• herhangi bir kim ki duk filmi bir noktadan sonra bu derece boka saramaz, vardır bunda bir numaralar diyerekten başlıyoruz aşk ile kurcalamaya.

    --- spoiler ---

    bin jip'i izleyenler bilir, bir terazi sahnesi vardır. kızla oğlan aynı anda çıkarlar terazinin üstüne fekat oda ne? toplamda sıfır çekmekteler. yani diyor ki usta: aşk; bir olmaktır. bir kabın içerisinde eriyip yok olmaktır. yönetmen bi mongda da aşağı yukarı böylesi bir söylem üzerinden anlatmaya çalışmış derdini. hal böyle olunca akla hemen yönetmenin pek çok filminde budizm kanalıyla bir miktar tasavvufi kavramlar üzerinde * * durduğunu söylemek yanlış olmaz gibi bir düşünce geliyor. budizme bağlılığını da hemen her filminde görüyoruz zaten *. nereye bağlayacaktım lannn... hee şimdi diyorum ki dostlar, filmi * tekrar bir aklınıza getirin. kahin ne diyor elemanlara: birbirinizi sevdiğinizi zaman ancak bu rüyalar bitecek. bunun için ne lazım? erkek başkasına beslediği (eski kız arkadaşı) o sevgi kırıntılarından, kız da nefretinden (eski erkek arkadışına) vazgeçecek, kurtulacak. böylece ne olacak geçmişle hesaplaşma bitecek, siyah beyaz, beyaz ise siyah olacak (siyahla beyazın zıtlıklardan kurtulup birbirlerine yaklaşması gerekir bunun için). bir olacaklar yani. bin jipdeki terazi olayı gibi. peki bi mongda oluyor mu böyle birşey? bence oluyor. şöyle ki: filmin son yarım saatine doğru elemanlar tapınakta geziyorlar tozuyorlar falan, sonrasında kız kayboluyor. eleman arabada uyuyor. işte ne oluyorsa bu sahneden sonra oluyor. mevzular öyle bir boka sarıyor ki bir anda filmin bu bölümünden sonra başka bir yönetmenin dümene geçtiğini düşünüyorum zira kim ki duk sinemasıyla alakası yok olan bitenin. ama şöyle yorumlayınca işler biraz daha yoluna giriyor: eleman arabada rüya görürken cama gelip tıklayan kişi kendisi, ama uyanınca bir bakıyoruz kız çalmış camı (ki filmde de böyle). sonra zaten öpüşmeler falan. heee diyoruz bunlar tamamdır abi, aşık oldular birbirlerine. ee kahinin dediğine göre ne olması gerekiyor, rüyalar yok artık. şimdi ben de diyorum ki (bundan sonrası tamamen yorum), bu noktadan sonra gerçekleşen o bütün saçmalıklar silsilesi sadece erkeğin rüyası. ama artık onlar bir oldukları için kız gidip onların hiç birini gerçekleştirmiyor, kimseyi öldürmüyor. filmin son karesinde de elemanla kız el ele uyanıyorlar zaten, bu da o süreç boyunca yan yana olduklarının bir göstergesi olabilir.

    demem o ki ben bu filmi ancak bu şekilde yorumlayınca bir kim ki duk filmi olduğuna inanırım. aksi takdirde davos benim icin artik bitmistir. o kadar....

    --- spoiler ---
  • bir gece vakti beni fena şaşırtmış filmdir bu. zap yaparken cnbc-e'de asya filmi görürüm ve "neymiş bakayım." derim. daha sonra konuşan kadına bakarak, "hmm... kore filmiymiş. sevmem ama, hatun iyiymiş bakmaya devam edeyim." diyerek sözüme devam ederim. ama karşısındaki çocuk japonca konuşmaya başlar. böyle bir şeyi kimse beklemez haliyle. "lan n'oluyor? hatun da mı japonca konuşuyordu? hiç benzemiyor. buz gibi korece konuşuyordu işte!" falan diye kendi kendime söylenirim. hemen internetten adını sanını öğrenmek için hamle yapar, aynı anda da kuzene "bak lan kadın korece, herif japonca konuşuyor." derim. o da "siktir lan. olur mu öyle şey?" der gibi bakar bana.

    araştırmalar sonucunu vermiştir ve hakkaten başroldeki joe odagiri hariç herkes korece konuşuyormuş. gece gece acayip forsum oldu tabii. "ben bu işin orospusuyum." havasına girdim. ama en boktan tarafı da bunu iki sap otururken yapmış olmam oldu. hiç karı-kız ortamında denk gelmez böyle ekstra puan getirecek durumlar. hayır ekstra puana ihtiyacım olduğundan falan değil yani de iyi olurdu sanki.
  • kim ki duk'un kendisinden beklenmeyecek şekilde "ilk yarım saat iyiydim, sonra ufaktan sıçmaya başladım, o zaman son yarım saatte neden sıvamıyorum ki" düsturu ile çektiği son filmi. filmin çıkış noktası olan parlak fikrin ortalarda yaptığı tepe noktasından sonra hızlıca düşmeye başlaması ve o güzelim kareler ve müziklere arkasını yaslayarak zorlama bir didaktizmle ilerlemeye çalışması işin tadını kaçırıyor. saat 12 dedin mi kırk senedir uyku yüzü görmemiş gibi kendinden geçen elemanlarla mantık hataları perdesini açan yönetmen o misler gibi filmografisine gereksiz bir şiirsellik denemesi daha katmak isterken üzgünüm ama başlarda heyecan vaadedip sonradan temposu düşen orta karar bir gizem filminden fazlasına imza atamıyor. seyirciyi merakta bırakmak marifetse shyamalan en kralını yapıyor abicim, bizim kim ki duk'tan öyle bir talebimiz olmadı ki (oldu mu olm sen söyle). ying yang'dır, siyah beyazdır, aşk ve nefrettir falan bunları böyle alenen türlü mesajlara meze yapıp hikayeye tepeden soslarsanız uzak doğu mistisizmine göz kırpan holloywood işlerinden fazla bir farkınız kalmaz.

    şimdi böyle kusursuz olmayana var gücümle saldırmak gibi habis bir huyum olduğu için biraz abartmış da olabilirim tabii. yani öyle berbat bir film de değil. ucundan kıyısından da olsa alıyorsunuz çipil gözlü ustanın kendine has tadını. ama işte o bağıra çağıra gelen kelebek imgesi, o ne skme derman olduğu belli olmayan teyze, o zıtların kaynaşması teması, aşkın kudreti güzellemesi falan... oyh saygımdan daha fazla konuşup eleştirinin o mest eden sularına kapılmak istemiyorum.

    -uzakdoğu'nun gizemiyle harmanlanmış eşsiz bir melodram. imayzing!!! sakın kaçırmayın / new york post

    -oldu mu be hocu / coffee and cigarettes

    -bunun kitabı daha iyiydi / sokaktaki vatandaş
  • hwal ve bin-jip vurgunlarından sonra kim ki duk'un altın vuruşa teşvik eden filmi.
    uzak doğunun sömürülmesi gereken nimetlerinden. biliyorum. ne kadar övsem de yetersiz kalacak. bir christoffer boe ne kadar özgünse bu adam da o kadar özgündür işte... allegro'yu izlerken film bitimi nasıl aptal aptal siyah ekrana bakıp fonda çalan müzikle transa geçiyorsanız... bi-mong bitimi de sağda solda kelebek ararken buluyorsunuz kendinizi... bir kış gecesi bile olsa... ya da bir kanat sesi duymaya çalışıp gecenin bir yarısı uykunuzdan kendinizi alıkoyuyorsunuz. beijing'e uçuyorsunuz apansız...vs.

    --- spoiler ---

    öyle ince düşünülmüş, öyle ince işlenmiş ki... asla gözünüzü ayırmamanız gerek filmden. jin ile ran ve eski sevgililerinin meydanda kavga ettiği sahneyi anımsayın. jin'in kıyafeti bembeyazdı. ran ise siyahlar içindeydi. ''siyah ve beyaz. iki renk. siyah, beyazdır. beyaz da siyahtır...''
    tüm film bunu anlatmak için çekilmiş. tüm senaryo bu gaye uğruna yazılmış. jin bu yüzden intihar etmiş. ran bu yüzden aklını yitirmiş. kelebek bu yüzden kanatlanmış. rüyalar bu yüzden görülmüş. sırf bu yüzden o kan pıhtısı ana rahmine düşmüş. bu yüzden insanlar doğmuş. bu sebepten dünyaya gözlerini yummuş.

    --- spoiler ---
  • basrolün barıs akarsu'yu akla getırmesı ve ınsanların hepsının konustugu , yine cok enteresan bir film.
    halbuki kalkıp bir hastaneye ya da bakım evıne yerlesebilirlerdi, boylece rahatca uyurlardı ya da bir hizmetciyi başlarına dikebilirlerdi. zengin sayılırdı adam gayet.
    niye bu kadar azap çektiler ki.

    --- spoiler ---

    ölürse rüyalar da biter. ölüm uyku kadar kötü değil.
    --- spoiler ---
  • jin karakterini canlandıran jo odagiri'nin ilhan mansız benzerliği kimsenin gözünden kaçmamış sanırım. ulen arkadaş! bir insan bu kadar mı benzer.
    diğer yandan, filmi hiç bişiy anlayamama kaygısıyla izledim, ki korktuğum başıma geldi. neyse az biraz daha bakalım.
  • bir yanda sevdiğini zihninden, ruhundan, bedeninden, evinden çıkaramayan bir adam. diğer yanda adamın rüyalarının öznesi olmak zorunda kalan bir kadın. birbirini tanımayan iki insanın bu çıkmazdan kurtulma yolları arayışını anlatan bir film.

    iç içe geçmiş ilişkilerin, aşk uğruna çekilen ızdırabın, pişmanlığın, nefretin resmedildiği kim ki duk filmi..

    ve bir de kelebek(ğ)in...
  • son yarım saat boyunca dakikaları sayarak izlediğim bir kim ki duk filmi.
    kim ki duk'un şimdiye kadar izlediğim tüm filmlerine hayran kalmış bir izleyici olarak, bu sefer filmin anlatımını pek sevmedim.

    doğrudan anlatım ve gereksiz vurgular filmin anlatımını kötü yönde etkilemiş.
    gerçi tüm bu yorumlarımdaki referans noktam, kim ki duk'ın önceki filmleridir. kim ki duk izlemeye ilk kez başlayacaklar için bu film kısmen tavsiye edilebilir, ama yine de sadece bu filmi ile yetinmemek gerekir.
  • kim ki duk'un, izlediğim ilk filmi. şahane bir soundtrack'e ve şiirsel görüntülere sahip. gayet beğendiğim bu filmi, daha önceden kim ki duk sinemasına aşina olanların beğenmemiş olması da beni ayrıca memnun etti. demek ki, ilk 14 filmini izlerken bu filmden daha da iyileriyle karşılaşıcam; çıta yükselecek.

    --- spoiler ---

    filmin konusu için, kartezyen düalizm çıkmazına giren iki insanın, siyah ve beyazı tek renk yapma çabası diyebiliriz. o kadar sancılı, o kadar ıstırap dolu bir çabadır ki bu; jin'e, "ölüm, uyku kadar kötü değil" dedirtir sonunda ve insanın içini acıtır. jin'in ayık kalmak için kendine işkence yaptığı sahneler ise, mecazi anlamda değil, gerçek anlamda acı veriyor. her çekiç darbesinde ayaklarımı ovuşturdum; her bıçak darbesinde ise, elim gayrı ihtiyari kafama gitti. rüya terapistinin önerdiği yoldan gidip, birbirlerine aşık olmak üzereyken işlerin sarpa sarması ve siyahla beyazın, ancak ölümde "birliğe" kavuşabilmesini ise anlamadım. jin, hala eski sevgilisini unutamadı mı ki, arabada uyudukları gece, ran'ın cinayet işlemesine sebep oldu? hayatlarının düzene girmesi için, kıza aşık olduğuna kendisini inandırdı ama, beyni bunu red mi etti yani? henüz eski sevgilisini unutmaya ve rüyaları sonlandırmaya hazır değil miydi?

    --- spoiler ---

    hasılı, güney kore'de maden var hacı, maden! bu film de, o madenden çıkarılmış güzel bi değerli taş.
  • --- spoiler ---

    şiirselliktir, efendime söyleyim yer yer sürrealist ögelerdir kim ki duk sinemasında aşina olduğumuz şeyler de hacı, filmdeki "gerçek" hayata dönersek; bu başroldeki yakışılı dostumuz* odun oyarak mı, patates baskı basarak mı çekmiş şimdi o jipi altına? o da mı sürrealdi neydi? orda benim aklım karıştı..(kızımız gene iğneyi, ipliği,yüksüğü*elinden düşürmedi; ordan çıkarıyo rızkını diye tahmin ediyorum.o gene kabul edilebilir bi kazanç kapısı kanımca..)

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap