2119 entry daha
  • bir başkadır herkesin doğduğu ortam ve yaşadığı hayat, içinde olmadan bilemezsin.

    bir ara tecavüzcüye bile acımamızı sağlayabilmiş başarılı dizidir.
  • bu kadar övülmesinin iki sebebi olduğunu düşündüğüm dizi.

    1) didaktik anlatıma ve karikatürize edilmiş karakterlere olan merakımız.

    2) varoş sosyolojisine ve feodal köy sosyolojisine duyduğumuz ve yıllardır tükenmek bilmeyen o ilgi. varoşta yaşayanlar ve aşiretler kendi hayatları ile sizin onların hayatı ile olduğunuz kadar ilgili değiller.

    dizi işte bu averaj seyirci deneyiminin etrafında gezinip, kaliteli bir prodüksiyon ve yetenekli oyuncularla bunun ekmeğini yiyor.

    bu karakterler gerçek hayatta yok. toplumsal gerçekçi olmaya çalışan bir dizi için bu büyük eksik. hiç değilse bu kadar karikatürize şekilde gerçek hayatta yoklar.

    berkun oya bir film çekmek istememiş. sosyolog olmaya soyunmuş ve gözlemlerini sadece tv dizileri, sinema filmleri üzerinden yapınca ortaya alt metni zayıf bir iş çıkmış.

    woody allen bile henüz berkun oya'nın cesaret ettiği şeye kendini yetkin görmemişken; berkun oya'nınki altını çok dolduramadığı bir cesaret olarak kalmış.

    kötü bir dizi değil elbette. ama övüldüğü kadar iyi ya da özgün olmadığını düşünüyorum. ferdi özbeğen kısımları değil ama dizi içi müzik kullanımları çok başarılı.

    7/10
  • öykü karayel iyi oynamış, ama fatih artman ve öner erkan müthiş bir oyunculuk göstermiş. çok fazla yorum var diziyi anlatan, o yüzden yorum yapmak fuzuli geldi, benim için dizinin en şahane diyaloğu şudur:

    “bir kışlaya kapattın kendini, kendi acına asker ettin kendini, bi terhis olamadın gitti, şafak kaç ruhiye? gelsin artık.”
  • harikulade! uzun zamandır izlediğim hiçbir iş için kullanmadım bu sıfatı. ikinci bölümünde en çok sevdiğim aznavour şarkılarından ''mourir d'aimer''yi duymak güzeldi.
  • ben sevdim diziyi hic bir yorum okumadan direk neler dusundugumu yazmak istiyorum. her karakteri ve derinliklerini cok sevdim. yil olarak 2020 yil olsa bile kullanilan atmosfer 1980'ler havasi ile hissettirilmesi ulkenin ve toplumun geri kalmisligini hissettirmek icin muhtesem bir detaydi. teknik olarak lars von trier'in dogma 95akimindaki gibi ve hiperrealizm tarzi cekimleri ile parcalardan butun hikaye yaratmasi ve bu kurguyu muhtesem bir sekilde dizayn etmesini sevdim. dizi gercekten cok hos ve insani germeden yormadan izleyici koltuguna oturtup tum olanlari sadece sessizce izlemenizi sagliyor. birbirinden uzak bu kadar kutuplarin birbirleri hayati uzerinden yuzlesme hikayeleri muhtesemdi. hic oyle suslu hikayelerle seksi gozumun icine sokmadan olayim gercekliginden cikmadan anlatmis. anlatimini kurgusunu cok begendim

    --- spoiler ---
    dizideki karakterlerin hepsini ayri ayri cok sevdim hepsinin kendi penceresinden baktigi bir dunyasi var inandigi dunyada yasarken hepsinin bu inandigi dunyalarin yikilisini izlemek cok guzeldi. dizinin en masum karakteri meryem'e asik olan hilmi idi gozumde hissettiklerini basta ciddiye almadim aklima hep altan abi diyisi geliyordu ama sonra sevgisini yansitirken ki masumiyeti cok hostu.
    peri karakteri aslinda hepimizin icinde bir parca olan karakter. mukemmele ulasmak isteyen ama kendisine yabanci oldugunu farketmeyen ne istedigini bilmeden toplumun modern yasam hayatini ozenip mutlulugu arayan bir karakter.
    gülan toplumun ta kendisi ve canavari yansitir insanlarin ne yasamak istedigini degil ne yasatmak istediginden emin dogrulari sabit olan bir canavar ama yine de anlasilmadigi icin okutulmamanin vermis oldugu aciyla her seferinde saldiriyor. cehaletin vermis oldugu cesaretle her yerde guclu kalabiliyor.
    gülbin merhameti ile samimiyeti ile bu toplumun özgür ruhunu topluma inat yasayabilen bir karakter. dogrularinin nesnelligine guvenerek yasarken güclü kadin imaji ile buyuleyebiliyor.
    ali sadi hoca ilk bolumde hoca kavramini okuyan ufleyen bir tip beklerken dizi sonunda muhtesem bir baba figurune burunmesiyle buyuledi beni yalniz basina kazanmasi ile cok

    yasin karakteri otoritesini kurmaya calisirken sorgulanmayi sevmemesi bana birseyi hatirlatiyor ama neyse.

    ruhiye dizinin en zayif karakteri olmasina ragmen yuzlesmekten korkmadan hikayesine devam etmesi muhtesemdi yasadigi o ciddi travmayi atlatabilmek icin geri cekilmeden ilerlemesi ve kendisinden daha kotu halde olan o cocukluk arkadasi ile karsilasmasi onun sonunu gormesi muhtesemdi.

    hayrunisa ve onun at hirsizi dizinin net en keko, varos, aptal karakteri olan arkadasi ne buldun onda be sinanpasa conosu resmen o yaa.

    fucker var birde ona da uzuldum yalanlarinin ve secimlerinin bedelini caresizligi ile odedi.

    her karakter aslinda hepimizin icinde var hepsinden ayri ayri var modern yuzlesme tarzinda cok guzel bir dizi.

    ve meryem dizi boyunca sanirim degisim gostermeden hikayeyi tamamlayan safligi masumlugu ve zekasiyla bu dizinin anlaticisi idi. tum ana karakterler ile temasi olan tek oyuncu idi.

    --- spoiler ---

    dizini birseyleri ispat etme derdinde degil sekuler toplum elestirisi de yapayim derdi tasimiyor almak isteyen icin muhtesem bir bakis acisi sunuyor.

    netflix'in acik ara cok cok acik ara hem de en iyi tr yapimi dizisi.

    daha fazla övmeyecegim sevdim. izleyin ama beklentilerinizi bir kenara birakarak izleyin. muhtesem ters kose beklemeyin modern toplum masali gibi izleyebilirsiniz.
  • ulan şurda tüm yorumları okudum herkes meryem'in oyunculuğunu övmüş. vay efendim mükemmel mimikleri var, vay efendim inanılmaz şivesi var. vay efendim "abla" kelimesini telaffuz ederken bile b ile l'nin arasına soktuğu görünmez ı'nın olağanüstü profesyonelliği var, vay efendim yürürken elleri cebinde başı önünde yürüyor, vay efendim çukur'u izlerken bile kanepede harika yayılıyor, vay efendim muazzam terlik giyiyor falan...

    yani şu yorumları okurken ekmek çarpsın kendimi ülkede tek kalmış duvara sürten abazan kişi gibi hissettim lan. numune mal benim sanki.

    yani abi, nasıl olur da psikiyatrist gülbin hanımın oyunculuğunu es geçip görmezden gelirsiniz lan.

    o sinan beyle konuşurken sergilediği vücut hatlarını. "çocuk musun sen, çocuk mu?" diye kur yaparken takındığı seksapaliteyi, gülerken aniden ciddileşip sinan beyin gözlerine attığı o şehvet dolu bakışı, seviştikten sonra yarı çıplak bir şekilde yataktan kalkarken araya kaçan donunu sol eliyle seri bir şekilde düzeltip yürümeye de.. offf offf...

    olim siz bu diziyi nerenizle izliyorsunuz lan? bunları nasıl görmezsiniz?

    sinan bey "kal bu gece" deyince "yok gideyim ben. gideyim gideyim, gitmeyim mi? ama gideyim ya gideyim" falan dediği zaman "gitmeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee" diye ağlayacaktım nerdeyse ben lan. duygu ise duygu işte lan. izleyiciye gayet de bunu güzel aktarıyor. yani sevgili gülbin hanımın oyunculuğunu da lütfen kimse hor görmesin. kendisi de ziyadesiyle ilgiyi hakediyor.

    özellikle sol lobu.

    bakın burada sol lobu değince mizah yapmıyorum. ciddiyim. hani meryem'in oturuşundan kalkışına, kanepeye yatışından yolda yürümesine kadar "inanılmaz beden dili, harika oyunculuk" diye sürekli övüldüğü için gülbin hanıma da odaklanın istiyorum.

    yani çoğu dizi oyuncusu seviştikten sonra 80 yaşında hacca gitmiş nineler gibi çarşafa sarılıp öyle yataktan kalkar odada iki tavaf attıktan sonra sahne bitince hemen diğer odaya geçip üstünü giymeye uğraşır, utanır ya, he işte sevgili gülbin hanım bu dizide öyle bir beden dili kullanıyor ki, yataktan kalktığı zaman çarşafı üstüne almıyor lan ve araya kaçan donunu sola atmak suretiyle izleyiciyi de odaya çekip hepimizi o göte odaklandırıyor.

    işte bu bir oyunculuktur. bütünleşmektir lan. abi şaka değil diziye başlayalı dört gün geçti daha üçüncü bölüme geçemedim lan. şerefsizim halen o odadayım. geri sarmaktan imanım gevredi. yani özetle (burayı tırnak işaretiyle yazıyorum) "en az meryem karakteri kadar psikiyatrist gülbin hanım da bu dizide başarılıdır. oyunculuğu takdire şayandir. harikadır. hakkını yemeyin nokta"
  • diziyi dün bitirdim şuraya şöyle bir baktım söylenmiş şeyleri söylemeyeyim, amerika'yı ilk keşfeden olmayayım dedim ama meğer zaten herkes aynı şeyi söylemiş: müthiş gerçekçilik...

    katılıyorum dizide şu ana dek gördüğümüz yapımlardan alamadığımız bir gerçeklik lezzeti var fakat bunun bir yerde kör göze parmak sokma noktasına gelmesinden rahatsız oldum. burada üst çekimle yapılan detay sahnelerini kastediyorum. haplar, kasetler vs. içeren "şu detayları da gösterelim bir saniye..." havasını gereksiz buldum. sen zaten kendini bundan önce "ezilmiş yastık"la, "içinde et olan leğen"le, "bozuk priz"le kanıtlamışsın bunların ne lüzumu var, daha neyi kanıtlamaya çalışıyorsun diye bir bozuldum açıkçası.

    --- spoiler ---

    sinan'ın ne iş yaptığı muamması kasti midir bilemeyeceğim fakat eğer öyleyse bunun gerçekliği azalttığı konusunda hemfikirizdir sanıyorum. tıpkı son bölümlerde seans sahnelerinin herhangi bir azalma ya da bitişe gittiğinin belirtilmemesiyle azalması gibi. tıpkı meryem'in gündeliğe gittiği diğer iki evi herhangi bir şekilde görmememiz, bu detayın yalnızca tek evine gittiği sinan değil işte diye düşünülmesi adına verilmesi gibi. yani sen dekorda arşa çıkınca, seyirciye şöyle ufak şeylerde de takılması hakkını verince, bu hak doğunca ben de çaresiz kaldım...

    birkaç kere bayıldığı için psikologa sevk edilen meryem'in yanında majör depresyonda inatla doktora götürülmeyen hacı hocaya da "cin" muhabbetiyle değil de gündelik muhabbet adına giden insanların varlığı kafamı kurcaladı açıkçası. hocayla nereye varılmak istediğini de anlamadım. bir entry'de geçiyordu hoca deyince takkeli şalvarlı cin çıkartan hoca beklediniz değil mi diye... evet bekledik, berkun oya bunun bilincinde biri. hocayı tam olarak şu şekilde karşımıza çıkartmasının anlamı bu yüzden önemli bir hâl alıyor. seküler-dindar karmaşasında özeleştiriyi seküler tarafa yıkıp, dindar kesimden bir şey beklemediğini izlerken bir yerlerde hocayla bir çıkış yapacak mı diye bekledim o da maksimum yapay çiçek metaforu oldu. en kötü ihtimalle hocanın eşi, hocaya tezat cazgır bir karakterle bunu yapacak mı diye bekledim ama öyle olursa da hocanın eşine sadakati seyirciyi etkilemeyecekti, bu da yapılmadı. özetle dizinin romantik yanları da yok denilemez.

    sinan karakterinin ne kadar "boş" olduğunu görmüyoruz gibi gülbin'in ağzından duymamız biraz mânâsız geldi bana. hatta bizim değil sinan'ın duyması istendi diye yaklaşınca daha da anlamsızlaştı. sinan bunla yüzleşip hâl ve hareketlerinde herhangi bir değişikliğe gitti mi? başörtüsünü koklamayı daha önce de yaptığı için mastürbasyon sahnesi değişiklik olarak nitelendirilemez sanırım. biraz havada kaldı. oysa peri'nin melisa'yla olan bar sahnesinin ardından meryem'e yaklaşma çabaları kayda değer gelişimlerdi. sinan'da bunu görememiz sinan'ın karakterinin tabiatı gereği mi diye düşünüyorum, zannetmiyorum. sinan'a uyarlanabilir bir hareketlenme yok muydu mastürbasyondan başka? "iyi bir insan olmaya çalışıyorum" mesajı bu karakter için uygun değil miydi mesela? neden hiç çabasız gördük. basit buldum.

    basit bulmak demişken hayrunnisa'nın evlatlık çıkması olayıyla ne yapacağımızı bilen var mı... hoca yeterince iyi biriydi, yasını atlatmadan kalkıp meryemlere gitmişti buralarda bu çokça vurgulanmıştı zaten. neden evlatlık alacak kadar "iyi" biri olduğu sinyallemesi gerçekten oturtamıyorum. yok oradaki mesele bu değildi derseniz, neydi onu hiç bilmiyorum.

    dindar insanlar kalbin bakire olsun gibi bir romantik cümle kurabilirler mi emin değilim. ben en son hilmi'yle meryem'in aynı odada tek başlarına oturmaları için "bu caiz değil, nasıl hocalarından öğrenmemişler" diye düşünüyordum. bu insanlar dindar filan değil. gerçekte meryem o temizliğe gidemez, o donları yıkayamaz. bunlar gerçeklik değil romantize etme. gidip de kavga gürültü olsaydı, sürekli dipte olsalardı demiyorum. bu hâliyle gayet izlenebilir bir dizi ancak bunları görmeden de her şeye gerçeklik demek oldukça samimiyetsiz. bilip kabul etmek daha hayırlı olabilir.

    --- spoiler ---

    berkun oya'nın jungcu olduğunu görmek fena değildi.
  • valla bozkırda büyüdüğü halde batı'nın manevi ajanı olan şahsımın beğendiği yapım. sonuçta baya farklı bir yapım. oyunculuklar aşırı iyi, prodüksiyon baya kaliteli, müzikler, dekorlar, kostümler, yeşilçam göndermeleri hatta ekrandaki yazının fontuna kadar iyi, baya emek vermişler.

    --- spoiler ---

    kaç tane dizi-film seyrettik toplumdaki bazı sınıfları bu kadar net eleştirebilen? dizide hedef tahtasında olan türkiye'deki seküler kesim değil 'beyaz türkler'. buna rağmen dizide oynayan insanların çevresinde de, netflix'in izleyici kitlesinde de baya yer kapladığını tahmin edebiliriz bu grubun. dolayısıyla da cesur bir iş bunu yapmaları.

    sırf bu tutumdan dolayı bu insanlara yetmezamaevetçi demek baya çiğ bir eleştiri. netflix'in batı'da eşcinsellere yapılan ayrımcılığı eleştirmesi ile türkiye'de başı kapalı kadınlara yapılan ayrımcılığı eleştirmesi bence kendi içinde tutarlı. üstelik dizi de lezbiyen imam kızı varken bu dizi nasıl birilerine yanlıyor olabilir?

    dizi'de neden 'akp çocukları' yok vb. eleştiriler de haksız çünkü dizinin toplumun tüm kesimlerini yansıtmak gibi bir ödevi de öyle bir iddiası da yok. bence türkiye'deki dizilerde, ne bileyim, kpss'ye hazırlanan kimsenin olmaması ayıp ama bu diziye sıradan bir seküler ya da sıradan bir muhafazakar ya da orta direk birini koymaları dizinin 'dramasına' bir şey katmazdı. bu karakterin altı dolmamış derdik, niye var derdik.

    öykü karayel'e herkes gibi ben de hayran oldum. 'kaç sene okhunuyor abla' demesi bile çok iyi. abisiyle ilişkisi, devamlı dediklerini yutmak zorunda kalması, devamlı bir 'ne diyon' kavgası dönmesi vs. çok güzel işlemişler.

    behzat ç'de harun'un başı kapalı bir sevgili vardı, avm'de bir kadın bunlara 'her yere de doluştular' diyordu, harun da 'kim her yere doluştu, sen her yere doluştun' diye baya sinirleniyordu. diziyi izlerken istemsizce aklıma geldi bu sahne. fatih artman set bitince kendi normal karakterine nasıl dönüyor acaba? adam kendini unutarak oynuyor sanki.

    game of thrones'da joffrey'e ifrit olmamız nasıl oynayan sıpanın iyi oyunculuğu ile ilişkili ise burada da başlarda peri'ye ifrit olmamız donuk bakışlı ablanın meryem'e olan tutumunu izleyiciye çok iyi hissettiriyor olmasında yatıyor. ilk bölümü 10 kere durdurdum karın ağrısından. kalktım, evde bir yürüdüm, geri oturdum, izledim sonra bir daha.

    peri gidiyor gülbin'e dert yanıyor, gülbin gidip sinan'a dert yanıyor, sinan tam bir öküz ağzını açıp iki yorum yapamıyor. kimse bir sike derman olamıyor bu grupta. melisa doktor değil bir şey değil vıcık vıcık dizilerde oynuyor buna rağmen bunlardan daha donanımlı.

    senarist herkesi gömdü ama sinan'ı bir başka gömdü. adamın saat kutusundan, kaslı erkek dergilerinden, kadınların buna damızlık muamelesi yapmasından, yazmayı koklayarak ağlayarak asılmasına kadar adama sempati duyacağımız hiç bir şey olmadı. ailesi yüzünden olmuş dedik ama sinan'a karşı gene de yumuşamadık. yine de ercan'ı bir dövse içi soğurdu.

    hayrunnisa'nin lezbiyen olması bence dizinin gereksiz uca kaçtığı nokta idi. türkiye'de birçok muhafazakar aile kızının iki gardolabı olur. biri memlekette biri üniversitede. üniversitede ailesinden gizli bir hayat süren tutucu aile kızı gerçekte zaten normal seküler kızlarla aynı hayatı yaşamaya çalışıyor. böylesi bu dizi için de daha gerçekçi olurdu, ama bu farklılığın militan kara kuru kız ile sevgili olmaya kadar gitmesi biraz zorlama olmuş. hayrunnisa'nın evlatlık olmasının diziye ne kattığını tam anlamadım. tahminim 'imam da sütten çıkmış ak kaşık değil, bak o da yalan söylüyor' gibi bir şey ama böyle olunca da kız imam'ın gerçek kızı olsa böyle biri olmazdı gibi salak bir yere varmış olduk. belki bunu demek istememişlerdir de öyle gibi oldu.

    dizide gülbin'le ablasının kavga ettiği sahneyi beğenmedim, çok kör göze parmak propaganda olunca gerçekçi hava kayboldu gibi hissettim.

    jung'cı kafa siken eleman ahlat ağacı'ndaki ılımlı imam'ı hatırlattı.

    ruhiye...şafak kaç ruhiye?

    --- spoiler ---

    hadi ben bozkırda büyüdüm. sen eyy koç lisesi mezunu berkun oya, meryem'i bu kadar iyi tanıma fırsatını ne ara buldun? saygılar.
  • genel olarak güzel bir dizi, izlediğim için mutluyum. ama benim için efsaneler sınıfına girmedi. muhtemelen motor soğuyunca da girmez. çünkü bana 2002-2010 arasını hatırlatan liboş mesajlara sahip.

    neyden mi bahsediyorum ? meryem'in türbanıyla peri'nin yogasının 'aslında bak aynı şey yok birbirimizden farkımız' şeklinde sunulmasından. işte bu durum sevgili gönül dostları, net bir şekilde 'hadi lan yemezler' çekmemiz gereken bir durumdur. zira seküler bir kadının yoga yapması , hatta kendi kendine şaman ritüelleri uygulaması islamcılık gibi ideal bir toplum resmeden, kadını ikinci sınıf statüye koyan bir ideolojiyle aynı kefeye konulamaz. dikkat ederseniz burada bir meryem eleştirisi yok. zaten okumamış, abi-hoca gibi domestik figürlerle etrafı sarılmış bir kızı eleştirmek aydınlık değildir. türban meselesi, bizim ülkemizde sosyolojik bakılması gereken ve bu çerçevede toplumsal kimlik olarak değerlendirilmesi gereken bir konudur. ama dizi nadiren de olsa fikir belirttiği yerlerde ne yapıyor ? işte neymiş kızın tesettürüne takmış ama kafasında çuvalla geziyormuş. oldu herkes salaktı zaten. 18 yıldır hayatımızın orta yerinde bulunan bir retoriği yeniden ısıtıp sunuyorlar çok matahmış ve her şeyin sebebiymiş gibi. bu ülkede dinciler otel yakıp onlarca insanı öldürdüler bu kadar gündem olmadı be.

    sekülere 'hoşgörülü ol' diyeceksen, bu entelektüel sorumluluğu 18 yıldır dışlanan sekülere yıkacaksan biraz teraziye öteki taraftan da bakmayı en azından deneyeceksin. karşılıklı olacak yani hoşgörü. atıyorum nişantaşı'nda oturan bir genç kız mini eteğiyle bağcılar'daki muhafazakar halasının doğum günü oturmacasına katılsın. halası ve onun muhafazakar arkadaşları acaba mini etekli kıza 'aaa canım o da senin özgürlüğün mü' der yoksa başka bir şey mi ? o zaman niye biz hala 'ah bu sekülerler dindarlara neler etti' masalı dinliyoruz ? vallahi ben kendi adıma konuşayım hiçbir şey etmedim. gerçi yalıda oturup halk tv izlemediğim için bu liberal cenahta seküler de sayılmıyor olabilirim o da ayrı konu.
1796 entry daha
hesabın var mı? giriş yap