*

  • cemil meriç'in hind'i anlattığı eseri; cemil meriç'in hindistan'daki ayak izleri. 1970'lerin ilk yarısında yayınladı ilkin; ötüken neşriyat marifetiyle. sonra iletişim yayınlarına geçti...

    bütün bir avrupa'yı gezen üstadın; hikmetin, bilginin, edebin, erdemin kaynağına dönüşü, onları geç de olsa keşfinin hikâyesi niyetine de okunabilir. ötüken'den çıkan ikinci baskısının arka kapağına bakalım:

    "yazar, hind'i tanıyıncaya kadar düşüncenin yunanla başladığını sanıyordu, düşüncenin ve şiirin. on yıldan beri bir keşfin sarhoşluğu içindedir. yaratmak istediği eserin -bildiği dilerde- örneği yok. o, hind edebiyatının yalnız tanıtıcısı değil, tattırıcısı da olmak isterdi.
    bu kitap uçsuz bucaksız bir ormanda dolaştırılan çıra. meçhul bir dünyadan haber getiren ilk yolcu olmak... bu şeref yetiyor yazara."
  • bizde hint kültürüne karşı olan ilgisizlikten şikayet eden, ve belki de olmayan ilgiyi alevlendirmeye çalışan, dil, üslup ve içerikte cemil meriç'in yaşadığı heyecana tanık olduğunuz bir kitap.

    bir kaç alıntı:

    "ülkeler de kitaplara benzer. onlarda aradığımızı buluruz. abdülhak hamid*, bombay'a giderken en çok hindistan cevizi ağaçlarını merak ediyordu, "şair-i azam"ın mektuplarında hint şiirinden, hint düşüncesinden tek pırıltı yok. aydınlarımızın tecessüsü hiç bir zaman himalaya zirvelerine yükselemedi. rıza tevfik'in tasavvuf bilgisi iran sınırlarını aşmaz. süleyman nazif'e göre bir miskinler tekkesidir hint.

    osmanlı tefekkürde monogamdı. kuran yetiyordu ona. imanın yalçın duvarları arkasında dünyadan habersiz yaşadı. cenk meydanlarında gördü küffarı ve küçümsedi. frenk akılsızdı, yahudi inatçı, mecusi uğursuz... mecusi ve bütün "kitapsız" kavimler. uzak ve putperest hind'e ihtiyacı yoktu osmanlının, iran emrindeydi: sadi'nin, hafız'ın, saib'in iranı.

    sonra tanzimat... frengistan'a doğru aralanan pencereler. frengistanda yalnız "beldeler", yalnız "kâşâneler" gören osmanlı şairi. yeni bir aşk, yeni bir sarhoşluk. ve doğuyu toptan inkar eden bir küçüklük ukdesi. ve büsbütün uzaklaşan hint.

    halbuki anquetil-duperron ganj kıyılarını biruniden sekiz asır sonra dolaştı. biz harzemli bilginin kitabını, bir daha açmamak üzere, kütüphanenin tozlu raflarına atmıştık. avrupa bu yeni biruninin yazdıklarını vecitle okudu ve anladı ki kendisinin daha dün hecelediği hakikatleri ihtiyar hint binlerce yıl önce haykırmış.
    ..
    (devamla batının hint sayesinde ikinci bir devrim yaşadığını söyler ve ekler)

    kafaya ve gönüle seslenen bir devrim bu, mermerde değil, kitapta tecelli ettiği için farkına varan az.."
  • meriç'in kerim sadi'ye de yolladığı kitap, ilk baskının peşinden. ithaf yazısıyla.
    o zamanki adıyla hint edebiyatı.

    şöyle anlatır sonraları:

    "kerim sadi, evime bırakmak lütfunda bulunduğu mehmed akif'in kapağına şu kelimeleri tükürmüş: hint yazarından çok daha olgun eserler bekleyerek ... çok daha olgun eser ne demek? bu konuda mitolojilerin bütün tanrıları elele verse çok daha olgun eser yazamaz. hint'in kaç sayfasını okudunuz acaba?"

    "bu hint benim calvaire'im. onu yazmış olmaktan büyük bir utanç duyuyorum. utanç ve vicdan azabı. katır ahırında beethoven çalmak. her kitap bir davettir. kimi nereye davet ediyorsun? kaç kişi okudu bu davetiyeyi. ve kaç kişi okuyacak? daha olgun eser mi? homer'i çağır da yazsın... o kitaba harf harf hayatımı işledim. dört yılım sayfa oldu. hint rüyalarımla, hicranlarımla benim. benim türbem."` :etimin eti kemiğimin kemiği`

    mübalağalı bulunabilir. ama benzeri sancıları çekenlerin yabancılamayacağı bir durum olsa gerek.
    bu biraz wittgenstein'ın bahsettiği bedelin ödenmemişliğiyle yapılan bir değerlendirmeye verilen tepki gibi.(bkz: #7030550)
    böyle okumuş bulundum.
    merak edenler kerim sadi ile dostluklarının derecesi için -biz dördüncü şahıslar ancak böyle kaynaklar üzerinden konuşmakta mahiriz- bu ülke'deki müstakil portreye bakabilirler.
    şöyle biter: "kerim sadi türk sosyalizminin plekhanov*'udur."
  • orijinal adı hind edebiyatı (1964) olan ve adı sonradan değiştirilerek bir dünyanın eşiğinde yapılıp, 1970'lerde yeniden basılan kitap.

    (bkz: hind edebiyatı)
  • nirvana'ya doğru *

    hayat, zaferi olmayan bir kavga.
    hepimiz mezbahaya sürüklenen koyunlarız. kurbanlar da, cellatlar da zavallı.kocamaya görelim, kuruyan bir dereden uzaklaşan ceylanlar gibi, güzellik de, sıhhat de terkeder bizi. sonbahar bulutlarına benzer hayat, bir toplanır, bir dağılır. sebep sebebi doğurur…birer köpüğüz hepimiz, birer köpük, yani birer vehim. gerçek olan yalnız ızdırap.okyanuslar dolusu gözyaşı dökmüş insan ve döküyor…yaşamak, acı çekmektir. acıların kaynağı doğuş. evlenmesek yeni nesiller gelmezdi dünyaya. sevmesek evlenmezdik.acıların kaynağı: arzu, arzununki duyular. duyular aldatıyor bizi. güzellik yalan, biçimler boş. tanrı varolmuş, yokolmuş…kime ne? bilinmeyene, bilinmeyecek olana dualar mırıldanmak niye?kendimiz yazıyoruz alınyazımızı. kader gergefini işleyen biziz. fazilet bizi huzura götüren yol. yalnız bizi mi? beden toprağa karışıyor. amel kalıyor. mezarımıza atılan birkaç kürek toprakla sona ermiyor hayat. düşüncelerimiz yaşıyor, kinlerimiz yaşıyor, rüyalarımız yaşıyor. ruhun ölmezliği: amel’in ölmezliği,amelin, yani arzunun, inancın. suçlarımız ebedî. feragatlerimiz ebedî. mirasçılarımız yalnız kendi çocuklarımız değil. bütün gelecek mirasçımız. her nesil başlayan bir şarkıyı söyler, eskibir şarkıyı. yankıları sürüp gider her sesin. her fazilet meyve verir: ya sefalet tohumları ekeriz, ya mutluluk tohumlan. yarının zaferlerinden de, bozgunlarından da biz sorumluyuz. çocuklarımızda yeniden doğmuyor muyuz? çocuklarımızda,bütün çocuklarda. samsara, nesillerin el ele verişi. ölümsüzüz,günahlarımızla, feragatlerimizle ölümsüzüz.
hesabın var mı? giriş yap