• liginde bir takimin yilda 100den fazla mac yaptigi oyun. garip bir sekilde bir takim deplasmana gittiginde 4-5 mac yapar arka arkaya ayni takimla. arka arkaya ayni takimla oynamak bir drama olayi da yaratir ister istemez. 'dun bunu yapmisti bu oyuncu su oyuncuya karsi bakalim bugun ne yapacak kereta ' filan diye. futboldan bile daha az atraksiyonu olan bir oyun arayanlar icin bire bir. sopayla topa vurulucak da yere degecek de bekle babam bekle. uc saatten uzun surer bunun maclari.
    (bkz: bak yine sinirlendim)
  • (bkz: babe ruth)
  • atici: pitcher
    vurucu: batter
    vurucunu arkasindaki maskeli: catcher
    catcher'in arkasinda da hakem durur. bu amca topu atanin guzel atip atmadigini soyler...
    eger top iyi gelmisse ama vurucu vuramamissa ve catcher da gogsunde yakalamissa strike olur...bi cesit iska diyebiliriz.
    eger bir vurucu 3 defa strike olursa, hakkini kaybeder (out oluyo) ve siradaki vurucu gelir...eger bir atici takim (defans yapan takim oluyo) 3 oyuncu out etmissa yani cikartmissa yerleri degisirler...bu sekilde iki takimda birer kere hucum ve defans yaptigi zaman macin bir bolumu yani inning bitmis sayilir...maclar genelde 9 inningdir...
    eger atici topu guzel atamaz ise o zaman bu atisa ball denir...eger atici 4 defa ball yaparsa, 1 base ceza alir ve vurucu oyuncu ilk base'e yurur...
    bir de base steal vardir..bizim kose kapmacanin aynisi...top aticinin elinden ciktigi anda oyun baslamistir...eger o anda herhangi base'de bi eleman varsa bir sonraki base kosabilir....vurucu topa vurmussa oyun devam eder, eger sahadaki elemanlar topu yere degmeden tutarsa top vuran oyuncu out olur ama base'deki amcam br sonraki base'e kosmaya devam edebilir...bunu icin bu topu havada tutan kisi hemen topu karsi takimin elemanin kostugu base'deki kendi elemanina atar...bu eleman da topu tutup karsi takim oyuncusuna degerse (bir ayagi da base degmeli) kosan oyuncu da out olur..ama kosan oyuncu daha once base degerse o zaman safe'dir yani guvende...o yuzden son bi kac metreden ucar bu amcalar base'lere...
    eger vurucu topu iskalarsa, catcher (vurucunu arkasindaki maskeli) topu tuttugu gibi base calmaya calisan oyuncunu kostugu base atar...yine ayni sekilde ordaki eleman topu karsi takimin elemani gelmeden tutup elemana degmeye calisir...
    bazen de bu base calmaya calisan eleman bakar ki siciyo geri donmeye calisir eski base'ine....bu arada da kosmaya calistigi base'deki amcam topu obur base'e geri yollar...amcam da boole iki arada bi derede kalir..bi saga bi sola gider ama sonunda ebelenir topa ve out olur...
    bizim celik comak ve kose kapmacanin bi ust versiyonu gibi...
    kurallari karisik gibi gelebilir ve zaten karisikdir...kimse butun kuralari bilmez felan diyo amerikalilar....seyredince biraz anliyon ama yine de cok bayik ve yavas bi oyun.. ny yankees-red sox maclari zevkli olur bazen bi de kavgalari seyretmesi zevklidir..
    bi de satdlarda kimse dogru durusut maci seyretmez...bir piknik havasi vardir..ta ki bi taaak sesi gelene kadar..o zaman herkes maca geri doner kim vurdu diye de dev ekrana bakarlar:)
  • atıcı ile vurucu arasındaki mesafenin 18.4 metre olduğu oyun. kendi aranızda oynarsanız daha yakın atışlarda aklınızda bulunsun ki ya vuramazsınız ya da vurduğunuzda karşınızdakilerin gözü götü felan çıkar.
  • şunca zaman izlediğim milyon holivud filminde gördüğüm beyzbol sahnelerinden anladığım yegane şey, topu üç kere ıskalayanın ağlayarak sahayı terk ettiğidir.

    gerisi yalan dolandır nazarımda.
  • gobekli orta yaslilarin oynadigi, baseball topu ve sopasi ile oynanan, sikici oyun.
  • hiç beyzbol maçı izlemeden önce ne kadar zevksiz bi spor bu amerikalılar ne anlıyo böyle sıkıcı bi spordan falan diyodum, fakat maçları izleyip kuralları kavrayınca fanatiklik seviyesinde bağladı bu spor beni kendine.
    digiturk saolsun fox sportsdan canlı olmasada izleyebilioruz beyzbol maçlarını...
  • -bence- basketboldan sonra en zevli oyundur. kurallari anlamak icin en az 15-20 karsilasma izlemek gerekir. hele bir de lanet hikayeleri** falan isin icine girince, daha da bir merak uyandirir insanda.
  • beyzbol, her stadyumun* birbirinden farklı bir şekil ve boyutta olması, oyun alanının yelpazemsi biçimi, sahanın asimetrisi ve tuhaf girinti çıkıntıları, oyun sırasında görülen hareketlerin koreografisi ve estetikliği, müsabakanın muhabbete elverişli, keyif yapmaya, hayallere dalmaya izin veren ritmi ile şu yaşıma (73) kadar tanık olduğum sporlar arasında şahsi fikrimce en estetik, en zarif, en elegan, ve gözümde kesinlikle en güzel olanıdır.

    beyzbol, tenis topundan çok az daha büyük (yarıçapı 3.58 santim), sadece 141.5 gram ağırlığında, içi mantar parçacıklarıyla dolu ve pamuk ipliği ile örülen (ve tamı tamına 216 - asla 215 veya 217 değil - dikiş atılan) bir topla oynanır. bu top atıcının* üstünde durduğu tepecikten* vurucunun* içinde durduğu kutucuğa* kadar 60 feet 6 inchlik (yaklaşık 18.5 metre) bir mesafeyi, saatte 160 km.'yi aşan hızlarda kateder. top atıcının elinden çıktıktan sonra vurucunun topun hızını, rotasyonunu, çeşidini (yani fastball mu, curveball mu, slider mı, splitter mı, sinker mı, knuckleball mu, breakingball mu, change up mı, veya başka bir şey mi olduğunu) ve de güzergahını (strike zone'un içine düşüp düşmeyeceğini) anlayıp, elindeki 105 santimlik sopayla topa vurmayı deneyip denememeye karar vermek için saniyenin 1000'de 5'i kadar bir süresi vardır. ve top 18.5 metrelik yolculuğu boyunca - eğer işini bilen bir atıcının elinden çıkmışsa - falso alabilir, rotasyonunu değiştirebilir, yükselebilir, alçalabilir, kelebek gibi dansedebilir, son anda uçurumun kenarından düşermişçesine alçalabilir, kısacası havada bir an durup aksi yönde gitmek dışında hemen hemen her şeyi yapabilir. 10 kerenin 7'sinde topa vurmayı başaramayanlar müthiş başarılı sayılırlar; ıskalama oranını 10 kerede 6.5'a düşürebilenler oyunun efsaneleri arasına girerler.

    beyzbol (ülkemizde futbolun oynandığı gibi) amerika'da her yerde - parklarda, sokak aralarında, hapishane bahçelerinde, çayırlarda, bayırlarda, tarlalarda - oynanabilen ve daha önemlisi oynanan bir oyundur. columbialı saygın tarihçi jacques barzun'a göre (alakasız olacak ama, kendisi 92 yaşında batı medeniyeti'nin son 500 yıllı üzerine 1000 sayfalık bir başyapıt yayınlayarak benim dudağımı uçuklatmıştır), beyzbol amerika'nın ve amerikalılar'ın ruhlarını ve zihniyetlerini anlamak isteyen herkesin öğrenmesi gereken oyundur ("whoever wants to know the heart and mind of america had better learn baseball, the rules and realities of the game.") sosyolog gerald early'nin tüm kalbimle katıldığım gözlemine göre, bundan 2,000 sene sonra antropologlar amerikan medeniyetinin kalıntılarını inceleyip bu kültürü anlamaya çalıştıklarında, dünyaya amerika'nın kalıcı mirası olarak görecekleri üç şeyden - amerikan medeniyetinin 300-400 yıllık tarihi boyunca ürettiği en güzel üç şeyden - biridir (diğer ikisi amerikan anayasası ve de jazz müziği.) walt whitman'a soracak olursanız, beyzbol amerika'nın oyunudur, amerikalıları evlerinden çıkaracak, ciğerlerini oksijenle dolduracak, onlara fiziksel bir stoicism* kazandıracak, acılarını dindirecek bir nimettir. hayat bir alışveriş merkezi ise (ki bence kesinlikle öyle), beyzbol oyuncak dükkanıdır.

    beyzbol mevsimleri takip eden tek spordur. sezon her yıl ilkbaharın beklentilerle dolu iyimserliği ile başlar, ve de sonbaharın kışa dönüştüğü, insanın içini hüzün ve ağırlık kaplayan günlerde sahneden çekilir.

    beyzbol, özünde derin zıtlıklar barındıran bir oyundur. kalabalık şehirlerin sokak aralarında doğmuş pastoral bir oyun olması bir yana, süratin müthiş değerli olduğu fakat oldukça yavaş - daha doğrusu ağır kanlı (ama kesinlikle durgun değil) - bir oyundur. beyzbol, atası kriket dışında topun savunmada olduğu tek spordur. hile yapmanın, belli kurallar içersinde olduğu sürece kabul gördüğü, hatta teşvik edildiği, yani hile yapmanın kurallara bağlandığı, tek oyundur.

    beyzbol, oynayan her oyuncunun kendisinden önce gelmiş tüm oyuncuların hayaletleriyle yarıştığı, kendi tarihinin ağırlığı altında ezilen büyülü* bir oyundur. beyzbol sadece büyülü değil, lanetli*, ve batıl inançlarla bezenmiş bir oyundur. iyi bir hitting streak yakalayan oyuncuların kötü bir maç oynayana kadar donlarını değiştirmeyecekleri, eğer iyi oynadıkları gün maçtan önce takım arkadaşlarından birinin saçını sıvazlamışlarsa, ondan sonra her maçtan önce aynı takım arkadaşını bulup saçını sıvazlayacakları (kötü oynayacakları güne kadar), eğer bir pitcher "kusursuz oyun"* çıkarıyorsa (yani tek bir vurucu bile ne topu oyuna sokabiliyor ne de walk alarak first base'e ulaşabiliyorsa - yani atıcı oynanabilecek en iyi seviyede oynuyorsa), atıcıya nazar değmemesi için ne takım arkadaşlarının, ne stadyumdaki 50-60,000 seyircinin, ne maçı televizyonda izleyenlerin, ne de maçı anlatan televizyon ve radyo spikerlerinin maç bitene ya da perfect game başarılı bir vuruş ile bozulana kadar "perfect game" sözcüklerini telaffuz etmeyecekleri oyundur. beyzbol, zaman ve ölümsüzlük, hız ve zerafet, yenilgi ve kayıp, sönmeyen ümitler**, ve - field of dreams'i seyretmiş olanlarınız hatırlayacaklar - çocukluğa dönüş ve masumiyet temalarının oynayanların ve seyredenlerin aklından asla eksik olmadığı oyundur.

    beyzbol, benim chicago'dan da geçen bir road trip sırasında, sabah yol arkadaşım uyanmadan motelden çıkıp arabaya atlayarak chicago'nun bilmediğim mahallerinde wrigley field'i aramama, ve o resimlerinde göründüğünden de kırmızı panosunun karşısında yüzümde salak bir gülümseme ile dakikalarca durmama, san francisco'da undercover bir polis tarafından karaborsadan bilet almanın yasadışı olduğu hususunda uyarılmama, boston'da tramvayla fenway park'tan dönerken tanımadığım insanlarla hayatımın en keyifli sohbetlerinden bazılarını etmeme, baltimore'da uçağım birkaç saat rötar yapınca "fırsat bu fırsat" diyerek bir taksiye atlayıp oriole park'a* gitmeme ve 1 saatlik bir stadyum turuna katılmama, seattle'da cebimdeki tüm parayı puerto ricolu bir karaborsacıya vermeme, bir haftasonu kendi kendime boston'dan montreal'e gidip, parc olympique de montreal'in dibindeki bir motelde kalmama, 2 birbirinden uyduruk takımın (montreal expos ve houston astros) 2 maçını toplam 3 dolara, 80,000 kişilik stadda taş çatlasa 2,000 seyirciyle beraber, ve büyük bir keyifle, seyretmeme vesile ve sebep olan oyundur.

    beyzbol, her kavram, her fikir, her kurum, her değer hakkında ironik, mümkünse alaycı bir tavır takınmanın revaçta olduğu, insan zihninin yarattığı hemen her şeye burun kıvırmanın matah sayıldığı günümüz kültüründe, belki de hakkında sarkastik yorumlar yapamayacağım, burun kıvıramayacağım nadir varlıklardan biri; amerika'da geçirdiğim şu birkaç yılda spordan pek de hazzetmeyen benim bile kalbimi fethetmiş, ruhuma çıkmamacasına yerleşmiş, bana bu "ode to a beautiful game" tadındaki entryi yazdırmış oyundur.
hesabın var mı? giriş yap