• "ulan koskoca uçak nasıl uçuyor ya?"

    bir de,

    "gavur ne biçim yapmış lan, şu teknolojilere bak, dönüyor!"

    bir takım örneklerdir.
  • beyin kanaması geçirdiğim için çok fazla mr çektirdim.hele bir keresinde elimin üzerine takılan kontrast maddenin iğnesi damardan çıktı ve elim şişmeye başladı.o kadar canım yandı ki ağlamaya başladım.başımı hareket ettiremediğim için gözyaşlarım kulaklarıma doldu.sesimi duyuramadım ve sonuna kadar mecburen bekledim. sonra sumo güreşçisi tipli iğrenç teknisyen doktor olduğumu bildiği halde beni bir güzel azarladı.ilaç damara yetersiz gittiği için sonucun düzgün çıkmama ve tekrar çekim yapılma ihtimali beni iyice bitirdi.ama intikam soğuk yenen bir yemektir. yıllar sonra o mr merkezinin açtığı bir diyaliz merkezinin hekimi oldum ve sahibine bunları anlatıp o öküzü işten kovdurdum. pişman değilim yine olsa yine yaparım...
  • "ıq gözükmüyordur inşallah.."

    debe'ye soktuğunuz için teşekkürler gençler..

    mr'a girersem ıq'dan yırttım demektir ;)
  • şimdi bi’ deprem meprem olsa yangın çıksa bunlar beni burada bırakıp kaçarlar
  • kafada şarkı melodisine yoğunlaşırken diğer yandan 2-3 haneli sayının karesini alarak fazla beyin aktivitesi varmış gibi göstermek.
  • -eritrositlerde hemoglobin; hemoglobinde de demir olduğuna göre bu alet benim eritrositlerimi magnetik alan yüzünden çekiyor mudur?
  • “ulan inşallah iq gözükmüyordur?”
  • acayip sesler ile baltalanan düşünceler.

    beyin mr ı ile ilk 2006 da tanıştım. 12 yıl boyunca da düzenli olarak hep buluştuk. düşüncelerimi hatırlayabildiğim, en çok etkilendiğim elbette ilk seferiydi. zaten gece saat 3 tü. benimle birlikte o zamanlar 16 ve 15 yaşında olan kız kardeşlerimde mr için bekliyorlardı. nedense ilk sıra en küçüğümüzündü ve korkuyordu. ablalık edip teskin edeceğime, korkularının üstüne gidip eğlenmeye çalışıyordum *. sırası geldi gözleri dolu dolu içeri girmek için kalktı, bana öyle kızmıştı ki "bir şey çıkarsa sende çıksın." deyiverdi, ergendi, sinirlendirmiştim, hak etmiştim. 45 dakika kadar içeride kaldı, çıktı, kolunda damar yolu vardı. içeride ne olduğuna ilişkin ortancaya bir şeyler anlattı. en son ben girdim mr odasına. ilaçlı olduğu için önce damar yolu açtılar ki bu 10 dakika kadar sürdü, o esnada zaten bütün enerjim çekildi. içeri girdiğimde bana standart talimatlar verildi.

    -sakın kıpırdama. hafif sesler duyabilirsin aldırma!

    hafif mi? kafamın içinde bulunduğu kafesle birlikte makinenin içine doğru kaydım. bir fırına girmek gibiydi. bir süre büyük bir sessizlik oldu. sanıyorum bu süre kendimizi rahatlatmamız için vardı. gözlerimi kapatıp gevşemeye çalıştım, başardım da. ta ki yetkili kişinin "hafif" şeklinde tabir ettiği çok yüksek ve tuhaf sesler duyulana kadar. zaten ani hareket ve sese sıçrayarak fazla tepki gösteren bir insanım, içeride de sağlam sıçradım tabi. sesler incelerek, kalınlaşarak, sirene benzeyerek, birbirine sürten plastik dişli sesini andırarak devam etti, etti. bir süre sonra onlara rağmen düşünceleri, daha doğrusu dağılmış düşünce parçalarını fark edebilmeye başladım. çoğunluğun yaşadığına benzer şekilde bir mezar denemesi gibi geldi bana da. hakikaten ya ölünce de bu kadar bilinçli oluyorsak, etrafımızı garip sesler sarıyorsa, sonsuz bir işkence gibi bu seslerin altında sıkılıyorsak diye düşünürken, kutsal kitapta sesle helak edildiği anlatılan kavim geldi aklıma. gerçekten tahammül edilemeyecek bir ses işkencesi olabilirdi. mr bunun kanıtıydı. hazır tinsel konulara girmişken korkumu bastırmak üzere bildiğim dualara/surelere sarılmaya çalıştım. odaklanamadım. hiçbir düşüncenin tamamlanamadığı, sonuçlanamadığı bir düşünceden ötekine zıpladığımız bir bilinç akışı sahnesiydi mr. kafa tası kafeslenmiş, düşünceler delice uçuşuyor, zaman ölçüsü kayboldu içeride. bana kalsa bir yıldır oradaydım. bir yıllık düşünce, bir yıllık korku, bir yıllık atalet yaşamıştım. ama hepimizin kullandığı zaman ölçülerine göre 20 dakika kadar sonra sesler kesildi, yavaşça dışarı kaydım. işte şimdi bitti derken bunun ilaç vermek için bir mola olduğunu anladım. ilacı verdiler ve beni fırına geri gönderdiler.

    ikinci yarının bu ilk anlarını senelerdir çok net hatırlarım. mr a ilk kez giren o acemi değildim artık. aksine bir kere denediği hatta bazen denemediği şeyi karşısındakine hava atmak için çok bilmiş hallerle anlatan, kendini üstte bir yerlere konumlandıran değişiklerden biri olmuştum. ama tuhaflık bu ya, ben kendime hava atıyordum iç sesimle:

    canım bak, şimdi acayip sesler gelecek ve korkma, hafif sarsılabilir, o ince sesler biraz ürkütücü ama hiç önemi yok gerçekten, yani hiç abartıldığı kadar bir şey yok. şimdi sen ilk kez şey yapacaksın ya ondan. tatlım gerçekten rahat ol ya, ne var bunda?

    kendi kendime bruce willis gülümsemesiyle telkin veriyorum. sanki cihaz benim, her gün keyif için giriyorum, öylesine rahatım. az önce ayetel kürsi ye sarılan ben değildim. sülalem mr uzmanı! o derece, o denli gamsızım. ama ne hikmetse bu "ölmüyorsun ya tatlım" telkinleri 20-25 dakika sürdü, bir türlü tam sükuna eremedim. çıktığımda yüzümde bruce willis ve korkudan bembeyaz kesilmiş manuela velles* aynı anda bakıyordu.

    bunun üzerine 12-13 kez daha beyin mr'ı çektirdim sanıyorum ama hiçbiri bu ilkinin yerini tutmadı.

    kardeşimin öfkeyle söylediği bir anlık şey gerçeğe dönüştü. minik bir şey bende çıktı. yıllarca bunun yüzünden vicdan azabı çekti. ama neyse ki 2018 itibariyle her şey yoluna girdi.
  • dıt dıt dıt dıt dıt dıt dıt dıt dıt dıt dıt dıt
    trrrr trrrr trrrr trrr trrrr trrrr trrr trrrr trrrr
    ananınınını ananınınını ananınınını
    zorrrrr zorrrrrr zorrrr zorrrrr zorrrrr

    ve kapanış.
hesabın var mı? giriş yap