• bazen insanın kafasına dank eden bir olay bu. yani tamam herkes öleceğini biliyor ama sanki, ya lan belki de ölmem, arada kaynarım gibi bir düşünce taşıyoruz kafamızda. yani ne bileyim, kalıcı olabilir miyim sanrısı hepimizde var sanki; nazım hikmet'in de dediği "yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak" mısrasına uyuyor gibiyiz.

    ama harbiden bir gün ölüp gideceğiz lan. yağmurun, karın, börtü böceğin eksik olmadığı o toprağın altına yatacağız. belki birkaçımız naaşını farklı değerlendirecek ama sonuçta yaptığımız her iş; öğrendiğimiz o her güzel şarkı, ezberlediğimiz şiirler, söylediğimiz güzel tatlı sözler, küfürler, sosyal medya hesaplarımızın şifreleri hepsi beyin hücrelerimizin ampul gibi patlaması sonucu sönüp gidecek.

    bazen hayat debdebesi içinde düşünüyor insan; mesela birine kızıyorsun; ağzına geleni söylüyorsun; terk ediliyorsun için kan ağlıyor; bir şeyi istiyorsun ama alamıyorsun; canın sıkılıyor. sonra bir an düşünüyorsun; lan zaten ölmeyecek miyim. yani ne diye kırdım ki bu insanları; ne diye bu kadar kastım ki kendimi o şeyi satın almak için; terk edildiysem ne olmuş yani, sonunda nefes almıyor muyum; yaşamıyor muyum vesaire...

    ama yine de insan bu hayat kavgasından geri duramıyor. sanırım herkes birbirine bir gün öleceğini unutturmaya çalışıyor. yani, bu tansiyon ne için var ki?! ben bir şeyim olmasa da yaşamak isterim. bitki kadar yalın yaşamak. yani yaşamanın, yürüyüp dolaşmanın, görmenin, koklamanın tatmanın her birinin değeri 10.000 puan ise ne bileyim son çıkan telefonunun puanı 2 bile etmez gözümde sahip olduklarım açısından. 10.000 zaten cepteymiş ve hep orada kalacakmış gibi 3'ün 5'in kavgasını yapıyoruz.

    neyse, olum ciddi ciddi öleceğiz lan. böyle kıkkghhh kıkkkhh deyip gideceğiz beteri de olmazsa. iyiymiş. sanki kaç mevsim görecekmişiz gibi bir de oturmuş burada birbirimizi düdüklemeye çalışıyoruz. iyi iş valla. şaşırdım gece gece.
  • montaigne ünlü olmadan önce ölüm hakkında çok kafa patlatan ve ölümden endişe duyan bir insanmış zira en iyi arkadaşı etienne de la boetie'yi, babasını, erkek kardeşini ve ilk çocuğunu kaybetmiş; sen ben kadar, belki daha fazla ölüm düşüncesi kafasını meşgul edermiş.

    bir gün malikanesinde çalışanlarla beraber çıktığı bir gezide atından düşmüş ve ölümle burun buruna gelmiş. ağzı burnu kan içinde kalmış, yerinden kıpırdayamamış. bilincini kaybetme noktasına kadar geldiğinde artık kendisi için sonun yaklaştığını, o anlarda aldığı her nefesin son nefes olabileceğini kabullenmiş. bu kabulleniş hayatı yeniden yorumlamasına sebep olmuş. 36 yaşında başına gelen bu olay sonrasında bordeaux yüksek mahkemesindeki görevinden istifa etmiş ve denemeler'i yazmaya başlamış. yaşam, ölüm, korku, arkadaşlık, erdem, vicdan vs aklına ne geldiyse, o gün başından neler geçtiyse, ne hakkında yazmak istediyse yazmış. önceden yazdığı düşüncesiyle/davranışıyla çelişkili bir durum ortaya çıktığında önceki yazısına dönüp değişiklik yoluna gitmemiş; insan hayatının tecrübelerden oluştuğunu, her tecrübenin düşüncelerimizi ve davranışlarımızı değiştirebileceğini ve bunun yaşamın bir parçası olduğunu anlatmış.

    başlık kendi içerisinde ölümü ve yaşamı özetliyor: bir gün ölecek olmak. montaigne yaşarken ölümü düşünmenin bir faydası olmadığını, aksine yaşamın kalitesini azalttığının farkına varabilmiş, bunu yazdıklarıyla aktarmaya çalışmış, bir gün ölecek olmayı kabullenip kalan bütün günlerde yaşamı olabildiğince tatlı yaşamayı öğütlemiş.

    yaşıyor olmanın nefes alıp vermekten ibaret olmadığını en iyi idrak eden ve en iyi aktaran yazarlardan biri montaigne. yaşadığı hayat ve yazdıkları, ölüm düşüncesi sizi korkutuyor olmasa dahi hayatınızı güzelleştirebilir.

    (bkz: nasıl yaşanır ya da bir soruda montaigne'in hayatı)

    http://www.idefix.com/…asp?sid=bm6wdd31ey2ymis44pte
    http://www.amazon.com/…stion-attempts/dp/1590514831
  • 5 yıl önce bir arkadaşım ağır bir ameliyata girecekti. oturduk yemek yedik. hayattan konuştuk. son bir haftadır durup durup ağlıyorum dedi. kırdığım bütün insanları arayıp özür dilemek istiyorum vs. sürekli başağrısı çektiğini ve artık buna katlanmak istemediğini 18 yaşında sahip olduğu o enerjiye bir daha asla sahip olamadığını ve bunun için çok üzgün olduğundan bahsetti.

    ertesi gün ameliyat oldu ve bir daha uyanamadı. şimdi dönüp bakınca koca 5 yıl geçmiş. ekim ayında öldü o öldükten sonra kış geldi, bahar, yaz, sonbahar yine kış. böylece bütün bir doğa defalarca dirildi ve öldü.

    ölüp gidiyoruz ama yine de bu dünyanın bir parçasıyız. elbette ölüm düşüncesi çok yıkıcı insanı ümitsizliğe iten bir durum. sırf bu durumdan dolayı dini hikayeler olağanüstü bir teselli. lakin kafanda dini çürütmüşsen ve kendini buna ikna etmişsen en çıplak gerçekliğiyle ölümü yani sonsuza dek yok olmayı kabullenmen gerekiyor.
  • her yıl doğum günümüzü biliyoruz ve kutluyoruz ancak her yıl bir de ölüm yıldönümümüz var. o günü hiç habersiz geçiriyoruz. ne garip değil mi?
  • hangi gün olduğunu bilmeyince insan sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor ne tuhaf! oysa bugün de olabilir yarın da hatta onlarca yıl sonra bile olabilir. bu entry bitmeden bile olabilir yahu!

    bir gün öleceğiz, toprağın altına koyacaklar bizi ve öylece çürümeye bırakılacağız. böyle bir gerçek apaçık ortada iken, önünüze bakın hep. geriye bakarak hayat yaşanmıyor. bırakın hızınıza ayak uydurmak isteyenler, yanınızda olmak isteyenler yürüsün sizinle. siz hep ilerleyin, yanınızdan ayrılanlar; yanınıza katılanlar hep olacak.

    kimseyi incitmeden yolunuzda yürüyün siz. herhangi bir gün bitecek bu yol ve ne zaman olduğu belirsiz.
  • “herkes bir gün ölecek ama ben, hep benim için bir istisna yapılabileceğine inanmıştım.”

    william saroyan
  • bazen insanı rahatlatandır.
  • harika bir şey. şu eziyetin hiç bitmediğini düşünsenize. uyu uyan işe git eve gel uyu uyan. sonsuzluğa yakışmaz, iyi ki ölüm var.
  • ölümden korkmadığım için çok da üzerinde düşünmediğim gerçek. ölene kadar geçinebilmek için çalışmak ölümün kendisinden çok daha korkunç bence.
hesabın var mı? giriş yap