• rumelihisarustunden, eminonu, besiktas ve bilumum yerlere yillarca ayakta seyahat ettim..iddialiyim..texas eyaleti rodeo sampiyonasinda birinci gelmessem neyimm...
  • hani burası seks otobüsü değil muhabbeti vardı ya, külliyen yalan abi. belediye otobüsü, sabahları insanların topluca seviştiği bir yerdir. bir otobüse 150 kişi falan biner, istif şeklinde gidersin. kim kime sürtüyor belli değil. bir sabah mesela, joshua jackson'ın türkiye şubesiyle kucak kucağa yolculuk ettiydim. aynı tutacağı tuttuk elleri buz gibiydi yazık. he adam joshua jackson'a değil de şahin k'ya benzese yazık değil öküz derdim safsdhds ayrımcı piçin tekiymişim ben de asdfhds

    bu akşam da şey oldu. hani dizdize yolculuk edelim diye konulmuş karşılıklı koltuklar var ya? orda bi adamla gerçekten diz dize yolculuk ettim. ikimiz de uzunuz sığmıyo tabi bacaklar. bi de hava yağmurlu ya benim romatizmalardan ağrı giriyo tabi dizlerime, adamın da dizi sıcakmış termofor gibi geldi valla çekmedim bacağımı asdfgds sonra adam niyeti bozup dil attı lan bana. iki dakka ısınayım derken ayaküstü sikecekti valla adam asdfgdfs sonra seks otobüsü değil. çektim bacağımı kalktım bi durak önce indim. eve kadar bu yağmurda soğukta titreye titreye yürüdüm ayakkabım su çekti. şimdi kramplardan kramp beğeniyorum.

    belediye otobüsü dediğimiz şey aslında bangbus'tan farklı değil.
  • bir hayalim var belediye otobüsleriyle ilgili. henüz ulaşamadığım, gerçekleştiremediğim bir hayal bu sadece.

    şöyle ki; bir gün yine sabahın en tıklım saatinde ön kapıdan zorlukla bindiğim otobüste 'arkadaşım otobüsün arkası da aynı yere gidiyo' felsefesiyle montumun içine sakladığım pompalı tüfekle birlikte sağlı sollu arkaya yanaşıyorum. tam ortaya geldiğimde çıkarıyorum pompalıyı. yüksek perdeden 'inin ulan durakta. boşaltın otobüsü' diye bağırıyorum sürekli öksüren, aksıran, pis pis kokan yolculara. herkes bi telaş durakta atlıyo aşşaa. ben sakin adımlarla şoförün yanına gidiyorum. tüfeği dayıyorum dayının kafasına ve ''çapa'ya sür. dersim başlamak üzere. acele et'' diyorum. sonra kulaklığımı takıp, cam kenarı bir yere oturuyorum. kitabımı çıkarıp okuyorum keyifle.

    bir otobüs var düşümde, tam tüfekle boşaltacakken uyandırıldığım.
  • gün geçmiyor ki yeni bir vak'a yaşanmasın bindiğim otobüslerde. gün geçmiyor ki insanlığa dair yeni bir şey öğrenmeyeyim.

    bugünkü konu: toplu taşıma aracına grup halinde binmiş kadın taifesi.

    zabahın köründe bindik otobüse. malum iş güç olayı.. arkadaşım var yanımda. duraktan itibaren görüyoruz ki insanlar sersem gibi hala, kimseden çıt çıkmıyor. sırf kendine sıcacık yatağını bırakıp gitti dedirtmemek içün bazasını yanına alıp gelenler de var. şaşırmıyoruz. her şey normal gibi duruyor. alıştığımız düzen böyle çünkü. otobüs duraktan hareket edende aslında bugünün diğer günlerden çok farklı olacağını anlıyoruz.. 4'lü bir kadın grubunun konuşmaları yırtıyor sessizliği zira. biz orta kısımda merdiven önündeyiz, onlar ise hemen arkamızda. birbirlerinin sözlerinin bitmesini dahi beklemiyorlar yeni bir şeyler söylemek içün. öyle arzulular. zabahın sikinde o enerjiyi nerden bulduklarını bilsem vallaha borca girer yine de gidip alırım. yaparım bilirsin.

    diğer insanlar bu yabancıları süzüyor.. normalde kimse konuşmaz çünkü, otobüse ölüm sessizliği hakimdir. şüphe çekiyor dolayısıyla civelek tavırları. ulan ters bakıyoruz yok, off poff diyoruz yok, tam yanlarındaki amcalar hasbinallah çekiyor; sol çaprazlarında oturan tespihli hacı amca şoryuken.. yine yok. susmuyorlar. susmaya niyetli değiller. fakat ahali kararlı, bir şekilde susturacaklar onları. hepimiz inandık buna o an. ki netice almak uzun sürmedi.. aralarından birinin midesi bulandı, hemen yer verdiler. diğer 3'ü kukumav kuşu gibi biriktiler başına. biri bileklerini ovuyor, biri elindeki dosyayı yelpaze gibi sallıyor, diğeri rahatlamasını salık veriyor mağdureye.. susuyorlar. susmak zorunda kalıyorlar. insanlar mutlu her şey normale döndüğü içün.

    yaklaşık 5 durak onlar adına çok sıkıntılı geçiyor. kız kustu kusacak çünkü. ulan kusacak insan otobüsten iner normalde, ya da ne bileyim poşet filan ayarlar amına koyyim. öyle bir kaygıdan eser yok fakat. gidiyorlar tey tey. kız "hooöğğhh" diyor, tam karşısındaki kadın "tamam tamam tamam geçti" diyor.. bu kusmuk ulan, tamamla, geçtiyle geçer mi? üstüne sıvar, o olur anasını satayım. o zaman anlarsın tamamı, geçtiyi. neyse ki bir süre sonra rahatlıyor kız. bunlar bir mutlu, bir mutluuu.. sanırsın mide bulantısı bitmedi de kanseri yendi amına koyyim. öyle gülüyor yüzleri. bu aşamadan sonra yola çok devam etmediler de kurtulduk allahtan. rahatladık.

    biz buralarda yabancıları pek sevmeyiz zira.
  • belediyelerin vatandaşlarının şehiriçi ulaşımlarını sağlamak için yollara saldığı otobüstür. şimdiye dek istanbul dışındakilere binmemiş biriyim. bunula beraber istanbul il sınırları içinde bu otobüslere binen insanların istanbul dışındakiler kadar şanslı olmadığını sanırım bütün türkiye biliyordur.

    çilenin adıdır istanbul’da belediye otobüsü. bozuk sinirler ve moralle bindiğiniz belediye otobüsü o andan itibaren ömrünüzden ömür çalmaya başlar. ayakta iseniz otobüs şoförünün frenleri test ediyormuşçasına yavaşlaması ve bu sırada insan yığınlarının üzerinize abanması folloş olmuş sinirleri tamamiyle bozar. kış aylarında kaloriferleri de yakmaz bu şoförler, donarak yolculuk edersiniz. haliniz kurban bayramı zamanı doğudan kamyon kasalarıyla büyük şehirlere getirilen kurbanlıklardan farksızdır.

    gideceğiniz mesafenin uzunluğuna bağlı olarak otobüste geçireceğiniz vakit üstel bir fonksiyon gibi artacaktır. hele bir de avrupa yakasından anadolu yakasına giden bir otobüsteyseniz hapı yuttunuz demektir. zaman içinde ayakta bile uyur insan o havasızlık ve yorgunlukla.

    gidceğiniz muhit de bu belediye otobüslerinde çekeceğiniz çileyi belirler. eğer istanbul’un varoş bir semtine gidecekseniz iett’nin temin ettiği teneke ikarus’larla yolculuk edeceksiniz demektir. içinde gürültüden başınız ağrır, otobüs her çukura girişinde iç organlarınız yer değiştirir.

    sen sabahın köründe kalk, işe gitmek için çile çek. sonra akşam olsun, evine dönmek için yarım bıraktığın işkence dakikalarını tamamla. otobüsün içinde çıkacak tartışma ve kavgalardan bahsetmiyorum bile. bu kadar sıkıntı içinde barut gibi olan insanlar birbirlerine patlayacak yer arıyor zaten. tanrım bıkıyor insan.

    istanbul’da yaşayıp da otomobili olmayan her insan mutlaka bu çileyi çekmiştir veya çekecektir.

    son olarak;
    (bkz: iett)
  • istanbul büyük şehir belediyesinin yeni otobüsleri elektrikli. henüz test aşamasında. zavallı şoför 80 kiloluk bidonların yolcu niyetine koltuklara oturtulduğu ve güzergahını muhtemelen sarhoş bir adamın çizdiği istikamette her durağa uğrayarak gününü geçirmeye çalışıyor. lost dizisindeki hatch misali.
  • ayakta yolculuk yapıyorsanız ve de yanınızdaki şahıs kulağınızın dibinde şappır şuppur sakız çiğniyorsa bir samuray gibi tutamakları olsun, koltukları olsun, dur düğmesini olsun silaha dönüştürüp ağzını burnunu sikebilme hayallari kurdurur.

    zabahın körü.. tek gözüm açık tek gözüm kapalı halde yolculuk ediyorum. geceden damarlarıma iltica eden rakı menşeili alkol ritmini henüz kaybetmemiş. bir oraya bir buraya akıyor mübarek.. o aktıkça ben ağırlaşıyorum. vücut ölçülerim el verse merdivenin dibine kıvrılıp yatacam. kılığıma kıyafetime bakmadan bir emo bir liseli tandansı yakalayacam otobüste ama mümkün değil. mecburen ayaktayım. yanımda hangi motivasyonla uyanıp o kadar makyajı yaptığını anlamadığım bir kadın var.. önce 2-3 kişiyi arıyor telefonla. tüm otobüsü zinde tutacak kadar yüksek sesle konuşması takdire şayan bir hareket aslında, ben de dahil kimse yadırgamıyor, kinlenmiyor o yüzden. saygı duyuyoruz bilakis. fakat ne vakit telefon görüşmeleri bitiyor, benim içün kabus da başlıyor: ağzında sakız var. olabilir, sessizce çiğnese siklemem zaten. ama birader bir ses çıkarıyor, bir ses çıkarıyoor.. aklın almaz. hemen sağ çaprazımda üstelik. kıvranıyorum yılan gibi. off'luyorum, yok.. pff'luyorum, yok.. anlamıyor. istifini hiç bozmadan aynı tempoda devam ediyor. bisiklet pompası gibi tıs tıs tıs ses çıkarıyorum amına koyyim. bütün otobüs bana bakıyor, kadın aldırış etmiyor lan. delirdim.

    şu hayatta nefret ettiğim eylemlerin başında sesli olarak sakız çiğnemek gelir. aile içinde olsun, arkadaş çevremde olsun bu sebeple terör estirdiğim çoktur. bilirler huyumu. bu kadın içün de planlarım var.. ulan diyorum ajdar'ı röportaj verirken yakalamış alihan sinsiliğinde yaklaşayım arkadan usulca, "merhaba" diyeyim ve o yüzümde tanıdık bir bakış ararken ağzına şoryuken çekeyim, bitsin bu çile.. zira görünen o ki başka türlü durması mümkün değil. inanılmaz bir hevesle çiğniyor sakızı.

    yapamadım :((

    ve o yol bitmedi arkadaş, bitemedi bi' türlü.. kıvrana kıvrana geldim. her saniye ölüm gibi, ölüme yaklaştığını hissetmek gibi.. beynimin içinde yankılanıyor sesi hala. hakkımda çömeldi idaaları var, ben otobüstükten indikten sonra dillendirmeye başlamışlar hemen. buradan açıklıyorum: çömelmedim arkadaşlar. hep çömelmedim daha doğrusu. bi' ara kartım düştüydü yere onu almak için şeyaptım.. çömeldim. hepsi bu. ne kadar çıldırtsa da bir sakız sesi çömeltemez beni kendi muhitimin otobüsünde. sorumluluklarım var.
  • uzunca bir süre her gün aynı yerden ve aynı saatte binmeye başladığınızda belediyenin olmaktan çıkar ve sizin olmaya başladığını hissedersiniz.
    yalnız değilsinizdir aslında , belediye otobüsü müdavimleri bir apartmanın sakinleri gibi olmaya başlar bir süre sonra.aynı otobüste aynı yöne doğru giden aşina insanlar olursunuz.
    her sabah huzurevinden binen ve yaz kış kafasına beresini geçirmiş amcanın otobüsün en arkasında ,soldaki tek koltukta oturan ve oranın kendi yeri olduğunu bilmeyen çömez otobüs kullanıcısını kaldıracağını bilirsiniz.ola ki kaldıramadı yol boyu söyleneceğini ve bir punduna getirip koltuğuna kurulacağından da eminsinizdir.yine aynı bereli amca aynı huzurevinden zerre haz etmediği bir başka amca otobüse bindiğinde şöyle bir bakıp ‘mikrop’ diyecektir ve siz bu ritüelin tamamlanmasını hafif bir tebessümle izlersiniz.
    bir başka amca titreyen ellerine ve sırtını iki büklüm eden kamburuna bakmadan işe giden kızı yaşındaki bir polis memuruna her sabah yer verir.sen otur yok sen otur tartışmasını bir süre dinlersiniz polis memurunun amcanın cebine sıkıştırdığı harçlığı yine hafif bir tebessümle görmezden gelirsiniz.otobüsten indikten sonra otobüs kalkana kadar bekleyip el sallayan bu kambur amcayı da uğurladıktan sonra yeni bir durağa doğru tam gaz yol alırsınız.
    bu sefer de annesini işe giderken uğurlayan o küçük sevimli kız el sallar duraktan. zaman içinde nasıl büyüdüğünü izlersiniz kızın,önceleri elini çeviremezken artık öpücükler yollayıp el sallamaktadır annesine ufaklık , otobüsün içindeki “ah yavrum,maşallah” nidalarıyla gururlanan anne kızına el sallayıp işine gider tuhaf bir mutlulukla.
    otobüs nerde dolar,nerde boşalır hepsini bilirsiniz.üniversite sınavına hazırlanan çocukların problemlerini de ,hastaneye giden insanları da ,sevgilisiyle problemleri olan iki kız arkadaşın sabah dedikodularını da hiç aksatmadan takip edebilirsiniz.
    sizin 20 dakikalığına paylaştığınız bir hayattır belediye otobüsleri…
  • insanların bunlardan; özellikle de körüklü olanlarından çektiğini yemin ederim stephen hawking harun yahya'dan (a.k.a adnan oktar) çekmedi.. ordan hesap et işte, ordan pay biç aybalam.

    orta tarafta karşılıklı 5'er koltuk var. iş arkadaşım ve ben onların tam önünde dikiliyoruz. sabah saatleri olduğu içün hayli kalabalık otobüs. duraklar geçtikçe insanlar iniyor, nüfus azalıyor dolayısıyla. ki bu bi' süre sonra oturabileceğin anlamına da geliyor.. 5-10 dakika geçti, kazım karabekir caddesi'nin bitimindeki durağa yaklaşırkene iş arkadaşımın önündeki adam ayaklandı, dürttüm geç otur deyu. hareketlendi çocuk.. götüyle koltuk arasında 10-15 santimlik bir mesafe kalmıştı kii, şoför olacak çeyrek şumayer öyle bir çıkış yaptı, öyyyle bir çıkış yaptı sanırsın pit stop'u yeni bitmiş ve yerini kaybetmemek içün kasıyor it oğlu it.. coşkunlaştı adeta, o kadar kendinden geçti. ayaktaki ahaliden tutamakları kavrayanlar şanslıydı ve yara almadan atlattılar olayı, tutunamayanlar ise hazan mevsimindeki yapraklar gibi savruldu oradan oraya.. kimi yanındakine sarıldı, kimi merdivenle kapı arasındaki boşluğa düştü :((

    iş arkadaşım.. o kırılgan yürek, o kadersiz çocuk.. onun durumu en vahimiydi. götünü koltuğa koyamadan basmıştı gaza yavşak şoför. fenerbahçeli deivid'in yengeç dansı koreografisini sergiledi otobüs içerisinde. yaklaşık 3 saniye sürdü bu. otobüsün zemini onu çağırıyordu ve bu onun reddemeyeceği bir teklif gibi görünüyordu dışardan. fakat direndi.. az önce oturmak istediği koltuğu boşaltan adamın beline sarıldı düşmek üzereyken. yüzü ve adamın götü arasında 5 santim kaldı. türk filmlerinde ölmesine ramak kala filmin iyi adamının ayaklarına kapanan, yalvaran kötü karakter oluverdi ortaya çıkan tablo itibariyle.. herif anlam veremedi amına koyyim olanlara. saldırıya uğramışçasına ürkek gözlerle bakıyordu. ki haklıydı. sıradan bir belediye otobüsünde, sıradan bir günde, hiç tanımadığın bir adamın suratının götüne o derece yaklaşması gerçekten endişe verici olmalıydı zira. hor görmedim tavrını; yüzümü ekşitmedim o yüzden.

    yolculuğun kalan kısmını arkadaşım bizim içün artık unknown artist kadar önem arzeden adamın götünde tamamladı. sevmişti yerini.. şaka la şaka. tüm otobüs yol boyu bakıp bakıp güldü amına koyyim. bebe utançtan kıpkırmızı oldu. o kadar ki, 10 dakika daha sürseydi yolculuk buharlaşırdı muhtemelen.

    velhasıl, belediye otobvüsü deyip geçmemek gerek. gizemli bir araç o.. mistik olaylara sebebiyet verebiliyor.
  • eğer türkiye'deyseniz ve ülkenizin en büyük şehrinde her çeşit insanla aynı anda yolculuk yapma gibi bir zorumluluğunuz varsa şöyle bir diyalog her daim geçer...

    durakta inmek isteyen güzel kız yada dur dur, her hangi bir kız, sessiz bir şekilde: arka kapıyı açar mısınız?
    yurdum delikanlıları aynı anda, en az 3 kişi: argaaa gabıııııı!

    ve mutlu son...
hesabın var mı? giriş yap