• her ne kadar romandan uyarlama bir filmi romandan bağımsız değerlendirmek sakıncalı olsa da –zira zannımca görselliğin tek yönlü ve alımlama çeşitliliğine ve bu ölçüde yoruma göreceli olarak daha az yer bırakması düşünüldüğünde, okuma eylemi ile, öznelliğimizde, bizzat kendimiz tarafından yarattığımız imajınasyonlarla ortaya çıkan hissiyat çok daha zengin ve yoğundur- bu hikaye film versiyonunda en azından benim için çok acı bir hikayedir ve cinsiyetçi bir yorumu barındırır. bu acı betty’nin seçiminden – ya da bu şekilde seçmek zorunda kalışından ileri gelir. tabii bu seçim bilinçli bir seçim değildir. betty gündelik hayatın sıradanlığında kendi sürekliliğini kendi normalliğini kurmakta “başarısız” olur. halbuki bunun için çok istekli, çok eylemlidir. ama nedense kuramaz. başkalarının yarattığı ve dayattığı sürekliliği değiştiremez, kıramaz. ve bu durumun yarattığı acıyı ve öfkeyi şiddete dönüştürür. bu şiddet en basit tabak kırmalardan, etrafı yıkıp yakmalardan başlar, insanlara saldırmalara varır, büyür büyür ve çaresiz betty en sonunda şiddetini kendisine yöneltir. evet betty birilerini rehin almamış, birilerini öldürmemiş, başını büyük belalara sokmamış, en şiddetli eylemlerden geri durmuştur. bu yeterince potansiyeli olmadığından ya da istemediğinden değil ama bu aşamada onu dizginleyen yatıştıran ve ona bir normallik/süreklilik ve sevgi sunan zorg’un varlığından ileri gelir. peki bu arayış, betty’nin çabası, kendini gerçekleştirmek ve kendi doğrultusunda gitmek gibi basit düzeyde varoluşsal bir ihtiyaçtan mı ileri gelmektedir? belki biraz ama tamamıyla değil. betty’de daha yoğun olan başka bir şey, bir tepkisellik, bir hiddet, bir öfke vardır. onun normalliğini bozan. bunu ise filmin başında birkaç replikte belirtilen betty’nin erkeklere olan kızgınlığına bağlayabiliriz. çünkü betty’deki kopuş noktası yada birikimin ipuçları en azından filmde sadece buralarda verilmektedir. erkekler yada belirli erkekler –eski patronu, kitabı yayınlamayan editörler- onun için hep engeller yaratmış, hep sorun çıkarmıştır. ama ya zorg? zorg ise onu başka bir düzeyde anlamış, sorunlarını gidermiştir. bu yüzden çabaları hep zorg içindir. işte bu yüzden bence bay ve bayan izleyiciler arasında bu hikayeye duyulan hissiyatlar çok farklıdır. en azından ben betty’e yada betty’yi kurgulayan yazara beslediğim büyük kızgınlığı bu şekilde açıklayabiliyorum. betty arzuları ve öfkesiyle kendini yavaş yavaş sonlandırırken işi gene zorg bitirmiştir. yine erkeklerin dünyasında zorg sevgisinden ve muhtemelen betty’ye iyilik yaptığını mı düşünerek betty’yi noktalamıştır. yine “en cesur”, en “direk” tepkiyi, kendi doğrusunda zorg vermiş, betty’nin eyleme dökemeyerek yada eylemini yönlendiremeyerek kendisine yönelttiği şiddetini zorg kendi şiddeti ile sonlandırmıştır. zorg’a kızmalı mıyız? belki evet belki hayır. ama jean jacques beineix’e kısmen philippe djian’a ise tamamen kızmalıyız.
  • esas adamın betty'e 30. doğum gününde hediye olarak aldığı, içinde minik bir kulube olan yamaçtaki toprak parçası karşısında betty'nin verdiği tepkinin, bakış açısının hayatı nasılda değiştirdiğini gösterdiği kitaptır.hırçın, sevgi dolu, koruyucu, gökkuşağıdır betty.
  • 69 eyes 'in buna cektigi klipte buz pateni yapan kızlar vardır.sonunda sarkıcı kizlardan birine guller atar ve bakisirlar.
  • filmi ile kitabının adeta birbirinin eşi olduğu, senaryoda en ufak değişik olmayan, kitapta kullanılan kelimelerle filmdekilerin dahi tıpatıp olduğu, değişik bir roman/film.
  • gerçek bir aşk hikayesi, filmi, kadını.
  • borderline gerçekliğinde bir aşk hikayesi, filmi, kadını. bet bet beti feeling blue
  • sevemediğim kitaplardan. hani çok çok anlatılmasına rağmen. acaba aşkın, tutkunun ve güzel cinselliğin sıradan insanlar arasında yaşanabilir olması mı okuyucuya empati imkanı tanımış da "ben de bu tutkuyu, böyle bir cinselliği yaşayabilirim" dedirtip, hayalden çıkarıp gerçek havasına mı büründürmüştür yoksa atladığım başka şeyler mi vardır kitapta. bilemedim.
  • romaniyla da filmiyle de sarsan, betty blue - 37°2 le matin.
    ikisinde de insanin damarlarinda aynı tesiri, ayni yikimi birakan.
    béatrice dalle ve jean hugues anglade'in performanslariyla ya da philippe djıan'in anlatimiyla.
    en az bir kez izlemeden ya da okumadan olunmemesi gerekenlerden..
  • kanat güner'in eroin güncesi'nden aklımda kalan tek satırdır belki de:
    "bugün betty blue'yu izledim. şimdi çok daha asiyim."
hesabın var mı? giriş yap