• necip fazil kisakurek'in huzunlu $iiri . yavuz gokmen'in de favorisiydi . oldugunde bile .

    *

    ne hasta bekler sabahi,
    ne taze oluyu mezar,
    ne de seytan bir gunahi,
    seni bekledigim kadar.

    gecti istemem gelmeni,
    yoklugunda buldum seni;
    birak vehmimde golgeni,
    gelme, artik neye yarar?

    *
  • kolay kolay gelmeyendir.
    mesela bir öğrenci 9 ay boyunca tatilin ilk gününü bekler ama bir türlü gelmez.
    tatilin sonunun gelmemesi için dua eder göz açıp kapayana kadar geliverir.
  • öngörülendir.
  • şiirlerinde kendi mükemmelini arayan necip fazıl kısakürek, kitaplarının yeni baskılarında sık sık sözcükleri ve kimi zaman dizelerin tümünü değiştirirdi. çile'de son halini vererek bastığı 1937 yılında yayınlanan bu şiirinin 2. dizesi, örümcek ağı adlı kitapta "ne kanlı şehidi mezar" olarak yer almaktadır.
  • (bkz: godot)
  • bir de bekleyen adli siir vardir . bekliyoruz elbet goge varacagiz.
  • necip fazılın enfes siiri. yavuz gökmenin hasta yatagında yazdıgı köşe yazılarından birinin baslığı "ne hasta bekler sabahı"ydı. ardından da bu şiirin ilk dörtlüğünü yazmıstı. sanki içine dogmus gibi son yazısıymıs gibi yazmıstı. zaten birkaç gun sonra da vefat etti.
  • haydar ergülen şiiridir;

    1.
    rüzgarını alnında taşıyan dost
    ölü bir deniz düştü ya içine
    kıyısında kaçtır durmadan ölüyorum

    2.
    bir an bıraktın ki bize
    gittin ölüverdi küçücük yürek
    ayrılık nice acılardan süzülüp gelir
    özlemini nasıl bastırmak gerek.

    3.
    yüzünde gözlerimi okşayan inceliği
    usulca ölen beyaz kuşlarıyla o sabah
    kırağılarla uğurladı gidişini.

    4.
    gitin ya dönersin belki
    kalır yumuşaklığı ince yüzünün
    yağar gözlerine kar tanecikleri.

    5.
    bir armağan gibi çıkıp gelirsin
    sabahın duru serinliği karşılar seni
    gülümser duvarda eski bir resim
    -denizi ilk görmenin çocuk gülüşü-
    utanır şimdi kırgın bir yolcu gibi.

    6.
    sen kendi dışına koyan kendini
    geceyi içinde eriten çocuk
    mahzun bir eşkiya gibi yoksayma öfkeni

    7.
    şafağın kıyısına oturup beklesem seni
    uğursuz alfabesini kovup gecenin
    su aydınlığında bulup sesini
    diz çöküp anlatsam yeniden
    bir daha bir daha hiç üşenmeden
    o acemi ama sabırlı sevgimi

    8.
    unuttun mu bir türkü söylerdin
    dönmeyen yolculara yüreğini
    “yolcusun göğsünde bin can birikir
    her yolcu yolunu içinde taşır
    bir gölgeyle kaybolsan da gecede
    sesin kalır deli rüzgarın ulaşır”
  • bir eserin, şu ya da bu türden bir çerçeveyle tahdit edilip "bu bir sanat eseridir" diye önümüze sürülen şeyin ismi, eserin neresine tekabül eder? içine? dışına? sınırına? başka yerlerde uzun uzun tartışmak lazım elbet, iç-dış kavramlarını da sorgulayarak. bu şiir de (#297999) bu soruyu tekrar anlamlı kılması açısından ayrıca güzeldir bence. özlem değil, bekleyiş değil, ne bileyim, yoksun değil... beklenen. şiirin anlatmadığı, anlatmaya niyetlenmediği o nesneye (abartalım, bekleyişin o belirsiz nesnesine) uzanan bir isim, bu anlamda şiiri bir deneyimin kendi üstüne kapanmış tasviri olmaktan çıkaran. ya da başka bir algılayışla: şiirin ne anlattığına dair tekrar düşünmeye sevk eden, şiirin sınırlarını (genişleten değil!) değiştiren bir isim. yahut, neyse zorlamayalım, herkes kendi evinde zorlasın - niyeti varsa.

    ayrıca, elbette (bkz: bekleyen).

    ps: "şiirin anlattığı şey"den bahsetmek sorunlu bir mesele, evet. affınıza sığınıyorum.
hesabın var mı? giriş yap