• michelangelo, ilk kez 21 yaşındayken roma'ya gitti ve burada pietà heykelini yaptı. heykeli gören papa ii. julius, esere hayran kalarak michelangelo'yu roma'ya, yanına çağırdı. michelangelo'dan kendisine eşi benzeri görülmemiş bir anıt mezar yapmasını istedi.
    sanatçı teklif kabul etti ve 3 metrelik bir heykel tasarladı ama papa ii. julius, michelangelo'nun parasını ödemeyi bırakınca, bir daha dönmemeye yemin ederek kenti terketti.

    iki sene sonra papa ii. julius, michelangelo'yu tekrar roma'ya çağırarak sistine şapeli'nin tavanını boyamasını istedi. papa'yı reddetmek sanat hayatının sona ermesi demek olduğundan, istemeyerek de olsa papa'nın teklifini kabul etti.
    kendini yalnızca heykeltıraş olarak gördüğü ve resim konusunda deneyimsiz olduğu için gönülsüzdü.

    sanatın başyapıtlarından kabul edilen freskleri yaparken bile işinden o kadar nefret ediyordu ki arkadaşına şöyle bir şiir yolladı:

    “bu işkence yüzünden guatr oldum,

    burada lombardiya'daki bir kedi gibi kamburlaştım

    (veya durgun suyun zehir olduğu herhangi bir yer)”

    insanlarla görüşmediği, yemek yemeyip, su içmediği için sürekli mide problemleri yaşayadığı ve nadir banyo yaparak geçirdiği nefret dolu dört sene sonunda, 1512'de şapelin tavanını tamamladı.

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    edit: görsel eklendi
  • en şaşırtıcı olmasa da eğlendirici (bkz: kentucky et yağmuru)

    ülkemizde enflasyonun hopladığı, et fiyatlarının arşa yükseldiği bu günlerde belki çok uygun bir konu olmayacak ama sizlere “kentucky’de gökten et yağması” gizemini aktarmak istiyorum.

    güzel bir mart günü, kentucky’nin bath county kasabasında insanlar gündelik işleriyle uğraşıyormuş. havada tek bir bulutun dahi olmadığı ve güneşin pırıl pırıl parladığı o günde, bir anda gökten et parçaları yağmaya başlamış. et parçalarının bazıları kar tanesi kadar ufakken, bazıları ise 7-8 cm büyüklüğüne ulaşıyormuş.

    et yağmuru bittiğinde, neredeyse 100 metreye 50 metrelik hatırı sayılır bir alan, irili ufaklı et parçalarıyla kaplanmış. haber tüm kasabaya yayılınca kasabanın rahibi, bu olayın ya tanrı’nın kutsaması ya da tanrı’nın uyarısı olabileceğini söyleyerek, tüm zamanların en yuvarlak açıklamasını yaparak tüm olasılıkları kapsamış.

    etleri inceleyen kasaba halkı, etlerin sığır eti olduğu konusunda hemfikir olmuş. fakat yerel bir avcı, etlerin sığır eti olamayacak kadar yağlı dokuda olduğunu bu sebeple olsa olsa ayı eti olabileceğini söyleyip uzmanlığını göstermiş.

    kasaba halkından birkaç cesur ve meraklı kişi, etlerden aldıkları bazı parçaları pişirip yemiş ve bunların olsa olsa koyun veya geyik eti olduklarını söylemiş. birbiriyle çelişen ifadeler sonunda, kasabanın et konusundaki tek otoritesi, yani yerel kasabı, sahaya inerek etleri tatmış ve bu etlerin ne sığır, ne balık ne de kümes hayvanı eti olduğunu belirterek tüm zamanların en faydasız analizini yapmış.

    kasaba halkı, “hiçbir şey olmasa bile kesin bir şeyler olmuştur” umuduyla etlerden aldıkları örnekleri kentucky civarındaki kimyacılara ve üniversitelere göndermiş. louisville üniversitesi’nden bir kimyacı etlerin gerçekten koyun eti olduğunu açıklamış. fakat başka bir kimyacı bu sonuca karşı çıkıp, kesinlikle koyun eti olmadığını belirtmiş.

    adamların kasabasında gökten et yağmış ama insanlar bunun nasıl gerçekleştiğini düşünmek yerine “etin ne eti” olduğunu bulmak için günler, haftalar harcamışlar. neyse ki akıl tutulması bir noktada sonlanmış ve örneklerin yollandığı bilim insanları, etin cinsini bulmak yerine, etin nasıl gökten yağdığını bulmaya karar vermişler.

    ben, bu hikayeyi okuduğumda “kesin etler kasaba üzerinden geçen bir uçaktan atılmıştır” diye düşünmüştüm. fakat daha sonra olayın 1876 yılında cereyan ettiğini öğrendiğimde, bu fikrim boşa gitmişti. belli ki benden çok da zeki olmayan bir başka bilim insanı, etlerin bir meteor yağmuru sonucu gökten düşmüş olabileceği fikrini ortaya atmış. “nasıl yani?” demeyin. adam bu kadar demiş; başka bir açıklama da yapmamış.

    biraz daha zeki olan bilim insanları, bu etlerin kentucky’de gerçekleşen bir hortum sonucu ölen ve göğe yükselen (hallelujah!) insanların kalıntıları olabileceğini öne sürmüşler.

    potansiyel olarak insan eti yemiş olabileceklerini düşünen kasaba halkı, bu teoriyi de beğenmeyince araştırmalar devam etmiş. en sonunda louisville üniversitesi’nden başka bir kimyacı, günümüzde dahi doğruluğu kabul edilen teorisiyle çıkagelmiş.

    kentucky et yağmurunun nedeni, tam o an kasabanın üzerinden geçmekte olan kalabalık bir akbaba sürüsünün aynı anda kusmasıymış. çoğu hayvan gibi akbabaların da kapasitelerinden fazla yediklerinde midelerini rahatlatmak için kustukları zaten biliniyormuş. bir akbaba kusmaya başladığında -tıpkı insanlarda olduğu gibi- diğer akbabaların da midesi bulanıp; onlar da kusabiliyormuş. bu teori aynı zamanda neden farklı bilim insanlarının, etlerin ne eti oldukları konusunda farklı görüşler öne sürdüklerini de açıklıyor. çünkü etler farklı leşleri yemiş, farklı akbabalardan geliyormuş.

    ne idiği belirsiz ve yarı sindirilmiş etleri yemiş olmanın, insan eti yemiş olmaktan daha hayırlı olduğunu düşünen kasaba halkı, bu teoriyi kabul ederek, normal hayatlarına geri dönmüşler.

    kaynak
  • 1920 yılında, yunanlıların izmir'i işgalinden sonra, o bölgede kuva-yı milliye'nin silah ve cephane ihtiyacı epey artmıştı. gelibolu ile eceabat arasındaki akbaş mevkisinde osmanlı ordusundan ele geçirilen ve fransız askerlerinin koruması altında olan bir cephanelik bulunuyordu. balıkesir 61. ordu kumandanı kazım özalp'ın karargahında hazırlanan planla köprülü hamdi bey ve dramalı rıza bey 30 kadar askerle 26/27 ocak 1920 gecesi akbaş cephaneliğini bastılar ve 20 fransız askerini esir aldılar. 8000 tüfek, 5000 sandık cephane ve 300 mitralyöz hazırlanan kayıklara yüklenerek lapseki'ye kaçırıldı. fransız esirler 2 gün sonra serbest bırakılır. bu baskın civarda bulunan müttefik gemilerine ve akbaş yakınlarında bulunan ingiliz kuvvetlerine rağmen gerçekleşmiştir.

    baskın sonrası ingilizler çok katı bir tutum içine girerler. bandırma'ya asker çıkarırlar ve cephanelikte kalan silahları rumlara dağıtırlar. kaçırılan silahların bulunması için istanbul hükümetine baskı yaparlar. bütün endişe, ele geçirilen silahların yunan ordusuna karşı kullanılmasıdır. akbaş baskını bütün yurtta duyulmuş, halkta büyük bir heyecan ve sevince sebep olmuştur. mustafa kemal paşa 29 ocak'ta köprülü hamdi bey'i tebrik eden bir telgraf gönderir. "bu geçişin türklerin anadolu sahillerinden rumeliye ilk geçişlerine benzer bir cesaret ve fedakarlık örneği" olduğunu ifade eder. ingilizler yedikleri baskını "türkler silahlanıyor, bütün hristiyanları öldürecekler" propagandasına dönüştürür.

    müttefik devletler, istanbul hükümetine ültimatom vererek harbiye nazırı (savaş bakanı) cemal paşa'nın görevden azlini isterler ve başarılı olurlar.

    akbaş'tan getirilen silahlar yenice köy'de dramalı rıza bey tarafından muhafaza edilmektedir. amaç silahları balıkesir'e ulaştırmaktı ama asiler ve ingilizler silahların peşine çoktan düşmüştü. asiler hamdi bey'i öldürmüştür ve rıza bey'in yeri tespit edilir, silahların teslimi kuva-yı milliye için felakettir. rıza bey ve yanındaki 40 kişi çarpışarak cephaneyi eritmeyi veya tamamını imha etmeyi planlar. sonuçta dinamitle cephaneyi havaya uçururlar.

    akbaş baskını olayı, müttefiklerin prestijine son derece ağır bir darbe vurduğu gibi milli harekete de büyük prestij kazandırmıştır. kuva-yı milliye'ye olumlu bakan sadrazam ali rıza paşa kabinesinin sonu olur bu baskın. yerine damat ferit paşa getirilir. damat ferit, dramalı rıza bey'i idam ettiren kişidir.

    köprülü hamdi bey'in sadece cenazesinin başına gelenler tek başına bir tarihtir, ibrettir. yönettiği akbaş baskınından sonra (yaklaşık 2 hafta sonra) biga'da görevliyken asilerin 16 şubat 1920 tarihinde başlayan saldırıları sonrasında, 17 şubat 1920 günü anzavur kuvvetlerine (asilere) esir düşer. ertesi gün öldürülür. cenazesi isyancılar tarafından biga hükümet meydanına atılır. yaklaşık bir hafta bu şekilde kaldıktan sonra yusuf izzet paşa'nın emriyle tören yapılmadan küllük mezarlığına defnedilir. cumhuriyet'in ilanından sonra cenazesi bulunduğu yerden alınıp başka bir yere nakledilir. 1941 yılında ise törenle biga şehitliğine defnedilir.
  • ikinci dünya savaşının meşhur stalingrad savunmasında ilber ortaylı'nın annesinin de stalingrad şehrinde bulunması bunlardan sadece biridir.
  • mısır firavunlarının aile içi evlenmesinin normal sayılması.bu ensest ilişkiler yüzünden çoğunun hastalıklı doğması ve genç yaşlarda ölmeleri.
  • poisson dağılımı prusya'da katır tepmesi sonucu ölen askerlerin sayısını tahminlemek için bulunan bir dağılımdır.
    edit: yazım
  • irlandalılara göre;

    ilk viskiyi kendileri icat etmişlerdir. ve 300 sene boyunca hiçbir icatları olmamıştır. sonrasında ise çikolatalı süt u keşfettiklerini iddia ediyorlar.

    belki de hayatta ihtiyaç olunan keyifler bu kadar az ve kolay.
  • abd başkanı george w. bush'a gürcistan ziyaretinde, yapılan suikast girişimi.

    (bkz: vladimir arutyunian)

    amerika başkanı'na suikast girişiminde bulunan ssbc dönemi gürcistan doğumlu ermeni asıllı sukastçi.

    abd başkanı george w. bush, 10 mayıs 2005'te bir suikast girişiminin hedefi oldu. bu olay, planın ortaya çıkmasından sonra amerikan medyasında çok az yer aldı.

    bush, gürcistan'ı ziyaret ederken, gürcistan devlet başkanı mihail saakaşvili ile tiflis'in merkezindeki özgürlük meydanı'nda bir miting düzenledi.

    görsel
    görsel

    miting sırasında, hazırladığı bomba düzeneğini fırlatmasına rağmen bomba düzeneği patlamamış ve vladimir gözden kaybolmayı başarmış.

    bir sonraki sene, annesiyle birlikte kaldığı evde gürcü polisler tarafından yakalanmıştır. vladimir, baskın sırasında silahla karşılık vermiş ve bir polis amirini öldürmüş. sonrasında ömür boyu hapis cezası almıştır.

    tüm ömrünü bir hiç uğruna cezaevinde geçirmek zorunda kalan bir loserin kısa hikayesi. aklıma takılan tek soru şu: üst aramasının dedektör ile yapıldığı olağanüstü bir günde o grenada oraya nasıl girmiş.
    görsel

    görsel

    olayın yaşandığı gün
  • iran şahının persia olan ülkesinin adını iran olarak değiştirmesi ve bu konuda adolf hitler'in ve nazi ideolojisinin etkisidir.

    tarih 21 mart 1935. farsçada ''yeni gün'' anlamına gelen, türkçede ''nevruz'' olarak bilinen novruz bayramı. pers krallığı ya da bizdeki adıyla fars krallığı batıda persia yani "farsların diyarı" olarak bilinen adını iran olarak değiştirmeye karar verdi ve bu değişiklik birçok ülkede tepkiyle karşılandı. 21 mart tarihi ise gayet anlamlıydı. nitekim ''yeni gün'' demek olan o gün hem ''yeni iran'' demekti hem de irani milliyetçiliğin simgesiydi.

    amaç neydi? durup dururken bir ülke neden ismini değiştirdi? dışarıdan, özellikle avrupa'dan neden tepkiyle karşılandı? hitler'in etkisi neydi? bu isim neden hala resmi olarak varlığını sürdürmekte? bunlara göz atalım.

    pers kelimesi yunanca bir kelime olup arapça etkisiyle ve yine arapça'da ''p'' harfi olmaması nedeniyle türkçeye ''fars'' olarak geçmiştir. persler, günümüzdeki iranlıların ataları olan bir hint-avrupa halkıdır. iran ise aryan kelimesinden türemiş olup ''aryanların diyarı'' anlamına gelmektedir. aryanlar ise kökeni yamnaya kültürü'ne dayanan göçebe ve savaşçı bir halk olup yaklaşık 4 bin yıl önce hindistan'ın kuzeyi, irandaki zagros ve elburz dağları arasındaki bölge, ukrayna'nın batısı ve anadolu'yu istila ettiğine inanılan bir halktır. (bkz: aryan istilası teorisi)

    19. yy'da arthur de gobineau adlı diplomat iran'da görev yaptığı sırada, iran kültürünü yakından incelemiş ve aryan teorisi'ni ortaya atmış; bu ırkın beyaz ve saf bir ırk olduğunu ancak günümüzde avrupanın büyük çoğunluğu ile güney ve batı iran'ın sarı ırkın etkisi ile melezleştiğini ve ari özelliklerini kaybederek kargaşaya neden olduğunu ileri sürdü.

    arthur de gobineau'ya kadar aryan kelimesi iranik halklarda ''aryen'', "iran" veya ''eran'' şeklinde kendilerini veya bulundukları bölgeyi tanımlamak için halihazırda kullanılan bir kavramdı. hatta iran'da m.ö 550-330 dönemine ait darius naqsh-e rostam adlı duvar kabartmasında şöyle yazıyordu:

    ''ben büyük kral darius'um, kralların kralı,
    her tür insanı barındıran ülkelerin kralı,
    uzak ve geniş bu büyük dünyanın kralı, hystaspes'in oğlu, bir ahameniş,
    bir pers, bir pers oğlu,
    bir aryan, aryan soyundan geliyorum.''

    ancak bu kavram beyaz ırk ile ilişkilendirildikten sonra kültürel bir tanım olmaktan çıkıp ırksal bir kavram halini aldı. böylece 20. yy'a damgasını vuran nazi ideolojisinin temelleri atılmış oldu.

    1933'te iktidara gelen adolf hitler ve nazi ideologları bir ırk hiyerarşisi oluşturarak aryan halkları tanımladılar. bu tanımlamada finlandiya, estonya, macaristan gibi fin-ugor halkları bu hiyerarşinin dışında kaldı. bir hint-avrupa halkı olan rus, sırp gibi slav halkları ise moğol ve tatarlar gibi sarı ırklarla karıştıkları için yine bu hiyararşinin dışında kaldı. yahudiler zaten ırk hiyerarşinin dışındaydılar zira insan dışı sayılıyorlardı. burada ilginç olan nokta ise naziler sonradan soykırım uyguladıkları çingeneleri göçebe bir hint kabilesi olması sebebiyle ilk zamanlar aryan sayıyorlardı. nitekim sonradan, çingeneler göç ederek ve bulundukları farklı coğrafyalara yerleşerek aryan olmayan halkların özelliklerini aldıkları için dejenere oldukları ve aryan kanını kirlettikleri bahanesi ile soykırıma tabi tutuldular.

    türkiye ve arap ülkeleri için ise büyük bir sorun vardı. zira türkler nazilere göre sarı ırktandı ve bir aryanla evliliklerinden doğan çocuk kesinlikle aryan sayılmazdı. aynı durum bir sami halkı olan araplar için de geçerliydi. ancak bunlar türkiye'yi ve arapları müttefiklere kaybetmemek için yüksek sesle dillendirilmedi.

    pers şahlığı yani günümüziran için ise pek sorun yoktu zira doğal aryandı. üstelik pers şahı olan rıza şah ile hitler'in arası hitler'in ona hatıra olsun diye kendi kişisel portresini gönderecek kadar epey iyiydi. hitler onunla mektuplaşmalarında büyük kiros'a da gönderme yaparak şahsına şahenşah (şahların şahı) olarak hitap ediyordu. bu süreç içerisinde yani nazilerin iktidara gelmesi ile iran ve almanya yakınlaşmaya başladı. öyle ki 1940'ta sumka adlı bir iran ırkçı nazi partisi kurulacak ve soğuk savaş döneminde iran'ın geleceğini değiştiren olayların içinde olacaktı.

    1921'de iktidara gelen rıza şah, yaptığı devrim ve reformlardan dolayı atatürk'ten epey etkilenmişti. iktidara geldiğinden itibaren kadınlara zorunlu eğitim, peçe ve çarşafın kısıtlanması, batılı kıyafetlerin zorunlu tutulması, toprak reformu, muhtelif bayındırlık projeleri, seküler kurumlar gibi bir çok devrimci reform gerçekleştirdi. ancak, bütün reformlara rağmen avrupa için rıza şah'ın ülkesi hala otantik bir persia ülkesi idi. kadimdi ama ondan ötesi değildi. 1935'te persia adındaki değişikliğin kaynağı kimilerince buydu.

    rıza şah için bunlar tabi ki yeterli değildi. islam öncesi iran'ı, onun aryan kimliğini ve aryanizmi yücelten yeni bir ulusal ideoloji oluşturmaya çalıştı. ancak bu ideolojinin kökeninde bir yahudi karşıtlığı yoktu. ancak yine de iran'da tarihsel bir ırkçı aryanizm olmadığını söylemek yanlış olur. nitekim iranlı mirza aqa khan kermani (1854-1897) ''bir iranlı, bir yunan ve ingiliz ile sudanlı bir zenci ve arap ile karşılaştırılırsa hangisinin temiz ve medeni hangisinin vahşi olduğuna karar verebilecek'' diyecek kadar ırkçı fikirlere bağlıydı. rıza şah'ın aryan fikirleri ise kültürel düzeydeydi ancak bu bile ingiltere ve sovyetler gibi iki emperyal zıt kutbun tepkisini de çeken bir atılımdı. fikirleri her ne kadar kültürel düzeyde olsa da bu fikirler iran'daki gençler, öğrenciler, entelektüeller arasında islam, arap ve türk karşıtlığını da içeren ırkçı bir aryanizm doğurdu.

    rıza şah'ın aryan kimliğini yeniden doğurma çabası persepolis'teki antik pers eserlerini ziyaretiyle başladı. islam öncesi iran halklarının dini olan zerdüşt dinine ait avesta kitabı yeniden açıldı, her yer tanrı ahura mazda'yı simgeleyen, bir nevi iran'ın gamalı haçı olan faravahar kabartmaları ile donatıldı. ahura mazda artık iran nazizminin yükselen tanrısıydı. persepolis ise iran aryanizminin kabesi haline geldi. öyle ki 1979 islam devriminden sonra mollalar burayı yıkmak isteyince iran nazi gruplarının tepkilerinden çekinip geri adım attılar.

    bütün bunlar sonucunda iran ve rıza şah avrupa'nın dikkatini çekti ve 1938 ile 1941'de time dergisine iki defa kapak oldu; biri yükselen diğeri ise devrik bir liderin.

    iran adı günümüzde kanıksanmış bir ad, kimsenin üzerinde pek düşündüğü bir konu değil. ancak o dönem için bir karmaşa yarattı. hatta ingiliz başbakan winston churchill bu değişikliğin karışıklık yaratacağı için persia ismini tekrar kullanmak istedi.

    bernard-henri lévy gibi bazı düşünürler için persia adı yerine iran ismine geçilmesi ''hitler'in tavsiyesi'' ile gerçekleşmiş bir durumdu. bernard-henri lévy bunun bir anlamsal darbe olduğunu belirterek şöyle diyor:

    ''persia, almanya'nın emriyle adını iran olarak değiştirmeye karar verdi. ve neden? çünkü iran, farsça'da, aryanların ülkesi demektir. ve o dönemde yükselişte olan nazi almanyası, perslere yüzyılın anlaşmasını teklif etti. nazi almanyası perslere diyor ki: 'yapacağız, siz doğu'nun aryanlarını batının aryanları yapacağız. harika bir ortak macera yaşayacağız, dünyaya hükmedeceğiz.' iranlılar da anlaşmayı kabul ediyor. ''

    tarihçi florence hellot'a göre iran adı çok eskidir ve 19. yüzyılda fransa-iran ilişkilerinin yeniden başlaması ve tahran ve paris'te (1850'lerde) elçiliklerin açılması sırasında resmi diplomatik yazışmaların başlıklarında iranlılar tarafından kullanılan farsça terimdir. elçiliklerine atıfta bulunmak için "iran'ın paris'teki elçiliği" ibaresi kullanılıyordu, "persia'nın paris'teki elçiliği" değil ... ancak fransızlar "paris'teki persia elçiliği" şeklinde fransızcaya çeviriyorlardı. batılılar, darius'un persia'sına veya geçmişin diğer sayfalarına atıfta bulunur ve bu ülkeye persia adını verirdi. "iran" terimi ise, aryanların antik ülkesine atıfta bulunuyordu... ama mutlaka gobineau'nun aryanlarına (ya da nazilere) atıfta bulunmuyordu. 1935 yılında rezâ şâh, tek tabir olan “iran”ı empoze etti.

    1800'den günümüze iran kitabının yazarı ve iran tarihçisi yann richard'a göre iran adını hiçbir zaman değiştirmedi, çünkü iranlılar zaten bu adı uzun zamandır ülkelerini belirtmek için kullanmışlardı. 1935'te, ülke bir reform sürecinin ortasındayken, lideri rezâ şah, yabancıları iran'a dair fantezi ve imgelerinden uzaklaştırmak istedi. iran ismini seçerek “biz modern bir ülkeyiz” demek istedi.''

    rıza şah'ın oğlu devrik son şah muhammed rıza şah pehlevi anılarını yazdığı kitapta babası şah'ın "iran ile almanya arasındaki ilişkileri kasten teşvik ettiğini" söylüyor. ve nasyonal sosyalistlerin “iki halkın ortak kökenlerine” ağır bir vurgu yaparak ilerlediklerini ekliyor.

    isim değişikliğinden 3 ay önce new york times şöyle bir başlık atıyor:

    "berlin'deki iran elçiliğinin önerisi üzerine, tahran hükümeti, pers yeni yılı sırasında ülkenin resmi adı olarak persia yerine iran adını koydu... bu kararda, nazilerin aryanlar olarak adlandırılan ırklara yeniden ilgi duymasının etkisi, kökleri eski persia'da görülmekte.''

    bütün bunlara bakarak iran'da aryan kavramının gerek avesta'da gerekse iran edebiyatında kullanıldığı için zaten yerleşik bir kavram olduğunu, aryanizmin ise nazilerden öncesine dayandığını ancak ırkçı bir ideolojiye dönüşümünün nazi etkisiyle de olduğunu söylemek doğru olacaktır. isim değişikliğinin nazi almanyası tavsiyesi ile mi yoksa aryan köklerden gelen bir etkiyle mi olduğu ise hala bir muamma. ancak şahın 1941'de müttefikler tarafından devrildikten sonra iran'daki nazi gruplarının cia tarafından fonlanması ile iran nazizmi 1979'a kadar etkisini sürdürdü. o dönem avrupa'da nazi ideolojisi yasak olmasına rağmen iran'da bu serbestti. 1979'dan sonra iran nazileri birer birer avrupa'ya kaçtı. şu an sayıları az olmasa da sadece internet ortamında izlerini görebiliriz.

    sonuç olarak; ahura mazda sizi korusun ve yüceltsin.
  • abd'de gerçek kimliği belirlenemeyen şahıslar için kullanılan (bkz: john doe) gibi bir uygulamanın osmanlı'da (bkz: abdullah) olarak kullanılması. şu entry (#146910541) ve entrynin olduğu başlıktan az önce öğrendim ve şaşırdım.

    babası belli olmayan/bilinmeyen kölelerin baba adı abdullah diye kayıtlara geçiyormuş. abdullah, allah'ın kulu anlamına gelen bir kelimedir. muhtemelen osmanlı yetkilileri "bunun babası bir insandır, tüm insanlar allah'ın kuludur, o zaman allah'ın kulunun oğlu/kızı diye kayıtlara geçelim" demiş olabilirler.

    bu bilgiyi araştırdım mı? hayır. sahte bir resimle kandırılmış olabilir miyim? her şey mümkün. ama ne de olsa ekşi sözlük kulaktan dolma bilgi kaynağı olarak hemen bu başlığa yazdım. bakalım birazdan (bkz: ssg) bunu görür ve gerçeğini araştırır diye düşünüyorum. şimdi facebook'ta dünyanın düz olması ile ilgili kayıtları incelemeye devam edeceğim.

    esen kalın, sözlüğün en çok yalan/yanlış bilgi ile debeye giren başlığının sakinleri. her nerede favlıyor ve favlatılıyorsanız...
hesabın var mı? giriş yap