• yakında şehir üniversitesi'ni kuracak vakıftır.

    nerde kurulacak bu vakıf

    cevizli tekel fabrikası ve arazisinde

    peki amme hizmeti olamyacağına göre bu üniversite (paralı olacak yani)

    tekel fabrikası ücretle mi verilmiştir? hayır.

    peki bu konuda dava açılmış mıdır?

    evet açılmıştır. tek gıda iş sendikası tarafından, dava çok güzel giderken ve kazanacakları kesinken davadan vazgeçilmiştir.

    tam da tekel direnişi öncesi sendika neden bundan vazgeçilmiştir, bir taahhüt mü alınmıştır, ya da taahhüt yerine getirilmemesine rağmen sendika el altından iş mi yapıyorlar dedirtmemek için sessiz mi kalınmıştır bilinmez.

    tam bir araştırma gazetecilik vakası. tabi gazete kaldıysa

    kardeşim ne kızıyorsun paralı maralı üniveristeye vermişler ya diyene de, o zaman bana versinler (şaka yapmıyorum) orayı, kendi tarihsel varlığına uygun bir emek araştırmaları enstitüsü haline getirmezsem, güncel konularda (örneğin meslek hastalıkları ve iş kazaları) konularında danışmanlık ve rehabiltie merkezi haline getirmezsem o zaman konuşuruz.

    neden bu kadar iddialı konuşuyorum çünkü maltepe belediyesinin de kartal belediyesi'nin de bu konuda iyi niyetli girişimleri var ama gitti gider bu arazi yandaş entellektüel sermayeye
  • gerek verdiği dersler, gerek hedefi, gerek akademisyenleriyle, gerek yayınlarıyla oldukça kaliteli alternatif eğitim kurumu. bir çok üniversitenin sosyal bilimler bölümünü de cebinden çıkarır. lakin bu ve benzeri kurumlarda benim hiç hoşuma gitmeyen bir şey var ki paylaşmadan geçemeyeceğim sözlük.
    bilim ve sanat gibi vakıf benzeri oluşumlarda gördüğümüz hatun kişi profili; başörtüsü yasağı sebebiyle üniversiteden uzakta kalmış; kimi zaman da üniversitede kafasına göre insanları, ortamları bulamamış insanlar oluyor.sosyal hayatta gönlünce kendisini ifade edememesinden mütevellit bu tip yerlere taşıdığından daha fazla anlam yüklüyor. kendisini dönemin "tesettür modasına" uygun biçimde allayıp pullayıp böyle yerlerde münasip bir kısmet arama peşine düşüyor. bu tip bir kurum, ya da daha radikal vakıfların düzenlediği konferans, seminer, eylem, kermes,fuar ya da başka kültürel faaliyetlerde sürekli bu tip insanlar karşımıza çıkıyor. kafasını iki kat büyük gösteren topuzlu ve iğnesiz şalıyla, dar paça pantolonu ve topuklu ayakkabısıyla etrafta salınan bir sürü kapalı kız görüyoruz. arz olunca talep de oluyor haliyle. bu tip kızların peşine düşmüş ve kızları baştan ayağa süzen mücahid ruhlu gençler de ortaya çıkıyor. ve bu vaziyetler ilim irfan(!) peşinde koşan insanların tadını kaçırıyor..
  • giriş katının solunda kitap satış kısmı vardır ve burada kitaplar hatrı sayılır bir indirimle satılır. her kitap bulunmaz ama oldukça güzel kitapları kendi yerinde bulamayacağınız bir indirimle almanız olasıdır.

    şöyle izah edeyim; yky kendi yerinde yüzde 25, metis yüzde 20 indirim yaparken burada yky yüzde 35, metis ise yüzde 30 indirim oranları ile satılmaktadır. tabi ki de nakit olarak.
  • aralık ayında milli irade platformu tarafından yayınlanan ve 97 adet stk'nın desteğini almış açıklamada, +1 leriyle destek vermiş vakıf.

    bir rivayete göre, ahmet davutoğlu tarafından ısrarla imzalatılmış. bu imza üzerine vakıf içinde fırtınalar çıkmış, dostluklar bitmiştir.

    (bkz: 97 stk'dan iktidara destek bildirisi)
  • türkiye böyle bir ülkeye dönüştü. 10 sene önce fetöye müzahir kurumlara yakın duranların kamuda amudi şekilde yükseldiği, sonrasında ise bu kişilerin yasal takibata uğradığı, 5 yıl önce bilim ve sanat vakfı'na gidip gelenlerin kamuda hızla yükseldiği, fakat sonra kayyum atanan vakıf nedeniyle bu kişilerin fişlendiği bir ülke. tehditler ve fırsatlar ülkesi...

    ayarı bozulan kantar günü geldi ve davutoğlu ekibini tartıya çıkardı.

    şehir üniversitesi'nin ardından beklenen adımdı. yazık oldu.
  • bu vakfın bir de kütüphanesi var. bugün ulaşamadığım birkaç kitabı ödünç olmak için üye olmaya gittim. aldığım cevap gayet anlamlıydı bence. "seminerlere kayıt oldunuz mu?" diye sordu genç bir adam bana. seminerlere kayıt olmayanlara üyelik yokmuş. haliyle kitap da yokmuş. istersem arkadaşımın üyeliğinden faydalanabilirmişim. ne münasebet efendim! sitenizde üyelik için istediğiniz, ikametgah, nüfus cüzdanı fotokopisi, fotoğraf falan ne işe yarıyor diye çemkirmedim. bir de iyi niyetle, çalıştığım yerden evrak falan almıştım yanıma. saflık işte. keşke kütüphane falan demeyip, bir güzel kavga etseydim, şimdi pişmanım. yarın yapabilirim, söz vermeyeyim şimdi. bilim ve sanat vakfının sitesine girin. oradan seminerlere ulaşılıyor. ben sadece kitap ödünç almak için sizin seçtiğiniz adamların seminerlerine katılmak zorunda mıyım? siz kim oluyorsunuz da beni eğitmeye kalkıyorsunuz bir kere!
    felsefe bilim tarihi seminerini ihsan fazlıoğlu veriyormuş. kim bu insan? ben tanımıyorum. cehaletimden muhtemelen!
    yok, edebiyat kuramı falan alayım desem hasanali yıldırımla yapacakmışım o işi. bu kim? onu da bilmem!
    ben bu insanlara yakınlık duymuyorum. kendimi oraya ait hissetmiyorum. öte yandan hoşgörüsüzlük de yapmadım ve yapmıyorum. hatta birkaç seminere gitmişliğim falan da vardır bir zamanlar. özgür sevgi göraldı, ne bileyim öğrenemesem de farsça kursuydu falan. ama onlar bana karşı, benim ima ettiklerime, benim taşıdığım anlamlara karşı hoşgörüsüz, tahammülsüzlerdi bugün. ben onlar için ötekiymişim meğer. "günaydın bebeğim" diye bir şey duydum sanki. yok, yok "sen de abartıyorsun ha!" dedi birisi sanki! kendimi otobüste benim ona sunduğum yeri başörtülü bir hemcinsime sunan amcayla yeniden karşılaşmışım gibi hissettim. bilim ve sanat vakfı bundan böyle benim için o ak sakallı, mütedeyyin amcayla eşdeğer. beni sokağın yosması, başörtülü kadını kendi bacısı olarak gören o amca gibi tıpkı... kendimi yeniden suistimal edilmiş, iyi niyetim şimdiye kadar sömürülmüş, kullanılmış hissettim. hatta biraz daha ileri giderek kendimi sömürülen bir kamusal vicdan gibi hissediyorum. başlarım ben öyle bilime de, sanata da! neyse lafı fazla uzatmaya, bana tükürdüğümü yalatan kendine müslümanlara sarfedecek söze, hakikaten lüzum yok.
  • arşivlerinde bulunan konferans videolarında cevherler bulunan vakıf. özellikle sayın başbakanımız ahmet davutoğlu'nun 2002-2003 dönemlerindeki seminerlerinde söylediklerini şu anda bir kanal aracılığı ile yayınlasalar, cumhurbaşkanımız vakfa direk kayyum atar, bir de vakfı paralel ilan eder.

    hatırlıyorum da ahmet hoca, bir seminerde, zalimlerin bir başka özelliğinin de bu görevin kendilerine allah tarafından verildiğini savunduklarını söylemişti. örnek olarak hitler, ve israili göstermişti.
    ismi bende kalsın, bu aralar ortadoğuda bir başka dünya lideri de benzer bir söylem iersinde...
  • sağ kesimin sosyalleşme mekanlarından.

    bu konuda ali murat güven'in güzel bir tespiti bulunmaktadır. ruhsuz, irfansız bilgiciler buralarda koşturur. yaşamadan içselleştirmeden yarım yamalak öğrendikleriyle of ben ne acayibim tripleri atmasalar yine çekilebilirler. ama ne yazık ki bu durum sağlı sollu ülkenin geneline yayılmış olan "a acayibim" tiribi nedeniyledir.
hesabın var mı? giriş yap