• (bkz: #60093855)
  • ne zaman okumaya kalksam icimden yazarina mail atip ozet gec lan pic
    diyesim gelen makale turu. gercekten de bu makalelerin kalite ve ozgunlugunun
    uzunluklariyla ters orantili oldugunu dusunuyorum.
  • 1- hocamlarımızın ders hazırlamaya üşendiklerinde öğrencilere o hafta ödev olarak verdikleri bir sonraki hafta sunum yapmalarını istedikleri yayın türü.

    2- uluslararası bir dergiye kabulu yıllar sürebilen yayın türü. o sırada yapılan çalışma çoktan tarihin tozlu sayfalarına karışmıştır.

    3- bir takım kadrolara/ünvanlara sahip olmak için zorunlu olarak istenilen yayın türü.
  • "stilin, uyumun, zerafetin ve iyi ritmin güzelliği, basit oluşuna bağlıdır." platon
  • her onune gelen bir yarim yamalak yazi yazip akademik makale diye nazi gectigi veya iddasiz dergilerde yayinlatarak akademik cv'sine yaziyor ve universitede yayin tesvik parasi bile aliyorlar. yazdiklari makale de corbanin corbasinin corbasinin corbasi. sıkıysa ssci indeksli amerikan veya ingiliz dergilerde yayinlasaniza?! onun icin turkiyedeki professorler dolandiricilar tarafindan dolandirilirken, "kim milyonler olmak ister" yarismasisin ilk sorusunda elenirken amerikan ve ingiliz proflar icar yapiyor uzaya gidip kesif yapiyor. aziz sanar turkiyede prof olsaydi nobel alabilirmidi?
  • dergilerde yayınlananlarda genelde gözlemim 4,500-7,500 kelime arası.
  • 2016 yılının ülkelere göre bilimsel makale sayısı:

    1. abd: 25,935
    2. çin: 9772
    3. almanya: 9066
    4. birleşik krallık: 8486
    5. fransa: 5499
    6. japonya: 4791
    7. italya: 3373
    8. ispanya: 3324
    9. kanada: 3173
    10. isviçre: 3028
    11. avustralya: 2833
    12. hollanda: 2720
    13. güney kore: 1964
  • biraz amiyane bir tabir olacak ama durumu en güzel ifade eden tabir bu: türkiye'de akademinin hatırı sayılır bir kısmı bu işin kaşarı olmuş. son zamanlarda kaç makaleye göz attım bilmiyorum ama çok. yüzden fazla da iki yüzü aşmış mıdır ondan emin değilim. beş dakikada bakıp geçtiklerimi de sayarsam aşmıştır sanırım.

    türkçe yayınlarda ve kenarda köşede kalmış yabancı yayınlarda basılan yerli akademisyenler konfeksiyon atölyesinde gibiler. bir kalıp çıkarılmış, ha babam de babam onu tekrarlıyorlar:

    giriş: konunun çerçevesi çizilir, açıklanacak kavram falan varsa, çoğunlukla yabancı kaynaklara da atıfla açıklanır.

    tartışma: burası aslında akademik/bilimsel katkının sağlandığı yer olmalı ama değil. burası tam olarak "kim ne demiş" kısmı haline gelmiş. böyle bayağı bayağı konu hakkında başka yazarların eserleri bir anlatı şeklinde özetleniyor. aslında literatür taraması denen kısım uzatılmış ve başkalarının laflarından bir argüman devşirilmiş oluyor. sayfalarca okuyorum ama ne bir sav var, ne bir inceleme, ne bir katkı. ruh hastası mısınız arkadaş, bu ne yahu?

    burda somut bir şeyler verip kimseyi zor duruma düşürmek istemem, o yüzden farazi gideyim. makale önemli bir şahsın etrafında dönen bir tartışmayı aydınlatmayı vadediyor olsun. yazar kişi, kanıtlamayı vadettiği görüşü yazıyor: muhteşem bir şahıstır. hay hay. ne beklenir bunun üzerine? bu muhteşemliğin kanıtlanması elbette. nasıl olabilir bu? şahsın yaptığı şey neyse onun incelenmesi şeklinde. üstelik de bunu farklı bir bakışla ve bir "yöntem" kullanarak yapmalı ki diğerlerinden ayrılsın.

    elimizde ne var peki? başka yazarların bu şahsın ne muhteşem olduğuna dair ifadeleri. yöntem ne? özetleme tekniği haha. sonsuz bir döngüye girilmiş. herkes birbirinin görüşünü aktarıyor ama kimsenin kendi görüşü, bir dayanağı, fark yaratacak ve katkı sunacak çalışması yok. ansiklopedik bilgilerin derlenmesi gibi derleme makale yazılıyor. tam olarak bu: derleme makaleler.

    sonuç: alıntıyla beslenmeyen tek kısım burası, o da usulen öyle olması gerektiği için. sanki bir bok incelemiş gibi "görüldüğü gibi" falan yazanlar bile var. başta salladığı ana fikri tekrar edip bık bık yapıyorlar.

    bu yapıyla o kadar çok karşılaştım ki içimde tutacak halim kalmadı. işin boktan yanı, literatür taramasına koyacak bir şey bulunamıyor olması. zaten temel birkaç eser var, onlar olmazsa olmaz. e geri kalanlar da onları evirip çevirip yazıp geçmiş. sırf yayın basılsın diye yazılmış 15-20 sayfa. neresinden tutup da koyayım taramanın içine? bazı makaleleri direkt dergiye bakıp eliyorum, işin boyutları o kadar korkunç. bu kadar çok makaleye baktım ama kullanabileceğim bir avuç yayın kaldı. resmen uyduruk dergilerle makale yayınlatma ağı kurulmuş, yumurtluyorlar.

    bu işin buraya gelmesinin baş sorumlusu yök ve üniversite senatoları elbette. insanları, ulusal ve çok daha önemlisi uluslararası alanda aldıkları atıfla değil, sadece yayınlanma sıklığıyla değerlendirirsen, insanlar da çakallık peşine düşer. onların yaptığı da iş değil o kesin ama bunu öngörmesi gerekenler, sistemi tasarlayanlar ve işletenler. gerçi onlar da üfür-geç sisteminin kurucuları arasında oldukları için muhtemelen o konuma aynı yöntemle gelmişlerdir. en azından bazılarının açıklamalarını okuyunca izlenim bu oluyor. daraldım valla. bu arada sosyal bilimler için konuşuyorum, diğer tarafları bilemem.
  • şu an ülkemizde yazıldığını düşünmediğim makale türü
hesabın var mı? giriş yap