• 2002 ocağının 16. günü başlamış çaylaklığım. kuvvetle muhtemel iki gün sonra yazar olmuşum. 4. nesil. 14 yıl. hayatımın üçte birinden uzun. şaka gibi.

    tema benim açımdan çok büyük bir problem değil, en büyük problemim, benim için çok şey ifade eden, eski ek$isozluk logosunun o sol üst köşede olmaması. çünkü o logo bir grafikten çok daha fazlasıydı. reklamları adblocker kullandığım için görmüyorum, tema ile ilgili sıkıntım, devamını okuyayım rezilliği. o konuda bile beni sözlüğü bıraktıracak kadar büyük problem yaşamıyorum.

    problemlerimi ise, özellikle sözleşme konusunda peder zickler’in #59049037 ve #59025652 no’lu entry’leri, yönetimin yaklaşımı konusunda otisabi’nin http://aralaragiriyorum.tumblr.com/…nzuk-açıklaması blog’u, belki de en önemlisi sözlüğün geldiği nokta konusunda aran suildur’un #59088302 no’lu entry’si belki de benim anlatabileceğimden bile çok daha iyi özetliyor.

    (bu arada entry’lerin referans numaraları da kalkmış… negzel)

    fakat, bunca senelik ilişkiden sonra, konuşmamak doğru değil. iyi bir closure’ı hakediyor. söylemek istediğim çok şey var, ama tekrara düşmemek ve düzgün söyleyebilmek önemli. 2004 yılında ortalamalaşan sözlük başlığına yazdığım (şimdi de sildiğim) aşağıdaki entry, aslına bakılırsa olacakların habercisi gibiymiş:

    ------------------
    "ortalamalasmanin nesi kotu?" diyen arkadaslara her ne kadar "bundan bundan bundan" diyemesem de, ortalamalastigi grubun (ki bu grubun da ne kadar turkiye ortalamasini yansittig tartisilir, hadi internet kullanma sansi olanlarin ortalamasi diyelim.) sozluge yaklasimi korkutucudur.

    donup baktigimda, korkunc bir gercekle karsilasiyorum. sozluge yeni katilan insanlar, sayi bakimindan cok olduklarindan midir, yoksa, basindan beri "sozlugu ozgurce yarrak yazilabilen yer" olarak gorduklerinden midir, (ki sozlugun ozgurce yarrak yazilabilen bir yer olmasi onemlidir ama yarragi nasil ve neden yazdiginiz daha onemlidir) basindan beri soylenen "yazarken özenin!" sozu onlara hicbir sey ifade etmemektedir. bu sozlukte, insanlar gercekten ozenirdi vaktinde. insanlar gercekten "yazar" olmaktan gurur duyardi, gercekten yazarlardi. cunku. simdi donup baktigimda, en azindan kisisel deneyimim, ben artik yazmak istemiyorum. daha da kotusu istesem de yazamiyorum.

    unutlmamasi gereken bir nokta var. sozluk, "kutsal bilgi kaynagi" oldugu kadar, kollektif bir bilinci de temsil etmekte. hic kimse, "benim bir baska entry'den etkilenip de yazdigim bir entry yoktur" diyemez sanirim. sozluk, eglenme, bir seyleri merak etme kadar, ayni zamanda dusunme, ogreme hatta tartisma ortamiydi. ama giderek bu ozelligini yitiriyor. amdan gotten baslik acmak, yalarim entry'leri girmek birilerini cok eglendiriyor olabilir. ama ben gunun basliklarina baktigimda, artik altina hakkinda kafamda bir tanim veya verebilecegim bir ornek bulamiyorum. sanirim benim durumumda olan bir cok insan vardir, cunku artik kisilerin kafasindan cikmis, ozenilmis entry'ler bu sozlukte bulamiyorum.

    bu ben uzuyor, cunku burada tanidigim ve sevdigim, tanismasam da birgun tanistigimda sevecegime, ya da konusmaktan zevk alabilecegime inandigim insanlar vardi. ortalamalasmak bir ifade bicimi, dogru tanim ortalamalasmak mi, yozlasmak mi, ozensizlesmek mi hangi tanimi secersen secin. ama yakinda sozlugun ismi #zurna olursa sasirmayin.

    ------------------

    keşke burada kalsaydı, keşke artık hergün sözlüğe girdiğimde beni iğrendiren, kızdıran başlıklarla, entry’lerle karşılaşmak, foruma dönen bir ortamı görmek, formatın mahvolduğunu görmek zorunda kalmasaydım. entry’lerimin bunun bir parçası olmasını istemiyorum. işte bundan siliyorum.

    sözlükle bir gönül bağım olduğu kadar, hukuki bir sözleşme bağım da var. bu sözleşme, benim kabul ettiğim sözleşme, yenilenen, kendine yontan, acemice kanunlara aykırı hazırlanmış, daha da kötüsü, artniyetle hazırlanmış olan sözleşme değil. ben bu sözleşmeyi kabul etmiyorum. işte bundan siliyorum.

    sözleşmeler, kötü günler, anlaşmazlıklar içindir. ssg sözlük yönetimindeyken, sözlüğün yönetim biçimini faşizm olarak kabul etmiştik. fakat sevgili ssg ile sayın kanzuk arasında benim açımdan büyük bir fark var. (ikisiyle de şahsi herhangi bir tanışıklığım yoktur.) herhangi bir problem yaşadığımda, (ki hiç yaşamadım) ssg ile bu sorunu bir şekilde çözebileceğime güveniyordum. bu güven benim yazmam için en büyük sebepti. kanzuk’a güvenmiyorum. işte bundan siliyorum.

    en son olarak, burada yazılanların paraya dönüştürülmesine karşı değilim, aksine bunun olması taraftarıyım. fakat bu o kadar nobranca, o kadar acemice yapılıyor ki inanamıyorum. türkiye’nin son 17 yılının tüm trendlerini, tüm konularını neredeyse içeren, yazar, çaylak, ve okuyucularım eğilimlerini bu kadar detaylı içerisinde barındıran bir ortamda, reklam gelirleri ile, bu reklam gelirleri için de herkesin her şeyi langur lungur yazdığı, her köşenin bu reklam gelirini arttıracak şekilde kullanılmaya çalışıldığı bir yer haline getirmek, acemilik ve iş bilmezliğin yanı sıra aç gözlülüğün de sonucu olsa gerek.

    bana bu, iskenderiye fenerinin taşlarını bir kalede kullanmayı, rodos heykelini para basmak için eritmeyi, kaz dağları’nın, artvin’in eşsiz faunasını maden için kazımayı hatırlatıyor. dünyada eşi olmayan bir ormana, her ağaçtan, her kuştan oluşan bir ormana, yakacak odun yapıp satmak için baltalarla girmeyi hatırlatıryor. entry’lerinin bu tür bir para kazanma ya da ekşi şeyler denilen ortamda kullanılmasında yazarların bana göre sözlük’ün para kazanmasından daha çok derdi; özenle yazdıkları entry’lerinin kendi elleriyle yetiştirdikleri fidanların bu nobranca kullanımı yatıyor. insan, mimar sinan acaba selimiye önünde ve içerisinde, hanutçuların, işportacıların bir kara kalabalıkla burayı ziyarete, ibadete, esinlenmeye gelenlere mal satmaya, kollarından çekiştirmeye çalışırken görseydi ne hissederdi, onu düşünüyor.

    halbuki, sözlüğün istediği artık, altı avm olan, otopark olan, iki üç günde yapılmış, sıvası eksik, minaresi yağ bidonlarından olan camiler. hatta eski güzel camilerdeki hatları, çinileri, el dokuması kilimleri yerlerinden söküp, ışıl ışıl avmlerde sergilemek istiyorlar. bilginin kutsiyeti kayboldu.

    işte bundan siliyorum.

    çok da mühim değil yazdıklarım, belki de sözlüğün eski yazarları arasında en kötülerinden biriyimdir. dolayısyla o benzetimde bulunduğum başucu eserleri’nin benim olduğu düşünülmesin. aksine, iyi bir okuyucu olarak okunacak bir şey bulamamak, bir yazar olarak yazamamaktan daha acı benim için.

    peki neden hesabımı kapatmıyorum? bir umut veya bir düzelme beklemiyorum. ancak, bu yazdıklarımı yazmak, burda burasının yazmaya değer olduğu günlerde ben de vardım demek, ve şu anda yazmaya değer değil; ben bir yazar olarak bu dayatmaları, bu iş modelini, bu özensizliği, bu kalitesizliği, bu nobranlığı kabul etmiyorum demek, bu duruşu göstermek önemli olduğu için kapatmıyorum.

    son olarak, 14 yıl içerisinde, bana yeni şeyler öğreten, bana yeni şeyler hissettiren, bugün olduğum insan olmama neden olan bütün eski ve yeni yazarlara teşekkür ediyorum.
  • potansiyel inek ismi.
  • 96 senesinde izmir bilgisayar fuari cikisi snk'nin sekizyuzyirmibesinci kez meksika lokantasina gitme teklifi uzerine yaptigim "meyhane'ye gitsek" kontrasini ilk destekleyen guzel insan, masadaki haslanmis ot mezelerin benden sonraki en buyuk musterisi, bir nevi otterminator.
  • (bkz: puantiye)
  • trivia canavarı, passaparola katılımcısı, peştemal giyen papaz
  • zincir takmak basligindaki entrysi ile kendisine gipta ile baktigim yazar. bir gun parasi neyse verip kendisinden ders almaya karar verdim zincir takmayi tarif edisini okuyunca. demir bukeyin sozluk versiyonu mubarek. *
  • (bkz: benekli top)
  • siktirettim taskini entry'si sayesinde suser oldugunu farkettigim can dostum (good will hunting), guzel insan... akillarda derin iz birakmis "venseremos" yorumlari, tornavida gullanmaktaki ustaligi (bkz: bu sekilde gullanirsa kaza yapar wallahi), tubitak kimya odullerini silip supuren zihni sinir proceleri, mandolinden bas gitar emulatoru yapmasi, mizah dergisi takipciligi (girgir, limon, deli, pismis kelle), guzel turkce'si (matamatik, dayre), fil hafizasi, bizim tayfada genel olarak hic mi hic bulunmayan yasama sevinci ve daha neleeeer, neler...

    ha, bu arada hepyeki (zengin oyun) super anlatmis, bunu da belirteyim...
  • evde bukkake yapma kilavuzu deyip sustuğum suserdır kendisi. tebrik ve teşekkür ederim bizleri bilgilendirdiği için.
  • sivilcelilerin baş düşmanıdır bu canlı yaratık. * *
hesabın var mı? giriş yap