• en basit haliyle gerçeği arayıştır.
  • bilinmeyeni araştırırken bilinenlerin çürütüldüğü, sürekli kendini yenilemeli/yenilenmelidir.
  • norman cohn binyılcı mezhep ve hareketleri beş ayırt edici özelliği olan bir kurtuluş düşüncesine bağlı olarak tanımlar: inançlılar topluluğunun yararlanması bakımından ortaklaşadır; cennetten ya da öbür dünyadan çok yeryüzünde gerçekleşmesi bakımından dünyevidir; yakında ve ansızın ortaya çıkacak olması bakımından ufuktadır; yeryüzündeki yaşamı iyileştirmenin yanı sıra dönüştürmesi ve kusursuzlaştırması bakımından bütünseldir; gelişinin tanrısal aracılıkla olması ya da gerçekleşmesi bakımından mucizevidir. [*]

    jakobenlerden başlayarak modern devrimciler bu görüşleri paylaştılar ama binyılcılar dünyayı ancak tanrı'nın yeniden yaratabileceğine inanırken, modern devrimciler bunun ancak insanlık tarafından yeniden biçimlendirilebileceğini düşündüler. ortaçağ'da inanılan her şey kadar inandırıcılıktan uzak bir anlayıştır bu. belki de bundan dolayı her zaman bilimin yetkesine sahip bir şey olarak sunulmuştur. modern siyaseti, insanlığın ezeli günahlardan bilginin gücü sayesinde kurtulabileceği düşüncesi gütmüştür. en köktenci biçimleriyle bu inanç, son iki yüzyılı tanımlayan devrimci ütopyacılık deneylerine payanda olmuştur.”
    john gray - kara ayin, s. 26.
    [*]: norman cohn - the pursuit of the millennium, s. 13.
  • daha iyisi bulunana kadar şimdilik elimizdeki en iyi bilgi kaynağı.
  • lise düzeyindeki birisine üstteki gibi açıklanabilir.
    lakin ki tam olarak öyle değildir.
  • bilim nedir ?
    bilim ve inanç çelişir mi ?
    bilim yapmak için ne tür bir ortam lazımdır ?
    bilimle uğraşmak neden bir görevdir ?

    bilim ve inanç
  • 2019 yılının büyük bilimsel keşifleri belgeseli link.
  • bilim bir insanlık gayretidir ve belli bir kültürün ürettiği, bu kültürle ilgili karakteristik bir parlamanın parçasıdır.
    bilim doğadaki düzenin ve bu düzenle ilgili kuralların keşfedilmesi hakkında bir faaliyettir. aynı zamanda, tarih boyunca insanlığın ortaklaşa gayretini temsil eden bilgi birikimidir. bilim, gözlem ve deneyin teoriyle etkileşimi sayasinde gelişir. bizler teorilerimizle öngörüde bulunuruz, gözlemlerimiz ve deneylerimiz onları ya destekler ya da geçersizliğini ortaya koyar veya en azından bu teorileri sınırlar. bu bilgiler de bize doğanın en iyi şekilde tasvir edilmesi imkanı sunar. iyi bilim yapmanın özelliği, yeni bilgiler için araştırmaların sürmesi, öngörüde bulunabilme kabiliyeti, ve öngörülerin gözlemlerle test edilebilir, ayrıca deneysel ve gözlemsel sonuçların tekrarlanabilir olmasıdır. gözlem ve deneylerle öğrenmek ve sonuçta teorilerin daha doğru ve duyarlı hale getirilmesi bilimin bir zayıflığı değildir; aksine güçlü yanıdır.
    iyi bilim yapmak için en uygun yaklaşımın bilimsel yöntem olduğu söylenir. yeni bilgiyi elde etmek, düzenlemek ve uygulamak için kullanılan bu yöntem, ilk olarak 16.yüzyılda önerilmiştir. bu yöntem esas olarak şu sıralı adımları gerektirir: (1) problemi tanımlamak; (2) bilgiye dayalı tahmin yapmak, ki bu problemin çözümü hakkında bir hipotez olarak bilinir; (3) hipotezle ilgili sonuçlar öngörmek; (4) öngörüleri test edecek deneyler yapmak ve (5) hipotezi, öngörüyü ve deneysel sonucu organize eden en basit bir genelleme bulup, bir teori üretmek.
    bilimsel yöntem hipotez, öngörü, bilgi toplama ve doğrulamadan oluşan sonu olmayan bir döngüdür. bu yöntem gerçek hayatta her zaman kullanılmaz. örneğin, bilimdeki bazı önemli buluşlar, bir parça uranyum cevherinin bir fotoğraf plağını değiştirdiğini görmesiyle becquerel'in radyoaktiviteyi keşfetmesi gibi, tesadüfen olmuştur. önemli olan husus, gözlemler ve teorinin sürekli karşılaştırılmasıdır.
    hipotez'in bir deney ve gözlemi açıklamak için yapılmış, bilgiye dayalı bir tahmin olduğunu tekrar vurgulamak önemlidir. bir hipotez test edilebilir ve yanlışlanabilir olmalıdır, yani en azından prensipte, yanlış olduğunun gösterilebilmesi mümkün olmalıdır. faydalı hipotez doğa hakkında yaptığı öngörüsü gözlemle doğrulanabilir veya reddedilebilir hipotezdir. hipotez, ancak deneylerin onu doğrulaması sonucunda bir gerçek olarak kabul edilebilir.
    günlük hayatta gerçek, mutlak olanı ifade eden bir sözcüktür. ama, bilim söz konusu olunca, bu sözcük bir olayla ilgili en yetkin bilim insanlarının yaptığı bir seri gözlemin, duyarlı ve tutarlı olarak her zaman aynı şekilde açıklanması anlamına gelir. dolayısıyla, bir kaç on yıl önce bilimin gerçek olarak tanımladığı bir şey, bugün yanlış olabilir. örneğin, evrenin durağan olduğunu zannediyorduk ama şimdiki gözlemlerimiz genişleyen bir evrende yaşadığımızı göstermektedir.
    bir hipotez tekrar tekrar test edildikten sonra yanlışlanamıyorsa, bilinen bir yasa veya prensip haline gelir. bilimde bir gerçekliği, doğadaki bir durumu tasvir etmekte kullanılan geliştirilmiş fikir setleri, yani modeller kullanarak açıklarız ve bunlar da gözlem ve deneylerle desteklenmiş hipotezlerin bir araya getirilmesidir. model bize bir doğa olayının açıklamasını verir ve gelecek hakkında öngörü yapmamızı sağlar fakat bir hakikat veya gerçeklik değildir.
    sonuçta, bir teori ya da kuram, kendisi ile ilgili (tekrar tekrar test edilmiş ve doğrulanmış) hipotezleri içeren, doğal dünya'nın belli bir tarafını kendi içinde tutarlılıkla açıklayan, büyük miktarda toplanmış bilgilerin bir sentezidir. bir teorinin doğrulanması mümkün olmayabilir, ama bir gözlem veya deney ile bu teorinin yanlış olduğu ispatlanabilir. günlük kullanımda teori sözcüğü, gerçekle ilgisi olmayan, rastgele yapılmış bir tahminden başka bir şey değildir. oysa, bilimde bir teori doğanın bir yönünü en iyi şekilde açıklayan tutarlı bir çerçevedir.
    örneğin, birisinin einstein'ın görelilik teorisi hakkında "iyi ama, sadece bir teori" deyip ona çok fazla inanmamak gerektiğini ima eder tarzda bir söz söylediğini işitebilirsiniz. einstein'ın görelilik teorisi gerçekten bir teoridir fakat iyi kurgulanmış ve deneysel olarak defalarca doğrulanmış bir teoridir.
  • bilim, en küçük atom altı parçacıktan gözlemlenebilir evrene kadar doğanın maddi işleyişiyle ilgili en doğru bilgileri sunar ve evrenin maddi işleyişini anlamamız için en güvenilir bilgi kaynağımızdır.

    fakat aynı zamanda bilimle uğraşanların dahi kendisini yanlış anladığı, daha kötüsü doğru anladığını sandığı kavramdır.

    - bilimsel metotları kullanarak bir şeyi bilimsel olarak ispatlayabilir miyiz?

    - bir alandaki bilim adamları bir şeyde hemfikir iseler o şey kesin doğru mudur?

    - bir konu üzerinde defalarca yapılan hem gözlemsel hem de deneysel çalışmalar hep aynı sonucu veriyorsa o sonuç kesinleşmiş midir?

    - bilimsel kanunlar değişmez midir?

    yukarıdaki sorulara cevabınız evetse siz de bilimi yanlış anlayanlardansınız. nasıl mı?

    1- formel bilimleri (mantık, matematik, bazı bilgisayar bilimleri gibi) hariç tutarsak bilimde ispat diye bir şey yoktur. bilimde ancak gözlem (bkz: observation) ve deneyler (bkz: experimentation) yoluyla toplanan kanıtlar ve o kanıtlara dayanan bir hüküm vardır.

    detaylandıralım. her bilim dalının metodolojisine göre gözlem ve deneyler yapılır ve bunların sonuçları elde edilir. bir konuda yapılan bir gözlemsel veya deneysel araştırmanın üç olası sonucu vardır: pozitif, negatif veya sonuçsuz (bkz: inconclusive). sonuçsuz kavramı, pozitif veya negatif denilemeyecek şekilde ikisinin arasında bir sonuç çıkmasını ifade eder. o konuda gözlem ve deneyler aynı veya farklı bilim insanlarınca tekrarlanır ve çok sayıda sonuç birikir. sonuçlar aynı olabileceği gibi farklı da olabilir. bütün çalışmaların aynı sonucu verdiğini varsayalım. bu durumda bile elde ettiğimiz nihai sonuç ispat olarak adlandırılamaz. yalnızca şunu diyebiliriz: bu konu hakkında şimdiye dek yapılan bütün çalışmalar aynı sonuca ulaştığından (hep pozitif çıktı diyelim) x olgusunun varlığını kabul etmek için yeterli kanıt mevcuttur ve varlığını reddetmek için hiç kanıt yoktur, dolayısıyla bu olgunun varlığını kabul akla ve mantığa uygundur. tek diyebileceğimiz bu. gördüğünüz gibi kanıt var fakat ispat yok. neden mi?

    - metodoloji mükemmel değildir. bunun kanıtı metodolojinin sürekli değişmesi ve gelişmesidir.

    - bir gözlemi veya deneyi ne kadar çok denek/örnek üzerinde yaparsanız yapın daha fazla deneğin/örneğin çalışılmış olması durumunda sonucun değişebilmesi ihtimal dahilindedir. o çalışma için kesin sonuç ancak çalışmanın sonsuz (lafın gelişi değil, kelimenin tam anlamıyla sonsuz) sayıda denek/örnek üzerinde yapılmasıyla alınabilir ki bu imkansızdır. bu sorun, çıkarsamalı istatistiğin (bkz: inferential statistics) varlık nedenidir.

    - aynı sonucu veren bin bilimsel çalışma olsa da (ki böyle bir şeyi ben hiç duymadım) daha fazla sayıda çalışma yapılmış olması durumunda çelişen sonuçların çıkabilme ihtimali hep vardır.

    2- ilgili tüm bilim insanlarının aynı görüş üzerinde ittifak halinde olması önemli ve değerlidir fakat yine ispatı sağlamaz. bilim insanlarının herhangi bir konu hakkındaki görüşleri, kendi yaptıkları ve diğer bilim insanlarının yaptıkları gözlem ve deneylere dayanmaktadır. dolayısıyla gözlem ve deneylerin yukarıda sıraladığım kusurları burası için de aynen geçerlidir. ilaveten insanlar için geçerli mantık yürütme hatalarından bilim insanları muaf değildir. bu arada tam ittifak durumu da bilim dünyasında nadirdir.

    3- yaygın inancın aksine bilimsel kanunlar değişmez değildirler. kanunun tanımı, çok sayıda gözlem veya deneylere dayalı olarak evrende gelişen olayların (bkz: phenomena) sözle veya formülle ifade edilmesidir. kısaca doğal olayların tanımlanmasıdır diyebiliriz. gördüğünüz gibi tanımda kesinlik ve değişmezlik anlamına gelen herhangi bir ifade yok. zamanla bilimin gelişmesiyle veya bakış açımızın değişmesiyle, sınırlı alanlarda geçerli olduğu anlaşılabilir, revize edilebilir veya yanlış olduğu gösterilebilir. kanıt bulunduğu taktirde değişmeyecek bilimsel kavram yoktur. teorik olarak böyle, peki pratikte?

    - newton'un kütle çekim kanununun yıllar sonra merkür'ün ve spiral galaksilerdeki bazı yıldızların hareketlerini tam olarak açıklayamadığı anlaşılmıştı.

    - mendel'in 2. kanunu olan bağımsız dağılım kanununun (bkz: mendel's law of independent assortment) aynı kromozomda bulunan genler için geçerli olmadığı ortaya çıkmıştı.

    - başka bir örnek sosyal bilimlerde de uygulama alanı bulan zipf kanunu (bkz: zipf's law). bu prensip, bir kanun olmasına rağmen sosyal bilimlerde her örneklem için geçerli olamamakta.

    belki de bilimsel kanunlar hakkındaki yanlış inancın, ilkokulda kanunların doğruluğu ispatlanıp kesinleşmiş teoriler olarak öğretilmesi ve o yaşta söylenen her şeyi sorgulamadan kabul etmekle ilgisi vardır. yine de bu, bilimsel düşünceyi benimsemiş kocaman insanların tutuculuğa en uzak olması gereken bilim mefhumunda tutuculuk yapmasının mazereti olamaz. bu nedenle, aşı karşıtlarının, düz dünyacıların, yer çekimi yoktur gök itimi vardır diyenlerin iddialarına mantıklı cevaplar vermek gerek diye düşünüyorum, sayfalarca aşağılayıcı entryler döşemek değil. teoride herkes bilimsel bilgiler değişir, bilim gelişir ve bildiklerimiz bilmediklerimiz yanında çok azdır der ama pratikte kafalarında yer etmiş bilgilerin yanlış olabileceğini akıllarına getirmez, halihazırda bildikleriyle çelişen iddialara aşırı tepki verirler. buna yol açan şey, kısmen, güncel bilimsel çalışmalar (bkz: original research) seviyesinde hareketlilik ve hızlı değişim olmasına rağmen kitaplara (bkz: textbook) girmiş bilgilerin çok yavaş değişmesi olsa gerek.

    4- bilimsel bilgi; sezgi, ilham, şahsi kanaat ve batıl inançların ürünü olmayıp; ölçüm, tartım ve laboratuvar testi gibi objektif yöntemlerle elde edilmiş olduğundan bilimsel araştırmalarda ortaya çıkan verilerin tam doğru olduğu yanılgısı oluşur. ancak "objektif" olarak adlandırdığımız veri toplama yöntemleri dahi kusurludur.

    en basit olarak gördüğümüz tartım işleminden örnek verelim. bilimsel bir çalışmada kullanılan terazinin referans ağırlıkla kalibre edilmiş olması gerekir. bu referans ağırlık daha üst seviye referans ağırlıkla kalibre edilmiştir ve bu da ume'de (bkz: ulusal metroloji enstitüsü) bulunan birincil seviye standart ile, o da yine ume'de bulunan ulusal kilogram prototipi ile ve o da fransa'daki bureau international des poids et mesures adlı kuruluşta bulunan ve en üst seviye referans ağırlık olan uluslararası kilogram prototipi (ipk) * ile kalibre edilmiştir (tam olarak böyle değil ama detaylara dalarsak konu anlaşılmaz olacağından basitleştirme yaptım). dünyadaki en gelişmiş hassas teraziyi dünyanın en doğru 1 kilogramı olan bu standart ağırlık (ipk) ile kalibre ettiğimizi ve hemen ardından terazimizde standart ağırlığımızı (ipk) ardı ardına tarttığımızı varsayalım. pek çoğunuza ilginç gelecek şekilde farklı farklı tartım değerleri elde ederiz: 1 kg'dan biraz düşük ve biraz yüksek (ek bilgi: elde ettiğimiz değerler normal dağılıma yani nam-ı diğer çan eğrisine uyar). buna ölçüm belirsizliği (bkz: uncertainty of measurement) deniyor ama anlaşılır olması için yanlış bir tabir de olsa hata payı diyelim. demek istediğim, dünyanın en doğru terazisi ile (az önce en üst ağırlık standardıyla kalibre etmiştik) dünyanın en doğru ağırlığını da tartsak elde edeceğimiz sonuç mutlaka bir hata payı içerecektir, yani daha "kesin doğru" bir tartım bile yapamıyoruz (ilave not: uluslararası kilogram prototipi'nin ölçüm belirsizliğinin bulunmadığı "kabul edilir"). bu belirsizlik durumu istisnasız -cihazlarla yapılanlar dahil- bütün ölçümler ve laboratuvar analizleri için geçerlidir.

    5- bilim insanları araştırmalarının sonuçlarını bilimsel makale haline getirip bilimsel dergilerde yayınlar. bu makalelerin nasıl yazılacağının anlatıldığı kitaplarda ispat ve ispatlamak anlamlarına gelen proof ve prove kelimelerini kullanmaktan kaçınılması gerektiği yazılıdır. gerçekte de bilimsel dergilerde bu kelimelere nadiren rastlarsınız (her bilim insanı % 100 "bilimsel" olamıyor). makalelerin yayınlanmasına karar veren hakemlerin (bunlar da kalbur üstü bilim insanlarıdır) en yaygın düzeltme isteme gerekçelerinden biri, o araştırmadan net olarak çıkarılamayacak sonuçların kesinlik belirten kelimelerle ifade edilmesidir (ör. x'i kanıtladık, a'nın nedeni b'dir gibi) (bkz: overinterpretation).

    ---

    "bilimde ancak gözlem ve deneyler yoluyla kanıtlar toplanır ve o kanıtlara göre bir 'karar' verilir" demiştik. en nihayetinde vardığımız bilimsel sonuç; bir ispat, bir kesinlik, bir kesin doğru, bir yanılmazlık, bir mükemmellik içermez, yalnızca bir "karar"dır. bu kararın ulaşabileceği en yüksek mertebe, "mevcut delillere göre reddedilmesi akla ve mantığa uygun görünmeyen bir karar olmak" olabilir.

    bu durum anlaşıldığında; bilim insanlarının yaptığı büyük istanbul depremi ne zaman olacak, kaç büyüklüğünde olacak tartışmaları; uzmanların tereyağı yiyin yemeyin muhabbetleri; geleneksel "müjde! aids'in aşısı bulundu" başlıkları; kolesterol aslında iyiymiş * muhabbetleri; depremde kaçalım mı yatağın yanına mı çömelim* mevzusu; en iyi eğitim sistemi finlandiya'nın mı, almanya'nın mı tartışmaları ve daha nice tartışmaların neden var olduğu anlaşılmış olur.

    bilimin ürettiği bilgilerin tam bir kesinlik içermemesi, başka deyişle sonradan yanlış olduğunun ortaya çıkma ihtimalinin bulunması bilimsel bilginin işe yaramaz veya güvenilmez olduğu anlamına gelmez. hatta bu entry'den kesinlikle çıkarılmaması gereken sonuç budur. temel bilimlerden mühendisliğe ve tıbba, sosyal bilimlerin temel araştırmalarından toplum hayatına aktarılan faydalı bilginin haddi hesabı yoktur. bunun kanıtı şimdiki medeniyettir.

    sonuç olarak bilim, doğası gereği kesin bilgiler veremese ve gerçeğin ta kendisi olmasa bile yine de en küçük atom altı parçacıktan gözlemlenebilir evrene kadar doğanın maddi işleyişiyle ilgili doğru olma ihtimali en yüksek bilgileri sunar ve evrenin maddi işleyişini anlamamız için en güvenilir bilgi kaynağımızdır. yani bilime hala güvenebiliriz, çünkü işe yarıyor!
  • what will humans look like in 100 year?
    bilimin bize anlattıkları doğru olabilir ama mesele sadece doğruların söylenmesinden ibaret değildir. bilim ve teknolojiye anlam yükleyen insandır. berthold brecht: “bilim, hayatın niteliğini iyileştirmek ve acıyı dindirmek için uygulanmalıdır.” derken -en azından etik yönüyle- oldukça ikna edici. ne var ki siyasî erke sahip olanların dünya genelinde uyguladığı politikalar, ekonomik çıkarları, inançları sömürmeleri ve kapital sistemin derinleştirdiği uçurum, temel gereksinimlerden bile yoksun toplumların varlığı bize bilimin konakladığı yerleri, bilimsel etiği, bilimsel politikaları sorgulamamız gerektiğini de işaret ediyor. einstein: “dünya ya bir olacaktır ya da yok olacaktır.” derken bir ya da birkaç alandaki ‘sınırlı’ ilerlemenin yeterli olmayacağını, gelişimin girift ve bütünlüklü bir yapı olduğunu da kastetmiş olabilir. bu yüzden felsefî, siyasî, etik, ekonomik, hukukî, toplumsal birçok mesele göz önünde bulundurulduğunda bilim insanlarının bunlarla ilgili ‘eksiksiz/kabul görür’ çözüm bulması da beklenmemelidir. dahası kamuoyunun, bilim üzerinde -yine bilimsel erdemin şeffaflığı, bilimin ve insanlığın evrimleşebilmesi için- bir çeşit denetleme uygulamasına ihtiyaç vardır. bilim ve devlet arasındaki ilişkilerin sorgulanması ve bu huzursuz ilişkinin yeniden düzenlenmesi de (eğer böyle bir şey mümkünse) bilimin özerkliği için oldukça önemlidir.
hesabın var mı? giriş yap