• "salınım yapan evren(oscillating universe)" kuramına göre bundan önce de büyük patlamalar oldu. yeniden evren çöktü.yeniden patladı..yeniden çöktü..vs vs...(bkz: yalama olmak)
    ancak bu kurama göre bakmazsak büyük patlamadan 10^-34 sn.(planck zamanı) sonrasına kadar bilgi almamız şu anki fizik kurallarıyla mümkün değil. bundan öncesi kuantum kaotik dönem olarak adlandırılıyor. maddenin yoğunluğunun cm^3 başına milyonlarca kilogram,sıcaklığında milyarlarca derece ile ifade edildiği (bkz: zaman)...

    zaman mı??!?
  • zaman da big bangle birlikte oluştuğu (ve "önce" zamana dair bir kavram) olduğu için anlamsiz olan tamlama.
  • çeşitli small bang'ler olmuş duyduğum kadariyla... (siz bir de yazmadiklarimi görseniz, asil o zaman döversiniz beni)
  • sanırım yeterince zeki olmadığım için bir türlü zihnimde canlandıramadığım dönem.

    insan zekası doğrusal düşünmeye odaklı. doğrusallığın dışına çıkabilenleri de zaten "dahi" gibi sıfatlarla tanımlıyoruz. kolay olmuyor yani bir albert einstein, bir stephen hawking olmak.

    konuyu dağıtmayalım, ben big bang ile ilgili geçen her tartışmada "ya big bang öncesi ne vardı?" sorusunu soran gabilerdenim.

    "şu vardı" diyen adama karşı da şark kurnazlığı ile çirkefleşiyorum. "peki ondan önce ne vardı?". böyle gidiyor bu. daima zaman odaklılık, olayların kronolojik sıra takip etme zorunluluğu gibi ayrıntılar benim verilen yanıtları algılamamı güçleştiriyor.

    bir ara, yirmili yaşlarımdaydım sanırım, douglas adams'ın çoğunlukla zararsız kitabının giriş kısmı biraz yardımcı olur gibi olmuştu konuyu anlamama, ama sonra geçti. ben anlamadığımla kaldım.

    şimdilerde, battlestar galactica yeniden depreştirdi içimde gizlenen kalın kafalı, laf anlamaz adamın karışmış kafasındaki soruları. "bunların tümü daha önce oldu ve şimdi yeniden olacak" dedikçe dizideki karakterler, tilt oluyorum ben oturduğum yerde, elimi falan ısırıyorum, iç çekiyorum, inliyorum saf saf.

    "bildiğiniz bir şey var ve söylemiyorsunuz şerefsizler" diyerek ağız dolusu küfürler ediyorum onlara içimden (number six hariç. candır number six). eşim dizinin heyecanına kaptırdığım için yerimde duramadığımı sanıyor. bilse içimde kopan fırtınaları...

    "ahanda big bang'e gönderme bu diyorum. salınan evren şeysine bağlayacaklar olayı. evrenler üstü kolektif zeka falan diyecekler diye bekliyorum.

    demiyorlar ama. yaptıkları tek atraksiyon radyodan all along the watchtower duymak oluyor son beş saylon*'un dördünün.

    "hay bob dylan dütsün sizi lan ne alaka?" diyorum bir yandan da bu baba şarkıyla keyiflenip ritm tutmaktayken. "cover fena olmamış hacı" diyorum. "düzgün konuş benle" diye kendime getiriyor beni eşim.

    "alacağın olsun bear mccreary. dizi zaten kafamı karıştırırken bir de sen evliliğimi sarsıyorsun" diye hayıflanıyorum.

    konu ile ilgili olarak gelebildiğim ve tıkanıp kaldığım nokta burasıdır.

    soruyu bana yöneltenlere gevrek gevrek gülüp "42" diyorum bu arada.
  • big bang'i, tüm evrenin sıkışıp ardından tekrar genişlemeye başlama sürecine başlamak için bir ''zıplama'' şeklinde kabul edersek, ve yine aslında evrenin sürekli ufacık bir hacme sıkışıp tekrar genişlemeye başladığını varsayarsak ve her zıplama da aslında bir big bang ise; bu durumda zamanı, aslında hiç kesintiye uğramadan evrenin her zıplayışında evrenle birlikte sıkışan ve hiç durmayan -çünkü hareket veya madde de hiç durmuyor- hareketin, hiç durmayan devamlılığı olarak tanımlayabiliriz.

    tabi bu durumda da şöyle bir soru sormamız gerekir;

    ''peki ilk big bang'den önce?''

    tam olarak ''ilk'' diyebileceğimiz bir big bang oldu mu?

    hareket yoksa zaman da yok mudur?

    bence yoktur. zamanı sadece hareket varsa algılayabilirsin. atomlar, atomaltı parçacıklar dahi hareket etmiyorsa ve bizler zamanı hareketin devamlılığı sayesinde ölçebiliyor, parçalara ayırabiliyorsak, ''madde tamamen duruyorken'' zaman da yoktur.

    tabi tüm bunlar tek bir evren olduğu varsayımından yola çıkılarak kaleme dökülmüştür. birçok evren olduğu ve tüm bu evrenlerin de başka bir kapsayıcı sisteme dahil bir şekilde, tıpkı kendi evrenimiz içindeki galaksiler, quasarlar, yıldızlar vs. gibi hareket içinde oldukları varsayılırsa çok farklı noktalara ulaşırız. bence girmeyelim çünkü işe gitmem lazım...
  • en büyük kabusum. ilkokulda bunu düşünmüştüm ilk. taşikardi yaşattı bana. baktım işin içinden çıkamıyorum, bir daha açılmamak üzere kilitleyip gömdüm beynimin derinliklerine.
    nihilizme kadar gidebilir bunun sonu.

    edit: sonuna kadar bilim taraftarıyımdır. ama herşeyin olmaması fikri çok ürkütücü. (bkz: ölüm korkusu)
  • evrenin en azından dört boyutlu bir yapıya sahip olabileceğine ilişkin işaretleri göz ardı etmezsek, big bang'den önce - tedirgin edici derecede yüksek bir ihtimalle - şimdiki zaman vardı.

    (bkz: döngü)
  • stephen hawking'in sikca kullandigi bir benzetmeye gore, big bang'in oncesinden bahsetmek, guney kutbunun guneyinden bahsetmek gibidir.
  • big bang teorisi bize big bang'in sonrasını ve içinde bulunduğumuz evreni anlatır. nasıl olduğunu anlatmaz. bunun için öncesine bakmak lazım gelir. bugün en kabul gören teoriye göre evrenimiz, sanal parçacık havuzunun olduğu, sanal bir zaman diliminde kuantum salınımları içerisinde sonsuz olmayan ancak en küçük boyut olan planck boyutundan ve en küçük süre olan planck zamanında neredeyse sıfır toplam enerji ile ortaya çıktı. bu kısmı şu giride biraz açıklamıştım.
    ve kendisi gibi belki de sonsuz sayıda olan diğer evrenlerle birlikte.
    bu konuda çok fazla teori var ancak en kabul görenlerinin ortak olarak söylediği şey, evrenimizin daha büyük bir mega evren veya çoklu evren havuzunda olduğu. buna kainat da denilebilir.
    diğer evrenlerdeki fizik yasaları farklı olabileceği gibi aynı da olabilir. şimdilik bu kısım test edilemezdir.

    sanal parçacıklar bir teoriye göre sonsuz sayıda; bir teoriye göre ise kuantum fiziğinin izin verdiği olasılık sayısında, boşluk enerjisinde ortaya çıkan “potansiyel” gerçek parçacıklardır. bizim evrenimizdeki halen coherence halindeki kuantum dalgalanma içindeki sanal parçacık çiftleri bir decoherence anında, yeterli süre kararlı kalabildiği sürece gerçek parçacıklar olabilmektedir.

    boşluk enerjisi ise, kuantum fiziğinde sıfır enerjisi dediğimiz şeydir. sanal parçacıkların yasalar gereği minimum enerji seviyesinde olduğu, içinde gerçek parçacıkların olmadığı, arındırıldığı vakım enerjisi. kuantum fiziğindeki belirsizlik sebebiyle (bilindiği üzere teknolojiden kaynaklı bir belirsizlik değildir; denklemin kendisinden kaynaklı bir belirsizliktir. aynı anda iki karşıt niceliğin yüzde yüz kesinlikle belirlenememesi olayıdır) hiçbir şeyin olmadığı boşlukta dahi kuantum dalgalanmalar minimum bir planck enerjisi oluştururlar. her şeyin durdurulduğu, mutlak sıfır sıcaklıkta dahi mutlaka dalgalanma olacaktır. belirsizlik bunu gerektirir.
    (mutlak sıfırın altında termodinamik olarak ters yöne akış olduğunu da unutmayalım).
    evrenimiz de işte bu dalgalanma anında sonsuz sanal parçacık havuzunda oluşmuştur.

    kuantum fiziğine göre olası seçeneklerden rastgele oluşmuştur. buna göre teori, beraberinde diğer oluşan seçenekleri de getirir. bu da bizi çoklu evrenlere götürür.
    büyük patlamadan sonraki evrenin homojen görüntüsü ve kozmik arka plan ışımasındaki görüntüyü açıklayan ve aynı zamanda evrenin oluştuktan sonra neden içine kapanmadığını da bize gösteren ve büyük bir titizle doğrulanma yolunda giden inflation yani şişme teorisi beraberinde büyük patlamadan öncesini de açıklamaya adaydır.

    şişme teorisini biraz açar isek;
    büyük patlamanın oluşumundan sonra evrenin içsel negatif genişleme eğrisi ile yerçekiminin birbirini dengelediği toplam denklemi bize açıklar.
    başlangıçta big bang anında (ve aslında günümüzde de) enerjinin korunumu gereği
    evrenin toplam enerjisi= t + v= 0
    (kuantum belirsizlik nedeniyle hiçbir zaman tam olarak sıfır olamaz. zaten bu sebeple evrenimiz oluşur. burada yaklaşık olarak sıfır diyelim. planck enerjisi yani evrendeki bir toz zerresinin enerjisi kadar küçük bir enerji)

    t=kinetik enerji + durgun enerji
    v ise negatif kütleçekimsel enerji

    küçük bir not: bu negatif içsel, fabrik genişlemesine yani v'ye bazı fizikçiler karanlık enerji de derler. ikisi büyük ihtimalle aynı şeydir.

    denklemlere göre teori evrenin sonsuza kadar şişeceğini söyler. bu kısımlar henüz kanıta muhtaç.
    şişme teorisi,
    aynı zamanda büyük patlamanın genel görelilik teorisi ile yapılan yorumundan kaynaklanan büyük patlama anındaki tekillik sorununu da kuantum fiziğini kullanarak çözer. ilk başta da belirttiğim gibi evren, sonsuz sıcaklıkta sonsuz küçük bir hacimsel noktadan değil ilk ve en küçük kuanta (paket) olan planck boyutundan planck zamanında ve planck enerjisi ile (aynı zamanda yukarıda bahsettiğim sıfır boşluk enerjisi ile) ortaya çıkmıştır. bunun için de şişme teorisi kuantum fiziğini kullanır. zira big bang anı genel görelilik ile açıklanamaz. denklemler 1/0 gibi tanımsız değerler verir.

    büyük patlamadan öncesine geri dönersem;
    şişme teorisi, şu aşamada büyük patlamadan sonraki yukarıda bahsettiğim birtakım sorunları ve eksiklikleri en iyi şekilde açıkladığı için öncesine dair söyledikleri de ciddiyetle ele alınmaktadır.

    buna göre yukarıda da belirttiğim gibi sonsuz sanal parçacık havuzunda kabaran köpükler birer büyük patlamadır. bu teori büyük olasılıkla en çok kabul gören teori olmakla birlikte bu teoriye birçok eklenti veya değişiklikler de öne sürülmüştür. ancak çoğunun söylediği şey evrenimizin de içinde bulunduğu kozmik bir kainat olduğu ve burada kuantum olasılıkların hepsinin gerçekleştiği sonsuz evrenler havuzu ve her bir kuantum köpük ile oluşan veya dallanan evrenler.
    sicim teorisi, m teorisi, holografik evren teorisi, susskind'in mega evren teorisi, kuantum fiziğinin kendisi, lee smolin'in bebek karadelikler ve karadeliklerde doğum teorisi ve son olarak penrose'un çılgın dallanan evrenler teorisi hepsi de alan guth'un şişme teorisinin öngürdüğü teoriyle en tepede aynı şeyi söyler:
    büyük patlamadan öncesinde ezeli ve ebedi yani sonsuz bir çoklu evrenler (kainat) olduğunu.

    tüm bu yukarıdaki teorilerin hepsinin kuantum fiziği ile kütleçekim göreliliğini birleştirme çabası olduğunu da belirtmem gerekir.

    bazısına göre sonsuzluk sayısı cok büyük bir sayı ile sınırlanır. örneğin stephan hawking'in ölmeden önce yazdığı son hipotez. sicim teorisini kullanarak oluşturduğu bu hipotezine göre sonsuz evrenler bilimsel olarak test edilemez ve bilimin konusu olmaktan çıkar. bu sebeple kainat veya çoklu evren ya da sanal ve sonsuz zaman diliminde sanal parçacık havuzu ne derseniz adına, kuantum fiziğinin veya bizim evrenimizde henüz bilmediğimiz bir meta yasalar sebebiyle sınırlı miktarda evren oluşturur. kainat zamanda ve mekanda sanal (sanal ifadesini hem potansiyel, henüz oluşmamış anlamında kullanıyorum hem de bizim evrenimizden hariç bir zaman veya mekan dilimi olarak kullanıyorum) olsa dahi sınırlı olmak zorundadır. yasalar ve oluşan evrenler sınırlıdır. bu da onları test etmemize şimdi olmasa da gelecekte imkan verir.

    gerçekten de kuantum fiziğindeki dalga denkleminin izin verdiği planck aralıkları ya da kuantaları (paketleri) düşünürsek izin verilen evren sayısı da mümkün olabilir. kainatı tek bir dalga denklemi olarak görürsek, sanal zamanda sanal parçacıkların boşluk enerjisinde kuantum dalgalanması sebebiyle ortaya çıkaracağı bütün olası seçecekler de birer evrendir.

    yalnız bu teoriler bizim evrenimizin neden böyle olduğunu açıklamaz bunun altını çizmek de fayda var. rastgele oluştuğu için neden o evren oluştu ve bizler aslında hangi evrendeyizin takibini içinde bulunduğumuz evrenden test edebilmemiz pek mümkün görünmüyor.
    bazı teoriler şimdilik rastgelelik konusuna bir açıklama bulmaya çalışmakta. öyle ki evrenimiz, henüz bilmediğimiz meta yasalar ya da bizim evrenimizde işlemeyen yasalar “sebebiyle” de oluşmuş olabilir. ancak işin burası biraz gereksiz veya farklı bir araştırma konusu. zira gerçekten de rastgele tetiklenen bir süreç olabilir. ki bu giride big bang'i tetikleyen süreç veya süreçler anlatılmak istenmektedir. neden sorusu değil.

    şişme teorisinin önerdiği bu çatı teoriye değişiklik yapan bir başka fizikçi ise susskind'tir. o da mega evrenler teorisi ile mega evrenin bölünerek dallandığını ve dallanan her evrenin tekrar dallanmak zorunda olmadığını; bazılarının şişmeden de içine kapanacağını söyler.
    yine bazı başka teoriler şişme anında evrenimizin fabrik yapısının ışıktan hızlı genişlemesi sebebiyle (evrenin fabrik yapısı sadece şişme anında einstein'in meşhur yasasını çiğneyebilir. bu tam olarak bir çiğneme olarak kabul edilmemektedir fizikçiler tarafından. zira galaksiler o durumda ışık hızında uzaklaşmışlardır) birgün bazı parçalar (ki bugün de olduğu gibi) görüş alanımızın dışında kalacak ve bu lokal bölgelerde heat death dediğimiz maksimum entropinin artık minimum entropi ile eş olduğu noktaya gelecek ve hiçbir eşleşmenin gerçekleşmediği (her kombinasyonun artık denendiği ve kararlı bir yapının oluşamadığı; oluşmuş olanların da dağıldığı) dolayısıyla hiçbir maddenin oluşamadığı o süper kaotik durum yerini aşırı düzenli ana bırakıp; orada oluşacak minik bir kuantum dalgalanma yeni bir cep evren daha doğurabilecek. tabi bu teorinin de sorunları var zira bir önceki evrenden kalan residual entropi yenisini etkilemeden oluşmasına nasıl sebebiyet verecek gibi sorular yanıtsız. şimdilik sadece tüm kombinasyonların oluştuğu ve yıkıldığı ve artık hiçbir kombinasyonun olmadığı tıpkı boşluk enerjisi gibi sıfır enerjini durumuna geri dönüldüğünü (o durumun yeniden oluştuğu) düşünebiliriz. bu noktada olası bir kuantum dalgalanma sebebiyle yeni bir evren oluşabilir. unutmayın hiçbir şeyin olmadığı yerde bir boşlukta bile kuantum belirsizlik sebebiyle bir dalgalanma mutlaka olacaktır ve o potansiyel, varlığa dönüşecebilecektir kuantum olasılıklar dahilinde. coherence halindeki dalga veya dalga denklemi decoherence olacaktır. burada olasılığın ne kadar düşük olduğu hiç önemli değildir. bir kez olmuşsa artık olasılık 1dir. ve tabi bir kez var olduysa bir gün yok olacaktır. potansiyel sanal parçacık havuzu ise sonsuza kadar süren bir yapı. geçmişi, geleceği ve uzayı sonsuz.

    yalnız şunu da eklemekte fayda var şişme teorisi şişmenin bizim evrenimiz için henüz bitip bitmediğine dair bir şey söylemez. bizim için evrenimizin gözlemlenebilir tarafında bitmiş olan şişme (bitmeliydi zira bildiğimiz madde oluşamazdı aksi takdirde) evrenimizin gözlemlenebilir olmayan tarafında ışık hızında hızlı bir şekilde devam ediyor olabilir. yalnız enteresan şekilde evrenin bu kısımlarını evrenimize dahil etmek mi daha mantıklı yoksa onları ayrı birer kopan evrenler olarak mı kabul etmek mantıklı konusu biraz karışık. zira konu tamamen evren tanımını nasıl yaptığın ile alakalı.

    son olarak şişme teorisinin büyük patlamanın oluşumundan sonraki evrenimizin durumuna dair söyledikleri hali hazırda kanıtlanmıştı diye belirtmiştim.
    peki öncesine ve çoklu evrenlere dair atıfları için henüz bir gelişme var mı?
    mevcut durumda yok.
    yalnız gelecekte karadeliklerin çarpışması sonucu oluşan kütleçekim dalgalarını izlediğimiz gibi evrenin oluşum anına ait kütleçekim dalgalarını da gözleyebiliriz ve bu bize öncesine dair ipuçları verebilir. bunun için ileri seviye bir teknoloji gerekiyor zira dünyanın içinde konumlandırarak bunu yapmak çok mümkün değil.
    belki de evrenimiz oluştuğu veya koptuğu meta evrenlere ait bir kalıntı içeriyor olabilir. hali hazırda kozmik arka plan ışımasına bakarak bu yönde bir takım yorumlar olsa da şimdilik onlar yorum olarak kalmaktadır.

    kaynaklar:
    bir kısmı kendi düşüncelerime ait giride pek çok kaynaktan faydalanılmıştır. ana kaynaklar:

    https://www.forbes.com/…s-to-exist/?sh=6a4793ce4727

    https://www.google.com.tr/…evren-sonsuz-degil-dedi/
  • bence evren noktasal bir yerden patlama ile genişleyen ve sonra tekrar aynı noktaya çöken bir şey. hatta her bir çökme ile yeni bir patlama ve genişleme de başlıyor olabilir. bizde saçma bir döngünün içinde bir yerde kumla oynuyor olabiliriz. nası olsa kimse bişi bilmiyor, sallıyorum bol keseden.
hesabın var mı? giriş yap