerine ve belki de harun, cevdet, eda karakterlerinin de dönüşüne neden olacaktır. bu konuda behzat ç. izleyicisine güveniyorum. bu arada efsane jenerik akarken sağ altta çıkan " jeneriği geç " butonunu da blutv'ye hiç yakıştıramadım, hakaret kabul ederim. * ilk bölümle ilgili ise;

    --- spoiler ---

    jenerikten bitişe kadar dolu dolu bir bölüm oldu ama özellikle esra ile vosvosun içerisindeki sahne çok can alıcıydı, canan ergüder karakteri gerçekten özümsemiş, müthiş oynamış. sezon boyunca bu tarz karanlık sahneleri izlemeye hazır olalım derim.

    henüz ilk bölüm fakat akbabaya da ufak bir değinilseydi iyi olurdu diye düşünüyorum zaten hepi topu 9 bölüm izleyeceğiz eskiye dair ne varsa görmek istiyor insan. yine de behzatın cinayet büroya geri döndürülmesi olayını bir bölüme ancak bu kadar yedirebilirdi ercan mehmet erdem, onu da tebrik edelim.

    --- spoiler ---

    son olarak bölümün sonunda çalan ve bir pilli bebek hayranı olarak bu zamana kadar nasıl gözden kaçırmışım diye hayıflandığım erguvan şenliğini de buraya bırakıyorum, müthiş şarkıymış. elinize sağlık.
  • bölüm güzeldi nejat işler tek sahnesiyle ne kadar efsane olduğunu gösterdi.
  • türk dizi tarihinde başarılı diyebileceğimiz çok az dizi var. bunlardan biri de behzat ç.'ydi. birbirinin kopyası, zenginliği ve gösterişi gözünüze sokan, gerçek hayat ile hiçbir bağı olmayan dizilerin ekranları işgal ettiği dönemde alabildiğine doğal duruşuyla dikkat çekmişti. ayrıca bir hikaye anlatma kaygısı vardı. bölüme özel soruşturmada toplumun sorunlarını irdelerken sezona yayılan hikayede ise behzat'ın hayatını izliyorduk. ancak dönemin şartları nedeniyle dizi yayından kaldırıldı.

    aradan geçen altı yılda insanlar internete daha çok adapte oldu. hayranlar da ne zamandır dizinin tekrar çekilmesini istiyordu. blu tv de bu fırsatı değerlendirip projeye başladı. sözlükten ve twitter'dan gördüğüm kadarıyla dizinin yeni sezonuna büyük bir ilgi var. bu da uzun zamandır türk dizisi izleyemeyen benim gibi insanlar için iyi bir haber. şimdi madem dördüncü sezon geldi. biz de bir inceleme yapalım beraber.

    --- spoiler ---

    ilk bölümün konusu şöyle; behzat, emniyetten ayrıldıktan sonra kendisine şehrin dışında bir hayat kurmuştur. dışarıdan bakıldığında bu yer tam behzat'a göredir. çünkü alabildiğine doğal ve özgürdür. eski ekip ayrıldığı için cinayet büroda yeni bir ekip vardır. bir cinayet işlenir ancak soruşturma sırasında yeni ekibin üyeleri birer birer ölmeye başlar. bu durumu çözmek için de behzat'ın geri gelmesi gerekir.

    dizi hakkında söylemek istediğim ilk şey süre meselesi. yabancı dizi yapımcıları bu işte genel anlamda çok daha başarılı. ve neyin başarılı olduğunu bulmak için çok çalışıyorlar. mesela reklamların etki süresini bulmak için psikiyatrlarla falan çalıştıklarını biliyoruz. yani bu insanlar komedi dizilerini 20-22 dakika, dramaları da 40-50 dakika olarak belirledilerse kesin bir bildikleri vardır. behzat ç. de ilk bölümde süresini yaklaşık 42 dakika olarak belirlemiş. bu da diziye muazzam bir tempo katmış. ilk bölüme bakalım mesela bir tane bile süre uzatma çabası yok. her şey tıkır tıkır işliyor. bu da uzun sürelerden bıkan türk dizi izleyicisi için muazzam bir deneyim oluyor.

    dizinin beğendiğim bir diğer kısmı da doğallığı. türk yapımlarında şunu fark ettim; bir şey eski olsa bile eski görünmüyor. mesela evsiz birini gösterecekler ama adamın üstündeki kiri pası beş dakika önce yaptıkları belli oluyor. ev dağınıksa mesela asla masada kalıntı halinde bir şey göremiyorsunuz. çünkü son dakika hazırlanmış gibi duruyor her şey. bu dizide ise durum böyle değil. mesela behzat'ın kaldığı eve bakın. sanki erdal beşikçioğlu'nu gerçekten oraya bırakmışlar da iki ay orada kafasına göre yaşamış gibi duruyor ortam. ayrıca detaylara çok özeniyorlar. mesela metal tabak olsun bir tane. o tabak kesin bir yerinden eğilmiş oluyor. böyle detayları bakmıyorsanız göremezsiniz ancak o tabağın varlığı o sahnenin ruhuna etki ediyor. bu dizide de o doğallık çok iyi yansıtılmış.

    dizinin doğallığı bahsettiği konularda da hissediliyor. dediğim gibi ben türk dizisi izlemiyorum uzun zamandır çünkü türkiye'de özellikle prime-time'da yayınlanan dizilerin hepsi hayal aleminde geçiyor. anlattıkları durumların neredeyse hiçbirinin gerçek hayatta karşılığı yok. sanki türk insanının bütün derdi bitmiş gibi kim kime aşık olacak, kim kimle birlikte olacak bunu gösteriyorlar sürekli. burada bütün diziler muhalif tavır göstersin demiyorum. bu senaristin işine karışmak olur. ancak bu dizide hayattan parçalar var. mesela bir şeye işaret etmesine gerek yok. sadece nargileye giden tayfaya, türkiye'de hızla artan evde alkol yapımı konusuna değinmeleri bile dizinin müthiş doğal ve gerçekçi olmasını sağlamış.

    bir de karakterlerden bahsedelim. behzat neredeyse hiç değişmemiş. dizi bittiğinde arabaya atlayıp giden insan hala. insanları görmek istemiyor, cinayet büroya dahil olmak istemiyor, kendisinden kaçmak için elinden ne geliyorsa yapıyor. ancak savcı esra ile ilişkisi behzat için bile biraz garip görünüyor. bu arada savcı esra nasıl geri dönecek diye soru işaretleri vardı. ben hem canan ergüder'i hem esra'yı çok severim. o yüzden dahil edildiği şeklini baya beğendim. az ama öz olmuş.

    aynı şekilde şule de az görünüyor ama behzat için duygusal destek olarak yerini almış. ben şule'nin birinci sezondaki halini çok seviyordum. karakter yapısı itibariyle berna'dan daha çok behzat'ın kızı gibi duruyordu. ayrıca yaptığı yorumlar ile beni hep güldürüyordu. ikinci ve üçüncü sezonda karakterin duygu yoğunluğu arttığı için bu kadar etkili gelmedi bana ama sanırım behzat ile araları fena değil. o yüzden daha çok birinci sezondaki gibi bir şule izleyeceğiz diye düşünüyorum.

    şevket abi'yi canlandıran ege aydan ve tahsin müdürü canlandıran eray eserol da yine performanslarından bir şey kaybetmemişler. iki karakterin de behzat'ın hayatında çok önemli yeri var. çünkü behzat'ın iyiliğini istiyorlar hep. ancak behzat onları sürekli kızdırıyor. ve bu iki karakter kızgınken çok sempatik oluyor. mesela ikisi bir olup sabaha kadar behzat'a bağırsalar oturur izlersiniz. çünkü düz bir kızma değil onlarınki. çok doğal hareket ediyorlar. mesela şevket sürekli aynı şeyleri tekrar ederken, tahsin'in kaşları çatılıyor ve ses tonu yükseliyor. oyunculuğun arasındaki bu nüans da onları gerçek insanlar haline getiriyor.

    dizinin biraz da teknik kısmına bakalım. behzat ç. ilk yayınlandığında daha düz bir renk anlayışı vardı. en fazla behzat'ın evine sarı ton atıyorlardı ama bu da çok dikkat çeken bir durum değildi. bu sezon ise trend olan mor ve macenta neon ışıklardan kullanmışlar. ben bu neon ışıkları normalde pek beğenmiyorum. çünkü sahne içi beyaz florasan daha gergin bir hava katıyor kanımca. ancak burada dengeli bir kullanım var. mesela bu renkleri sadece bar sahnelerinde kullanmışlar o yüzden güzel olmuş.

    kamera hareketlerinde de yine doğallığı tercih etmişler. ilk sezonlarda böyle miydi hatırlamıyorum ama karakterleri portre çekerken çok küçük sarsmışlar kamerayı. bu tabi bilinçli bir tercih. bunu yapmalarının amacı şu; normal hayatta birilerini dinlerken sabit durmazsınız. öne eğilirsiniz, geriye yatarsınız, başınızı kaldırırsınız en önemlisi de nefes alıp verirsiniz. burada da kendinizi o karakterlerin karşısında hissetmeniz için bu minik hareketi yapmışlar ve çok başarılı bir tercih olmuş.

    prop'lardan bahsettim daha önce bir de dizideki kan kullanımından bahsedeyim. normalde zaten orayı sansürledikleri için dizilerde kimsenin kan ile uğraştığını sanmıyorum ancak burada bire bir görüneceği için çok uğraşmışlar. normalde kan için şöyle bir detay var; kan vücuttan çıktığı yere göre renk ve doku değiştirir. burada da mesela o intihar eden adamın kulağından ve burnundan gelen kanın rengi birbirinden farklı. hatta burnundan gelende siyaha yakın bir doku atmışlar çok gerçekçi durmuş.

    şimdi ilk bölüm itibariyle hep beğendiğim yerlerden bahsetmişim gibi olmuş ama beğenmediğim yada erken bulduğum bir nokta var. o da ercüment'in görünmesi. şimdi nejat işler sevilen bir oyuncu, ercüment çözer de dizinin en sevilen karakterlerinden biri kabul. ancak ercüment'i gösterdiğinizde bu cinayetleri kimin işlediğini söylemiş oluyorsunuz. bu da gizemi öldürüyor. eğer ercüment'i hemen görmeseydik hatta sahte delilleri kimin yerleştirdiğini bir süre öğrenemeseydik ortalık teoriler ile yıkılırdı. ancak yine de bu durumu anlıyorum. çünkü dizinin devam edebilmesi için desteğe ihtiyaç var ve izleyicinin ercüment'in olacağından emin olması lazım. o yüzden bu durumu da kabul ediyorum bir izleyici olarak.

    --- spoiler ---

    ilk bölümü bitirdik ancak sanırım büyük bir çoğunluğumuz tekrar izleyecek. çünkü yaklaşık 6 senedir bunu bekliyorduk. o yüzden bir kere izleyip geçebileceğimiz bir bölüm değil artık bu. ikinci bölümde de memduh başkan ve ercüment'e daha çok yer verecekler sanırım. ayrıca ilk bölümde görmediğimiz akbaba'nın da geri dönmesini bekliyorum. çünkü akbaba kendi içinde sert mizahı olan bir karakter. o yüzden dizinin olmazsa olmazlarından biri diyebiliriz.

    son olarak şunu söyleyeceğim; biz böyle projeleri netflix'ten bekliyorduk ancak blu tv, behzat ç. ile çok önemli bir atak yaptı. bartu ben , masum ve bozkır gibi yapımları olsa da şimdiye kadar bu kadar öne çıkmamışlardı. dizi hafta hafta yayınlanacağı için de insanlar bu sürede diğer yapımları keşfedecek ve kendilerine kemik bir kitle oluşturmaya çalışacaklar böylece. bence türk yapımları için önemli bir adım bu. eğer behzat ç. gibi doğal ve süresi iyi ayarlanmış diziler yapmaya devam ederlerse hem izleyiciler olarak bizim elimizde keyifle izleyeceğimiz işler olur hem türk izleyicisi bir bölüm 90 dakika dizilere mahkum olmaktan kurtulur diye düşünüyorum.
  • öncelikle çok özlemişiz be amirimi demek istiyorum. herkesin dediği gibi cok kısa sürdü dişimizin kovuğuna gitmedi bu bölüm. devamının gelmesi için blu tv üyeliklerinin artması şart. bu dizinin tekrar baslaması için cok çaba gösterdi herkes boşa gitmesin emekler. yeni sezon çekimlerine harun’da dahil edilerek en kısa zamanda başlanmalı, kısın behzat amirim olmadan gecmemeli. son olarak iyi ki döndün be amirim bize 6 sene öncesine, çoğumuzun gençliğine götürdün.
  • deli gibi özlemiş olduğum dizi.

    sürenin kısa olmasını, yan rollerin yetersizliğini, ve blu tv'yi (netflix'e alıştığımdan mıdır nedir beğenemedim) saymazsak bomba gibi ya harbi çok özlemişim amirimi.
    süre uzatılıp geyikler artarsa tadından yenmez.

    özlediğimi söylemiş miydim
  • ilk bölümün günahı olmaz. güzel başlangıçtı. yan karakterler aşırı yavandı ama yine ortamın kokusunu aldırdı bize, özlemimize bir damla su serpti.

    kafamda bir soru işareti var. 45 dk bu diziye yetmez aga. 45 dk da eski behzat ç. olamaz.

    aha şu sahne tek başına 7 dakikadan fazla. ee kaldı 38 dakika. hiç olmazsa 1 saat olsun be amirim.
8845 entry daha
hesabın var mı? giriş yap