• aslında eleştirmek istediğim şey bilim dili değil doğrudan. bilimsel üslup; ama bilim dili başlığı altında değerlendirilebileceğini düşündüğüm için buraya yazmayı uygun buldum.

    efenim ben sosyal psikolojide doktora yapan bir kimseyim. şu güne kadar türkçe ve ingilizce olmak üzere zilyon tane makale ve kitap okudum ve şunu söyleyebilirim ki ben bunun kadar cins bir şey görmedim. anlamıyorum. bakın, içeriğinden söz etmiyorum. sözcük seçimi, sözcük dizimi ve cümle uzunluğundan söz ediyorum. sanat kimin içindir tartışması hep sürer gider ya, ben aynı şeyi bilim için düşünüyorum bir süredir. bilim kimin için var? tamam, bizim insanımız değil makale, kitap okumuyor. en fazla gazete işte; ama düşünsenize bir. doktora yapıyorum ki kendimi üstün gördüğüm için kesinlikle söylemiyorum bunu. yani bir düzeye gelmiş olmam ve okuduğumu anlamam beklenir değil mi? yok, öyle olmuyor işte. "araştırmacı burada ne anlatmak istemiş acaba?" diye aynı cümleyi defalarca okuduğum oluyor. acaba gerizekalı mıyım?

    araştırma yöntemleri dersinde hocamız "bilim camiası"nda üslup ile ilgili tartışmaların döndüğünü söylemişti. bilim insanlarının bir kısmı bilimsel üslup olması gerektiğini iddia ederken bir kısmı da açık seçik ve sade bir dil kullanılması gerektiği konusunda ısrar ediyorlarmış. ben ikinci kısımdan yanayım.

    şimdi bütün bunları neden dile getirdiğime geleyim. son birkaç gündür ya da belki biraz daha uzun süredir ekşi sözlük entellektüel nefes alma uzamı diye bir oluşum var. amacını anlıyor, destek de veriyorum. eklenen yazarların örnek girilerinden bazılarına göz attım. anlamadım. herkes için demiyorum ama, gerçekten anlamadım. birkaç seçenek var. 1) ben gerizekalı olabilirim; 2) uzmanlığım dışı bir konu olduğu için anlamamış olabilir; 3) yazar sallamış olabilir; 4) yazar başına sonuna hiçbir açıklama yapmadan bir ya da birkaç paragrafı kes-yapıştır yaptığı için okudupum metin çok anlamsız gelmiş olabilir; 5) yazar ağır bir bilim dili kullanmış olabilir.

    ben eğer bilimsel bilgi vereceksem sosyal psikoloji alanında doktora yaptığımı, hangi kavramlarla ve kuramsal çevçeveyle açıkladığımı yazmaya gayret ediyorum ki sallamadığım anlaşılsın. ha benim bilimsel yetkinliğim de tartışılır tabii. siz de haklısınız; ama ortalama bir insandan birazcık daha fazla bir şey bildiğimi sanıyorum sosyal psikoloji alanında; ama şunu da biliyorum ki burası akademik bir dergi değil ve yazdıklarımı psikoloji alanında pek bilgisi olmayan insanlar okuyacak çoğunlukla. bu yüzden de açık ve anlaşılır yazmaya çok özen gösteriyorum. hoş, yüksek lisans tezimde de aynısını yapmak istemiştim de danışmanın her cümlemi tek tek düzeltmişti.

    ben çocukluğumdan beri her şeyi somut örneklerle açıklayıp aklımda öyle tutuyorum. evet, gerizekalıyım belki. kaçımız üstün zekalıyız ki? işte tam da bu yüzden okuduğum şeyin açık ve anlaşılır olmasını istiyorum. ya ben anlamıyorum, bakın alanımda okuduğum makaleleri bazen ben bile anlamıyorum; sade vatandaş açıp nasıl okuyup anlasın? evet, bazı şeyleri anlamak için uzmanlık gerekir. bu apayrı bir şeydir; ama sen "bilimsel" görünmek için bu kadar anlaşılmaz yazıyorsan da o bilimi kimin için yapıyorsun diye sorarım sana. onca emekle yürütülen araştırmaların hakemli dergilerde bastırılan makalelerini ortalama 20 kişi okuyormuş. yani o dergiye ulaşmak için üniversite mensubu olmanın bazen yetmediği, bazen üzerine 40 dolar ödemek gerektiği ve anlamak için zilyon kere okumak gerektiği düşünülürse bu makaleleri neden kimsenin okumadığı çok açık değil mi? neyse, bu başka bir girinin konusu.

    öğrenmeyi hep çok sevdim. evet, üniversitede kalmak istememin asıl nedeni de buydu; ama üretilen bilgiyi birilerine ulaştırmayı ve uygulamaya geçirmeyi de çok istiyorum. ben yararlı olmayı istiyorum kısacası. bu yüzden de ne yazıyorsam olabildiğince açık ve anlaşılır yazmaya çalışıyorum. sırf bilimsel görünüyor diye kimseyi de takip etmiyorum. anlamıyorum ki!

    ben şuna yürekten inanıyorum:

    "bir şeyi basit olarak anlatamıyorsanız, konuyu tam olarak anlamamışsınız demektir." (bkz: albert einstein)
  • tarih kitaplarında yazardı, ülkenin resmi dili* farsça ama bilim dili türkçe gibi.. evet bilim sadece rakamlardan, sembollerden oluşamadığı, kavramlardan ve kelimelerden de oluştuğu için böyle birşeye ihtiyaç vardır. şu an için dünyada en yaygın olarak ingilizce kullanılmakta olmasına rağmen tarih boyunca dünyaya hakim bilim dili sürekli değişmiştir. yunanca, farsça, almanca..

    türkiyede üniversiteler arasındaki ingilzce eğitim verme sevdası sonucu türkiyede bilim dili iyice ingilizce olmuştur. kendi çevremde gözlemlediğim; insanlar türkçesini bildikleri kelimelerin bile nedense ingilizcelerini kullanarak "bak ingilizce konuştum" şeklinde daha bilgili gibi durmaya çalışmaktadır. bir kısım insan içinse sadece alışkanlıktır, türkçe karşılıklarını bile bilmemektedir. müzik biliminden tutun da matematik, fizik gibi bir çok konuda bilim dilini türkçeleştirmek türk bilim adamlarına düşmektedir. evet benim de hemen aklıma bu konuların yılmaz savunucusu sinan sağıroğlu* geliyor. o konuşadursun, ben kendi adıma her yerde bana bilmiş diyerek kıl kapma tehlikesine rağmen üstüne basa basa türkçe terimleri kullanmaya gayret edicem. zira bilim dili her ülkede insanın ana dili olmalı, bilimsel konularda evrensel iletişim dili varsın ingilizce olsun o zaman, . "soil conditions'ı dikkate aldın mı" diyen arkadaşlara tepkim olsun bu. sen özen göstermezsen, ben göstermezsem kim özen gösterecek o zaman. ha ben yapmıyor muyum aralarda "response spectrum analizi yaptın mı arkadaş" diye, yapıyorum, ama burda yazarın vurguladığı nokta "yapmamaya özen göstermek".
  • türkçe'nin olmadığı dil. çeşitli sebepleri vardır.

    1)tarihsel
    modern bilim, adı üstünde, modern dönemi yani fransız ihtilali ve aydınlanmadan sonraki 300 senelik süreci kapsar ve bu süreçte bilimsel ilerlemeler tarihsel trendlerle koşut olarak gelişir. türkler bu trendleri çok geç yakaladığı ve entellektüel olanakların döneme has yetersizliklerinden ötürü takip etmekte güçlük çektiği için pek çok bilimle ilişkisini organik olarak kuramamış, diğer diller üzerinden bilimlere ulaşmıştır.

    2)filolojik
    kökene ilişkin sebepler dil yapısını da etkilemiştir. göçebe hayat türkçe'yi fiillerle donatmışken; hem isim sayısının azlığından ötürü nicelik yönüyle, hem de dilin isim üretmeye elverişsizliğinden ötürü nitelik yönüyle türkçe, bir bilim dili olmak için yeterli değildir. bu sebeple tarih boyunca bu boşluklar farsça, arapça ve fransızca gibi daha uzun zamandır yerleşik ve nispeten daha gelişkin kültürlerden devşirmeler yaparak doldurulmuş, ütelik bu fenomen geçtiğimiz bin yıl içinde oturmuş, alışkanlık haline gelmiştir. bu sebeple yine tarihsele dönersek türkçenin özellikle ağırlığını hissettirdiği tamamen türkçe kurulmuş bir bilim alanı yoktur.

    3)yapısal
    ilk iki sebep söz konusu olmasaydı bile devlet politikaları-sosyolojik sebepler bilime fiilen ve fikren yatırımı ikinci plana atmaktadır. türkiye bir bilim ülkesi olmadığı müddetçe türkçe'nin bir bilim dili olması söz konusu olmayacaktır.

    bu entrynin zamanın ötesine gideceğinden kuşkum yok. insanların pek çoğu konuştukları dile şiirselliğinden ve yaşanmışlığından ötürü böyle tespitleri konduramaz. şahsen ben de konduramıyorum ama bilimde tarafsızlık oldukça önemli bir mefhumdur. bilimin kestiği gerçek acıtmamalı.
  • latince ve yunanca kökenli olup, türkçe karşılıkları olduğu halde ingilizce kullanılmaya devam edilen dil. örnekle açıklamak gerekirse fosfoenolpirüvat yazmaktansa phosphenol pyruvate yazıp güzelim f harfimizi ph ile değiştirip sonuna e harfi ekleyen zihniyetin suistimal ettiğini düşündüğüm dil.
  • bilimi olusturan verilerin ve bilgilerin sözlü, yazili, görsel, isitsel ve deneysel olarak islenmesini, üretilmesini, gelistirilmesini, aktarilmasini sürekli bir bicimde sağlayan dillere verilen ad.
  • ingilizce bu diller arasında başı çekmektedir. çünkü en baba akademik yazılara bu dil aracılığıyla ulaşabilirsiniz. aynı zamanda en baba mesleki kitaplar da genellikle ingilizcedir. ülkemizde çoğu insan derdini çözebilecek kadar değil de derdini anlatacak kadar dil bildiğinden/öğrendiğinden bu durumdan bihaber olması gayet mümkündür.
  • bilim dili hadisesi aslında çok ilginçtir.
    zira çok basit bir izahı vardır: bilimsel faaliyet üretimi gerektirir, ardından tüketimi. peki ya üretilen metanın bir adı olmalı, insan hafızasında yer edinmeli, hayale ve gerçeğe yönelik üçgenler, kareler, yuvarlaklar yani cisimler çağrıştırmalı.

    şimdi gelelim herkesin merak ettiği sss'e;

    **
    what is the reason/ origin of why latin words are used for scientific terms? why not another language?
    (bilimsel ifadeler için latin dilinin kullanılmasının sebebi nedir, niçin başka bir dil değil de latince?)

    kaynak:http://www.newton.dep.anl.gov/…i/gen99/gen99661.htm
    **

    van hoeck 'in cevabına bakalım:
    "latin is the base language of many of the world's languages, such as italian,french, spanish, and english has many word roots that are latin. since latin is an ancient language, many of the early scientists spoke it or had learned it as part of their education."

    efendim "bütün dillerin özüdür latince, italyanca, fransızca, ispanyolca ve ingilizce örneğin. eski bilimadamları bu eski çağ dilini kullanmışlar çalışmalarında." mealinde bir cevap ama yetersiz. tatmin olmadık, aynı siteden bir diğer cevabı alalım:

    steve;

    "latin was the universal language throughout the dark ages because the only real connection between countries were through the roman catholic religion which used latin as their language to communicate between different speaking nations. thus, latin became the standard between countries using different languages before traveling became practical in many other aspects of life. science started out using latin as its universal language as well, hence the connection. you may know that all the romantic languages of europe came from latin roots."

    bu cevapta ise latincenin birçok millet için ortak bir dil ve payda olduğunun altı çizilmiş. hatta "roman catholic religion" ifadesi kullanılmıştır ki, sorumuzun boyutu "bu kadar millet nasıl oluyor da ortak bir paydada buluşuyor?" sorusunun boyutundan farklıdır, tam kendisi değildir. yani salt dilin evrenselliğiyle açıklanamaz bir durumdur latincenin bilim dili olması hadisesi.

    dr. mabel rodrigues;
    " at the time of the roman empire the latin was spoken there and was spread through all the europe as the more cultivated language. after that , during the moyen age, the sciences and culture were segregated inside the monasteries where the language spoken was the latin, by tradition and for maintaining science universal latin was chosen to name mostly the biological terms. but.. not all scientific terms are written in latin... nowadays the more known language and the universal one is the english..."

    dr. mabel 'in çiftçi toplumun çitfçi dili vurgusu mühimdir zira, romalı virtusunda çiftçilik mühim bir noktadır. aeneis/@jimi the kewl ve augustus/@jimi the kewl entrylerinde bunun üzerinde durduğumu hatırlıyorum. ayrıca çiftçi toplumların yani üreten kitlenin dilindeki cultusa yani işlenmiş toprağa yönelik methiyeler, şiirler, dizeler hep bizde ki kara toprakla bir tutabilecek , yani toprağa dönüş, toprakla eşlik ve özlük durumu aslında dili zenginleştirir, dilin de kendine özgü messis 'ini yani ürünlerini gözler önüne serer. ama bu ürünleri yani adlandırmaları, ingilizceyle adlandırmalarla bir tutamayız; "..nowadays the more known language and the universal one is the english..." ifadesi kanımca eksiktir. zira bilimsel terminolojide çok farklı isimlendirme tenikleri mevcuttur -günümüzde- mesela icade eden kişinin adı, memleketi, yaşadığı kenti, kızının adı, köpeğinin adı, isminin baş harfleri, çalıştığı şirketin adı, karıştırdığı maddelerin baş harflerinin dizimi, ingilizce tanımının -cümlenin- baş harfleri vs. yani isim vermek, tüketmekten farklı olarak bu taktikler çok daha yüzeyseldir, yani dilden bağımsızdırlar, yani "evvelden latince bilim diliydi, şimdi ingilizce" derken, göz önünde tutamayız bu karşılaştırmayı, doğru bulamam ben bu verilerle. geçelim diğer cevaba;

    peter faletra;
    "interesting question...i'll give my opinion. english is a germanic language but it has accepted thousands of latin, and greek terms alone through the scientific/medical fields. latin and greek were the two common languages of the western scholars well into the 1800's. much of this was influenced by the catholic church which kept latin alive in its ceremomies and in its illumination of the biblical scriptures. ancient texts like the gospels and greek myths were written in greek and later translated into the vulgate by church scholars and scibes. it was a natural place for those early scientists to go for a rich source of new descriptive words. along with most any scholar most poets, and other icons of literature up to the 20th century were commonly schooled in latin and greek. they read in the great works of the ancients aristotle, plato, homer, pythagorus, lucretius, marcus aurelius in their original languages. even well into the 20th century the mark of a learned person was to some extent marked by their command of latin and greek. as we say in latin today...quocumque (whatever). one last word; many terms are combinations of both latin and greek. how about hyperblepherokinesis, or polydactylia..."

    bu cevapta yine bir tarihsel bilgi verip de işin özünden kaçma söz konusu. bir kere antikçağ düşün adamları ortaya fikir ve terim koyarken heralde latince veya yunanca kullanacaklardı. bu doğal birşey, ama yukarıda sorulan sorunun içeriği başka, tarihsle bilgi istemiyor bizden, bilim dilinin yani latincenin varlığıyla, karakteriyle ilgiliyiz biz. misal m. aurelius roma imparatorudur ama yunanca yazmıştır. ama bunun latincenin bilim dili olmasıyla alakası yoktur. hatta hiç yakından uzaktan ilgisi yoktur. öyle bilgi vermiş çocuk.

    peter f. nin diğer cevabı:

    "i have given some more thought to this interesting question and to put the influence of latin in the perspective of the "sciences" of cartography/geography might be a good example. in this general field most of the original map makers of the ancient western world ~300 bc to 1000 ad spoke either greek or latin and usually both. as time progressed and latin was the language of the educated person in europe up to 1000 ad these map makers/geographers needed names for the objects they were studying and creating...consider the following words: longitude, latitude, peninsula, isthmus, equator, pole,... are all latin words."

    yahu neden bahsediyoruz, devam edelim öyleyse, bakınız efendim üretimin olduğu bir coğrafyada, yani tarımsal -agricola, agricultura- ürünlerin verildiği bir ortamda ifadeler, croplar için kesinlikle rahat kelime tüketilebilen bir dile ihtiyaç duyar. hemen lörnek vermek istiyorum latinceden, yukarıda bir yerde çünkü aynı konudan bahsettim;

    örneğin;

    * "ago, -ere, egi, actum" fiili bela bir fiildir. bir dünya anlamı vardır;
    sürmek, gütmek, yol göstermek, yağmalamak, talan etmek, ileri doğru itmek, ortaya koymak, harekete geçirmek, yapmak, işlemek, icra etmek, yerine getirmek, uyandırmak, geçmek, harcamak, rica etmek, yalvarmak, tartışmak, görüşmek, müzakere etmek, anlaşma koşullarını görüşmek, oynamak, rol yapmak, halka seslenmek, (age) hadi devam et, yarar olmak, ölürken son nefes ini vermek fiili.. vs.

    bu fiilden türeyen ifadeler:

    * agrarius, kırsal manasındadır.
    * agrestis kırsal, köye ait, barbar, yabanıl, köylü manalarındadır.
    * agricola çiftçidir. dişil görünür ama eril bir isimdir, bu da önemli bir nokta.
    * agripeta "toprak bölüşümünden pay isteyen kimse" demektir. bu isim, ager (tarla) + petere (istemek) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. yine dişil görünümlüdür ama eril bir isimdir.
    * ager tarla demektir.
    * agellus küçük bir arazidir.

    fiilin gelişi ve gidişinden birçok terim üremiştir. aslında başka çiftlikle ilgili kavramlar da türetilmiştir ama şimdi üşeniyorum, bu kadarı yeterli. latincedeki benzer üretim taktiği, dile özgü türetim bizim türkçemizde de mevcuttur. birkaç entiride bundan bahsettim sanırım, zamanla başka bilgiler de eklerim.
  • batıda latincedir, yunancadır, (geçmişte) doğuda arapçadır, farsçadır.
    son yüzyıllara kadar batıda bir çok bilimadamı latince ve yunanca eserleri, orjinal dillerinden okuyup kendilerini geliştirirlerdi. bu durum son yüzyıllarda değişmiş, her bilimadamı kendi dilinde yazıp çizmeye fakat terimleri latin ve yunan dillerinde bırakmaya başlamış.
    yetinmemişler bazı cümlelerden kısaltmalar yapmışlardır;
    örneğin; in vivo (canlı organizmada) , invitro (tüp içinde)

    kökleri ve sonekleri birleştirerek birçok yeni terim de üretmişler. hatta örnek olarak hep karşımıza çıkan ifade şu; yunancada bakmak manasına gelen, skopein sözcüğünün mastar eki olan -ein atılmış skopkelimesi göz görme olarak kalmıştır.
    öneklerle bezeyelim şimdi;

    mikro (küçük) + skop -> küçüğü görme
    tele (uzaktan) + skop -> uzaktan görme
    oftalm (göz) + skop -> gözü görme

    önek veya sonek birden fazla da olabilir;

    ultramikroskopi -> ultra + mikro + skop -> çok küçüğü görme

    ayrıca bu örnekteki gibi terimde tek dil etkisi görülmeyebilir. zira mikro ve skop kelimeleri yunanca, ultra kelimesi ise latincedir, çok açık bir örnek bu.

    değişik örnekler daha vereyim;

    koroner arter (latince; atardamar) -> korona (taç) -> (kalbin üzerinde taç gibi durduğundan)
    arter, yunanca arterna 'dan (hava borusu) gelir. (o dönem kişiler, ölümden sonra damarların içini boş bulduklarından ötürü damarların içinden hava geçtiğine inanırlarmış.)
    hippopotam (su aygırı) -> hippo (at) + potamos (nehir)
    atom -> a (değil) + tom (kesik/parçalanamayan)
hesabın var mı? giriş yap