• "öyle, bir tahta sıra üstüne oturup derdime yanıyorum. erkek adam eşinden önce gitmeli. yaşlı bir erkek eşini kaybedince yetim çocuğa dönüyor; eli iş tutmaz, kendine bakamaz. oysa kadınlar daha metin ve yalnızlığa dayanıklı." 199.
  • bugüne kadar okuduğum en güzel son cümle, mustafa kutlu nun bu asude hikayesindedir: "öldüm ve bir bahçeye gömüldüm.."
  • son sayfayı okuyup, kitabın kapağını yavaşça kapatıp, rafına koyduktan sonra boğazınıza kocaman bir gemici düğümü atıldığını fark ettirir. ve o düğüm bir süre orada kalır.
  • "nedir yani; bir karı-kocanın dağ başında bir köylü de olsa, birbirini sevip sayması bahtiyarlık değil midir. o sıra her ikisi de birbirine bakıp:
    "cenab-ı hak seni bana, çoluk çocuğuma bağışlasın" diye içinden geçirmesi çok mudur. her dersin ilacı; bir tatlı tebessüm, iki güzel söz."
    sevmesini bilene sevecek şey çok diyor yazar. ne güzel kitaptır rafta görsen bile yüzüne tebessümü konduruverir. bayram şekeri gibi.
  • mustafa kutlu'nun hikayesi.bir bahçenin hikayesi.bir köyün, bir dervişin ve bir kayayı parçalayıp yerine bir cennet bahçesi yapan mübareğin hikayesi.
  • köyün yavaş yavaş boşalmasını iyiden iyiye hisseder, yüreğinizin bir yerlerinde bir hüzün bulursunuz. o kalabalık düğünleri, bir avuç toprak için edilen kavgaları, köydeki canlılığı bir anda durgun bir göle dönmüş bulursunuz. terk edilip gidilmiş biri gibi gelir köy size. kim bilir şehirlerin canlı olduğuna inanıyorsunuz belki siz de.

    kitabı mustafa kutlu bir son cümlede özetliyor bir de şu cümlede:
    "insan bu dünyaya niçin gelir? herhalde bir bahçe kurmaya..."
  • ne zaman köye gitsem her saniye aklıma gelen kitaptır. köyde serserilik yapan koca koca adamları, samanlık yakan, tarla yakan, tahta çitleri 1 metre öteye kaydırarak yan tarlaya tebelleş olan yaşlı başlı amcaları görünce dize dize, satır satır içimde yankılanır bu kitap.

    kılla tüyle uğraşmaktan 5 senede 20 yıl yaşlanan ve meydandaki boş araziye, köyü tekrar toparlayacak bir cami yapmak için dernek başkanlığına soyunarak son 2 seneyi tutkuyla geçiren amcamı hatırlatır bana hep. beyhude ömrüm'deki adam nasıl bahçenin hayalini tutkuyla yaşıyorsa, amcam da 2 sene boyunca camiyle yattı camiyle kalktı. çoraplarının üstüne giydiği sandaletle, elinde yardım makbuzlarıyla tüm türkiye'yi kapı kapı dolaştı ve yardım topladı. caminin hesapları karışmasın diye 2 senede 11 ajanda bitirdi.

    eskiden köylünün çöp bıraktığı arazide şimdi 1000 kişilik cami var. geçen ramazan bayramında, bayram namazıyla ve köy tarihinin hiç şahit olmadığı kalabalık bir cemaatle, gözyaşları içinde açılışı yapıldı.

    amcam artık daha genç, daha atik... camiye en erken o geliyor, ışıkları, ses sistemini klimaları o açıyor, en son o çıkıyor, son kontrolleri o yapıyor. arada geri çekilip, ellerini beline koyarak uzun uzun seyrediyor camiyi.

    neyse işte ne zaman amcamı görsem hatırlarım bu kitabı...
  • bir elektrik kesintisinde bir cirpida okudugum, yetmeyip 1 hafta icinde 1 kere daha okudugum sahane kitap. mustafa kutlu'yu seven her kitabini sever. fakat teknoloji ve degisen sartlar ile koyunden, geleneginden ve daha da onemlisi kendinden uzaklasan insani kitaplarda gormeyi sevenler bu kitabi daha bir farkli sever kanimca... sanki benim hayatimi, sanki ailemi, sanki biraz koyumu ve sanki birazda icimdeki beni bana anlatiyor hissi insani delicesine mutlu eder ve bir o kadar derin hulyalara dalmasina vesile olur. kitap biter geriye soru kalir. 'acaba bir bahcede mi gomulecegim?'
  • ‘şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
    taşınacak suyu göster, kırılacak odunu’

    dizelerini onca kez okudum. yüzce kez o yalvarışın içinde buldum kendimi, dizeleri okumaktan önce de sonra da. ‘şimdi’ bu hikaye. ‘manzum hikaye’ diyebilirim öyleyse varlar: bahçe, nar hasreti, ‘martılar neden romantik değildir?’ ve deli derviş. evet, bu hikaye, bu dizelere, göğsü açıp ferahlatan bir cevap ‘şimdi’ [inşirah, evel allah]. hikayenin müellifi [‘yazar’ı / ‘şair’i] taşınacak suyun, kırılacak odunun gösterildiği adamın adını da söylemiyor ya ne güzel, sen ona ister ismet de, ister mehmet.
  • yanılmıyorsam mevlana mesnevisinde bir yerlerde bu kitabı kastederek "bitirdikten sonra bir bardak su içenler(şüphesiz üç yudumda) ölümsüzlüğün sırrını keşfedeceklerdir" demiştir ya da demeye getirmiştir.
hesabın var mı? giriş yap