• -espri yapar mısın
    -yaparım
    -gel bizim sözlüğe

    ekşi sözlük, 2015
  • geçen sene bir arkadaş yazmıştı, yönetimi fazla kaale almadı anlaşılan.

    bir adet çirkin sağbek.

    bir adet o.ç. orta saha.

    birde hırsız forvet aldımıydı tamam olacak politika.
  • bir hafta içinde netleşmesi beklenen politikadır.
  • süleyman sebadan öncesini ben bilemem. ama onun döneminde ucuz oyuncular alınırdı. pek paramız da yoktu. efsane nartallo transferi, gordon milne’nin askerlik arkadaşı walsh, uzun bacaklı kaleci bako, kiralık ferdinand geliyor, madida geliyor aklıma. amokcahiyi de getirmişti süleyman başkan, severdik de onları, bir başka heyecanı vardı o zamanlar beşiktaşlı olmanın. bize hagi, kostadinov filan gelmezdi de, bunlar gelirdi. ama o dönemde beşiktaş camiasının uzun yıllar üzerinden atamayacağı “parasız büyük”lüğün dönemleriydi. onuruyla, şerefiyle mücadele ederdi beşiktaş, ama yurt içinde üç beş başarı elde etse de avrupada şişerdi.

    sonra serdar bilgili geldi. para doktoru hüsnü güreli vardı yanında. toparlanmıştı beşiktaş, bilanço düzeltilmiş, art arda flaş transferler patlamaya başlamıştı. vay be, zago bu, romanın defansı. nouma desen bir önceki sene lens ile uefada yarı final oynamış. cordoba kolombiya milli takımı kalecisi, pas dağıtan kaleci. ilhan topu önüne aldı mı yardırır. giunti milandan gelmiş, iki yönlü orta saha. sergen geri dönmüş, döktürür. ronaldo, topu oyuna iyi sokan defans, götünü kaldıramazdı ama. tümer gelmiş, beş maç kötü oynar, sonra bir maçta iki tane olmayacak gol atar, her zaman milli takıma kapağı atardı. o dönemi de gülümseyerek hatırlıyorum. o zaman da başka bir mutluluktu beşiktaşlı olmak. chelsea’yi deplasmanda yenmiştik. ne günlerdi be.

    taraftarla arasında kara kedi girdi serdar bilgilinin. inönüde kapalıya loca yapıp çarşıyı kale arkasına taşımak istemişti. 2003-2004 sezonu yaşandı, bir acayip günlerdi, beşiktaş açık ara öndeyken ligde, birden kaybetti şampiyonluğu. 15 mayıs 2004 çaykur rizespor beşiktaş maçı yaşandı, lucescu kaçtı gitti beşiktaştan, kadro dağıldı, serdar bilgili’ye küfür ettiler, o da gitti, hüsnü güreli de gitti.

    sonra, tüpçü geldi. yıldırım demirören… luca brasi gibi görünüşüyle, sanki kotaracaktı bu işi. onu da başa, seba döneminden yadigar “paralı başkanımız olsun” hevesi getirdi. iyi niyetinden asla şüphem olmadı. ama belki türk futbol tarihinin gördüğü en kötü yönetici çıktı adam. başkanlığı döneminde ne yaptıysa olmadı. dikiş tutmadı. transferleri hep büyük hayal kırıklıklarına yol açtı.

    bobo: kalbimizde bir yerlerde yaşıyor artık. çok gençken geldi beşiktaşa, adeta burada beşiktaşta doğdu. ağır bir oyuncuydu. bazen kilo problemi yaşardı. ayağı düzgündü, kafayla da atardı. topla driplinge kalkma yeteneği vardı. ceza sahasında nerde durması gerektiğini bilirdi. dengesiz adamdı ama, iki iyi, bir kötü. arada sırada mutsuz olur, maaşına zam isterdi. fenerin çok canını yakmıştır. fayda maliyet açısından bakarsak, demirörenin en iyi transferidir belki de. umarım mutludur şimdi bulunduğu yerde.

    kleberson: manchester united’den adam almışız, üstelik adam dünya kupası kazanan brezilya milli takımında (emersonun sakatlığı yüzünden) banko oynamıştı. beşiktaşın ön libero ihtiyacına ilaç olacak demiştik. iyi de başlamıştı aslında, sonra, dikiş tutmadı. tel tel döküldü maçlarda, aldığımızın onda birine belki, gönderdik gitti.

    john carew: valenciadayken geleceğin yıldız adayı deniyordu ona. upuzun, dev gibi adam. tuhaf bir forvetti, hızlıydı, teknikti ama, gol atamazdı hiç. çok iyi penaltı atardı. kafa golü atamazdı. tezatların adamıydı.

    ailton: almanya gol kralı, yılın futbolcusu etiketleri ile geldi. tipik bir demirören tipi hayal kırıklığıdır kendisi. üç beş gol attı, aha bomba golcümüz oldu dedik. sonrası, bir önceki sezon performansının onda birini gerçekleştirmedi. mutsuz oldu, gitti.

    delgado: tigana çok istemişti. çok beklentilerimiz vardı ondan, teknik, hızlı, golcü orta saha, adı da pek güzeldi. baselde parlamıştı, büyük paralar harcandı, beşiktaşa kazandırıldı. çok sakatlık yaşadı, üstelik pek de dengesiz topçuydu o da, bir maç yıldız olur, on maç sahada dökülürdü sonra. çok büyük bir hüsrandı o da.

    ricardinho: bir başka yıldız on numara transferi denemesiydi. bize anlatılan adam o değildi herhalde. hep kendi yerine dublörünü türkiyeye gönderdiğinden şüphelenmişimdir.

    tello, cise, sivok, zapatochny, ferrari, schildenfeld, tabata, portekizliler falan derken, hepsi çok güncel zaten, hüznün takımı oldu beşiktaş. takımın geleceği karardı, nice milyonlar sokağa atıldı.

    bugün demirören beşiktaşa verdiği parayı çekse gitse, hiç kimse bir şey diyemez, takım da belki uzun yıllar toparlanamaz. bu entry de artık başka nereye bağlanır, bilemiyorum. beşiktaşın transfer politikası, siz bu entryden ne anlıyorsanız, odur.
  • sadece günü kurtaracak davranışlar bütünü.
    bir çok taraftarın aksine ben, beşiktaş taraftarı olarak doğmadım (ne demekse), bilinçli olarak 12 yaşımda seçtim. 1985.
    nedenleri de vardı elbet, belki felsefesi yoktu.
    renkleri, moda olmaması, herkesin tuttuğu takımlardan olmaması (fb, gs), kolej takımı olması, başkanın bıyığı (seba), metin'i, fikret'i, gökhan'ı, taraftarının arabacı ( yani fakir olması, eh ben de zengin değildim) olduğu rivayeti (böyle bir istatistiği hala görmedim) ve tabi 1985 de şampiyonluğa oynaması (averajla fb ye kaptırdık), yakın arkadaşımın ve saydığım, sevdiğim 2 kişinin daha beşiktaşlı olması da o'nu seçmemin nedenlerindendi.
    naklen yayınların olmadığı, maçları hafta sonları radyodan dinleyebildiğimiz (çoğu aynı anda olduğu için dönüşümlü) ve genelde az golün olduğu zamanlardı.
    fenerbahçe de galatasaray da büyük transferler peşindeydi o zamanlar ve tabi sonrasında da. beşiktaş öyle değildi.
    o takımlara gol kralları alınıyor, gurbetçiler getiriliyor, anadolu'daki herhangi bir genç yetenek te kaçırılmıyordu. futbolcuları moda dergilerinde pozlar veriyorlardı. magazinlere çıkıyorlardı. antrenörleri çok ve gereksiz konuşuyorlardı. küçük dağları onlar yaratmıştı. ali şen ve alp yalman gibi başat yönetici örnekleri de bulunuyordu. ben doğru takımı seçmiştim. bizde bu tip adamlar yoktu. belki kalkavan. sarı fırtına metin tekin belki şımarıktı biraz, ama konuşunca susar dinlerdiniz, öyle adamdı. beşiktaş bilinçli olarak öyleydi yani, veya bana öyle geliyordu.
    seba gitti.
    bilgili'den itibaren garip değişiklikler olmaya başladı. tamam seba demokratik değildi, muhafazakardı, işadamı değildi, cimri idi, ama ondan sonra yavaş yavaş suyu çıkıyordu kulübün de. transferler çoğaldı, gelenler gidenler çoğaldı. halbuki beşiktaş'a gelen futbolcu fenerbahçe'deki gibi harcanmazdı.
    futbol endüstrisi ve şov adına bunlar desteklendi, 2003 şampiyonluğu ile de bu adamlar meşruiyet kazandılar.
    demirören de bilgili'nin devamıdır. ve hatta beteridir. gelse idi murat aksu da muhtemelen daha beter olacaktı.
    geçen gün ntvspor da alytazı geçti:
    "quaresma: beşiktaş'a gelmekten memnunum... beşiktaş'ı daha iyi yerlere götüreceğime-taşıyacağıma inanıyorum ..."
    bu sözü değil quaresma, messi gelse bile söyleyememeli idi.
    bu takım, kendini tanrı katında gören futbulculardan hazetmez. altyapıdan gelen sergen bile yapamadı bunu zamanında, kimse yapamaz. yapmaya da çalışmamalı.
    şu an 12 yabancı var yanlış saymadıysam :)
    hala sistem değil, kimi göndereceğizin endişesi var taraftar dahil herkeste.
    bir takım böyle yönetilmez.
    bu takım spor yapıyor.
    spor, mücadele ruhu ve ahlak (hilesiz, saf mücadele) gerektirir.
    sporu yönetecek kişilerin de önce bunu anlamaları gerekir.
    önce para, önce iktidar diye düşünürlerse, belki çok para kazan-dı-ırlar (marka yaparlar !) ama beşiktaşlılık anlamını kaybeder. yeni anlamı sadece büyük - ünlü takım olursa da, fazla sürmez, sadece mehmet ali erbil şov gibi maç izleyen yığın bulunur statta, taraftar değil. canı sıkılınca da giderler.

    sonuç;
    beşiktaş, fenerbahçe ya da galatasaray değildir.
    beşiktaş; fenerbahçe ya da galatasaray'a özenerek başarılı olamaz. (onlar ne kadar başarılı ayrıca)
    beşiktaş; hiçbir zaman real madrid, barcelona gibi dev takım olmayacak.
    beşiktaş, bu transfer politikası ile ileriye yatırım yapamaz, bu yıl da yapmadı.
    beşiktaş; iyice zıvanadan çıkan bu transfer poltikası ile tesadüflerle başarılı olur. (yerel başarı 2009 şampiyonluğu)
    beşiktaş; şimdiden bu sezonu da gelecek sezonu da riske etmiştir.
    beşiktaş; bu yöneticilerden kurtulmalıdır.
    beşiktaş sadece beşiktaş'tır, başka bir şey değil. başka bir şey yapmaya çalışmak beyhudedir.

    not:bu yazı bir 14 ay önce yazılmıştır. uçurulma prosedürü sonucu silinmişti ve de kayseri maçı bir kez daha eklememe neden oldu.
  • almanya üzerinden devam etmesini ümit ettiğimdir. abi almanya'dan fink ve hengen hariç kimi aldıysak hayrını gördük. o kadar portekizli geldi geçti, bir hugo almeida kaldı hala adam gibi oynayan, e onu da almanya'dan aldık. adam 4-5 sene o ligin havasını solumuş. yıllar geçti hala markus münch gibi adam bulamadık sol tarafa. o kadar golcü geldi geçti, stefan kuntz unutulmadı, unutulamadı.

    bunun tam tersi de ispanya ligi. o ligden kimi aldıysak hayrını göremedik. daha ben ispanya liginden bir futbolcunun gelip de beşiktaş'ta iki pas yapabileceğine bile inanmıyorum.

    almanya'dan alın abi alacaksanız.

    ek: o değil de fink iyi yazmıştı fener'e yalnız. gelişine.
  • -alo yalçın. gel be olm bi çay içelim.
    -nerdesiniz abi?
    -manchester city.
    -dalga mı geçiyon be abi.
    -heheh, harbiden atla gel bi uçağa, muhabbet ederiz hem.
  • manşet: "fenerbahçe sezer'i gözden çıkardı"

    manşet: "beşiktaş sezer öztürk'te ısrarcı"

    manşet: "galatasaray'da gönderilecekler belirlendi"

    manşet: "dany beşiktaş'a doğru"
  • beşiktaşın transfer politikası insanın kendine yakışanı giymesidir.. insan kendine yakışan formayı giyse, şöyle bir dolaşsa ortalıkta.. bi de rest çekse bu kadar para vermezseniz giderim diye, gazetelerde bir iki kez ismi yazılsa, beşiktaş da bunu almaz mı? o bakımdan insan kendine yakışanı giyse, beşiktaşın transfer politikası budur derim..
hesabın var mı? giriş yap