• çok sarsıcı ve güçlü cümlelerin olduğu victor hugo kitabı. kendi ölümüne giden genç bir adamın hem toplumla hem kendisiyle hem de adalet kurumlarıyla yaşadığı hesaplaşmayı okuyoruz sayfalar boyunca. kitap, o kadar basit ve yalın yazılmış ki yazar burada şunu demek istemiş şurada şunun alegorisini yapmış diye düşünmeye gerek kalmıyor.

    kitabın benim için en vurucu noktasıysa ölümün o kişi için her şeyin sonu olması, kalan her şeyin anlamını yitirmesiyken diğer kişiler için normal sıradan olması. daha net anlatmak için kitaptan şu alıntıyı bırakıyorum:

    "müdürün odasına gittiğimizde mübaşir beni ona emanet etti. bu bir değiş tokuştu. müdür kendisine teslim etmesi gereken bir av olduğunu belirterek onu geri dönen arabayla bicetre götürmesi için biraz beklemesini rica etti. bu kişi kuşkusuz bu akşam işgal edemeyeceğim saman yığınının üzerinde yatacak olan yeni mahkûmdu.

    - tamam, dedi mübaşir müdüre, iki tutanağı birlikte hazırlamış oluruz, böylece işimiz kolaylaşır"

    "böylece işimiz kolaylaşır" bu cümleyi okuduktan sonra kafamı kitaptan kaldırıp boşluğa baktım. bu cümle o kadar güçlü ki tam olarak bu noktayla ilgili düşüncelerimi bu kadar vurucu bir şekilde dile getirmem mümkün değil. kafamın içinde kendi kendime tartışıyorum sürekli.
  • "...öldürmek neye yarar? hapishaneden kaçılabileceğini söyleyerek itiraz edeceksiniz, öyle değil mi? nöbetçileriniz görevlerini iyi yapsınlar. demir parmaklıkların sağlamlığına güvenmiyorsanız hayvanat bahçelerini açmaya nasıl cesaret ediyorsunuz?
    zindancının yeterli olduğu yerde cellada gerek yoktur...

    ...ailesi olan bu adamı, bu suçluyu hapse atıyorsunuz. cezaevinde hala ailesi için çalışabilir. ama bunu mezarın dibinde nasıl yapacak? ve babalarını, yani ekmeklerini ellerinden aldığınız o küçük erkek ve kız çocukları içiniz ürpermeden düşünebiliyor musunuz? on beş yıl sonra bu ailenin erkek çocuklarını küreğe, kız çocuklarını kendi bedenlerini satmaya mahkum ettiğinizin farkında mısınız?..."

    sadece önsözüyle bile oldukça vurucu bir victor hugo romanı.
  • ''zaten bu hayatta özlem duyacağım kadar beni üzebilecek ne kaldı ki? aslında hapishanenin karanlık gündüzü ve kara ekmeği; kürek mahkumlarına çok az miktarda verilen çorbaya benzer yemek, horlandığımı görmem, o kadar eğitim almış birisi olmama rağmen, gardiyanlar ve diğer mahkumlarca aşağılanmak, sohbet edebileceğim ve anlattıklarını dinleyebileceğim özellikte bir insan görememek, yapmış olduğum ve bana yapılacak olan şeylerden dolayı tedirgince ürpermek. işte celladın elimden alabileceği bütün servetim budur.''

    idam edileceğini öğrenen bir mahkumun kendini ölüme hazırlarken hissettiklerini anlatan victor hugo romanı.
  • bir ceza avukatinin anilarinda dort oykuden birinin konusudur. ankara sanat tiyatrosu'nda sergilendigi donemde altan erkekli idam mahkumunun son saatlerini canlandirirken nefes kesen performansiyla seyircileri buyulemisti. oyunun dorduncu ve son perdesi olmasina karsin yerimden kalkamadigimi hatta nefes almakta zorlandigimi hatirliyorum.
    ayrica yine
    sucluyu kaziyin altindan insan cikar
  • victor hugonun kesinlikle en iyi romanı sizi bir idam mahkumunun ruh haline sokuyor cidden okumayıp yaşıyorsunuz ve bir çırpıda biten bir kitap
  • burada yakın zamana kadar orijinal adını yazan bir entry vardı, silinip gitmiş. bari ben yazayım, orijinal ismi le dernier jour d'un condamne olan etkileyici bir victor hugo eseridir.
  • ölüm kavramını okuyucuya yansıtmayı başarabilen nadir eserlerden, herşey bir anda oluyor. sonra...
  • öleceğini bilerek yasayan insanın öldürüleceğini bilerek gecirdiği ukteleriyle hayal ettiği ama hangisinden baslayıp hangisini yetiştirebileceğini bile bilmeyen ama etrafındaki herseyin hatta aldıgı nefesin bile belki de ilk defa farkına vararak gecirdiği, kendiyle hesaplaştığı kronometreye bağlı zaman diliminin geri sayımı.
  • "bir gardiyanın yakın ilgisi giyotin sehpasını hissettirir."

    kitapta dikkatimi en çok çeken cümleydi. günümüzde de geçerliliği devam eden bir durum bu. geçmişte de böyleydi, şimdi de aynı şekilde devam ediyor. gelecekte de bu durumun değişeceğine inancım yok. sadece seçimden birkaç hafta önce ortaya çıkıp size değer verdiklerini iddia eden insanlar, modern gardiyanlar olsa gerek diye düşünüyorum. seçim zamanına kadar emeklilerin aç mı tok mu oluşuyla ilgilenmeyen bu kişiler bir anda emeklilere ikramiyeler verip onları en çok düşünenler oluveriyor. eğitim sistemini ve öğrencileri zerre umursamayanlar bir anda eğitim ile ilgili göstermelik çalışmalar yapmaya başlıyor. katledilen hayvanlara yıllardır gözlerini kapatanlar anında en hayvansever kişiler oluyor ve hayvanlarla ilgili yasa teklifleri ortaya çıkıyor. bunun gibi onlarca örnek verilebilir. bu yapılanların hiçbiri samimi gelmiyor bana. bu işin sonunda giyotin sehpasındaki soğuk, keskin metali boynumuzda hissetmemiz an meselesi. bu yakın ilgi hiç de hayra alamet değil.
  • (bkz: green mile)
hesabın var mı? giriş yap