• aldatma "betrayal". tiyatro stüdyosu tarafından, ahmet levendoglu'nun yönetmenliğinde 1990 / 1992 yıllarında türkiye'de ilk kez sahnelenen iki bölümlük harol pinter oyunu. haluk bilginer'in jerry'i -aynı zamanda oyunun çevirisini de yapmıştır-, zuhal olcay'ın emma'yı, ahmet levendoglu'nun robert'ı canlandırdığı, kronolojik düzene uymayarak seyirciyi de aldatan, bin bir türlü aldatmanın ve sorgulamanın yer aldığı, pinter'in oda sembolünü kullanmaktan vazgeçtiği ve kadın karakterlerine sosyal statü bahşettiği, 'kadın, kocası ve sevgilisi' ask ucgeni çerçevesinde gelişen oyun.
  • silent hill 2 nin en hardcore, en can alıcı soundtrackidir.akira yamaoka' nın bunu ve diğer silent hill şaheserlerini nasıl bir kafayla yaptığı sorusu en çok bu parçayla gündeme gelmelidir. dinleyin göreceksiniz.
  • --- spoiler ---

    twist üstüne twist yapıp, karakter(ler)i bir ona bir buna yöneltip sonra da ucu açık biten, topu seyircinin hayal gücüne atarak kolaycılığa kaçan yapımları sevmiyorum, seyircisine saygısı olmayan vakit ziyanları olarak görüyorum. 2013 yapımı bu dizi de tam olarak öyle çıktı maalesef!

    aldatmanın psikolojisini ve içsel muhasebesini fena işlemiyor, cinayetin ardından başka bir dram yahut entrika çıkar mı falan diyerek eh işte ilgiyle izledim, izledim; önce katili ya şundadır ya bunda yaptı, ardından "aile içi" drama çevirip durdu, sonrasında vurulan vurulana oldu, en nihayetinde ise sara'nın vicdan terazisi mi yoksa tutku/kalp ibresi mi ağır bastı, alın siz düşünün dercesine bir sonla tası tarağı toplayıp bitti. konuyu yahut karakteri muallakta bırakmak belki yıllar evvel ilginç geliyordu, zira herkes başı sıkışınca bu basitliğe kaçmıyordu, fakat şimdi, adam gibi bir son yazamayan, yazmayı göze alamayan herkes bu yola sapıyor, işin iyice suyu çıktı resmen!

    ki "aile bağları" insanın çoğu zaman öldürmeyen ama süründüren düşmanıdır, bu noktayı çok iyi işliyordu. jack o kıskaçtan kendisini büyük ölçüde kurtarabildi, daha kararlı davrandı, sara ise cinsinin hakkını vererek bolca gelgit yaşadı, ne yardan ne serden vazgeçebildi, tutkusunun peşinden gittiği hâlde yine duygularını kullandırdı, kocasının kariyerine cici paravan oldu bir nevi, nihayetinde jack onun isteğine uyarak uzak durmuşken yine karşısına çıkan o oldu, akıl karıştırmaktan geri duramadı. muallaklı final işte tüm bunların üstüne tüy dikmiş oldu.

    --- spoiler ---

    sara'yı oynayan hannah ware, öncesinde boss dizisinde oynamıştı. sanki o dizideki, gücünü kirden/yozlaşmışlıktan alan siyaset sahnesini ve baskın "baba" portresini bir de iş dünyasında tekrar etmek istemişler, bu oyuncuyu da hazır paket alıp yapıma kondurmuşlar. ki ödüller alacak kadar usta bir fotoğrafçıyı canlandırmakta hiç başarılı olamamış, çok yüzeysel oynamış. öyle ki, jack'i oynayan oyuncunun tipini hiç beğenmemekle birlikte (ergenliği atlatamamış, büyüyememiş adam tipi var stuart townsend'de, dolayısıyla çok şey görmüş geçirmiş böyle rollere hafif kaçıyor) hannah w'yle karşılaştırınca çekilebilir buldum, o derece olamamıştı rolünde. henry thomas'ı ise öylesine zor bir rolü epey iyi canlandırdığı için takdir ettim.

    7/10 verilmiş imdb'de, değmezmiş, zira ne güçlü bir soruşturma vs. gerilimi ne de sağlam mahkeme sahneleri var. ancak "aile budur", "aile için her şey yapılır", "aile, aile, aile" safsatalarıyla dolu bir dizi. chris johnson'da suret bulan kof amerikan küstahlığı, y......ğı ve p..liği de cabasıydı.
  • ian rickson'ın londra'da comedy theatre'da yeniden sahneye koyduğu oyunu izledim. oyuncular, ben miles, douglas henshall ve -söylemesi ayıp- kristen scott thomas. harold pinter'ın sade, zekice yazılmış ve vurucu metni başarıyla sahnelenmiş. müzik ve dekor özellikle iyi.

    yalnız oyunculuklar için aynı şeyi söylemek zor. tabii ki bir kusur yok ortada ama üç oyuncudan ikisinde bir parıltı da yok. scott thomas'ın oynadığı karakter bir tarafa meyletse, seksi, masum, umursamaz, zeki vs. olsa daha iyi olurdu sanki. böyle biraz ortada kalmış. bir eleştirmen scott thomas bu rol için biraz yaşlı demiş. bilmiyorum, bunun da biraz etkisi olabilir belki. henshall da ağır iskoç aksanıyla düz bir oyunculuk sergiliyor. yerine herhangi bir aktör oynasa da olur gibi. en iyi oyunculuk ben miles'tan. miles, biraz sadist, biraz umursamaz, biraz pasif agresif koca rolüne cuk oturmuş.

    oyunla ilgili temel sıkıntı finali. oyun, metindeki finalin hakkını veremiyor. sönük, oyunu bitiremeyen bir final var. en azından o noktada yönetmen biraz daha cesur davranabilirdi. velhasıl, harold pinter'a ve ben miles'a şapka çıkardım; kristen scott thomas'ı da sahnede görmüş oldum.
  • klibinin başındaki davul introsunda davulcunun bikaç saniye görünmesiyle oha lan bobby jarzombek bu diye panikletmiş hayvan rob halford parçasıdır.
  • harold pinter'ın eşini aldatan çiftler özelinden işlediği, gerçekteyse kocanın mı yoksa aşığın mı aldatıldığının her an değişebilirliği üzerine flashback'lerle yazdığı muhteşem oyun. öylesine verdiğimiz cevapların giderek önemli yalanlar haline gelmesi, kişileri yıpratır bir hale gelip ilişkilerin ve aşkın kaçınılmaz bitişini anlatır. talimhane tiyatrosun'da mehmet ergen'in dinamik rejisiyle 25-26 ekim'de oynanacak olan oyun.
  • bunu abc için uyarlayanlar, aynı kanal için lucky 7'yi de uyarlamıştı. lucky 7 , 2 bölüm sonra iptal edildi, bunun da ratingleri hak getire. bikaç bölüm sonra bu da iptal edilir. yapımcılarının ( david zabel ) başarısı göz yaşartıyor.
  • yaklasik 80 kusur sayfadan olusan harold pinter eseri. en fazla bir saat icerisinde okuyup bitirmek mumkun. zira diyaloglar hem akici hem de gundelik bir agizda yazilmis.

    "derste acaba roberti mi yoksa jerryi mi oynasam acaba" dusuncesiyle basladigim kitabi bitirdigimde "en iyisi galiba italyan garsonu oynamak, zira aldatmayan ve aldatilmayan tek kisi sanirim eserde o" dedirtti.

    eseri okumasi ve anlamasi belki kolay, her ne kadar olay ters zamanli ilerlese de.
    fakat, diyaloglarda -ozellikle kimi soru kısımlarında- mimiklerin ve vurgularin cok olculu olmasi gerektigini dusunuyorum, cunku cok ince ayrintilar var ilk anda farkedilemeyecek belki de kelimelerde.

    aa elbet bir de soyle bir durum var,
    olay turkiyede geciyor olsaydi ve karakterler de turk olsaydi,
    eser sonunda ne jerry kalir, ne robert kalir ne emma kalirdi. kan govdeyi gotururdu, o ayri tabi.
  • ingilizcede ihanet anlamına gelen kelime. braveheartın özü olan kavramdır aynı zamanda.
hesabın var mı? giriş yap