• gece yarısı okuldan dönerken * bulunduğum dolmuşa kavşakta çöp kamyonu çarptığı için camın içeri, bana doğru patlaması, hastanelik olmam, o hengamede kendimi düşünmeyip içinde proje olan bilgisayarım için ağlamam, bir şeyimin çıkmaması, akabinde o saatte karakola ifade vermeye götürülmem, şekerim düştüğü için balgat'taki zeugma'dan künefe alınması, titrek bir floresan ışığın altında, karşımda suratsız polisler rapor yazarken kaza geçirmiş biri olarak pembe pofuduk beremle ayaklarımı sallayarak künefenin peynirini hüplettiğim an.
  • gidilen bütün düğünler...

    kimin olduğu fark etmeksizin..
  • acemi birliğinin ilk koğuş kalk anıdır. sonrasında da pek çok kez tekrarlanır.
  • okulu uzattıktan sonra okula gidilen her andır. ben kimim, neredeyim ve burada ne yapıyorum gibi sorular sürekli sorulur. bazen sadece nerede olduğunun cevabı vardır. o meşhur yer şurasıdır.

    (bkz: kindergarten)
  • muhtemelen okunmayacak ama içimi dökesim geldi.

    yaklaşık 3 yıl önce, bahsettiğim tarihten 2 sene önce ayrıldığım kız arkadaşımdan haber aldım. çok kötü durumda, ayık gezemiyor, hayatı berbat durumda ve okumak için gittiği şehirden tatillerde bile geri dönmüyor, ailesiyle görüşmüyordu. ortamımı tamamen değiştirmeme rağmen ne yaptım ne ettim buldum numarasını ve aradım. adımı söylemem ile bir ağlamaya başlamış ki ben de aynı anda hüngür hüngür ağlamaya başladım. ulan anlatıyor dinliyorum unutmadım diyor şöyle diyor böyle diyor ben şok içerisindeyim ama 2 sene olmuş ve çok kısa süren bir ilişkiyi çok sıkıntılı olmadan bitirmiştik. neyse öyle bir konuşuyor ki gerçekten her şeyden vazgeçtiğini hissettiriyor. dedim geliyorum gelme bulamazsın şöyle böyle dedi ama dedim yok geliyorum. ama o zamanlar nasıl beş parasızım(bu şu an param var cümlesi). akşam soluğu otogarda aldım bir de tuşlu telefon var elimde başladım bayrampaşa esenler etrafında tanıdık kim var kim yok aramaya bir arkadaş döndü sağolsun çocuk bilet paramı vs otogara kadar da getirdi ben de atladık otobüse. aga gidiyorum ama nereye gidiyorum? nasıl bulacağım? her şeyi geçtim be aq salağı gidip ne yapacaksın ne diyeceksin? ama diğergamlıktan ölüyorum ya aq kendim dışımda kim varsa paralayacağım ya kendimi gidiyorum işte. aralık ayı, hava da dudak kesiyor namussuz. indim, geceden beri açmadığı telefonunu başladım tekrar çaldırmaya, yok. açan yok. cebimde dönüş param dışında hiçbir şey yok. geçtim bir parkın köşesine, soktum elleri cebime, ağzımda sigara, bekliyorum ki arasın. arada arıyorum vs 2 saat sonra başladı telefon çalmaya. baktım bu, açtım:
    -neredesin sen neden açmıyorsun?
    +arkadaşlara içtik, geç uyandım.
    -geldim ben neredesin?
    +benim için gelmedin, kim olsa gelirdin.
    -uzatma geldim işte neredesin söyle çabuk.
    +x kafeye gel.
    kapattım. başladım yürümeye sağa sola sordum çok uzak bir yerde değil. yürüyorum ama artık bacaklarım soğuktan uyuşmaya başladı, taşımıyor vücudumu. neyse gittim bahsettiği kafeye, oturuyor. gözleri şiş, ama maşallahı var hala. baktım durumu çok kötü değil bir oh çektim. bu arada gitme sebebim kıza karşı duygusal bir şeyler hissetmem değil, toparlayabileceğime inanmam. neyse ben oturdum, ortam zaten gergin, bir şey içer misin dedi yok dedim. nasıl canım sıcak bir şeyler istiyor ama yok yani meteliğe bazuka atıyorum. sigara üstüne sigara yakıyorum ama artık leş gibiyim ağzım çamur gibi çamur ülserim de var miğdemde filler sikişiyor. aga ben tam konuya gireceğim hoooop masaya bir arkadaş damladı. bunlar başladı sohbete, ben ayar oldum zaten. ulan oturacaksın tamam bari formaliteden müsaade iste. hadi istemedin, bir merhaba de. her şeyi geçtim kızım sen desene müsait değilim diye? o kadar yol gelmişim çıldıracağım. o sırada bu durumdan haberdar olan bir kız arkadaşım, kız arkadaş az hatta annem ablam kızkardeşim diyebileceğim meltem aradı beni. çıktım dışarı:
    +vardın mı?
    -vardım.
    +buldun mu?
    -buldum.
    +nasılmış?
    -iyi
    +sen nasılsın?
    -(içeri giren dallamadan bahsettim)
    +lütfen bir şey yapma
    -denicem
    +y bak sakın bir şey yapma
    -tamam iyi olduğundan emin olayım döneceğim
    dedim ve kapattım. girdim içeri. bu dallamanın yanında bir arkadaşı daha bana meydan okurcasına bakıyorlar. oturdum dedim beyler özel bir mesele için şehir dışından kalkıp geldim, bize biraz müsaade edebilir misiniz? bu dallama tuttu demek meşhur y sensin. dedim bakın çok kendimde değilim, rica ediyorum birkaç dakika müsaade edin, sonra gelir muhabbetinizi edersiniz. dedi ki benden gizlisi saklısı yok, önümde de ne diyeceksen. ya bende damar attı mı? dedim ki 10a kadar sayacağım, kalkmamış olursanız senin burnunu kırarım. şöyle bir pis sırıttı, kıramazsın dedi. diğer çok da kıramazsın dedi, kız da aynısını dedi mi. lan benim laz damarıma ne basıyorsunuz? yapamayacaksam bile bunlar böyle diyince ben delirdim, vurdum kafayı. bu da sandalye ile beraber hooop yere, yüzü gözü kan. bekle burada bekle diye bağırarak çıktı dışarı arkadaşı da girdi koluna. şöyle yaslandım arkama bir sigara yaktım. kırabiliyor muymuşum hanımefendi dedim? kırdın ama onun abisi burada başkomiser dedi. bak o dumanı bir vermişim var, son nefesimi veriyorum sanki. hayır ben bu durumdan kurtulurum ama, kurtulana kadar bunlar beni piç eder. dedim ulan insan abisi komiser der, kıramazsın mı der beni tanımıyor musun? başladım bir iki telefon açmaya, baktım yok olacak gibi değil hatırı sayılır birine mesajla durumu izah ederken baktım siren sesleri, dedim telefonu arayanlara tarif et nerede olduğumu. ekip araçlarının bir el freni çekişleri var, bir içeri dalışları... şiir gibi. beni bir alışları var, bir araca sokuşları, gazel gazel... karakola gidene kadar yer misin yemez misin dedim ben göreceğim sizi telefonlar yağınca bunlar tereddüt edeceklerine hırs yapıyorlar aq. neyse girdik karakola, doğrudan nezaret. abisinden bir posta hakaret, tam o da vurmaya hazırlık yapıyor çalmaya başladı telefonlar :))
    +tamam efendim
    +tabii efendim
    +asla efendim
    +ama
    +efendim bu gece
    +anlaşıldı efendim
    sonra uzattı bana telefonu
    -y, bu gece oradasın, adamın hıncı var yat bir gece bir şey olmaz. işlem yapılmayacak, sabah da otogara bırakırlar seni. var mı bir isteğin?
    +canının sağlığı abi. teşekkür ettim.
    -bir daha da bulaşma böyle işlere okuluna bak.
    +eyvallah
    sabaha kadar bekledim sonra da beni şehir dışına bıraktılar otobüsler buradan alıyorlarmış. kız haberi alınca geldi beni görmeye, tahmin edin kimle? bu dallama ile. resmen sabrımı sınıyorlar. verdi telefonumu, eyvallah dedim döndüm arkamı. arkamdan geldi sarıldı, ben de kollarını tutup indirdim, uzak dur dedim. ya bu dallama kahramanlık yapacağım ayağına beni itip serin gel lan demez mi? peki ben o pansumanlu burna bir kafa daha atmaz mıyım? bunlar apar topar gittiler.
    şehrin dışında, şehirler arası bomboş bir yolda, etrafım bomboş, 2 gündür bir şey yememişim, çıkarken memurlardan birinden aldığım bir sigara, meltemi aradım başladım hiçbir şey demeden ağlamaya. ben kimim ve burada ne yapıyorum?

    edit: arkadaşlar güzel geri dönüşleriniz için teşekkür ederim. bunu kuru kahramanlık olsun diye yapmadım evet iyilik meleği olmadığımı da biliyorum hayır olanlara rağmen pişman değilim yine olsa yine giderdim siz de özelden kötüyüm gel başım belada deseniz size de gelirdim/gelirim beni tanıyan arkadaşlar bu konularda ne kadar ısrarcı bir şekilde salaklık yaptığımı biliyorlar. en azından içim rahat diyorum, tanıyıp tanımamam önemli değil. müdahale edebileceğim bir durumda arkama yaslanıp hayatıma devam edemiyorum. öpüldünüz.
  • işimi seviyorum ama öyle saçma insanlarla çalışıyorum ki,her an böyle hissediyorum.
  • bu gün kırk yılın başı halamı ziyaret edeyim dedim de gelin bohçası denen şeye denk geldim.
    tamam bilmem nerenin düşesi değilim ama o don sütyen tüm elleri tavaf ederken insan, bir ben burada ne yapıyorum diyor.
  • üniversitede her derse girdigimde kendime sordugum sorulardır
  • ilk duruşma günüm. stajyerken ilçeye duruşmaya göndermişti beni patron avukat. sabahın bir hayli köründe heyecanla uyanıp ilçe minübüsüne atlayıp adliyeye gittim. henüz adliye açılmamıştı. sigaraya henüz başlamadığım o güzel yıllarda beklerken n’apılır bimiyordum.

    mevsimlerden bahardı ama sabah ayazı diye bir gerçek vardı. içim ürpere ürpere bekledim. adliye açıldı. sulh hukuk mahkemesine gittim. saatimin gelmesini beklemeye başladım. heyecandan titriyordum. içimden neler söylemem gerektiğini tekrar edip duruyordum ve beklenen saat geldi.

    mübaşirin yanına gidip dosyamı söyledim. elindeki listeye baktı. 3 sayfalık listeyi karıştırdı, bulamadı. nasıl unuturlar dosyamı, listede nasıl yer almaz diye panik üstüne panik yaşadım. panik bozukluğum demek ki ta o günlerden bana mirasmış.*

    sonra kaleme gittik, uyap'tan dosyaya baktık. davacısı olduğumuz dosyadan daha evvel patron avukat feragat etmiş. feragat ettiğine dair dosyamda dilekçe bile yoktu. derhal patronu aradım, "aaaaaa nasıl unutmuşum ya feragat ettik o davadan, kısrı bıkmı cınımm yııııaaaaa" cümlesiyle karşılaştım. kulaklarım ve yüzüm yanıyordu. kalemdeki herkes gülmeye başladı halime. kalemden ayrılmama kahkaha ile eşlik etti memurlar. ilk minübüse atlayıp evin yolunu tuttum.

    o güne ait fotoğrafım hala duruyor. bakıp bakıp sövüyorum yahu benim orada, hala da bu meslekte ne işim var diye.*
  • üniversite 3. sınıf. kimin annesi daha cefakar, çocuklarını okutmak için zor şartlarda çalıştı diye tartışan iki arkadaşın arasında kalmıştım. yaklaşık bir saat sürdü, ve sanki büyüye kapılmış gibi bir türlü ayrılamamıştım ortamdan.
hesabın var mı? giriş yap