• türkiye'de hemen hemen her görüşteki insanların içinde bulundukları durumdur. sadece biat edenler bir grupta az, diğer grupta çoktur. maalesef bu durum futboldan siyasete kendini belli etmektedir. tuttuğu takımın başkanı veya futbolcusunun yaptığı konuşma veya maç içindeki hareket yanlışta olsa yanlıştır diyememekte hatta bunu yanlış olduğunu bildiği halde savunmaktadır. bu durum aynı şekilde savunduğu siyasi parti için de geçerlidir. zaten bu durum olmadığını var sayarsak yani ülkede hiç kimsenin hiç bir şeye biat etmediğini düşünürsek, şu an mecliste olan partilerin hepsi baraj altında kalması gerekir.
    bu ülke insanı her zaman bir polat alemdar yaratmak ister. bir kurtarıcı ve ona sonsuz biat duygusuyla hareket etmek ister. o kişi çok büyük hatalar yapsa dahi maalesef hatalarını görmez ve buna karşın çok küçük yararlar yapsa bile ona ülkenin kurtarıcısı gözüyle bakar.
  • milyarlarca yıllık dünyamızda, insanoğlunun hayatı yeryüzüne oranla kıyaslanamayacak kadar kısa. kimi insan doksan dokuz emek ve bir yetenek ile bu kısalığa savaş açmıştır. ardında bıraktığı eserlerle, bedenini taşıyamasa da adını sonsuzluğa taşımışlardır. bunun milyonlarca iyi örneği olduğu gibi en az iyiler kadar da kötü örneği vardır.
    bugün sizlerle paylaşmak istediğim konu bu insanların peşinden giden liderinin egemenliğini sorgusuz sualsiz kabul etmiş bireyler topluluğu. neden ilk yazıma bu konuyla başladığımı sorarsanız kendi topraklarımızdan bir yansımayı paylaşmak istedim. gerçekçi bir bakış açısıyla konuya ülkemizi örnek gösterirsek(biat kültürüne daha uygun başka bir örnek yoktur herhalde) kültürümüzün içine adeta yapı taşı olarak yerleşmiş biat kültürü özgürleşme yolunda önümüzdeki en büyük engellerden biridir.
    biat kültürünün insanların eleştirel düşünme şekline verdiği zararın yeri doldurulamaz. bir düşünsenize birey "baban ne derse o" , "annenden iyi mi bileceksin", "sus konuşma yaşın başın kaç senin terbiyesiz" ve nice örnekle, her eleştiride, eleştiri de değil aslında farklı bir bakış açısıyla baktığı için daha küçücük yaşta sindirilmeye başlıyor. çok sevdiğim bir atasözü olan " ağaç yaşken eğilir." gösteriyor ki bir insan genç yaşında hangi yolu seçmişse ( bu durumda seçmiyor aslında seçtirtiyorlar) o yoldan devam ediyor. doğuyorsun daha konuşmayı yeni öğrenmişsin bayramda kim olduğunu bilmediğin insanın elini öpüyorsun. niye? sana ne yaptı ki o insan onun elini öpüyorsun? çünkü o adam senin büyüğün öpüceksin işte o kadar, ne ailene, ne de kendisine faydası olmamış bir insanı sadece yaşına biat ederek elinden öpüyorsun. neyse biz hikayemize devam edelim. büyüdük okula yazıldık ders kitaplarında bize ne anlattılar bir düşünsenize. sen türksün, kanın asil senin, türk olmayan herkes ezik, pis, kaka. milliyetini seçmek, hangi anadan doğucağına karar vermek senin elinde olan bir şey ya türk olmayı seçenlerde en doğrusunu yapmışlar sanki bu yüzden çok mutlu oluyorsun. kızmayalım kendimize çocuğuz daha bağımsız düşünme yeteneği diye bir şey yok önümüze ne koyarlarsa onu yiyeceğiz. liseye geçtik diyelim ve az çok demeden etrafımızda bir dünya olduğunun evrenin bizim mahalleden ibaret olmadığını anladığımızı varsayalım. siyaset diye bir şey olduğunu öğrendik, ilk fikrimiz hiç istinasız ailemizin fikri oldu buna inkar eden biri çıkabilir mi?
    siyaset ve biat kültürü konularına biraz daha yakından bakmak istiyorum. ülkemizdeki kangren hepinizin bildiği oluşum nasıl olur da halkların unutulmaz direnişi gezi'ye rağmen, milyarlarca dolarlık rüşvet almalarına rağmen insan hakları, basın özgürlüğü dinlemezken nasıl oluyor da hiç oy kaybetmiyor nasıl? işte cevap burada biat kültürü.. iyi mi yapmış, kötü mü yapmış umursamadan, yüzsüzce, güle güle bu rezilleri desteklediklerini her fırsatta dile getiren bir insan bütün hayatını "bunlara" biat etmeye adamıştır. ülkemizdeki kangren, bu insanlara liderlerinin peygamber olduğunu inandırmış durumdalar adeta. bunun ne kadar garip ve zor bir şey olduğu ortada öyle değil mi? peki bunun için ne kadar emek harcadılar acaba bana göre çok bir emek harcanmadı sebebi ise zaten biat kültürüne hapsedilmiş bir toplumun siyasal anlamda biat etmedi ne kadar zor olabilirdi? buna bir diğer örnek ise "mustafa kemal'in askerleri" aynı şekilde biat edilme, aynı şekilde sorgusuz sualsiz teslim oluş, aynı şekilde en ufak bir hatayı bile görmezden gelme. ülkenin iyiliğini düşünürken ülkeye zarar vermek, kraldan çok kralcı olmak.
    biz insanız hata yapmak bizim için su içmek kadar doğal. şimdi size biri çıkıp bu adam hatasız dese insan doğasına aykırı bir şeyi hata yapmamayı size sunmuş olmaz mı ? o insanlardan uzak durun. hatasızlardan uzak durun.çünkü açık ve net şekilde görebildiğimiz gibi onlar yalancıdırlar.
    biat kültürünün olduğu yerde ne kadar özgür düşünce olabilir?birey ne kadar mutlu olabilir ya da kendini mutlu sanabilir bu durumda? insan haklarından ne kadar bahsedebiliriz?her şeyi boş verelim bireylerin makine değilde insan olduğundan ne kadar bahsedebiliriz?
    sorgulamaktan asla vazgeçmemeliyim. her şeyi sorgulamalıyım. varlığımın sebebini, dünyamın amacını, aldığım nefesi, inandığım kitabı, okuduğum makaleyi her şeyi. olumsuzmuş gibi yaklaşmamalıyım belkide tarafsızlığı ilke edinip, onun çizgisinde sorgulamaya başlamalıyım.
  • "-kaç parmağımı görüyorsun winston?
    -dört.
    -peki. ya, parti beş diyorsa?
    -o zaman, beş."

    alıntı yaptığım diyalog, george orwell 'in kült distopyası 1984'ten. artık, bu kitaptan örnekler vermek klişe ve demode oldu sanıyorsunuz ama durun; insan varsa, savaşı kendi halkına karşı bir boyun eğdirme aracı olarak kullananlar da hep olacak. sakıncası yok, faydası var anımsamanın.

    gerçi burada, baş erkek karakter winston smith işkence altındayken onaylar dördün beş olduğunu. yüksek voltajlı elektriğin varlığı onu hoş görmemizi, en azından, anlamamızı sağlayabilir.

    ancak, romanın geri kalanını okuyanlar bileceklerdir; fabrikalar kapatılıp işsiz kalan insanların zarar eden köprülerle, çatlayan duble yollarla, tecavüz edilen çocukların varlığına rağmen ilim öğretme gerekçesiyle pıtrak gibi çoğalan kursların varlığıyla övünç duyması olsa olsa boyun eğmekten duyulan hazla açıklanabilir. ya da, ne kadar az düşünürsem, az sorgularsam varlığım o kadar güvende olur, primitifliğidir.

    şunu da ekleyeyim;

    "- insan, insana nasıl hükmeder winston?
    -.....
    -acı çektirerek!"
  • "bir kere biat kavramının kökeni el sıkışmaya, anlaşmaya dayanır. bayi kelimesi de oradan gelir. dolayısıyla pazarlığa açık bir ilişkidir biat. bizim “biat kültürü” diyerek aşağıladığımız şey, aslında mutlak itaat kültürüdür. biat bir alışveriştir ve demokrasinin altını kazıdığınızda da bu alışverişi görürsünüz. “sen bize şunu verirsen biz de sana iktidarı veririz” der toplum. fakat özellikle osmanlı döneminde insanların gırtlağına kılıç dayayarak biat almanın meşruiyeti sözde alimlerce onanmıştır. iş, baştaki sultan zalim veya adil olsun, ona itaatin zorunlu olduğu noktasına kadar getirilmiştir. böylece iktidar bir ailenin tekelinde kalmış ve ailenin sürekli iktidarda kalabilmesi için çeşitli formüller hukukun içine yerleştirilmiştir. oysa itaat kişiye değil, onun da üstünde olan birtakım ilkelere olmalıdır. yönetici o ilkelere itaat ettiği sürece, yönetilen de ona itaat eder."

    cihangir islam
    http://www.gazeteduvar.com.tr/…partide-islamci-yok/
  • bizim ülkeye sinmiş bir kültürdür. sadece siyasi partilere bakarak bunu söylemiyorum, türk şirketleri ve futbol kulüplerine yani yerli kurumlara bakıldığı zaman sadece en tepedikinin sözünün geçtiği ve ona hiçbir şekilde muhalefet edilmediğini görebilirsiniz.
  • heryere, her kuruma özellikle akademi dahil devlet kurumlarına yerleşen, “haklıyı” güce göre kriterleyen, ikiyüzlü ve vıcık vıcık insanlar yaratan, iğrenç bir kültür. büyük bir yozlaşma.

    onurlu insanlar bu kültür içinde nefes alamıyor.
  • bu kültürle ilgili bu ülkede olan biten her şeyi, "ahirette like'larınızın da hesabını vereceksiniz" diyen nihat hatipoğlunun islam bilim ve teknoloji üniversitesine rektör olmasıyla açıklayabilirsiniz.
  • akp döneminde toplumda sürekli dozu artan ve yaygınlaşan davranış şekli. desteklenen bir kişinin (yada partinin/grubun) bütün eylem ve söylemlerini onaylamak, savunmak, eleştiren olursa da ona saldırmak.

    eleştiriyi "saldırı" olarak algılatır. yanlışa "yanlış" denememesini, böylece hiçbir ilerleme olmamasını sağlar.

    bir ülkede beyin ne kadar az kullanılıyorsa, ortaya akıllıca sonuçlar çıkmasını o kadar az bekleyebiliriz. (bkz: akıl akıldan üstündür)
  • kültür değil salgın hastalıktır.
  • türkiye’nin en büyük sorunu. sağcısı ve solcusu, muhafazakarı ve moderni, dindarı ve inançsızı. herkeste var bu sorun. bir fikire değil de, o fikrin vücut bulmuş hali olan bir insana fikire sadık olduğundan daha sadık insanlar. biz bu kültürden kurtulamadığımız sürece her yönetici (başkan, patron, lider, komutan vs. farketmez) elinde sonunda bir tirana dönüşecek.

    eğer bir topluluk, bir insana sınırsız güç verirse o insan istediği her şeyi yapmakta özgür hale gelir. güçler ayrılığı filan falan bunlar farketmez çünkü elinde güç olan bir insan başkalarını kolayca etkileyebilir. bir başkan düşünün yüzde elli oy alıyor, senelerdir. meclis başkanı, milletvekilleri, bakanlar bu adama senelerdir biat ediyor. bu adama aşıklar. durum böyle olduktan sonra yasama, yürütme, yargı işlemleri ne kadar demokratik ve adil olsa dahi bu adam bütün hepsini yönetebilecek güçte.

    şöyle diyebilirsiniz “bir insana bu kadar insan bu kadar güç ve kontrol veriyorsa, o adam haketmiştir.”. evet, söylediğiniz doğru. bu adam bu gücü alnının teriyle alıyor. ancak bir insanın bu kadar güçlenmesi doğru mu? şöyle bir tarihteki diktatörlere bakalım.

    sevilen diktatörler:

    julius sezar:
    sezar, diktatörlüğü demokratik bir yolla elde etti. “diktatörlük” ünvanını senato seçim ile verdi (halkta olabilir çok iyi hatırlamıyorum). başarılı bir komutan ve konsüldü. ancak en sonunda senatörler demokrasiyi yok edeceğini düşünüp (tabi burası biraz daha karışık çünkü senatörlerin kendi çıkarları da işin içine giriyor, (bkz: yolsuzluk) ) senatoda hep beraber bıçakladılar. ancak bu hareketleri halkla ters düştü ve en sonunda roma imparatorluğa dönüştü.

    napolyon bonapart:
    ilk önce büyük konsül, sonra hayat boyu konsül ve en sonunda imparator seçilmiş bir adam. bakın halk tarafından imparator seçilmiş bir adam. hayatı boyunca bir sürü başarıya imza attı. sadece moskova’ya kadar bütün avrupa’yı fetheden bir komutan değil, fransız devrimini kurtaran bir devrimci, code civile’i yaratan bir devlet adamıydı. ancak en son kendi hırsına yenildi. rusya seferi, ardından elba adasından sürgünden geri dönüp tekrar savaşa girmesi sadece fransa’ya zarar vermedi, aynı zamanda avrupa’daki bütün devrimci hareketlerin ertelenmesine neden oldu.

    neden sevilen diktatörler ? çünkü şu anda bile bir çok insan tarafından sevilen insanlar bunlar. ancak ne kendi sonları ne de vatanlarının sonları iyi bitmedi (roma için tartışılır). peki, bu ne demek ? bence güç yozlaştırır demek. napolyon, sürgün dönmese ya da döndükten sonra tekrar savaşa gitmese fransa sınırları çok daha geniş kalacaktı.

    bir insan ne kadar başarılı olursa olsun, hata yapar ve bir insan ne kadar güçlüyse sorumluluğu o kadar büyüktür. sorumluluğu ne kadar büyükse, yaptığı hataların sonuçları o kadar büyüktür. eğer biz bu biat kültüründen kurtulamazsak, ülkeyi yöneten liderler hatalar yapmaya devam edecek ve bu hataların bedelleri bütün ülke için ağır olmaya devam edecek.

    peki neden biat kültürü ?
    bence türkiye’deki bu kültür çocuk eğitiminden geliyor. çok küçük yaştan beri çocuklara, ebeveynler devamlı emir vererek konuşuyor. “şunu şöyle yap, bunu yapma, dur, koşma, düşersin.” bunun sonucunda çocuk emir almaya alışıyor ve emir almak daha rahat geliyor. 18 yaşına kadar ebeveynleri tarafından emir verilerek yetiştiriliyor. peki sonra ne oluyor ? sonra kendisine emir veren ebeveynler ortadan kalkınca, kendisine emir veren başkalarını dinliyor çünkü o buna alışmış ve bu daha kolay. bundan dolayı insanlar birilerine biat ediyor ve etmek istiyor. onu yöneten birisinin olmasını istiyor.

    bırakın çocukları, kendi hareketlerinin sonuçlarını düşünsünler. düşünen insan biat ermez. kendi beynin efendisi olan insan, hükmedilemez.
hesabın var mı? giriş yap