• billim- ilimle alakası olmayan ama doktor ve benzeri meslek kollarından kişilerin dahi para kazanma amacıyla dahil olduğu sözde tedavi şeklidir, para tuzağıdır.
    fethiye’de bu konuda hizmet veren bir klinikte başımdan geçen hikaye de şöyledir.
    (okuyunuz ders, alınız, enayi olmayınız hikayesi)
    annem kanser tedavisi görüyor. kemoterapi ve uygulanan tedavi şekilleri annemi çok yıpratmış, yaşam motivasyonunu da son derece kırmıştı. birçok alternatif tedavi araştırıldı ve birkaçı uygulandı bile. fethiye çok büyük imkanları olan bir yer olmadığı için “biorezönans” gibi bi şey kentimize geldiğinde böyle bir tedavi şeklini öğrenmiş olduk. araştırdık, düşündük taşındık baktık ne kaybımız olabilir ki dedik. amacımız sadece annemin motivasyonunu sağlamaktı. o kadar da inanılmaz sonuçlar beklemiyorduk zaten. annem bir koltuğa oturuyor vücuduna verdikleri frekanslar ile onun vücut ritmini iyileştiriyorlarmış falan. olur inanalım. neden olmasın. birçok kanser hastasına uyguladıklarını yan etkileri azaltıp hastaların mutlu olduğunu falan anlata anlata bitiremiyorlardı. 2 haftada bir seans olarak seans başına 100 tl ödeme şartı ile başladık.
    1. seans:
    ilk gittiğimiz gün kliniğin başındaki doktor hanımın güler yüzü, yaklaşımları, pozitif düşünün, pozitif konuşun, yaşam dolun, umutlu olun, kuantum gibi telkinleri ile keyifli bir seansa başladık.doktor elinde steteskop olarak adlandırdığı tel bir çubuk ile muayene etti. hatta ekledi “bu yalanı bile anlar” dedi. üzerimde denedi “bi şey söyle yalan mı, değil mi anlar bu tel çubuk” dedi. yalandan bi yalan attım, yalandan o bildi (!) ortada bir yalan vardı ve onun için tel çubuğa gerek yoktu, tel çubuğun kendisi yalandı ya zaten…
    neyse annem mutlu, biz mutluyuz.
    2. seans:
    annemin saçından, tırnağından küçük parçalar alıp frekans verdikleri aletin içine koyup onların ters frekansını tekrar hastaya geri vererek tedavi devam etti. yine pozitif düşünün, mutlu olun, olumlu düşünün, kin beslemeyin gibi telkinler… aynı gün parmağından kan aldılar kanı kendi laboratuarlarında incelemek üzere. 20-25 gün sonra çıkacak kan tahlili: 500 tl. çok kapsamlı bir testmiş.
    annem mutlu, biz mutluyuz.
    3. seans:
    mutlu olun, neşeli olun, kin beslemeyin, affedici olunlu bir gün. çok güzel, harika. ancak klinikte tesadüfen bulduğumuz görebileceğiniz en ırkçı kitapla karşılaştık. *’ın ermenilere, kürtlere, rumlara kin kustuğu, nefret dolu bir kitap… olabilir insanlar böyledir ya okurlar işte. ama bu kadar pozitiflik, olumluluk, çiçekler böcekler telkininin olduğu bir klinikte ne işi var? neyse anneme göstermeyelim. biz tedaviye geldik bize ne.
    annem mutlu, biz mutluyuz.
    4. seans:
    benzer bir gün daha. mutluluk, pozitiflik telkinlerinin olduğu, frekanslar veren kabloların bağlandığı bir seans günü. kan tahlilimizi soruyoruz, henüz çıkmamış haftaya belki diyorlar. seans bitiyor. sıradan mutlu mutlu annemin kolunda çıkarken annem mutsuz.
    annem mutlu değil, dolayısıyla biz de mutlu değiliz.
    okumuş, meraklı, bilime ilime inanan biriyimdir. bu kadar acayipliğe katlanırken kendime bile itiraf edemiyordum hissettiklerimi, sırf annem biraz olsun mutlu, umutlu olsun diye. annem ise köyde büyümüş kendi kendini yetiştirmiş bir kadındır. annem her şeyi başından beri anlamış gibi konuştu:
    -gelmeyelim bi daha buraya.
    -anne ne oldu?
    -ne bileyim, saçma sapan bişey, ne böyle yani. akıl var mantık var.
    bu zamana kadar evde kanser süresince klasör klasör tahlili olan anneme ufaktan ikna etmek istercesine, çocuk kandırır, hiç kan tahlili sonucu görmemiş gibi son bi gayret kurduğum cümle:
    -anne o kan tahlili sonucu çıksın bakarız. şey yapma ama sen, yani di mi…

    1 ay sonra:
    -kan tahlili sonucu çıktı mı?
    -ya labaratuarımızda bir kişi çalışıyor anca işte kusura bakmayın
    2 ay sonra:
    -kan tahlili sonucu çıktı mı
    -hmm çıkmadı o, ama çıkınca aricaz sizi
    3 ay sonra:
    -kan tahlili…
    -biz vermedik mi onu size. pardon ya. döncez biz size. bir karışıklık olmalı
    4 ay sonra:
    - kan tahlili sonucunu almayalım. sonuçta 4 aydan fazla oldu o tahliller şimdi verseniz bile ne kadar şuanı, doğru sonucu gösterir? almayalım biz o tahlili. siz 500 tl’mizi geri verin. parasını verdik ama o hizmeti almadık. biz en azından paramızı geri istiyoruz.
    -biz o sonucu verdik size dosyanıza ekledik.
    -vermediniz, verseniz bile onu siz değerlendirmeden biz sonuca bakarak ne anlicaz? o sonucu vermediniz, bunu siz de biliyorsunuz!
    -dilenciler, hırsızlar, dolandırıcılar, terbiyesizler, zehir zıkkım olsun, nedir bu böyle…! (pozitif olun, mutlu olun diyen doktor bu.)
    oluyor böyle şeyler ne yapalım. kimseye kızgın, öfkeli olmamak gerek. ama biraz da akıllı olmak, düşünmek gerek. çaresizce çare arayışında olunca düşüyor insan böyle şeylere demek.
    not: paramızı geri aldık, kavga dövüş. kliniğe gittik suratında inanılmaz kararlılığı olan, muhtemelen asgari ücrete yakın bir maaşla çalışan asistan, 500 tl paramızı bir zarfın içinde geri iade etti.
  • bilimsel bir temeli olmayan, yararlılığı nedense bilimsel 'double blind' çalışmalarda ortaya çıkmayan yöntem. kısacası modern zaman üfürükçülüğü. buradan üfürükçülüğü küçük gördüğümü sanmayın, şartlanma ve placebo etkisi ile epey iş başarmak mümkün.
  • beraber okuduğum bir doktor arkadaşım bu işle uğraşıyor. çok özeniyorum böyle arkadaşlarıma. ben saf gibi düz doktorluk yaparken onlar hiçbir tıbbi faydası kanıtlanmamış keriz ayıklama metodlarıyla, pseudoscience ile hiç yorulmadan köşe oluyor.
  • bir yıldır bu tedaviyi oluyorum ve tamamen öneri üzerine, hiç okumadan dolayısıyla hiçbir fikrim olmadan başladım.

    herkes kendi deneyimlerini aktarmış, ben de kendi deneyimlerimi aktarmak isterim.

    öncelikle bana bu tedaviyi uygulayan kişi bir uzman doktor, asıl alanı nefroloji, buraya nasıl kaydığını sormadım.

    ilk gittiğimde parmağımdan aldığı bir damla kanla test yaptı, çıkan testte alerjilerim, vücudumda biriken ağır metaller, bir takım farklı rahatsızlıklar ve psikolojik sorunlarım vardı.

    tedaviye başlamadan önce uzun bir süredir psikolojik terapi görüyordum zaten, o zaman çıkan test sonuçları ile burada yapılan test sonuçları birebir örtüşüyordu.

    alerji ailemizde genetik bir rahatsızlık, bana teşhisi ortaokulda koyuldu.

    test sonuçları çıktığında doktorun bütün bunların hiçbirinden haberi yoktu.

    klinikte iki makine mevcut, yanılmıyorsam ilk 4 ay, her hafta aynı makineye bağlandım, her seferinde farklı bir alerjim için çalıştı, aynı şekilde homeopatik ilaçlarla destekledi.

    bu sürecin sonrasında diğer makineye geçildi, orada da yine alerjiler çalışıldı fakat bilinçaltı, geçmiş travmalar, yakın sorunlar vs gibi konulara öncelik verildi.

    benim hekimimin inancı; tüm hastalıkların aslında psikolojik bir nedeni olduğu ve bu çözülmediği sürece de mevcut hastalığın düzelemeyeceği yönündeydi. yani; alttaki sorunları düzeltemezsek alerjilerim şu anki gibi artarak devam edecekti.

    tedavi sırasında, akupunktur, lenf drenajı gibi daha birçok konuda çalışıldı.

    yaklaşık 4 yıldır çeşitli alerji testleri, endoskopi, kolonoskopi vb her şey yapıldı ama ailemde çölyak öyküsü olmasına rağmen ve panellerine bakılmasına rağmen gluteni asla ve asla bulamadılar. sorunum sadece gluten değil, yanında 6sı major olmak üzere toplam 33 alerjimdi. sürekli olarak şişiyordum, hem tüm vücudum hem de karnım şişiyordu, şöyle anlatayım; 5 aylık hamileymişim gibi karnım büyüyordu. büyük cilt lezyonları oluyordu. yanlışlıkla yanımda geçen bir griplinin virüsünü havada kapıyordum, sürekli idrar yolu enfeksiyonu geçiriyordum.

    tedaviye başladığım günün kmlerce uzağındayım. bir yıl önce hem psikolojik hem de fiziksel olarak yıkıktım. bugün bütün olumsuzluklara rağmen kendimi iyi hissediyorum, en azından herkes kadar üzülüyorum, büyük çıkışlarım yok. antidepresanı bırakalı çok oldu. geçmişimle hesaplaştım, farkında olmadığım travmalarım silindi. eskisi gibi şişmiyorum, cilt lezyonlarımdan eser yok, defalarca hasta insanlarla yan yana vakit geçirmeme rağmen hiçbir şekilde hastalanmıyorum. bu süreçte zaman zaman zorlansam da hiçbir şekilde antihistaminik kullanmadım, kortizon vücuduma asla girmedi ki kortizon yüzünden bağışıklık sistemimin çöktüğü olmuştu.

    cehaletimi mazur görün; kuantum fiziğinden anlamıyorum belki ama bunun plasebo olduğunu da sanmıyorum. plasebo etkisiyle bu kadar yol katedebiliyorsam da kendime ve doktoruma kredimizi vermem gerek gerçekten.

    edit: şu ana kadar en çok geri dönüşü olan entry oldu, birçok kişi kendine çare arıyor sanırım, umarım bulunur. edite gelmemin sebebi maalesef benim tedavi aldığım hekimin bırakmış olması, yerine isim istedim ve verdi ancak henüz gidip deneyimlemedim, böyleyken böyle.
  • şimdi bu biorezonans denen hadise ile d&r'ların raflarını süsleyen kişisel gelişim kitabı fenomeninin epeyce yakından alakası var.

    ön okuma parçası: (bkz: kişisel gelişim kitabı/#38473684)

    .

    özet geçeyim. adamcağız, kızcağız, sen de maddi imkansızlıktan ben diyeyim tembellikten ötürü ortaokul ve lisede fen derslerinin temelini iyi alamamış. daha sonra da üniversitede bilimsel yöntemi özümseyebileceği bir tedrisattan geçememiş. bilimin özü ile olan ilişkisi zayıf kalmış.

    ama tabii o bunun farkında değil. ona soracak olsan bilimle arasında hiçbir sorun yok diyecektir; bilgisayarına sıfırdan windows kurabilir, sana oturup dizel motorun çalışma prensiplerini veya paralel elektrik devrelerini veya elektroliz işlemini anlatabilir. ve bu mühendislik bilgilerini haiz olduğu için bilimle de arasının iyi olduğunu sanır.

    kafasının içi teknolojik terimlerle dolup taşmaktadır çünkü doğduğu günden bu yana teknolojiyle sarmalanmış bir hayat yaşamaktadır. yaşamasına yaşamaktadır ama hayatına yön veren teknolojileri yüzeysel olarak, kullanma kılavuzu katmanında tanımaktadır. daha alt veya üst katmanlarda, mesela moleküler seviyede veya kozmik ölçekte olan bitenden haberdar değildir. bu birinci arıza.

    ikinci arıza ise teknolojiye körü körüne iman etmesidir. teknolojiye inandıkça aslında bilime güvendiğini sanmaktadır. gözleme dayalı sorgulama yetkinliğini erken yaşta kazanamamış olmanın eksikliğini, kafasına saksı düşmediği takdirde farketmeyecektir. hipotezleri acımasız testlerden geçirdikten sonra ya kuşkuyla benimseme ya da gözünün yaşına bakmadan çöpe atma gibi bir beceriye ömrübillah ihtiyaç duymayacaktır.

    biorezonansın hedef kitlesi işte tam da bu yarı cahillerdir. sorsan kuantum diyecek, sorsan izotopların titreşim frekansından söz edecek, sorsan detoksifikasyon yahut enerji alanı nötralizasyonu gibi seksi kavramları anlatacaktır, sorsan elektromanyetik dalgaların sinüs eğrisindeki anomalilerden dem vuracaktır. yani flash gordon filminde veya star trek serisinde duyduğu ne kadar cacık laf varsa sana satmaya çalışacaktır. çünkü neden? çünkü bu lafları birileri ona çoktan satmıştır da ondan; alalım verelim ekonomi canlansın kabilinden.

    biorezonans ve benzerleri, fizik, kimya ve biyoloji bilimlerinde kullanılan terimleri rehin alarak veya resmen çalarak bunları kendi şarlatanlıklarına özgü anlam dünyalarına yamama yöntemiyle çalışırlar. ilk dinleyişte mantıklı gelebilir. hele ki kolalı beyaz önlük giymiş bir otoritenin sözlerini sorgulama huyu kesbetmemiş insanlara daha da mantıklı ve makul gelir.

    madem bu biorezonans süpersonik bir yöntem, o halde hani ya randomize çift kör plasebo kontrollü testler ve bunların farklı koşullarda tekrarlanabilen sonuçları? hani ya harvard medical school'da bir biorezonans kürsüsü? bu soruların cevapları koskoca bir tısss sesinden ibarettir.

    yarım yamalak bir eğitim sisteminden beslenen çakallar her daim her yerde var olacaktır.

    yemeyelim, yedirmeyelim.

    .
  • tamamen uyduruk bir yöntem ama işte buna inanıp kararlı bir şekilde giden kişi plasebo etkisi gibi bir şeyle sigarayı bırakabilir. o yüzden kırmamak lazım insanları. sigarayı bıraktırıyorsa isterse muska bile taşıyabilirler.

    (bkz: danışıklı plasebo)
  • şimdi bir çocuğu evvela alerjik diye etiketleyip sonra tedavi etmek yerine antihistaminklerle sürekli bağışıklığını baskılamak şarlatanlık olmuyor da, viral enfeksiyon geçiren bebeğe "koruyucu" antibiyotik yazmak üçkağıtçılık olmuyor da, kanseri tedavi edecekler diye insanı insanlığından çıkarmak soytarılık olmuyor da bir insana bütüncül bir varlık olarak yaklaşmak, bedenini ve ruhunu bir bütün olarak ele alıp tedavi etmeye çalışmak şarlatanlık, üçkağıtçılık, şark kurnazlığı öyle mi? insanı içinde besleyip büyüttüğü saplantılarından, bağımlılıklarından kurtarmak suretiyle, zayıf noktalarını kuvvetlendirerek bir şeyler yapmaya çalışmak doktor olamamış eziklerin işi, öyle mi? peki dokorlar ne yaparlar, seni parça parça ele alırlar, bu parçaların da birbirlerinden bağımsız olduğunu varsayarlar. çünkü zaten her doktor da gerçekten işinin ehlidir, okulunu muhteşem notlarla bitirmiş, meslek hayatında harikalar yaratmış, nice insana şifa dağıtmış, onulmaz yareleri iyi etmiştir.
  • 10 yıl önce 1 yıl boyunca yaptırdığım hede. baştan belirteyim, bana uygulayan doktor eski bir dahiliye hekimiydi.

    öncelikle, artık her hafta tutan ve acillere taşınmak zorunda olduğum, ağlatacak kadar ağrılı geçen migrenime son çare olarak ‘biraz para dışında ne kaybederim ki?’ diyerek gitmiştim.

    1 yıl sonunda klasik türk mantığıyla ‘ben artık iyileştim bundan sonrası keriz silkeleme bence’ dedim ve tedaviyi bıraktım. şimdi anlıyorum ki tedaviyi yarım bırakmasaydım kurtulurdum bu illetten.

    tedaviyi bıraktıktan sonra yaklaşık 3 yıl migrenim tutmadı. 3 yıl sonunda da yılda sadece 1-2 kez tutmaya başladı. bu yıl yeni yeni 4-5 ayda bir olmaya başladı.

    modern tıbbın kölesiyim ama ben bile bu tarz bir abukluğun ilginç bir şekilde işe yaradığını söylüyorsam ciddiye alın suser kardeşlerim. bu tuhaf komik zımbırtı işe yarıyor.
    lakin tek bir şartı var. alerjiniz olduğu ve yasaklanan şeyleri bırakın yemeyi koklamayacaksınız bile. tek şart bu.
    bir de bonus yan etki olarak 1 yılda 13 kilo vermiştim herhangi bir çaba sarfetmeden.
  • kişisel gelişimle ilgilenmeyen biri için anlaşılması zor bir yöntem. bu pazartesi yaptırdım hastanede yaptırdım. doktor bilgisayarı ile geliyor, eller ayaklar ve baş çevrenize bandı sarıyor. size uzanması kalıyor sadece.

    aralarda sorular soruyor, yorumlar yapıyor. sanki fal baktırıyormus gibi. benim auram genel olarak temizdi hızlı ilerledik. yalnız jeopolitik konumda suya yakın bir yer görunüyor kara da iyi, su da iyi dedi. marmarise taşınma hayalim vardı ona yordum.

    kokuyla ilgili bir sıkıntı var dedi, bu sebepten özgüvenin düşüyor o zaman da sesin kısık çıkıyor, belki parfüm değiştirebilirsin deyince sıkıntım parfümle ilgili değil çok sıcakta terleyince kendimi kötü hissediyorum odur dedi. enteresan bir şey söyledi. beyin terlemeyi kesmen için sürekli suya müdahele ediyor, bu da dişlerini etkiliyor dedi.

    benim genel sorunum dişlerimle ilgiliydi. dişler atalardan kalan travmalar, köklü yani. oraya çalıştı. ne yaptı bilmiyorum. odaya girdiğimde stresliydim, uzanırken bir ara balon gibi görüntümün şiştiğini hissettim. auramın genişlediğini söyledi.

    degişik bir deneyimdi. tek seans 1 saat sürüyor, 250 tl ödedim. bir ay sonra yine gideceğim. kendimi iyi hissettirdi.

    edit 1: bugun ikinci seansa girdim. guvensizlik problemim üzerine çalıstık. meditasyon ve terapi ayni anda aldım. seanstan çıktığımda hayatimda ilk defa anda kaldığımı farkettim. ıstesemde geçmise ya da gelecegi dusunemiyorum. sanki gorus alanım açıldı ve zihnim sustu daha dogrusu ona yer kalmadı. kisisel gelisim kitaplarinda okudugum anda kalmanın ne oldugunu anlamak bugune kismetmis. hersey anda olduguna gore yeni dilekler dileyeyim bari.

    edit 2: bu kez tibet ses çanakları terapisi aldım. gittikçe çok eğlenceli olmaya başladı.

    edit 3: bugün 8.seansımı alacağım. 1 sene olmuş başlayalı. ne değişti derseniz hayatında, istediğim hayata hizmet etmeyen inançlarımdan ve iz bırakan yaşadıklarımın etkisinden halka halka özgürleşiyorum. bu bir süreç, ilk başladığımda ne olacak demiştim. soğan kabuğu gibi zamanla bir kabuk, ta ki soğanın cücüğüne ininceye kadar.

    bugünkü farkındalığımla anlıyorum ki, zihnimizi gerek doğduğumuz aile ve toplumla, gerekse sonradan yargılarımızla inşa ediyoruz sonra da inşa ettiğimiz kalede mutsuz mutsuz oturuyoruz. zihni yeniden programlamak gerekiyor. tabi bunun için bilinçaltının kalesinden çıkması kendini güvenli saydığı ortamdan bilinmezliğe bırakması gerekiyor.

    basit bir örnek veriyorum. ben bugüne kadar bir eril tarafından sevilmenin ne demek olduğunu bilmemişim. alaya alınmışım, şiddet görmüşüm, kösteklenmişim. değersiz hissettirilmişim. muhtemelen aynısını ben de karşımdakine yaşattım değişik yollarla. çünkü bunlar bildiğim şablonlar. peki ya koşulsuz sevilmek ve kabul görmek bununla nasıl başa çıkacağım?

    yaşadığınız hayata bir göz atın, istediğiniz gibiyse demeyeceğim, çünkü bu olanaksız, en azindan istediğiniz yolda ilerlemiyorsanız kişisel gelişime el atın. biorezonans olur, eft olur, nlp olur, dua olur.

    edit: biorezonans'ı iki senedir düzenli aliyorum. özet geciyorum.
    düşünceler sonucu beyin bir takım kimyasallar ve enerji üretiyor halka gibi. bu enerjiye uygun olaylar ve insanlar sistemden etrafımıza çekiliyor. (düşünceler de çekirdek inançlar, yetistigin aile, toplum vb ön yüklemeden olusuyor)

    biorezonans bu enerji halkalarını dışarıdan elektrik akimıyla dagıtiyor aynı camdaki buz parçaları gibi düşünün. etrafı bir anda buzlu camdan değil özden görüyorsunuz bir müddet.

    sonrası size kalmış. burada kararlı olup, beyni yeni düşünce tarzlarına alıştırmaya kararlı olup başka enerji ürettirmeye başlarsanız yeni olaylar yeni insanlar çekiyorsunuz hayatınıza.

    aynı düşüncelere devam ederseniz de bir müddet iyi hissettikten sonra eski enerji ürüyor gene aynı şeyler başınıza geliyor.

    ılk seansda doktorum, soğan gibi düşün demişti. bir halka, bir halka daha cücüğüne iner gibi dağılacak blokajlar yavaş yavaş.

    haftaya bir seansa daha gideceğim.
    biricik hayatınız var ve üzerinde durmaya kalitesini önemsemeye değer.

    edit bilmemkaçincı: istanbul disinda oldugum icin izmirden baska bir terapistten aldım online olarak. daha once muayene odasinda aldigim icin sistemi biliyordum online a da eh iste ne cikarsa bahtima dedim.
    sasirtilacak kadar iyiydi, enerji taramasi yaparken tarama dalgalarini hissettim.

    bugun de gecmis travmalarimi ve dongulerimi calistik, calis calis elbet bir gun bitecek. bugunku farkindaligim su oldu. benim icsel motivasyonum cok dusuk, ellemeseniz kaola gillerdenim oyle yasar giderim. bu nedenle icsel motivasyonumun yapamadigi seyleri zorunlu olarak hayat yaptiriyormus mesela tamam yatayim butun gun ama calismazsam kiram ne olacak deyip kendime maddi kisitli bir dunya yaratiyormusum gibi. boylece harekete gececek motivasyon sagliyormusum.

    ayrica genetik hafizamdan dolayi bir erkegin yaninda guclu ve saygideger hissetmem mumkun degilmis ki buna uzuldum gercekten. beni gucsuz hissettiren erkegin yanindan da ışık hiziyla uzaklastigim icin bu dongu nasil kirilicak bir fikrim yok.
    terapi iki saate yakin surdu, beynim 250 gr fazlalasmis gibi oldu. bakalim ilerde editlerim. herseye zam geldigi gibi bu seansa da etkisi olmus. 750tl odedim 250 den baslamistim 4 sene once.
  • günde 1 paket sigara içtiği için biorezonans seanslarına katılan arkadaşım şuan günde 2 paket sigarayla hayatına devam ediyor.
hesabın var mı? giriş yap