• 11 yaşında tecavüze uğrar, tekrar tekrar.. annesi fark edince, billie, tecavüz davası tanığı olduğu için, koruma amaçlı gözaltına alınır. adama, yani komşularına ne oluyor bilmiyorum. billie koruma evinde bir seneye yakın kaldıktan sonra, -neredeyse-12 yaşındayken salınıyor ve yakınlardaki bir genelevde ayak işleri yaparak para kazanmaya başlıyor. işte orada louis armstrong gibi dönemin jazz müzisyenlerini duyuyor. en azından birkaç biyografisinde geçen jazz ile tanışma hikayesi bu…

    sanırım 13- 14 yaşında tekrar tecavüze uğruyor. yine o yaşlarda hamile kalıyor. annesi reddediyor ve yarı-kız-kardeşinin yanına gidiyor. çocuğa ne oluyor? tam olarak bu olaylar nasıldı? hatırlamıyorum. şu günde bakmak, araştırmak da istemiyorum.

    14 yaşındayken, onu bırakıp new york’a giden annesinin peşinden yaşadığı şehri terk ediyor. koca şehre ayak basar basmaz, fuhuş yapmaya başlıyor: “5$ a time”. 14 yaşında olduğu için seks işçisi diyemeyiz sanırım. annesi tarafından pazarlanmış olduğunu hep reddediyor, belki de değildir. öyleyse bile ne fark eder? harlem’de yavaş yavaş sahneye çıkmaya başlıyor. 16-17 yaşındayken benny goodman kendisini duyuyor, artık yavaş yavaş billie’nin ünü yayılıyor.

    1932’nin sonları, yaş 17, john hammond, billie’yi dinliyor. yaş 18, ilk kaydı 300 satıyor, hemen arkasından gelen ikinci kayıt ise 5.000. kayıt şirketi ile anlaşıyor, swing döneminin önemli/ünlü müzisyenleriyle çalışıyor. teddy wilson (3 senden fazla), count basie, artie shaw

    1939’da strange fruit ile billie artık ünlü. 1941’de god bless the child, bilboard’da üçüncü sıraya çıkıyor. lady day lakabı da 1942’taki "trav'lin light" ile geliyor. columbia record ile anlaşması olduğundan, lady day ismi ile çıkıyor. 1947’ye kadar anaakım bir ünlü olarak hitler çıkarmaya devam ediyor. ( "don't explain", "big stuff", "what ıs this thing called love?"…)

    1947, ilk tutuklanma… suçlu bulunuyor ki, uyuşturucu kullandığı kamu bilgisi zaten. bir sene kalmadan iyi halden çıkıyor. işte şimdi gelelim, carnegie hall konserine! o sıralarda hit albümü olmamasına rağmen, 2.700 bilet anında satılıyor. sahneye çıktığında gardenya veriliyor eline, pek dikkat etmeden saçlarına tutturmaya çalışırken iğnesini kafasına batırıyor. resmen kan içinde kalıyor ama ancak perde kapandığında bayılıyor.

    1948 ya da 49, yine uyuşturucudan tutuklanıyor. bir de geri dönmem lazım, bu tutuklanmalar nedeniyle billie holliday cabaret lisansını kaybediyor ve kulüplerde sahneye çıkamıyor.

    artık 50’lerde; içki, uyuşturucu ama daha çok erkekler fiziksel oalrak mahvetmeye başlıyor. aslında yine “abusive” olan, bildiğin mafya babası louis mckay, billie’yi biraz toparlamaya çalışıyor ama olmuyor. bu son on yılda, bir iki filmde oynuyor, broadway’de şovlarda sahne alıyor. tabii bu dönemde bir sürü lp’si de çıkıyor; velvet mood, lady sings the blues, lady in satin… bu albümlerde, özellikle de sonuncusunda, billie’nin sesi inanılmaz derecede değişiyor. elastik değil, narkotikler hırpalamış biraz. farklı ama daha aşağı değil. i am a fool to want you, ağlatır mı insanı? evet ise cevap, çıkacak sonuç billie’nin özündeki duygunun, onu en değerli yapanın değişmediğidir.

    siroz teşhisi konuluyor, 1959’a yeni girilmiştir. billie, bir süre içkiden uzak duruyor ama yine kürkçü dükkanına dönüyor. aynı sene metropolitan hastanesi’nde, onu tutuklamak için kapısında bekleyen polislerin yanında ölüyor.
  • hayran olduğum kadın, duygusuzluğumun düşmanı, gücümün tanımı…

    billie holiday deyince herkesin aklına melodi çizgisine mükemmel yaraşan “duygu”su gelmez mi? işte bunu anlamıyorum ben, onunki gibi bir hayatı yaşayan varlık nasıl cömerttir ki hala içinde boğulabildiği duygulara sahip olabilir? daha sesinden bile bahsetmiyorum, sadece yaşayabilmesi, hissederek atlatabilmesi bu hayatı, bende akıl almaz bir hayranlık yaratıyor. en ufak kırgınlıklarda vazgeçebilen ben, anlayamadığım bir hayranlıkla bağlıyım bu kadına.

    ah, bir de sesine gelirsek! nasıl sert ve aynı zamanda çocuk gibidir… artık 50’li yıllardan sonra değişen sesi iyice kırılganlaşırken bedeni ile birlikte, dinlerken gözyaşlarını gerçellememek imkansıza yaklaşır. inişler, çıkışlar, vurgular, dahiyane vokali hakkında söylenebilecek en doğru kelime çıplaktır. öyle derin, içten, savunmasızdır ki bir çırpıda alabileceğinizi ve kendinizin yapabileceğinizi düşünürsünüz.

    ben bir adım daha öteye giderim, utanmam, çalarım. hiçbir his, billie’yi dinlemediğim anlardaki bana ait olmasa da onun sesiyle birlikte yayılan acıları içselleştiririm. durum o kadar kötü olur ki bazen, yaşamadığım hayatın bunalımları sarar beni. duygular çalınca azalacak değil ya, yavuz hırsız olsak ne fark eder?

    neyse, “nerede olmak istersin?” sorusuna cevabımdır kendisi. bu soruyu ne zaman sorarsanız sorun cevabım aynıdır. billie holiday ile aynı yatakta olmak isterdim, ağlamaktan eyelinerım boynuma kadar akmışken renkli bir melankoli içinde sevişmek isterdim: saatlerce , günlerce, müzikle, sesiyle, anılarıyla, acısıyla…
  • cızırtılı bi arka fon bu kadar mı yakışır bi kadın sesine. caz'sın.
  • erken yasta hayata veda etmis rahmetli caz muzisyeni. ne zaman dinlesem bende daydream tetikleyen bir sesi vardir. summertime'i dinlerken ister istemez pantolon askim, fötr sapkam, trençkotum ve agzimda puro ile gramofonun karsisinda beliriyorum.

    http://www.youtube.com/watch?v=uyuqbnk7tcy
  • eşi serpil atılgan'ın söylediğine göre yusuf atılgan'ın da severek dinlediği bir müzisyendir.
  • hepsiyle ayrı ayrı evlenebileceğim warpaint' in çok iyi şarkısı.

    hoş 9 kasım 2013 warpaint istanbul konserinde çalmamış olsalar bile klibini loopa alıp hayran hayran izlemediğim şarkı değil.

    (bkz: anlatma bozukluğu)
  • jazz'ın kraliçesi olarak anılan kişidir. takma adı "lady day" olan billie holiday, gezgin bir müzisyen babanın kızıdır. eğitimden yoksun geçen çocukluğu fakir bir yaşamı içeriyordu. 11 yaşındayken tecavüze uğrayınca bir katolik okulunda yatılı öğrenime verildi. babasından boşanan annesiyle new york'a yerleşen holiday, 14 yaşında bir kez daha tecavüze uğradı. 16 yaşındayken fahişelik yapmaya başladı. 18 yaşına geldiğinde çalıştığı kulüplerde şarkı söylemeye başladı. aynı süreçte (bkz: aretha franklin), (bkz: leonard cohen) gibi isimleri ünlü yapan organizatör (bkz: john hammond) tarafından keşfedildi. blues türünü kendisine yaşam tarzı edinen ve mesleğinde kısa sürede başarı elde eden holiday, caz tarihinin en önemli seslerinden biri oldu. şarkı sözü yazarlığı ve beste yaptı. bir dönem uyuşturucu kullandı. birçok caz ve blues şarkıcısına ilham kaynağı oldu. summertime gibi bazı yorumları klasikler arasına girdi. sanatçı, 44 yaşındayken siroz nedeniyle hayatını kaybetti.
  • derler ki; kimse love, heaven ve moonlight kelimelerini kendisi kadar güzel teleafuz edemezmis.
hesabın var mı? giriş yap